• Sonuç bulunamadı

ÇHC’nin çevresi büyük güçler tarafından, sâhip olduğu muazzam siyasal ekonomik yeryüzeysellik sebebiyle, denetim altında tutulduğu için ÇHC’nin komşu ülkelerle ilişkisi de son derece önem arz etmekteydi. Bu ilişkinin niteliğini tâyin eden husus da, söz konusu büyük güçlerin hem ÇHC’nin çevresini ve dolaylı veya doğrudan iç durumunu etkileme gücüydü.97

Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB’nin sâhip oldukları muazzam ekonomik askerî ve nükleer güçle, bu gücü dünyanın muhtelif bölgelerine yansıtabilme imkân ve kabiliyeti uluslararası düzenin temel belirleyici unsuru olduğundan, bu düzenin bir parçası olan ABD, Rusya ve ÇHC arasındaki stratejik dengenin bir parçası olan ÇHC’nin dış politikasının temel belirleyeni de bu ülkenin ABD ve SSCB’ye karşı tutumu olmuştur.98

Soğuk Savaş döneminde ÇHC’nin çevresine ve çevresinde meydana gelen olaylara baktığımızda kısaca şunları görürüz : Devrim döneminde de zaman zaman sorunlu olan SSCB’yle ilişkiler başlangıçta iyi olsa da, on ilâ on beş yıl içinde silâhlı çatışmaya varacak kadar bozulmuştur. Hindistan’la sınır sorunları sebebiyle çatışmalar yaşanmıştır. Vietnam’la hem tarihi bağları hem sınır sorunları vardır. Kore Yarımadası’nın istikrarı son derece önemlidir. Kore ve Vietnam Savaşları çıkmıştır ve ÇHC bunlara dâhil olmuştur. ÇHC’nin nükleer silâha sâhip olmasının akabinde, önce Hindistan ve onu tâkiben Pakistan nükleer silâha sâhip olmuştur; ve bu durum Çin’in en azından nükleer silâhlar bakımından lehinde olan güç dengesini bozmuştur. Yakın geçmişte Çin’i işgal etmiş olan Japonya hem ekonomik bakımından hem de ABD’yle olan egüdümsel ittifakı sebebiyle ÇHC için dikkât edilmesi gereken önemli bir husustur. Asya kıtası ABD’yle SSCB arasında nüfuz alanları yaratma yarışına sahne olmakta ve bu yarışta ABD güney ve güneydoğu

97 a.e., s. 41.

Asya’da ve Pasifik Asyası’nda önemli köprü başları tutmakta ve bu köprü başlarını kolay kolay bırakmayacağını göstermektedir.

Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte bilhassa Asya kıtasında süper güçlerin mücadelesi ve etkinliğinin azalması, ÇHC’ye kurulduğu 1949 senesinden beri hiç görmediği bir güvenlik ortamı sağlamıştır. Soğuk Savaş döneminin ardından tek süper güç olarak kalan ABD’yle ÇHC’nin ilişkisi son derece önem kazanmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemin başlarında bu ilişki ağırlıklı olarak ÇHC için önemliyken99, aradan geçen yaklaşık on beş yıl sonra söz konusu ilişki ABD de dâhil olmak üzere bütün ülkeler için önemli olmuştur.

1.3.1 – Çağdaşlaşma

ÇHC yaklaşık bir yüzyıl süren aşağılanma döneminin ardından yaşanan sosyalist devrimle birlikte özgücünün farkına varmıştır. Çinli yöneticiler, ÇHC’nin yeni dünya düzeni içinde sözü dinlenir bir yer alabilmesi için ülkenin iktisâden, ilmen ve askerlik bakımından ilerlemesi gerektiğinin farkına vararak, sosyalist devrim sâyesinde özgüveni pekişmiş olan halkı yeni hedeflere yöneltmeyi başarmıştır. ÇHC yeni tür bir savaş olan ekonomik mücadelesinde de sosyalist devrimin taktiği olan “kitlelere dayanmak” ilkesini uygulayarak üretimde en bol sahip olduğu kaynak olan “insan iş gücünü” kullanmaktadır.

Çağdaşlaşmanın nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği hususunda da Çinli yöneticiler ve aydınlar arasında üç eğilim meydana çıkmıştır. Bunlardan birincisi “yalıtılmışlıkçılar”dı. Bunlara göre asıl güç Çinlilikdi ve bunun muhafaza edilmesi için Batıya karşı bir yalıtılmışlık siyaseti güdülmeliydi. İkinci grup, Batıdan alırken Çinliliği ve Çin tipi sosyalizmin muhafaza edilmesini, bir başka ifâdeyle Batıdan üretim bilgisi ve bilim vd. alınıp Çin’e uyarlanırken, Batı’nın sermâyeci düzeni vd. özelliklerinin alınmaması gerektiğini savunan gruptu. Üçüncü grup da ÇHC’nin tüm

özelliklerinin Batı’nın özelliklerine, Batı dünyasınınki gibi, benzetilmesi gerektiğini savunan gruptu.100

Mao Zedung’un ölümüne kadar ÇHC ekonomik refahı önce SSCB’ye dayanarak yaratmaya çalıştıysa da, Mao 1950’li senelerin ortalarından itibaren bu durumdan rahatsız olup 1958’le 1960 seneleri arasında “İleriye Büyük Sıçrama” programı uygulandıysa da, 1960’lı senelerin başlarında SSCB’yle olan düşünümsel mücadelenin iyice şiddetlenmesi neticesinde, SSCB’nin ÇHC’ye bütün yardım ve desteğini durdurması bu atılımın istenen sonucu vermesini engellemiş; ve bu olay Çinli yöneticiler için büyük bir şok olmuştur. Bu hâdiseden sonra Çinli yöneticiler yabancı ülkelerin desteğine son derece kuşkuyla bakmış ve bu tutumlarını 1970’li senelerin başlarında, SSCB tehdidini dengelemek için ABD’yle yeniden stratejik yakınlaşmadan sonra da sürdürerek ekonomik alanda ciddî bir yakınlık kurmamıştır. Mao’nun ölümünden sonra iktidara gelen Deng Xiaoping ülkeyi denetimli bir şekilde dışa açmaya başlamıştır. Bu dönemde yeni yeni hızlanmaya başlayan küreselleşme de Çin’in imdadına yetişmiş veya daha doğru bir ifâdeyle ÇHC küreselleşmeden çok iyi bir şekilde faydalanmayı bilmiştir.

ÇHC giriştiği kalkınma hamlesiyle hem ekonomik hem askerî olarak ilerlemeyi hedef almıştır. Başlarda ekonomik ilerlemeyi, kendine karşı büyük güçlerin silâhlı tehdidinin azalmasının da etkisiyle, ekonomiye vermişken ekonomik ve siyâsal etkisinin dünyanın hemen her yerinde hissedildiği günümüzde ABD’yle artan çelişkileri sebebiyle askerî ilerlemeye de önem vermeye başlamıştır.

1.3.2 – İdeoloji

ÇHC’nin felsefesi esasta Marksçılık olmasına rağmen Marksçılığın Çin’in şartlarına uyarlanmış bir türü olarak “Maoculuk” olarak da adlandırılmaktadır. Çin Marksçılığıın veya diğer adıyla Maoculuğun Klâsik Marksçılığa göre temel farkı, Klâsik Marksçılıkta devrimin dayandığı kitlenin köylüler olmasıdır. Bu temel ayrım

sosyalist devrim esnâsında Çin’de Klâsik Marksçılığın öngördüğü üzere devrimin yapacak işçi sınıfının bulunmayışıdır. Bu sebeple Çinli devrimciler devrimi kırlarda örgütlemiş ve şehirleri kırlardan kuşatarak başarıya ulaşmıştır.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilânından sonra emperyalizm karşıtlığı devletin temel felsefesi hâline gelmiş olup “güç politikası karşıtlığı”, ”iç işlerine müdâhale edilmesine karşıtlık”, “nüfuz alanı karşıtlığı” vb. adlarda verilmiştir.101 Ancak, Çinliler en çok “Çin tipi sosyalizm” ve “Mao Zedung düşüncesi” tanımlarını kullanmaktadır. Genel olarak eeperyalizm karşıtlığı olarak adlandırılan bu temel ilke gücünü ve temel ilke olma özelliğini sâdece Marksçı – Leninci düşünümden değil, Çin’in deneyimlerden almaktadır. Bu ilke ÇHC’nin kurulduğu günden itibaren günümüzde de her daim politikasının temel ilkesi olmuştur.

ÇHC 1950’li senelerin başından 1960’ların sonuna kadar diğer ülkelerde ve bilhassa üçüncü dünya ülkelerinde de devrimi desteklemeyi temel ilke edinmiştir. Bu destek silâh yardımı ve düşünümsel ve askerî eğitim seviyesine kadar çıkmıştır. 1970’li senelerin başından itibaren ÇHC bu tür yardımları ya azaltmış ya da tamamen durdurmuş ve devletler arası ilişkiler kurmaya yönelmiştir. ÇHC 1982 senesinde devrimin ancak ülkelerin halklarının bir tercihi olduğunu ve bu sebeple devrimin ihraç edilemeyeceğini ilân etmiştir.102 Ancak, bütün bu dış politika değişikliklerine rağmen ÇHC gelişmekte olan ülkelerle üçüncü dünya ülkelerinin yanında durmaktadır ve onların haklarını savunduğunu söylemektedir. Zhao Ziyang’ın 1983 senesinde toplanan Halk Kurultayı’nda yaptığı konuşmada yer alan şu cümle ÇHC’nin bu konudaki tavrını gâyet iyi bir şekilde ortaya koymaktadır:

“Diğer üçüncü dünya ülkelerini halkları ulusal haklarını elde etmek ve muhafaza etmek için yürüttükleri mücadele de desteklemek bizim kutlu vazifemizdir.”103

101 a.e., s. 46. 102 a.e, s. 46.

103 ZIYAN, Zhao : “Report on the Work of Government at the First Session of the Sixth National