• Sonuç bulunamadı

1.2. Kümelenme ile Bağlantılı Temel Kavramlar

1.2.4. Rekabet Yeteneği ve Kümelenme

Rekabet ve rekabet avantajı kavramları günümüzde oldukça sık kullanılan ancak tanımları ve kaynakları üzerinde henüz tam bir fikir birliğinin olmadığı, değişik ortamlarda farklı anlamların yüklendiği kavramlar olarak ortaya çıkmaktadır (Eren, 2002:104).

Çok genel ve en yalın anlamı ile yaşamın mücadelesi olarak tanımlanan rekabet kavramı, iki veya daha fazla kişi veya tarafın birbirlerine üstün gelme çabaları şeklinde de ifade edilebilir. Ancak, rekabet halinde bulunan tarafların mücadele ettiği amaçlar bazen çok farklılık göstermektedir. Örneğin, bir spor müsabakasında insanlar veya takımlar bir şampiyonluk veya madalya için mücadele verirken, firmalar pazar paylarını artırmak ve kârlarını yükseltmek, ülkeler ulusal refah düzeyini iyileştirmek ve devamlı hale getirmek veya politik güç elde etmek için uğraş verirler. Rekabetçilik ise, en basit şekliyle, rekabet edebilme kabiliyeti olarak ifade edilebilir (Ülgen ve Mirze, 2004:126).

Bir işletme faaliyet gösterdiği sektör ortalamasının üzerinde kârlar elde etmeyi sürdürüyorsa, o işletmenin rekabet avantajına sahip olduğu söylenir. Pek çok iş geliştirme stratejisinin hedefi sürdürülebilir rekabet avantajı sağlamaktır. Rekabet avantajı, maliyet ve farklılık olmak üzere iki temel boyutta açıklanır (Bulu vd.,2004: 144).

Bir işletme rakiplerinin sunduğu faydaları daha düşük maliyette sunabildiğinde, maliyet avantajı ve rekabet ettiği ürünlerin sahip olmadığı faydalar sunabildiğinde ise farklılık avantajı ortaya çıkmaktadır. Böylece, rekabet avantajı bir işletmenin müşterileri için üstün değer ve kendisi için de üstün kâr yaratmasını sağlar. Maliyet ve farklılık avantajları, bir işletmenin maliyet ya da farklılık açısından bir lider olarak sektördeki yerini tanımladığından pozisyon avantajları olarak da bilinir (Eraslan vd., 2008:7).

Rekabet avantajı yaklaşımında bir diğer boyut ise kaynak temelli bakıştır. Bu yaklaşıma göre bir işletme, rekabet avantajı yaratmak için kaynaklarından ve yeteneklerinden faydalanır (Porter,1990).

Kaynak temelli bakışa göre, rekabet avantajı geliştirmek için rakiplerinden üstün kaynaklara ve yeteneklere sahip olunmalıdır. Bu üstünlük olmadan,

kuruluşların yaptıkları, rakipleri tarafından kolayca kopyalanabilir ve sonuçta elde edilebilecek rekabet avantajı yok olur. Kaynaklar, maliyet veya farklılık avantajı sağlamaya uygun ve çok az rakibin ulaşabileceği kuruluşa has özelliklerdir (Bulu vd.,2004:145). Örneğin, patent ve marka, bilgi birikimi, düzenlenmiş müşteri ilişkisi, işletmenin bilinirliği, marka değeri, entelektüel sermaye, örgüt kültürü işletmenin sahip olabileceği kaynaklardandır.

Firmalar için rekabet edebilirlik ölçütleri, önceleri sermayeye kolay ulaşım, üstün teknolojilere sahip olma ve ucuz üretim girdileri iken, dönüşüm süreciyle birlikte rekabet, yeni pazarlara erişebilmek, yeni stratejiler kurabilmek, yeni teknolojilere adapte olabilecek ve geliştirebilecek üstün nitelikli insan gücüne sahip olabilmekle ölçülmeye başlanmıştır (Tiryakioğlu, 2005: 504).

Yetenekler, işletmenin sahip olduğu kaynaklar yardımıyla verimliliğin optimizasyonudur. Tam zamanlı üretim, esnek üretim kabiliyeti, sahip olunabilecek yeteneklere örnektir. Bu yetenekler işletme rutinlerinin içinde gizlidir ve üretim prosedürleri kadar kolayca yazıya dökülemez dolayısıyla rakipler tarafından taklit edilmesi zordur. İşletme kaynakları ve yetenekleri beraberce işletme ayırt edici yeterliliklerini oluşturur. Bu özellikler, maliyet veya farklılık avantajı yaratabilmek için başlangıç noktası olabilecek; yenilikçiliğin, verimliliğin, kalite ve müşteri sorumluğunun oluşmasını mümkün kılar. Öte yandan rekabet avantajı, kaynakların ve yeteneklerin kullanılarak daha düşük maliyet yapısına veya farklı ürün oluşturmakla yaratılır. Bir işletmenin sektördeki yerini düşük maliyet ya da faklılık kararı belirler. Bu karar, kuruluşun rekabet stratejisinin merkezi bileşenidir. Diğer önemli bir kararda ne kadar geniş ya da dar pazar diliminin hedeflendiğidir (Bulu vd.,2004: 145).

Porter, bir kuruluşun rekabet avantajı yaratması ve sürdürebilmesinde geniş kapsamlı stratejileri tanımlamak için maliyet avantajı, farklılık avantajı ve dar ya da geniş pazar odağını kullanmıştır (Porter, 1998).

Aşağıdaki Şekil 1.8’de, Porter işletmelerin “Değer Yaratabilme”leri için gerekli unsurları sembolize etmiştir. Yukarıda da açıklandığı gibi işletmelerin rekabet avantajına sahip olmaları onların aynı zamanda değer yaratabilmeleri için ön koşuldur. İşletmelerin kaynaklara, ayırt edici yeterlilik ve yeteneklere sahip olmaları

onları maliyet avantajına ve farklılık avantajına sahip olmaları için gereklidir.

Şekil 1.8: Rekabet Avantajı Modeli

Kaynak: (Bulu vd.,2004:3)

Rekabetçilik kavramı ekonomik açıdan incelendiğinde birçok değişkeni bünyesinde barındırmaktadır. Kaliteye, hıza, teknik üstünlüğe, hizmet ve ürün farklılaşmasına dayanan rekabet, makro, mezo ve mikro olmak üzere üç farklı boyutta ortaya çıkmaktadır (Depperu and Cerrato, 2005: 32). Bu kategorilerde, makro: ulusal, mezo: bölgesel veya sektörel, mikro: firma (büyük veya KOBİ tarzı

şirketler) bazında rekabeti temsil etmektedir. Ancak, makro, mezo ve mikro düzey

rekabetçilik tamamen göreceli kavramlardır. Bazen makro düzeyde bir rekabetçilik, aslında mikro veya mezo anlamında da değerlendirilebilmektedir. Şunu belirtmek gerekir ki, günümüzde artık dünya ticareti, “makro, mezo veya mikro” düzey oyuncuların belirli mal ve/ veya hizmetleri üretmekte sahip oldukları rekabet avantajı ile şekillenmektedir. Yani, bir ülkenin rekabet avantajı dünya ekonomik dengelerini kolaylıkla değiştirebilmektedir (Eraslan vd., 2008:6).

OECD, KOBİ’ ler için altı temel rekabet stratejisi tanımlamıştır. Bunlar: yenilik stratejisi, bilgi teknolojileri stratejisi, niş strateji, ağ stratejisi, kümelenme stratejisi ve doğrudan yabancı yatırım stratejisi. Ondokuz Avrupa ülkesinde yapılan araştırmalarda KOBİ’lerin rekabetçiliklerini optimum noktaya taşımak için, değer

zinciri içinde yeni iş fırsatları kovalamaları, kuşatıcı ticaret, sınır ötesi kümelenme, sınır ötesi işbirlikleri, ittifaklar kurmaları ve şubeler, ofisler ve yurt dışı “joint venture” lar kurduklarını görüyoruz (OECD, 2000b: 10-18).

Paradoks gibi görünse de rekabet ve ekonomik faaliyetlerin globalleşmesine rağmen rekabet avantajı için yerelleşme zorunluluğu bir realitedir. Rekabeti yoğunlaştıran unsurların tüm dünyada egemen olmaya başlaması, ülkeleri yenilenebilir daha esnek politikalar geliştirmeye itmiştir. Küreselleşme süreci ile artan bu yoğun rekabet döneminde firmaların rekabet gücünü arttırmaları konusu en önemli gündem maddesi haline gelmiştir (Enright, 2003: 99).

OECD (2000b) KOBİ’lerin rekabet güçlerini artırabilmek için birtakım önerilerde bulunmuştur(OECD, 2000b: 3):

1. Yeni bilgi ve iletişim teknolojisi küresel ulaşımı kolaylaştır ve küçük firmaların karşılaştıkları ölçek ekonomisinin dezavantajlarının düşürülmesinde yardımcı olur. 2. Esnek uzmanlaşmanın sanayi organizasyonları için başarılı bir model olduğu ispatlanmıştır. Ani pazar dalgalanmalarına hızlı bir şekilde cevap vermek için KOBİ’lerin birbirleriyle yakın ilişki içinde olmaları bir avantajdır.

3. Ekonomik küreselleşme ve bilginin hızlı ve ucuz aktarımının yapılabiliyor olmasına rağmen, coğrafik sınırlar halen devam eden bir sorundur. Kümeler yeni fikirlerin ve sözsüz bilgilerin kazanılmasında özellikle yeni genç sanayiler için oldukça önemlidir.

4. Niş marketlerde uzmanlaşmak küçük ölçekli işletmelerin bazı dezavantajlarını ortadan kaldırır.

5. Küçük işletmeler için piyasa ile ilişkiye geçerken üstesinden gelinecek birçok güçlükler vardır. Ancak yeni pazarlara girişte bilgi yığını inanılmaz büyüktür.

Kendi iç kaynaklarına yoğunlaşan firmaların rekabet gücündeki ilerleme ancak belirli bir noktaya kadar olmakta; bununla birlikte çevresindeki firmalarla, araştırma kurumlarıyla ve üniversitelerle işbirliği yaparak daha fazla rekabet gücüne sahip olunabilmektedir. Nitekim firmaların çevresindeki aktörlerle işbirliği ve iletişim halinde olması firmaların iş görmelerini kolaylaştırarak, hızlarını artırmakta, bilgiyi daha etkin kullanmalarını sağlamakta ve sonuçta rekabet güçlerini arttırmalarına

neden olmaktadır (Tiryakioğlu, 2005:504).

Kümelenme, rekabet gücüne getirilen ve bir sistemin varlığına ve işlerliğine odaklanan bir yaklaşımdır. Kümelenmeler ulusal yenilik sisteminin alt kümeleri olarak da düşünülebilir. Öğrenme süreci için şirketler arasındaki bağlantılar ve karşılıklı bağımlılık ilişkileri gereklidir. Şirketlerin bir bölgede kümelenerek yoğunlaşması, talep durumu, şirketlerin birbirileriyle yatay ve dikey bağlantıları, özelleşmiş tedarikçilerin yetenekleri, özelleşmiş işgücü, fiziki altyapı gibi birçok unsura bağlıdır. Bu unsurların var olması ise şirketlerin rekabet güçleri için hayati öneme sahiptir (Harvie and Chye, 2005:12).

Şekil 1.9: İtalyan Deri Modası Kümesi

Yukarıdaki Şekil 1.9 da görülen İtalyan Deri Moda Kümesinin ilişki içinde bulunduğu işletmeleri ve akış diagramı görülmektedir. Bu diagramı konumuz ile ilgili olarak şu şekilde okumamız gerekir. Nihai ürün olarak çıkan ayakkabı ve deri giyim ürünleri kümeye dâhil olan farklı iş kolundaki işletmelerin ortak çalışmaları neticesinde hem verimliliklerini, üretim yeteneklerini geliştirmelerine yol açmış hem de tek başlarına düşünüp tasarlayamayacakları farklılıkları geliştirme imkânına kavuşmuşlardır. Sonuçta ortaya çıkan ürünlerin pazarlanarak ticarileştirilmesi de sağlanmıştır. İtalyan Deri Moda Kümesi dünyadaki en başarılı küme uygulamaları arasında gösterilmektedir.

Belirli bir bölge içinde görülen ilişkiler sonucunda ortaya çıkan kümeler ile birlikte bilginin yayılımı hızlanır. Mekânsal yakınlığın önemi bu noktada ortaya çıkacaktır. Bölgesel ve yerel ölçekli endüstriyel yapılanmalar, yerel dinamiklerin kullanıldığı kurumsal örgütlenmeler ile birlikte ekonomik kalkınmanın sağlandığı küresel ölçekli endüstriyel yapılanmalara dönüşür (DPT,2007a: 166).

Porter, endüstriyel kümelerin örtük bilgi, motivasyon ve gayri remi öğrenme gibi yerel nitelikte küçük ve sürekli yeniliklerin kaynağı olan, daha sonra da birikimsel etkileri nedeniyle içsel teknolojik gelişmeleri yaratan unsurları da beraberinde getireceğini belirtmiştir. Böylece sahip olduğu endüstriyel kümeleri destekleyerek onları geliştiren bölgeler diğer bölgelere nazaran rekabetçi avantajlar yaratma sürecinde önemli avantaj sağlayacaklardır. Yaratılan ağ(network) sayesinde çevresindeki iktisadi sorunlar ve bunların nedenleri ile ilgili daha sağlıklı bilgiler edinen kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve diğer destekleyici kuruluşlar hizmetlerini daha etkin bir şekilde sürdürebileceklerdir.

Şirketler arasındaki bağlantılar şirketlerin iş görmelerini kolaylaştırır, hızlarını

arttırır ve bilgiyi daha etkin kullanabilmelerini sağlar. Kümelenmeler, içinde bulunan

şirketlerin rekabet gücünü üç ana yoldan etkiler. Birincisi kümeler işletmelerin

üretkenliğini ve verimliliğini arttırır, ikincisi kümeler yenilikçiliği ateşler ve geliştirir. Son olarak kümeler ticarileştirme sürecini hızlandırır(DPT,2007a: 167; Humphrey ve Schmitz, 1995: 77-90). Daha detaylı olarak incelemek gerekirse: 1. İşletmelerin üretkenliğini ve verimliliğini arttırır:

b. Şirketler arası koordinasyonu kolaylaştırır, c. İşlem maliyetlerini (transaction costs) düşürür,

d. En iyi uygulamaların şirketlere hızlı difüzyonunu sağlar, e. Sürekli olarak performans mukayesesi sağlar.

Kümelenme yaklaşımının temelinde sektörel rekabetçilik yatmaktadır. Uluslararası literatür göz önüne alındığında rekabetçiliğin iki temel unsuru olduğu müşahede edilmektedir: verimlilik ve inovasyon. Kümelenme yöntemi uluslararası rekabetçiliği elde etmek için kullanılmakta, rekabetçiliğin altında ise verimlilik ve inovasyon yatmaktadır. Kümelenme yaklaşımı verimlilik ve inovasyon ile birlikte oyuncuların işlem maliyetlerini de düşürmektedir. Makro düzeyde değerlendirildiğinde, rekabetçi olan sektörler kümelenme çalışmaları ile geliştirilmekte, bununla bölgesel ve ulusal rekabetçilik sağlanmaktadır (Bulu vd.,2004: 146).

Bu arada kümenin rekabetçiliğini inovasyona, öğrenmeye ve ticari olmayan dayanışmaya bağlayan bir başka görüş, neden bazı kümelerin yenilikçi kimliğe kavuşurken veya ticari olmayan dayanışmayla kalkınırken bazılarının bunu başaramadığını açıklamakta yetersiz kalmaktadır(Porter, 1998a).

2.Yenilikçiliği ateşler ve geliştirir:

a. Gelecekte verimliliği yükseltecek ve yeni ürünlerin oluşmasını sağlayacak fırsatları algılamayı kolaylaştırır,

b. Şirketlerin birbirleriyle olan iletişimleri (çoğu zaman gayri resmi) sektörün ihtiyaçlarını ve eğilimleri yakından ve daha önceden görmelerini sağlar,

c. Birçok tedarikçinin ve kuruluşun varlığı, bilgi üretimine yardımcı olur, d. Yerel kaynakların göreceli bolluğu yeni ürün ve denemelerin maliyetini düşürür.

Rakiplerin, müşterilerin ve tedarikçilerin aynı mekânda buluşması, verimlilik ve uzmanlaşmayı destekler. Daha da önemlisi, gelişim ve yenilik üzerine coğrafi toplanmanın etkisi büyüktür. Bir sanayinin coğrafi toplanması, yetenekli insanları ve diğer faktörleri çekmede güçlü bir mıknatıs etkisi yaratır. Bu nedenle yan kuruluşlar

orijinal firmanın yanında yer seçme eğiliminde olurlar (Porter, 1990).

Coğrafi yakınlık ulusal sanayi içindeki bilgi akış hızını ve yeniliklerin yayılma oranını arttırır. Aynı zamanda, dışarıdaki bilginin yayılımını sınırlandırma eğilimindedir. Coğrafi yakınlık rekabetçi oluşumun görünürlüğünü arttırırken, aynı zamanda karşılıklı gelişimleri anlama şansı doğurur. Endüstriyel kümelenme süreci ve küme içinde yer alan sanayiler arasındaki değişim, firmaların coğrafi yakınlığından dolayı en iyi şekilde çalışır. Yakınlık, yararlanılan ya da belirtilen küme içindeki dengesizliklerin, ihtiyaçların ya da kısıtlamaların önceden keşfini sağlar (Karataş, 2006: 49).

3.Ticarileştirme sürecini hızlandırır:

a. Kümelenmeler, kendilerini genişleten ve güçlendiren yeni iş alanlarının ortaya çıkmasını teşvik eder

b. Mevcut olan işgücü, tedarikçiler vb. sayesinde yeni ürünleri ticarileştirmek ve yeni şirketleri kurmak kolaylaşır.

Küme uygulamalarından beklenen faydaları arttırmak anlamında kümelenme anlayışının rekabet gücünü hangi yollardan etkilediğini analiz etmek gerekir.

Kümelenme yaklaşımı ile kurulan iletişim, özelleşmiş girdilere, işgücüne, hizmetlere, bilgiye etkin ve kolay ulaşma, firmalar arası iletişimi kolaylaştırma, işlem maliyetlerini düşürme yoluyla firmaların üretkenliğini ve verimliliğini arttırır. Diğer taraftan, kümeler kendilerini genişleten ve güçlendiren yeni iş alanlarının ortaya çıkmasını teşvik ederek, mevcut olan işgücü, tedarikçiler vb. sayesinde yeni ürünleri piyasaya sunarak ve yeni şirketlerin kurulmasını kolaylaştırarak ticarileştirme sürecini hızlandırır (Tiryakioğlu, 2005: 504).

Mekânın yeniden keşfedilmesiyle birlikte sanayi yatırımlarının bölgesel değişim sürecinde aktif rol aldığı görülmektedir. Yeni sanayi bölgelerinin oluşturulması, üretimin yeniden örgütlenmesiyle ortaya çıkan esnek üretim biçimi, mekânın önem kazanmasına bağlıdır. Esneklik üzerine kurgulanan kuramsal çerçeve, üretim ve örgütlenmenin mekânsal boyutlarını bir araya getirmeyi başarmıştır. Bu yaklaşımda mekânsal ilişkiler üretim sistemlerinin bütünleşmesi açısından önem kazanırken, yeni sanayi bölgeleri tartışması üretimin örgütlenmesi ile mekânın

örgütlenmesi kavramlarını bir araya getirmiştir (DPT,2007a: 166).

Günümüzde, ülke ekonomileri ve bu ekonomilerin en rekabetçi sektörleri incelendiğinde, bir coğrafi yoğunlukta rekabet içinde işbirliği yapan firmalar topluluğu görülür. Yerel rekabet oldukça motive edicidir. Benzer şirketlere olan yakınlığın oluşturduğu baskı, rekabetçi olmayan ya da doğrudan rekabet etmeyen

şirketler arasında olmaya nazaran rekabetçi bir baskı oluşturur. Nitekim ABD

denilince silikon vadisi, bilişim sektörü; Almanya denilince otomotiv sektörü, Türkiye denilince tekstil sektörü akla gelmektedir. Bu ülkelerin girdi maliyetleri noktasında mukayeseli avantaja sahip olmamalarına rağmen, bu sektörlerdeki rekabet güçlerini devam ettirmelerinin sebebi, kümelenme anlayışıdır. Bu çerçevede artık günümüzde kümelerin rekabet ettiği bir döneme girildiğini söyleyebiliriz (Tiryakioğlu, 2005: 504).

Silikon Vadisi’nde olduğu gibi kümelenme içindeki karşılıklı iletişim, genelde rekabette yeni yöntemleri sağlarken yeni fırsatlara da önderlik eder, insanlar ve fikirler yeni yöntemlerle birleşir (Porter, 1990). Ulusal ve uluslararası rekabetçilik politikalarında önemli bir yaklaşım olarak görülen kümelenme temelli sektörel ve bölgesel kalkınma stratejileri başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünya genelinde yaygın bir uygulama alanı bulmuştur (Eraslan vd., 2008:2).

Kümelenmelerin hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde rekabet gücünü artırıcı etkilere sahip olduğu kabul edilir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ve sektör yelpazesinde, kümelenme anlayışının uygulanmaya başladığını göstermektedirler (Eraslan vd., 2008:7).

Küreselleşen dünyamızda işletmelerin tek başlarına rekabet güçlerini koruyabilmeleri çok zordur. Bunun için işletmelerin içinde bulunduğu değer zincirindeki diğer aktörlerle dinamik ilişkiler geliştirebilmesi gerekir. Günümüzde bir ürünün girdilerden en son kullanıcılarla buluşmasına kadarki geçen süreç karmaşık bir üretim ve hizmetler zincirini kapsamaktadır. Üretim, iç ve dış lojistik faaliyetleri, pazarlama ve satış, diğer katma değer yaratan hizmetler değer zincirinin önemli unsurlarıdır. Değer zincirindeki her oyuncunun verimliliği ve üretkenliği nihai ürünün rekabet gücünü doğrudan etkilemektedir. Örneğin; bir tekstil kümelenmesinde, değer zincirinin içinde yer alan aktörler şunlardır: Tekstil ve hazır

giyim üreticileri, iplik üreticileri, boyama faaliyetleri, makine üreticileri, tasarım ve lojistikle ilgili oyuncular, yerli ve yabancı toptancılar/perakendeciler, tekstil ile ilgili bölümleri olan üniversiteler, yüksek okullar, firmalar arasında iletişimi, işbirliğini sağlayan ihracatçı birlikleri, ticaret ve sanayi odaları, meslek örgütleri (Tiryakioğlu, 2005).

Kümelenme içinde bulunan işletmeler üretkenliklerini artırmak suretiyle verimliklerini yükseltirler, yeni ürünlerin oluşmasını sağlarlar ve böylelikle büyüyerek güçlenirler. Ayrıca yeni iş imkânlarının ortaya çıkmasını teşvik ederek, rekabetçi avantaj elde ederler. Kümelenme içindeki işletmeler girdilere sahip olmada, bilgiye, teknolojiye ve gerekli kurumlara erişmede; ilişkili şirketleri koordine etmede, gelişimi ölçmede oldukça verimli çalışma imkânı bulurlar(Mercan, 2004: 171).

Kümelerin rekabetçiliğinin yapılan işin tabiatı ile ilgili bir başka boyutu ise rekabet ve çalışanlar arasında çok yakın bir ilişkinin mevcudiyetidir. Sonuç olarak birbirini zıt yönlü çeken güçlerin dağılımı mutlaka hesaba katılmalıdır. Her bir mantıksal gerekçe şüphesiz kümelerin rekabetçiliğini anlamamızı kolaylaştırmasına rağmen, hiçbiri tek başına bazı kümelerin rekabetçi olmayı başarırken bazılarının bunu başaramadığını açıklayamaz. Aksine, esnek uzmanlık çerçevesinden incelersek, esnek uzmanlık gücüne sahip olmayanların rekabetçi olduğu buna karşılık esnek uzmanlık gücüne sahip olanların ise rekabetçi olamadığının görüldüğü kümeler de mevcuttur (Öz,2003:2).

Çivi (2008), ülkelerin rekabet güç analizlerinin yapıldığı eserinde, Avusturya ekonomisi içinde yer alan işletme kümelerinde yaşanan bölgesel yoğunlaşma sonucu işletmeler arası iş birliğinin arttığını, diğer tedarikçiler ile arasında yoğun rekabet yaşanmasına yol açtığını, bunun da sektörün kalitesini arttırdığını belirtmektedir. Ancak bununla birlikte çeşitli işletme kümelerinde tek işletmenin hakim olmasının, diğer işletmelerle olan iletişimde problemlere neden olduğu da gözlemlenmiştir (Çivi ve Erol, 2008: 103).

Bahsedilen bu durum 3.İtalya’daki başarılı kümeler için bir örnek teşkil ederken Silikon Vadisindeki başarıyı bu gerekçeyle açıklamak mümkün görünmemektedir Sonuç olarak, literatürde kümelerin ekonomik faaliyetleri ile ilgili

bilgimizi geliştiren oldukça çeşitli yaklaşımların bulunmasına rağmen, kümelerin rekabetini bir bütün olarak ele alan kapsamlı bir teorinin eksikliği bulunmaktadır (Öz,2003: 2) .

Kümelenme, gerek küçük gerekse büyük firmalar ve bölgeler düzeyinde rekabetçi yapılar oluşturulmasını sağlayan ve çağdaş kavramları içeren bir yaklaşım olması noktasında yerel yönetimleri, kamu otoritelerini, özel kuruluşları, araştırma kurumlarını, sivil toplum kuruluşlarını ve toplumun diğer ilgili kesimlerinde yer alan oyuncuları bir araya getirmektedir. Böylece planlamalar ve uygulamalar, merkeziyetçilikten çıkıp yerel oyuncuların katılımı ile gerçekleştirilmektedir. Bu süreçte, rekabetçi gücü yüksek sektör ve/veya sektörlerin seçilip, eksik oyuncularının tamamlanıp, aralarındaki iletişimin sağlanması amaçlanmakta, nihai hedef olarak sektörün uluslararası rekabetçilik gücünün artırılmasına ve sürekli hale getirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır (Eraslan vd., 2008:6).

Yüksek verimlilik ve yenilikçilik için kümelenme ve değer zinciri konuları rekabetin olmazsa olmaz koşulları olan son derece önemli yaklaşımlardır. Şirketlerin rekabet gücü makroekonomik politikalara (kur, faiz vb) olduğu kadar, şirketler kesiminin davranışlarını stratejik biçimde etkileyebilecek (maliyetlerin düşürülmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi) mikro ekonomik önlemlere de bağlıdır. Verimlilik ve yenilikçilik rekabet gücünün temel unsurlarını oluştururken, bunları etkileyecek yeni politika araçlarına ihtiyaç duyulduğu da açıktır. Kümelenmelere yönelik yaklaşımlar mikro seviyede olduğu için büyük önem taşımaktadırlar; çünkü kümelenme yoluyla bir araya gelen işletmeler hem büyüyen ihracatta itici gücü oluşturmakta, hem de yabancı sermaye için cazibe merkezi oluşturmaktadır (DTM, 2007).

Günümüzde bölgeler ve bölgesel şirketler, küresel pazardan kaynaklanan zorluklarla karşı karşıyadır. Bir bölgenin rekabet gücü şirketlerin tek başına faaliyetlerinden ziyade, diğer tüm sanayilerin ve işkollarının toplu yenilikçi faaliyetleri ile belirlenmektedir. Bu nedenle, bölgesel rekabet gücü, Avrupa Birliği ve üye ülkelerin ekonomi ve teknoloji politikalarının en önemli gündemi olmuştur. Bu politikaların başlıca amaçları şunlardır(www.clusterforum.org, 06.07.2009).

1.Yeniliği Teşvik Etmek: Yenilikçi girişimler genel olarak bölgelerin ve özelde de sanayinin başarısı için büyük önem taşımaktadır. Günümüzde ekonomik küreselleşmenin yükselişi ve bilgi teknolojilerinin yaygınlaşması yenilikçi süreçlerin