• Sonuç bulunamadı

Râvinin Fakih ve Müçtehit Olması

C. Âhâd Haber Tanımı ve Hükmü

1. Râvinin Fakih ve Müçtehit Olması

Hanefîlere göre raviler taşıdıkları bir takım özelliklere göre ma’rûf ve meçhul olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Ma’rûf raviyi de kendi içinde “fakîh olmakla ve içtihatta re’y sahibi olmakla tanınan raviler” ve “âdil, zaptı ve hıfzı kuvvetli olmakla fakat fıkhî bilgisi az olmakla tanınan raviler” olmak üzere iki kısımda değerlendirmişlerdir. Fakîh ve içtihatta re’y sahibi olmakla tanınmış olan raviler arasında ise Hanefîler, Hulefâ-i Râşidîn, Abdullah b. Mes’ûd, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Mu’âz b. Cebel, Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Aişe vb.

sahâbeyi saymaktadırlar.1

Hanefîlere göre her haber kabule şayan değildir. Ayrıca, bir haberin kabule şayan olduğunu söylemek onun yüzde yüz doğru olduğunu tasdik etmek anlamına gelmediği gibi kabule şayan bulmamak da yüzde yüz yalan olduğunu belirtmek değildir. Aksine Hanefîlere göre yalan söyleme veya yanlışlık yapma ihtimâli bulunmakla birlikte âdil bir kişinin sözünü kabul etmek, doğru söyleme ihtimâli olmakla birlikte fâsık kişinin sözünü kabul etmemek gerekir. Makbûl olandan maksat, kendisiyle amel edilmesi gereken haber; merdud olandan maksat ise uygulama açısından bize hiçbir sorumluluk yüklemeyen haber anlaşılmalıdır.

Hanefîlere göre haberin kabule şayan olabilmesi için ittifak edilen şartların yanı sıra ihtilaf edilen şartlar da bulunmaktadır. Örneğin haber, ister kıyasa uygun düşsün ister düşmesin, yani kıyasla çelişmiş olsun fark etmez. Mutlâk anlamda bir haberin kabule şayan olabilmesi için ravinin, rivâyeti meslek edinmekle, âdil olmakla, zaptı kuvvetli olmakla ve fakîh olmakla tanınmış olması gibi bir takım ilave şartlar vardır.2

Hanefîler; fakîh olmakla tanınmış olan sahâbe ravilerinin aktardıkları hadisleri, kıyasa uygun düşsün ya da düşmesin hüküm kaynağı olarak görmektedirler. Onlara göre şâyet hadis kıyasa uygun düşmüşse hadis kıyasla desteklenmiş, yani pekiştirilmiş olur. Dolayısıyla kıyas değil de o hadis esas alınmış olur; kıyas ise hadisi pekiştiren bir unsur haline gelmiş olur. Abdülaziz el-Buhârî, Đmâm Mâlik’e isnat edilen “kıyas, hadisten öncelikli bir delildir” sözünün ve el-Kavâtı’ adlı eserde yine Đmâm Mâlik’e isnat edilen “haber-i vâhid kıyasa aykırı olduğu takdirde kabul edilmez” sözünü gerçekçi bulmaması ve O’nun böyle söylediğini kabul etmemesi, bir yönüyle Hanefîlerin de benzer görüşlere sahip

1 Bkz. Serahsî, a.g.e., c. I, s. 338-339; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 551-553 2 Bkz. Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 550

olması dolayısıyla eleştirilmesinin önüne geçmeye çalıştığı şeklinde yorumlanabilir.

Zira hadis/haber-i vâhid-kıyas ilişkisine bakış açısında yöntem bakımından Hanefîler ile Mâlikilerin benzer özellikler sergiledikleri söylenebilir.3 Şâfiîler ve hadis imâmlarının çoğunluğu Hanefîlerin yaklaşımından farklı olarak şu görüşü savunmaktadırlar: ravisi ister âlim ve fakîh olsun ister âdil ve zabıt olmasına rağmen âlim ve fakîh olmasın, o ravinin aktardığı haber öncelikli bir delil olarak tercih edilir. Ki Hanefî âlimlerinden olan Ebû’l-Hasan el-Kerhî de benzer görüşü savunmaktadır. Đsâ b. Ebân’a göre ise eğer ravi âdil, zâbıt ve âlim ise o zaman onun rivâyet ettiği haber kıyasa takdim edilir.4

Hanefî usulcüleri; Mâlik b. Enes’in, uygulama açısından kıyasın haber-i vâhide önceliği olduğu şeklindeki görüşünü benimsemek yerine şöyle demektedirler: Haber-i vâhide dayanarak kıyas delilinin terk edilmesi, sahâbe ve tâbi’înin selef âlimleri arasında inkâr edilemeyecek ölçüde yaygın bir uygulama idi.5 Burada iki mezhep arasındaki temel yaklaşım farkı şudur: Prensip olarak her iki mezhep de kıyasın haber-i vâhide önceliğini benimsemekle birlikte Hanefîler, teorik ve pratik açıdan haber-i vâhidleri iki kısma ayırmaktadırlar. Onlara göre haber-i vâhid iki kaynaktan bize ulaşır. Bunlardan ilki fakîh ve müçtehit olan raviler tarafından, diğeri de fakîh ve müçtehit olmayan raviler tarafından. Hanefîler işte burada fakîh ve müçtehit raviler tarafından aktarılan rivâyeti kıyasa öncelikli tutmuşlar ve kıyasa aykırı bir haber işittiklerinde ise kıyası terk ederek haberle amel etmişlerdir. Bu ayırımı dayanak alan Hanefîler, örneğin Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Aişe, Abdullah b. Mes’ûd vb. ravilerin rivâyetlerini birer delil olarak almışlar ve bilgi vermesi açısından da bağlayıcı olarak görmüşlerdir. Đster kıyasa muvafık olsun ister olmasın Hanefîler bu kişilerin, yani fakîh ve müçtehit olan sahâbe ravilerinin rivâyetlerini kıyasa öncelikli tutmuşlardır ve kıyasa uygun ise kıyası, haberi destekleyen bir unsur olarak görmüşler, kıyasa uygun değilse kıyasla amel edilmemesi gerektiğini savunmuşlardır.6

Haber-i vâhidin esas alınarak kıyasın terk edilmesine dair Hanefîler, sahâbe uygulamasından pek çok örneği delil getirmişlerdir. Bu örneklerden biri de Hamel b.

Mâlik’in, ceninin diyetiyle7 ilgili olarak ğurre verilmesi hususunda Hz. Muhammed’in

3 Bkz. Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 550-551 4 Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 551

5 Bkz. Serahsî, a.g.e., c. I, s. 339

6 Bkz. Serahsî, a.g.e., c. I, s. 338-339; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 550-551

7 Benzer hadisler için bkz: Buhârî, Ferâiz, 11. Bab, hd.no: 6740, s. 1670; Diyât, 25 ve 26. Bablar, hd.no: 6904-6910, s. 1708-1709; Tıb, 46. Bab, hd.no: 5758, s. 1457; Müslim, Kasâme, 11.

Bab, hd.no: 34, 38, 39, c. II, s. 802-803; Ebû Dâvûd, Diyât, 21. Bab, hd.no: 4568 vd. s.

uygulamasını Hz. Ömer’e aktarması neticesinde Hz. Ömer’in de “bu konuda Nebî (a.s..)’ın bir uygulaması bulunduğu halde neredeyse kendi görüşümüze (re’yimize) göre hüküm verecektik ki bizim görüşümüz O’nun uygulamasının tam aksineydi” vâhid (yani bir kişi tarafından aktarılan bir haber) delil olmamış olsaydı, Đbn Ömer – ki Hanefîler tarafından fakîh ve müçtehit sahâbelerden biri olarak kabul edilmektedir- bu söz ile amel etmezdi. Diğer örnekler arasında, Ebû Bekir’in, kişisel görüşüne dayanarak verdiği bir hükmü Bilal-i Habeşi’den işittiği bir hadise dayanarak iptal etmesi; Hz. Ömer’in, Dahhâk Đbn Müzâhim’in rivâyet ettiği hadise dayanarak kadının, kocasının diyetine mirasçı olamayacağı şeklindeki görüşünden vazgeçmesi sayılabilir.10

Haber-i vâhidi kıyasa takdim etmelerinin gerekçesi olarak da şunu ileri sürmektedirler: Kıyasın aslında, özünde şüphe unsuru bulunmaktadır. Çünkü bizler, mansûsun hükmünün mevcut vasıflar arasından belli bir vasfa dayanarak belirlenmesini kesin olarak bilemeyiz. Özünde şüphe unsuru barındıran şey yani kıyas, özüne dair kesin bir bilgi oluştuktan sonra tarîkinde (yani bize ulaşmasında, senedinde) şüphe unsuru barındıran şey, yani haber-i vâhid gibi değildir. Haber-i vâhidle ilgili olan şüphe, ravinin unutma ve hata yapması itibariyledir. Bu ise arızi bir durumdur. Kıyasla ilgili olan şüphe ise mevcut vasıflar arasından tercih edilen vasfın, asıl/öz olup olmadığıyla ilgili var olan tereddüttür.11

Özetle Hanefîlere göre fakîh ve müçtehit olmakla ma’rûf olan ravilerin aktardıkları haberler sahîh kıyasa aykırı olsa bile hüküm kaynağıdır. Haber, sahîh

825 vd; Tirmizî, Diyât, 15. Bab, hd.no: 14101411, s. 332; Nesâî, Kasâme, 39 ve 40. Bablar,

hd.no: 4813-4821, s. 734-735; Dârimî, Diyât, 20. Bab, hd.no: 2427, c. III, s. 1538;

Muvattâ, ‘Ukûl, 7. Bab, hd.no: 2478 vd. c. II, s. 421 vd; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.I, s.

364, c. I, s. 216, 236, 498, 539, c. IV, s. 80, 244, 252, c. V, s. 226; Beyhakî, Diyât, 58.

Bab, hd.no: 16304 vd, c. VIII, s. 195 vd.

Düşürülen bir cenînden dolayı verilmesi gereken (bir köle ya da cariye veya tam diyetin yirmide biri olan 500 dirhem gümüş) malî tazminat. (Bkz. Erdoğan, a.g.e., s. 125)

8 Bkz. Serahsî, a.g.e., c. I, s. 339

9 “Bizler, muhâbere yöntemini kullanıyorduk ve bunda da hiçbir sakınca görmüyorduk. Râfi’ b.

Hudeyc bize Rasulullâh’ın, ekilir alanların kiralanmasını yasakladığını haber verinceye kadar bu yöntemi kullanmaktaydık. Daha sonra Râfi’in bu sözü üzerine biz de bu işlemi yapmaktan vazgeçtik.” Bkz. Serahsî, a.g.e., a.y; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 552

10 Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., a.y.

11 Serahsî, a.g.e., a.y.

kıyasa aykırı olduğunda ise bakılır: Eğer ravi, fıkıh, re’y ve içtihat ehlinden biri ise aktardığı haber esas alınarak kıyas reddedilir. Eğer ravi, fıkıh ve re’y ehlinden biri değilse sahîh kıyas esas alınarak aktardığı haber reddedilir.12