• Sonuç bulunamadı

Hanefîler rivâyetin makbûl olması noktasında ravileri kadın-erkek diye ayırmamaktadırlar. Onlara göre nasıl ki bir erkeğin rivâyeti makbûlse kadının rivâyeti de makbûldür. Bu konuda gösterdikleri tarihsel referans ise genelde peygamber eşleridir, özellikle Hz. Aişe’dir. Sahâbenin, dine dair konularda çıkmaza girdiklerinde Rasûlullâh’ın eşlerine danışması ve onların haberlerine güvenmelerini dayanak alan70 Hanefîlerin, örneğin Ebû Hureyre’nin kimi rivâyetlerine Hz. Aişe’nin yönelttiği eleştiri(ler)i de referans almaları da kadının rivâyetine önem verdiklerini gösteren bir tablodur.

Prensip olarak böyle düşünmekle birlikte Hanefîlerin, uygulamada bazı farklılıklara da gittikleri görülmektedir. Fakîh ve müçtehit olmayan ravilerin rivâyetleri konusundaki yaklaşımlarının, kadının rivâyeti alanında da geçerli olduğu

68 Bkz. Serahsî, a.g.e., a.y; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 590 69 Bkz. Serahsî, a.g.e., c. I, s. 354

70 Bkz. Serahsî, a.g.e., a.y.

söylenebilir. Örneğin Hz. Ömer, Fâtıma binti Kays tarafından rivâyet edilen hadisi, kıyasa muvafık bulmadığı gerekçesiyle reddettiği kaynaklarda belirtilmektedir.71

Fatıma binti Kays tarafından rivâyet edilen hadisi müstenker hadis kategorisinde değerlendiren Hanefîlere göre mebtûte olan kadın iddet süresince nafaka almaya ve kocasının evinde kalmaya hak kazanır. Hz. Ömer, Abdullah Đbn Mes’ûd, Đbrâhîm en-Neha’î ve es-Sevrî gibi bir grup âlim bu görüştedir. Başka bir grup âlime göre ise hamile olmadıkça mebtûte’nin kocasının evinde kalma hakkı vardır ancak nafaka alma hakkı yoktur. Đbn el-Müseyyeb’in, ez-Zührî’nin, Mâlik’in, Şâfiî’nin, el-Leys’in, el-Evzâ’î’nin, Đbn Ebî Leylâ’nın da savunduğu görüş budur. Đbn Abbas’tan rivâyet edildiğine göre hamile olmadığı sürece mebtûte’nin ne nafaka ne de kocasının evinde kalma hakkı vardır. Bu görüşü aynı zamanda el-Hasan, ‘Atâ bin Ebî Rabâh, eş-Şa’bî, Ahmed bin Hanbel ve Đshâk; Fatıma binti Kays’ın rivâyetini esas alarak benimsemişlerdir. Fatıma binti Kays’ın haber verdiğine göre kocası Ebû Amr bin Hafs el-Mahzûmî kendisini üç talakla birden boşamış. Ayrıca karısı için üç veya daha fazla sa’ arpa nafaka olarak belirleyince karısı bunu az bulmuş. Ebû Amr ise daha önceden Hz. Ali’yle birlikte Hz. Muhammed tarafından Yemen tarafına gönderilmişti. O sıralarda Halid bin Velid, Mahzûmoğullarından bir grupla peygamberimizin yanına gelmek için yola çıkmışlardı. Peygamberimizin yanına vardıklarında Halid bin Velid Rasûlullâh’a “Ey Allah’ın Rasulü! Ebû Amr karısını üç talakla boşadı, bunun için karısına nafaka vermesi gerekir mi?” diye sorduğunda Rasûlullâh (s.a.s.) “onun ne nafaka alma hakkı ne de kocasının evinde bekleme hakkı vardır” demiş ve ardında da onu Ümmü Şerik’in evine taşınması için göndermiştir.72

Diğer (ikinci) gruptakiler şöyle demiştir: Ehl-i Hicaz tarafından yapılan rivâyetlerde Fatıma’nın rivâyet ettiği hadisle ilgili olarak “kalacak yer” meselesi geçmemektedir. Diğer bazı rivâyetlerde ise “hamile olmadığın sürece senin nafaka hakkın da yoktur” ifadesi geçmektedir. Nafaka, ric’î talakla boşanmış olan kadının hakkıdır, buna göre “

ﻦﺟﺮﺨﻳ ﻻو ﻦﻬﺗﻮﻴﺑ ﻦﻣ ﻦﻫﻮﺟﺮﺨﺗ ﻻ

” (Talak, 1), “

ﻦﻣ ﻢﺘﻨﻜﺳ ﺚﻴﺣ ﻦﻣ ﻦﻫﻮﻨ ﻜﺳا ﻢﻛﺪﺟو

” (Talak, 6) âyetlerinin umumiliğine istinaden ric’î talakla boşanmış kadının

“süknâ” hakkı gerekliliğini ortaya koyduk. Bu âyetlerin her biri hem mebtûte olan hem de ric’î talakla boşanmış olan kadınları kapsamına almaktadır.73

71 Bkz. Serahsî, a.g.e., c. I, s. 343-344; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 567

⇒ Kocasından üç talak/bâin talâk ile ayrılmış kadın. (Erdoğan, a.g.e., s. 278) 72 Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 567

73 Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., a.y

ﻞﻤﺣ تﻻوا ﻦﻛ ناو

74 ibaresinin mefhumu, hamilelik bulunmadığı takdirde nafaka hakkının son bulacağına işaret etmektedir. Bunun anlamı ise şudur: Kadın, kocasıyla olan bağlantısı dolayısıyla nafaka almaya hak kazanır. Halbuki bâin talak ile bu bağlantı kopar. Ancak bâin talakla boşanmış olan kadın hamile ise çocuğu korumak ve yetiştirebilmek için nafaka almaya hak kazanır. Đddeti tamamlandıktan sonra eğer çocuk süt emmekte ise bu çocuk dolayısıyla annenin nafaka almaya hak kazanması durumu da aynı hükme tabidir. Hanefîlere göre kadın, nikah dolayısıyla evde tutulmaktadır ki bundan dolayı hamile kadın ve ric’î talakla boşanmış kadın gibi nafaka almaya hak kazandığı gibi kocasının evinde kalmaya da hak kazanır.

Hem nafaka hem de süknâ hakkı, nikah dolayısıyla kadının hak ettiği mali haklardandır. Đddet ise nikah hukûkun bir parçasıdır. Nitekim bu hak dolayısıyla hem nafaka hem de süknâ hakkını elde eder. Zira Đbn Mes’ûd kıraatine göre

ﻢﻛﺪﺟو ﻦﻣ ﻦﻬﻴﻠﻋ اﻮﻘﻔﻧاو ﻢﺘﻨﻜﺳ ﺚﻴﺣ ﻦﻣ ﻦﻫﻮﻨﻜﺳا

” âyette altı çizili kısım yer almaktadır.75 Bain talak dolayısıyla iddet beklemekten ötürü nafaka talep eden Fatıma binti Kays’a Rasûlullâh’ın nafaka verilmesi ve kocasının evinde kalması yönünde bir karar vermediğine dair rivâyet Hz. Ömer’e ulaştığında; o, “doğru söyleyip söylemediğini, unutup unutmadığını bilmediğimiz bir kadının sözüne dayanarak peygamberimizin sünnetini ve Rabbimizin kitabını terk edecek değiliz” sözüyle ilgili olarak Đsa bin Ebân şöyle demektedir: Hz. Ömer, kitap ve sünnet lafızlarıyla kıyası kastetmiştir… Nitekim, Hz. Ömer kıyasa aykırı bir haberi bilseydi onu rivâyet ederdi.

Aynı şekilde bu iki haberden biriyle amel edebilmek için de o haberlerin tarihlerini araştırırdı. Bu hadisi, kişisel görüşü bu habere uygun düşmüş olan kişi(ler) makbûl saymışlardır.76

Şâyet, “Hz. Ömer, bu hadisi yalan ve unutma vasıflarının bulunması şüphesinden dolayı reddetmiştir. Yalan ve unutma özellikleri esas alınarak, kıyasa uygun düşse dahi her haber reddedilir” şeklinde bir iddia ortaya atılırsa şöyle cevap veririz: “Şâyet Hz. Ömer bunu kastetmiş olsaydı ‘kabul etmiyoruz’ derdi.

‘Rabbimizin kitabını terk edecek değiliz’ dediğine göre, kitap lafzını –ki burada o kıyası/yerleşik uygulamayı kastetmiştir- kullanmasından anlıyoruz ki o kıyasa aykırılığı sebebiyle o haberi reddetmiştir.”77

74 Talâk, 6

75 Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., c. II, s. 567-568

76 Debbûsî, a.g.e., s. 183; bkz. Serahsî, a.g.e., c. I, s. 343-344 77 Debbûsî, a.g.e., a.y.

Hanefîlerin, Fatıma binti Kays’ın rivâyeti yerine Hz. Ömer’in yaklaşımını esas almalarının yanı sıra Đbn Mes’ûd kıraatini de dikkate aldıkları görülmektedir.

Hanefîler, meşhûr hükmünde olan kıraatleri, şer’î hüküm çıkartırken baz almaktadırlar. Bu ve benzeri örnekler çok olmakla birlikte bunlara ilgili yerlerde temas edilecektir.