• Sonuç bulunamadı

Hadis Kelimesi ve Tanımı

a. Sözlük anlamı

“Hadis” kelimesi, sülasi I. babdan geldiği şekliyle “meydana gelen şey”

anlamında kullanılmaktadır. Bu bağlamda “önceden var olmayan hastalığı ifade etmek için “

ض  ث

” kalıbı kullanılır. Bir şeyde, daha önceden var olmayan herhangi bir kusurun sonradan meydana geldiğini ifade etmek için de “

ءﻲﺸﻟا ﻲﻓ ثﺪﺣ ﺐﻴﻋ

” denir.42

Hadis’in bir diğer anlam boyutu da, “eski”nin zıttı ve “daha önceden var olmayan bir şeyin vücuda gelmesi” gibi anlamlardır.43 “Hadis” kelimesi “haber”44 anlamında kullanıldığı gibi, “muhaddisin sözlü olarak aktarması eylemine de”45 hadis denir ki, Đbn Zekeriyâ’nın da belirttiği gibi, “birbiri ardına (ağızdan dökülen) kelama da, hadis”46 denmektedir. “Hadis” kelimesi, tef’îl babından kullanıldığında teblîğ

39 Bkz: Askalânî, Đbn Hacer, Nuhbetu’l-Fiker fî Mustalahi Ehli’l-Eser, thk: Abdülhamîd b. Sâlih b.

Kâsım Âl-i A’vec-i Sebr (?),1. baskı, Dâru Đbn Hazm, Beyrût, 1427/2006, s. 191

40 Bkz: Taş, Aydın, “Muhammed b. el-Hasan eş-Şeybani’nin Hukûk Anlayışı”, Kayseri, 2003, (Doktora Tezi), E.Ü.S.B.E., s. 56-57, Kaynak: www.archieve.com (ziyaret tarihi:

15.10.2009) 41 Bkz: Taş, a.g.e., s. 58 42 Kermî, a.g.e., c.I, s. 424

43 Đbn Manzûr, a.g.e., c. II, s. 796; Fîruzâbâdi, a.g.e., c. I, s. 163; Đbn Zekeriyâ, a.g.e., c. II, s. 36;

Cevherî, a.g.e., c. I, s. 278; Đbn Sîde, a.g.e., c. III, s. 253; Ferâhîdî, a.g.e., c. I, s. 293 44 Đbn Manzûr, a.g.e., c. II, s. 797; Fîruzâbâdi, a.g.e., a.y.; Đbn Zekeriyâ, a.g.e., a.y.; Cevherî,

a.g.e., a.y.; Đbn Sîde, a.g.e., a.y.

45 Đbn Manzûr, a.g.e., a.y.

46 Đbn Zekeriyâ, a.g.e., a.y.

etmek anlamına gelir ki bunun delili, “

ثﺪﺤﻓ ﻚﺑر ﺔﻤﻌﻨﺑ ﺎﻣأو

47 âyetidir. Sözlüklerde bu âyetin yorumu olarak, “yani sana gönderilen şeyi, Allah’ın sana verdiği peygamberlik görevini tebliğ et” denilmektedir.48

Hadis kelimesinin ayrıca “bid’at” anlamı taşıdığı da görülmektedir. Şöyle ki, selef-i salihin arasında âdet haline gelmemiş olan, ne kitapta ne sünnette ne de icmada yeri olan ancak ehl-i hevânın bid’at edindikleri davranışları ifade etmek için

رﻮﻣﻷا تﺎﺛﺪﺤﻣ

” denmektedir.49

“Đnsana, uyku veya uyanıklık halinde iken işitme veya vahiy yoluyla ulaşan her türlü söze hadis denir” diyen el-Đsfehânî, bu görüşünü desteklemek için et-Tahrîm suresinin 3. âyetini, el-Ğâşiye suresinin 1. âyetini ve Yûsuf suresinin 101.

âyetini delil getirmektedir.50 Allah Teâlâ da, kendi kitabını “

ﻪﻠﺜﻣ ﺚﻳﺪﺤﺑ اﻮﺗﺎﻴﻠﻓ

51, “

اﺬﻫ ﻦﻤﻓأ ﺚﻳﺪﳊا

نﻮﺒﺠﻌﺗ

52 vb. âyetlerde de ifade ettiği üzere “hadis” olarak adlandırmıştır.53

b. Terim anlamı

‘Hadis’ kelimesinin lügat anlamından çıkartılarak, özel manada Hz.

Peygamber’in sözlerine has kılınması, çok erken devirlere kadar gider.54

Hadisçilerin (ehl-i hadis/ashâbu’l-hadis) genel olarak benimsediği görüş, bizzat Rasûlullâh’a ait olan sözler için “hadis” tabirinin kullanılabileceği şeklindedir.

Temelde bu görüş benimsenmekle birlikte, Hz. Muhammed’e nispet edilen söz, fiil ve takrirlere de, sözlü olarak raviler tarafından aktarılmış şekline de hadis demektedirler. Istılâhî alanı biraz daha genişleten kimi hadisçilere göre, hadis tabirinin, sadece Rasûlullâh’a ait söz, fiil ve takrirleri için değil aynı zamanda sahâbeye ve tabiin büyüklerine ait olan söz, fiil ve takrirleri için hatta bu söz, fiil ve takrirlerin onlara ait olduklarına dair rivâyetler için de kullanılabilir. Kimi hadisçiler de tanımın kapsamını daha da ileri boyuta götürerek hadisin kapsam alanına, Rasûlullâh’a izafe edilen sıfatları ve hatta onun uyku halini ve uyanıkken sergilediği

47 Duhâ, 11

48 Bkz: Đbn Manzûr, a.g.e., a.y.; Đbn Sîde, a.g.e., a.y.

49 Bkz: Đbn Manzûr, a.g.e., c. II, s. 796 50 Đsfehânî, a.g.e., c. I, s. 144

51 Tûr, 34 52 Necm, 59

53 Đsfehânî, a.g.e., a.y.

54 Özafşar, Mehmet Emin, Hadisi Yeniden Düşünmek –Fıkhî Hadisler Bağlamında Bir Đnceleme-, Ankara Okulu Yayınları, 1. baskı, Ankara, 1998, s. 14

♣ Ebû Şehbe, bu sıfatları “hem yaratılış hem de ahlâkî sıfatlar” şeklinde açıklamaktadır. Buna göre örneğin, Rasûlullâh’ın ten renginin kırmızıya çalacak kadar beyaz olması, boyunun ne çok uzun ne de kısa olması, haya, tevâzu’ ve cömertlik bakımından insanların en cesaretli olması, fakirlere, miskinlere, dullara ve yetimlere karşı lütufkar olması gibi özellikleri hatta

durgunluk ve hareketlilik durumlarını da ilave etmişlerdir. Buna göre kapsam bakımından “hadis”, “sünnet”ten daha geniş olarak algılanmaktadır.55

Buna karşın et-Telvîh adlı eserin yazarına göre, “sünnet” kapsam yönünden

“hadis”ten daha geniştir. Çünkü ona göre sünnet, Kur’ân haricinde Rasûlullâh’tan sadır olan söz, fiil ve takrirleri belirtmek için kullanılan bir tabirdir.56

Hadisçiler, “hadis” ve “haber” kelimelerini eş anlamlı olarak değerlendirmektedirler. Bunların bir kısmı “haber”i hadisten daha geniş anlam alanına sahip görürken -ki, böylece haber kavramının anlam alanı içine Rasûlullâh’ın ve onun dışındaki sahâbe ve tabiinden aktarılan rivâyetler girmiş olmaktadır- kimileri de “haber” kavramını sahâbe ve onlardan sonra gelenlerden mevkûf olarak aktarılan rivâyetlere özgü kılmaktadırlar. Buna göre “haber” kavramı, Rasûlullâh’a özgü olan merfû hadisin kapsamına dâhil olmamaktadır.57

Đmâm Takıyyuddîn b. Teymiyye şöyle demektedir: “Nebevî hadis ifadesi, genel olarak kullanıldığında, peygamber olduktan sonra Rasûlullâh (s.a.s.)’in söz, fiil ve takrirlerinin hadis olarak aktarılmış şekli anlaşılır. Zira O’nun sünneti bu üç unsurdan oluşmaktadır. Rasûlullâh’ın sözü, eğer haber olarak aktarılmış ise bunun tasdik edilmesi gerekir. Eğer vacip, haram ve mubah kılma türünden teşrî’î bir özelliğe sahip ise buna tabi olmak gerekir. Peygamberlerin nübüvvet görevini, onların, Allah’tan aktardıkları haberlerde korunmuş olduklarını gösteren bir takım âyetler vardır ki, peygamberler ancak gerçek haberler aktarmışlardır. Đşte bu, nübüvvetin anlamıdır.”58

“Hadis kelimesi ile ifade edilmek istenen anlam, bazen eser, bazen de rivâyet tabiriyle ifade edilmektedir. Ayrıca, hadis ya da onun yerine kullanılan kelimeler yalın olarak, hiçbir sıfat almaksızın kullanıldıkları gibi, bir takım sıfatlar da almaktadırlar” diyen Özafşar devamla bunlara dair Hanefî mezhebinin iki önemli imâmı olan eş-Şeybânî ve Ebû Yûsuf’tan bazı örnekler vermektedir.59

* eş-Şeybânî (189/804) hastalıklı olması halinde, bir kadının kocasından ayrılma talebinde bulunup, bulunamayacağına ilişkin şöyle der:

O’nun katıldığı gazveleri ve onun yaşam tarzını “hadis” tabiri kapsamında

değerlendirmektedir. Bkz: Ebû Şehbe, a.g.e., s. 15

55 Bkz. Tehânevî, a.g.e., c. I, s. 627; Ebû Şehbe, a.g.e., s. 16; Şenkîtî, a.g.e., s. 31 56 Tehânevî, a.g.e., a.y.; Ebû Şehbe, a.g.e., a.y.

57 Bkz. Cibrîn, Abdullah b. Abdurrahmân, Ahbâru’l-Âhâdi fi’l-Hadisi Huccetuhâ, Mefâduhâ, el-‘Amelu bi-Mûcibehâ, 1. baskı, Dâru Tayyibe, Riyâd 1408/1987, s. 30; Şenkîtî, a.g.e., a.y.

58 Kâsımî, a.g.e., s. 62

59 Bkz. Özafşar, a.g.e., s.28-29

“…Bu konuda bize, Hz. Peygamber’den herkes tarafından bilinen bir hadis gelmiştir. Bunun ne inkârı, ne bilinmemesi mümkün ve ne de herhangi bir şüpheye müncer olması mevzubahis değildir.”60

* Riba konusunun tartışıldığı bir yerde ise bazı rivâyetlere yer verdikten sonra Şeybânî, şu ifadeyi kullanır:

“…Bu Peygamber’den gelen ve herkes tarafından bilinen bir hadis’tir.”61

* Hac bahsinde de soru olarak şu tabiri kullanır:

“…Bu, Peygamber’den nakledilen ve hiç kimsenin reddedemeyeceği bir hadis değil midir?62

* Oruç konusunu ele aldığı bir yerde de şöyle der:

“…Bu günler, Rasûlullah (s.a)’ın herkesçe bilinen bir hadisiyle, oruç tutulmasını yasakladığı günlerdir… Peygamber (s.a)’den nakledilen ve herkesçe bilinen bir hadis’te ise…”63

Bu ve benzeri örnekleri verdikten sonra Özafşar şöyle devam etmektedir:

“Buraya kaydettiğimiz ve etmediğimiz daha pek çok örnek, ‘hadis’ kelimesinin: “Hz.

Peygamber’in sözü veya onun herhangi bir davranışının sözlü nakli,” anlamında kullanıldığını göstermektedir. Ancak, ilk devir literatürümüz, ‘hadis’ kelimesinin özellikle Peygamber’in söz ve fiilleri için kullanılmadığının örneklerini de ihtiva etmektedir. Bunun da misallerini Şeybânî’nin kullanımında tespit etmek mümkündür.”64

* O, Mestler üzerine meshedilmesi konusunu işlerken Hz. Ömer’in sözünü şu ifadelerle nakleder:

“…Ömer b. el-Hattâb’tan herkes tarafından bilinen şu hadis gelmiştir: Şâyet din, re’y ile bilinecek bir şey olsaydı mestlerin altını meshetmek, üstünden daha evla olurdu.”65

* Đhramlı bir kimsenin gölgelenmesi ile ilgili olarak Hz. Âişe’nin bir davranışını aktarırken de, ‘hadis’ tabirini kullanarak nakletmiştir. Şöyle ki:

60 Şeybânî, Muhammed b. Hasan, Kitâbu’l-Hucce ‘alâ Ehli’l-Medîne, I-IV, thk. Mehdî Hasan Keylânî, 3. baskı, c. III, ‘Alemu’l-Kutub, Beyrut, 1983, s. 450

61 Şeybânî, a.g.e., c. II, s. 599-601 62 Şeybânî, a.g.e., c. I, s. 309 63 Şeybânî, a.g.e., c. I, s. 397-432 64 Özafşar, a.g.e., s. 29

65 Şeybânî, a.g.e., c.I, s. 35-36

“…Hz. Âişe’den gelen ve herkes tarafından bilinen bir hadise göre, o, ihramlı iken başından aşağı yüzüne doğru elbiseyi sarkıtmak suretiyle gölgelenirdi… Sonra, Safiy.y.e’nin hadisi de herkesçe bilinen bir hadistir…”66

Bu tür örnekleri Ebû Yûsuf (182/798)’ta da görmek mümkündür. O, savaşta elde edilen ganîmetlerden süvâri ve atının payının ne olacağı meselesini incelerken, Suriye valisinin aldığı ve halîfe Ömer’in de onayladığı bir kararı ‘hadis’ olarak isimlendirir:

“… Ebû Hanîfe, bu hadisi alır. Süvâri ve atına birer hisse verilmesi kanaatinde olduğunu belirtir.”67

Bunların yanı sıra eş-Şeybânî örneğinde Hanefîlerin Rasûlullâh (s.a.s..)’tan aktarılan rivâyetler için hadis tabirinin yanı sıra ‘eser’ kavramını kullandıkları da görülmektedir.68

Örneğin Đmâm Muhammed, Ramazan orucu ile ilgili bir meseleyi tartışırken

“…bizzat bu konuda, Peygamber’den güvenilir ravilerin naklettiği bir eser gelmiştir”69, alım-satımla ilgili bir konuda da “…hayvanın nesîe usulüyle satışının caiz olmadığına dair pek çok eser gelmiştir…”70 derken, mestler üzerine meshetmekle ilgili olarak da “…Mukîm kimsenin bir gün bir gece, misafirin ise, üç gün üç gece meshedebileceğine dair gelen eserler çok miktardadır…”71 Đfadesini kullanmaktadır. Bütün bu ve benzeri örnekler de göstermektedir ki, Hanefîler, hadis tabirini sadece Rasûlullâh’a izafe etmemişler; yeri geldiğinde hadis’in karşılığı olarak

“haber” kavramını kullanırken yeri geldiğinde de “eser” kavramını kullanmışlardır.