• Sonuç bulunamadı

Fakih ve Müçtehit Olan Sahabî Râvi

Sahabenin önde gelen müçtehitlerinden biri olan Hz. Ebû Bekir, kendisine bir olay aktarıldığında önce Allah’ın kitabına bakar ve mevcut olayla ilgili olarak kitapta herhangi bir hüküm bulduğunda onunla hüküm verirdi. Bulamadığında, Rasûlullah (s.a.s.)’ın sünnetine bakar ve sünnette bulmuşsa onunla hüküm verirdi. Rasulullah (s.a.s.)’ın sünnetinde de bulamamışsa, insanlara, bu konuyla ilgili peygamberin verdiği bir hükmün varlığını bilip bilmediklerini sorardı. Bazen de bir grup kendisine gelip konu hakkında “ Rasulullah (s.a.s.) şöyle şöyle demişti”, derlerdi.13

Hz. Muhammed (s.a.s.)’in vefatının ardından halife olarak seçilen Hz. Ebû Bekir, müslümanları mescitte toplayıp onlara yaptığı bir konuşmasında, bu görevi kendisinden daha iyi yapacak birilerinin olacağını belirttikten sonra; Kays b. Ebî Hâzim’in aktardığı rivâyete göre “…Beni, nebînizin sünneti (

ﻢﻜﻴﺒﻧ ﺔﻨﺳ

) ile sorumlu tutacaksanız, bilin ki ben buna güç yetiremem”14 derken; Abdurrazzâk’ın aktardığı rivâyette ise “…şimdi siz benim, aranızda Rasûlullah (s.a.s.)’ın sünneti (

ﷲا لﻮﺳر ﺔﻨﺳ

) ile amel edeceğimi düşünüyorsunuz. Ancak ben bunu yapmaya güç yetiremem”15 demektedir. Bu rivâyetler dikkate alındığında, Ebû Bekir döneminde dahi “sünnet”

kavram ve anlayışının mevcut olduğu ve bu rivâyetlerde geçen “sünnet” lafzının siyasi bir bağlamda kullanıldığı görülmektedir.

Bir başka örnek ise Kabîsa b. Züeyb tarafından rivâyet edilen ve Ebû Bekir’e gelip mirastan pay istediğini söyleyen nineyle ilgilidir. Bu durum üzerine Ebû Bekir nineye şöyle demiştir: “ Senin lehinde Allah Teâlân’ın kitabında hiçbir hüküm yoktur. Ayrıca Rasûlullah (s.a.s.)’ın sünnetinde de seninle ilgili herhangi bir (hüküm verildiğini) bilmiyorum. Sen şimdilik geri dön de ben insanlara (bu durumu) sorayım. Bunun üzerine el-Muğîre b. Şu’be ‘Rasûlullah (s.a.s.)’ın yanında iken O, ninenin birine 1/6 oranında pay vermişti’ dedi. Hz. Ebû Bekir ise ‘(bu konuyu) senin dışında bilen var mı?’ diye sorunca Muhammed b. Mesleme el-Ensârî ayağa kalkıp Muğire’nin dediğinin aynısını söyledi. Bunun üzerine Ebû Bekir o nineye 1/6

12 Debbûsî, a.g.e., s. 180

13 Hudarî, Muhammed Beg, Târihu’t-Teşrî’i’l-Đslâmî, Dâru Đhyâi’t-Turâsi’l-‘Arabiyyi, 7. Baskı, Beyrût, 1960, s. 114

14 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 14

15 Abdurrazzâk, Câmi’, hd.no: 20701, c. XI, s. 336

oranında mirastan pay verdi.”16 Ebû Bekir’in bu rivâyetlerde geçtiği şekliyle “sünnet”

tabirini kullanmasından, onun bu kavramı “uygulama” anlamında kullandığı anlaşılmaktadır. Bu ikinci örnekte geçen “sünnet” tabirinin, hukûkî bağlamda kullanıldığı görülmektedir.17

Zehebî’nin, Tezkiretu’l-Huffâz adlı eserinde, Đbn Ebî Müleyke’nin, mürsellerinden biri olarak belirttiğine göre Ebû Bekir, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in vefatının ardından bütün insanları toplayıp onlara şöyle demiştir: “Gerçekten siz, üzerinde ihtilaf ettiğiniz pek çok hadis aktarıp duruyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha şiddetli ihtilaf içinde (olacaklardır). Dolayısıyla size bir şey sorulduğunda

“bizimle sizin aranızda Allah Teâlâ’nın kitabı bulunmaktadır. Buna göre onun helal olarak belirlediklerini helal, haram olarak belirlediklerini de haram olarak benimseyin” deyin.”18 Bu rivâyet bağlamında; Ebû Bekir’in çokça hadis rivâyet edilmesini yanlış bulduğu ve haram ve helalin belirlenmesi noktasında Allah Teâlâ’nın kitabının insanlar için yeterli olacağını ifade ettiği ve yine o, çokça hadis rivâyet edilmesinin insanlar arasında çekişmeleri artıracağından endişe duyduğu da söylenebilir. Bu rivâyette “hadis” kavramını kullanmasına bakıldığı zaman, onun

“sünnet” kavramı ile “hadis” kavramını birbirinden ayırt ettiği görülmektedir.

Hz. Ömer de Hz. Ebû Bekir’in yöntem ve anlayışını genel olarak devam ettirmiştir. Hz. Ömer’in, Kâdî Şurayh’a gönderdiği yazı buna güzel bir örnektir. Bu yazıda Hz. Ömer, hukûkî bir konuda nasıl bir yöntem uygulaması gerektiğini Şurayh’a şöyle ifade etmektedir: “Allah Teâlâ’nın Kitabı’nda herhangi bir hüküm bulursan onunla hüküm ver; onun dışındaki hiçbir şeye iltifat etme. Allah Teâlâ’nın Kitabı’nda yer almayan bir konuda sana bir şey geldiğinde ise, Rasûlullah (s.a.s.)’ın o konuda sünnet olarak belirlediğine göre hüküm ver. Ne Allah Teâlâ’nın Kitabı’nda ne de Rasûlullah (s.a.s.)’ın sünnetinde yer almayan bir konu/mesele sana getirildiğinde insanların icmâ’ ettiklerine göre hüküm ver. Kitap ve Sünnet’te bir şey bulamamışsan, yine o konu hakkında hiç kimse hüküm vermemişse istersen kendi

16 Muvatta’, Ferâiz, 7. bab, h.no: 3038, c. II, s. 528-529; Tirmizî,Ferâiz, 10. bab, h.no: 2100-2101, s. 473-474; Đbn Mâce, Ferâiz, 4. bab, h.no: 2724, s. 462-463 (Ancak Đbn Mâce’nin eserinde bu hadisin zayıf olduğu belirtilmektedir; 2725 no’lu hadisin ise senedinin zayıf olduğu ifade edilmektedir). Ebû Dâvud, Ferâiz, 5. Bab, h.no: 2894; s. 515 (Ebû Dâvûd’un eserinde de bu hadisin zayıf olduğu ifade edilmektedir)

17 Bkz. Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, 2. Baskı, T.D.V.Y., Ankara, 2000, s. 44-47;

Kattân, Mennâ’, Târîhu’t-Teşrî’i’l-Đslâmî, 2. Baskı, Mektebetu’l-Ma’ârif, Riyâd, 1417/1996, s.

224

18 Hudarî, a.g.e., s. 108

re’yinle içtihatta bulun, dilersen vereceğin hükmü ertele. Bana sorarsan, hayırlı olmadıkça görüşünü erteleme!”19

Hz. Ömer de Hz. Ebû Bekir’in kullandığı yöntemi sırasıyla uygulamasının yanı sıra eğer herhangi bir hüküm bulamamışsa o zaman “insanlara, Ebû Bekir’in konuyla ilgili bir karar verip vermediğini sorar; eğer vermiş olduğunu öğrenirse o hükmün aksi bir durum ortaya çıkmadıkça Ebû Bekir’in verdiği hükmü verirdi.”20 Görüldüğü üzere, ister Ebû Bekir’in ister Ömer’in olsun “sünnet” anlayışları, günümüzdeki anlayıştan temelde farklı olarak “uygulama” eksenlidir. Günümüzdeki anlayışa göre “sünnet”, hadisle eşdeğer kılındığı için sünnetin normatif boyutu hadis eksenli olarak algılanırken, sahâbe döneminde sadece hadis/haber eksenli olarak algılanmamış, aksine önceki halifelerin ve sahâbe büyüklerinin uygulamaları da bu eksene dahil edilmiştir.

Eldeki mevcut kaynaklarda geçen rivâyetlere göre Hz. Ömer’in, pek çok kez sünnet tabirini kullandığı görülmektedir. Mezhepler arasında ciddi tartışma konusu olan örneğe göre, “Fatıma binti Kays’ı, kocası Ebû Amr b. Hafs üç talakla boşamış, ancak Hz. Peygamber ona (kocasının vereceği) ne kalacak ev ne de nafaka tayin etmişti.21 Muslim ve Ebû Dâvûd’un naklettiklerine göre, Şa’bî (ö.103) bu haberi rivâyet edince, el-Esved (ö.75) buna tepki göstererek Hz. Ömer’in şöyle dediğini aktarmıştır:

“Biz, ezberlediğini veya unuttuğunu bilmediğimiz bir kadının sözünden dolayı Allah Teâlâ’nın Kitabını ve Peygamberimizin (s.a.s.) sünnetini terk edecek değiliz.

Onun (iddeti bitinceye kadar) barınak ve nafaka hakkı vardır. Zira Yüce Allah:

‘onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Ancak apaçık bir edepsizlik yaparlarsa başka!’22 buyurmuştur.”23

Tirmizî ve Dârimî’de ise, Hz. Ömer’in bu sözü, Đbrâhîm en-Nehaî (ö.96) tarafından rivâyet edilmektedir.24

19 Kattân, a.g.e., s. 189-190

20 Hudarî, a.g.e., s. 114

21 Müslim, Talâk 44-46, II/689; Ebû Dâvud, Talâk, 39, h.no: 2286-2287, s. 399; Tirmizî, Talâk, 5, h.no: 1180, s. 280

22 Talâk, 1

23 Müslim, Talâk 46. hadis, c.II, s.689; Ebû Dâvûd, Talak, 40.bab, h.no: 2291, s. 400

24 Tirmizi, Talâk, 5. bab, h.no: 1180, s. 280; ed-Dârimî, Talâk, 10. bab, h.no: 2320, III/1463 (Erul, a.g.e., s. 48)