• Sonuç bulunamadı

3. KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

3.3. Kişiliğe Etki Eden ve Belirleyen Faktörler

3.5.1. Psikanalizci Yaklaşım (Psikoanalitik, Psikodinamik)

Bu gruptaki çalışmalar, Freud, Jung, Adler, Fromm, Horney, Erikson vb. bilim adamlarınca ortaya konulmuştur.

3.5.1.1. Sigmund Freud Psikanalitik Kuram

Kişiliğin doğası üzerine yıllarca fikir yürütülmüş olunsa da bilinen ilk kişilik kuramcısı 1800’lü yılların sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. Bu kişi bir nörolog olan Sigmund Freud’dur (Burger, 2006: 71). 6 Mayıs 1856 yılında Moravya’da dünyaya gelen, yirminci yüzyılın en büyük entelektüel simalarından biri olan Sigmund Freud, Psikoanalitik kuramın kurucusudur (Yanbastı, 1990: 16). Freud küçük çocukların cinsel isteğinin varlığından, anlaması zor fiziki rahatsızlıklarda bilinçaltının

etkilerinden, hastaların koltuğuna uzanarak doktoruna birbiriyle alakası olmayan bir sürü konuyu anlattığı uzun süren ve maliyet yüksek tedavi yöntemlerinden dolayı çok yoğun eleştirilere maruz kalmıştır (Burger, 2006: 71). Freud, kişiliğe duygusal açıdan bakmış, babasının ölümünün ardından kendisini analiz etmeye başlamış insanın zihinsel yapısının psikolojik bir olgu şeklinde dışa yansıdığından söz etmiştir. Psikanalitik kurama göre, kişiliğin gelişmesi ve davranışların oluşmasıyla determinizm arasında bir bağlantı vardır. Doğada nedeni olmayan hiçbir sonuç yoktur. Aynı biçimde insanın kişiliğindeki süreçler de kendiliğinden oluşmaz. Değişik nedenler, değişik duygu, tutum, davranış ve kişilik yapılarına yol açar. İnsanın kişiliğinden kaynaklanan her davranışın bir nedeni vardır. Bu nedenin kökeni, ilk bebeklik, çocukluk, gençlik çağlarına dayanır (Yanbastı, 1990: 16).

Freud’a göre kişiliğin güdüsü ve kişinin en büyük yoksunluğu “sevgi”dir. Freud, “bilinçaltı güdüleme”, “ihtiyaçların engellenmesi”, “davranışlarda duygu ve tavırların etkisi” gibi konuları; ilkel benlik (id), benlik (ego), üst benlik (süper ego) olarak 3 dilimde incelemiştir. Bunlardan “id” (ilkel benlik) içgüdüsel istekleri temsil etmekte ve bilinçlilik düzeyine erişimine izin verilmediği için bilinç dışı ile özdeşleştirilmektedir. “Ego” (benlik) ise, yaşama ilişkin gerçekçi yorum yapma işlevini icra eden örgütlenmiş kişiliği yani bilinçliliği; buna karşın, hem bilinç ve hem de bilinç-dışındaki kökleriyle “süper-ego” (üst benlik), toplumsal buyruk ve yasaklamaların içselleştirilmesini temsil etmektedir. Freud’a göre, insanı cinsellik ile saldırganlık eğilimleri arasındaki çelişki güdümlemekte ve üçüncü taraf olarak toplumsal kurallar ve otoriteyi temsil eden süper-ego bu çatışmaya dahil olmaktadır (Akyıldız, 2006:3). Aslında id, ego, süper ego farklı ilkelerle çalışan psikolojik süreçlere verilmiş adlardan başka bir şey değildir. Egonun yönetici önderliği altında bir ekip olarak, birlikte hareket ederler (Yanbastı, 1990: 22). Ego’nun gerçekçi yorum işleviyle katıldığı bu süreçte, süper-ego’nun temsil ettiği kurallara uymayan cinsel ve saldırgan eğilimler şiddetle bastırılarak bilinçaltına itilmektedir. Freud’a göre baskı altına alınan bu eğilimler, insanın uygarlık karşıtı karanlık yanını temsil etmektedir. İnsanın tabiatı genellikle vahşi ve kötüdür. Toplum onu uygarlaştırmaya çalışır. Bu nedenle uygarlıkla baskı arasında doğru bir orantı vardır (Akyıldız, 2006:4).

3.5.1.2. Carl Gustav Jung Analitik Kuram

Carl Gustav Jang, 1875 yılında İsviçre’de dünyaya gelmiştir. Freud’un Psikanalitik kuramından etkilenmiştir. Ancak cinsellik ve sevgi güdüsünün fazla abarttığını ileri sürerek psikanaliz yerine analitik psikolojinin temellerini atmıştır. Jung, Freud’a göre daha fazla tinsel (ruhsal) süreçlerle ilgilenmiş ve insan ruhunda cinselliğin önemine daha az yer vermiştir (Miller; Shelly, 2007: 62). Jung’a göre insan davranışları tahmin edilebilir. Çünkü insanlar doğuştan gelen dürtüler ile hareket ederler. (Whıtworth, 2008: 924). Jung’un kuramında (1928) kişiliğin bilinç ve bilinç dışı gibi iki temel yapıdan oluştuğu ve bu iki temel yapının arasında ise “ben” bulunduğu ifade edilmektedir. “Ben”in hem bilinç hem de bilinçdışı bölümü ilgilendiren dört temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar; “duygu”, “sezgi”, “düşünce” ve “duyum”dur. Bu işlevlerden “duyum” ile “sezgi” ve “duygu” ile “düşünce” arasında zıtlıklar bulunmaktadır (Bishop, 1999:125).

Jung’un klasik Psikanalitik görüşe paralel bir başka fikri de tüm zihinsel faaliyetlerin libido tarafından yönlendirildiği görüsüdür. Jung, Psikanalitik kuramın bu yönlerine karsı çıkmasa da cinsellik üzerindeki yoğun vurgusuna kesin bir biçimde karşı çıkmıştır (İnanç ve Yerlikaya, 2011: 34). Jung'un kişilik kuramına göre bilinç, farkında olduğumuz şeylerin saklandığı yer; kişisel bilinçaltı, geçmişte yaşanan olayları hatırlatır; kolektif bilinçaltı ise nesillerden beri aktarılan, insana dair her şeyin saklandığı bir bölümdür. Jung, herkesin bilgi ile doğduğunu ancak bunların kolektif bilinçaltında saklı tutulduğu ve tamamen kullanılmadığını ifade etmiştir (Miller; Shelly, 2007: 61).

3.5.1.3. Alfred Adler Bireysel Psikoloji Kuramı

Adler, kişilik kapsamında üstünlük arzusunu ön plana çıkarmış ve kişiliği bireyin davranışlarını güçlendiren önemli bir faktör, olarak belirtmiştir. Kuramda insanın kişiliği toplum etkileriyle ve insanın toplumdaki yükselme çabalarıyla oluşmatadır. İnsanın güdülenme sebebinin temeli üstünlük kurmaya yönelik çabalarıdır. İnsanların yaşamının ilk yıllarında kendilerinin zayıf ve eksik yönlerinin farkına varması hangi yaşta olursa olsun insanı aşağılık duygusuna yöneltir. Bu kurama göre kişilik gelişimi, aşağılık duygusuna karşı tepkilerden oluşan bir süreçtir. Böylelikle insanın çeşitli yönlerinden kendisini yetkinleştirmeye odaklı çabaları

sayesinde kişiliği oluşmaktadır (Başaran, 2000:65-66). Adler, insanların üstün olma içgüdülerini engelleyen faktörleri; organ eksikliği, kısa boyluluk, zayıflık, çirkinlik seklinde belirtmiştir. Bireylerdeki üstünlük ve güç ihtiyacının yeterince doyurulmasını engelleyen faktörleri ise, fakirlik, azınlık gruba mensup olma, yetersiz eğitim ve görgü gibi sosyal etmenlerden kaynaklandığını belirtmektedir (Güney, 2009: 202). İnsandaki üstün olma hissi insanın ulaşmak istediği esas güçtür ve cinsel dürtülerden çok daha kuvvetli bir duygudur. Bu duygular, bireyce diğer insanın yanındayken, kendini üstün veya aşağı şeklinde tanımlamasının sebebidir. İnsana ait aşağılık duygusunun bireyde bebeklikte, gerçek acizlik ve yardıma muhtaçlığı yaşadığına oluşumakta ve yerleşmektedir. Birey geriye kalan yaşamını bu duygulardan kurtulmaya çabalayarak geçirir (Cüceoğlu, 2005: 416).

Adler bireylerin üstlenmek zorunda olduğu üç büyük yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu ödevler ise iş ve meslek sorunun üstesinden gelinmesi, insancıl olabilmek ve diğerleriyle beraber yaşamak, iki cinsiyetin birtanesine aidiyet diğer bir değişle karşı cinse yaklaşım ve kendine belirlenmiş cinsel rolü oynayıp insanlığın varlığının sürdürülmesinde bireyin üzerine düşeni yapmasıdır. Adler’e göre bu ödevlerin hiçbiri tek başına ele alınarak çözümlenemeyecek, her bir ödevi çözmek için diğerine başarılı bir yaklaşımı gerektirir (Adler, 2012: 239-240).

3.5.1.4. Erich Fromm Kişilik Kuramı

1900 yılında Almanya’nın Frankfurt kentinde dünyaya gelen psikoloji, sosyoloji ve psikanaliz eğitimi alan Fromm, kişiliğe ekonomik ve kültürel yönlerden bakan ilk kuramcı olmuştur. İnsana ait kişiliğin bulunduğu sosyal sınıf, eğitimi, din ve felsefik temeli, meslek ve benzeri durumların yansımasından oluştuğunu savunmaktadır. Kişiliği sosyal etkilerin sonucuyla yaşamın tecrübeleri oluşturur. Kalıcı kişiliği, birey fiziki yapı ve mizaç oluşumundaki kalıtsal yönleriyle sosyal ve kültür etkilerinin tümünden ortaklaşa oluşur. Sigmund Freud ve Karl Marx’ın görüşlerinin etkisi bulunan Fromm’un kuramında, kişilik üstünde sosyolojik ve antropolojik, tarihsel, ekonomik faktörlerin etkileri odak noktasıdır. Fromm’a göre evrimsel süreç içinde doğa ve türdeşleriyle olan asal bağlarını kaybeden insanoğlu; kazandığı akıl, içgörü ve imgelem gibi nitelikler sebebiyle içinde hayatını sürdürdüğü dünyada tamamen farklı bir varlık olarak kendine has problemler ile

karşı karşıya kalmaktadır (İnanç ve Yerlikaya, 2012: 113-114). Fromm psikolojinin temelindaki sorunun bireylerin toplum, dünya ve kendisi ile nasıl bir ilişkide bulunduğunun incelenmesi olduğunu söylemektedir. Bu ilişkinin şekli, öğrenmenin ve toplumsallaşmanın sonucunda edinilmektedir. Bu bağlamda Fromm bireylerin çevresiyle iki yönde ilişkiler kurduğunu söylemektedir. Bunların ilki sosyalleşmek, ikincisiyse asimilasyondur. Fromm aynı zamanda bireyleri duygu ve düşüncelerinden ayırarak değerlendirmenin olanaklı olamadığını ifade etmektedir. Duygular ve düşüncelerin arasında bir uyumun oluşması, bireyin kişiliğine yön vermektedir. Kişisel farkındalık ve uyumun bir araya gelmesi ile kişilik tam anlamıyla şekillenmekte ve birey dışa dönük özellikler sergilemeye başlamaktadır (Fromm, 2008:22).

3.5.1.5. Karen Danielson Horney Nevrozlar ve İnsan Gelişimi

Kuramı

Horney, Freud’un kuramında çevrenin etkilerini göz ardı etmediğini, fakat bunların yalnızca içgüdülerden gelen dürtülerin şekillenmesinde rol oynayan etmenler olarak gördüğünü söylemektedir. Horney’sa çevre ve içerisindeki etkenlerin araştırma merkezinede olması gerektiğini düşünüp, kişilik oluşumunda en çok etkinin kişinin yetişmiş olduğu çevrede oluşan insani ilişkileri ele almaktadır (Horney; 1999: 78). Horney’e göre, bireyin yaşamında iki temel eğilim bulunmakta ve bu eğilimler bireylerin kişiliğine yön vermektedir: Endişe ve korku. Yazara göre birey, güven ve doyum sağlamak için yiyecek, giyecek, para, cinsellik gibi pek çok ihtiyaçları feda edebilir. Horney, Freud’un tersine cinsel ögelerin etkilerini dışlamaktadır. İnsanların temel amaçlarının, tehlikelerden uzak, güven içinde bir hayat sürmek olduğu iddia etmektedir (Simanowitz ve Pearce, 2003:91). Nörotik ihtiyaçları sevgi ve onaylanma, saygınlık, kişisel başarı, mükemmellik ve kendine yeterlilik olarak sıralamış ve sonra bu ihtiyaçların kendi içinde üç gruba ayırıldığını söylemiştir (Schultz; Schultz, 2002: 580 ). Bunlar:

 Üstün bir ortağa/eşe/arkadaşa, sevgi ve onaylanmaya ihtiyaç duyan ve bunu diğer insanlara yanaşarak karşılamaya çalışan itaatkâr kişilik, bu

yakınlık sevgiden çok bir çaresizliğe karşı kendi kendini koruma ihtiyacıdır.

 Kendisini hayata çeken bağımsızlık ve mükemmellik ihtiyacı içinde olan ve bunu insanlardan uzak durarak karşılamaya çalışan saplantısız kişilik, özgürlüğe ve kendi kendine yetebilmeye değer verirler ve genelde soğuk ve yanına yaklaşılamaz görünürler.

 Başarı, prestij, takdir ve güç ihtiyacı içine olacak ve bunu insanlara karşı düşmanca tavırlar takınarak karşılamaya çalışan saldıran kişililik. İnsanları sömürmek ve kendi çıkarlarına yönelik kullanmak için güçlü bir ihtiyaç duygusu tarafından güdülenirler.

3.5.1.6. Erik H. Erikson İnsanın Sekiz Çağı Kuramı

Gelişim aşamaları Erikson’ın düşüncelerinin temelidir ve kişiliğin oluşumunda sekiz psikososyal aşamayı öne sürmektedir. Belirli temel kişilik özelliklerinin gelişimi için her aşama kritik öneme sahiptir. Sonraki çalışmalarında Erikson, gelişim aşamalarına etki eden kültürel faaliyetleri ya da sosyal ritüelleri tanımlamak için ritüelleştirme kavramını öne çıkarmıştır (Feshbach ve Weiner, 1991: 111-112). Erikson’a göre, ana-baba ve çocuk ilişkisi kişilik gelişimini etkilemektedir. Bu etkileşimin niteliğine göre çocuk kendini ya yeterli ve değerli bir kişi olarak görür. Sağlam bir kimlik duygusu geliştirir. Ya da kendini yetersiz ve değersiz olarak görüp, sağlam bir kimlik duygusu geliştiremez. Kuramında bu gelişimi sekiz basamak olarak belirlemekte ve her basamaktaki başarının bir önceki basamaktaki gelişim ve uyumun tanımlanmasına bağlı olduğunu öne sürmektedir. Kişilik evreleri aşağıda özetlenmiştir (Başaran, 2000:64):

Bebeklik Evresi Çocuğa düşmancıl bir çevrede yaşamadığı, çevresinde güvenebileceği insanların bulunduğu duygusu anne babası tarafından sevgiyle verilmelidir.

İlk Çocukluk Evresi Anne baba çocuğa onun bağımsız bir kişi olduğu duygusunu sevecenlikle vermelidir.

Son Çocukluk Evresi Çocuğa özellikle evini ve kendi bedenini tanımasında özgürlük verilmesi yoluyla onun suçluluk duygusuna kapılmadan çeşitli girişimlerde bulunmasına anne baba tarafından hoşgörüyle olanak sağlanması.

Erinlik Evresi Erinin girişim denemeleri yapması ve sorunlarına savaş açarak, üretim etkinliklerini araştırarak kendine olan güvenini arttırmalı.

Ergenlik Evresi Genç toplumdaki rolünün ne olduğu üzerine düşünmeli ve büyüklerini örnek alarak kendini keşfetmeli böylelikle ne olduğunu ne yapabileceğini anlamalı.

İlk Yetişkinlik Evresi Yetişkin başkalarıyla özellikle de karşı cinsle ilişki kurma yeterliliğini geliştirerek benliğine ait duygularına açıklık kazandırmalı.

Orta Yetişkinlik Evresi Yetişkin başarılarıyla ve olgunlaşmasıyla ilgilerini ve çabalarını geliştirmeli. Bu evrede önemli olan insanın yaşamdan ve üretmekten doyum sağlamasıdır.

Yetişkinlik Evresi Yetişkin giderek bedensel gücünün azalması karşısında değer duygusunu ve iyimserliğini yitirmeden yaşamını sürdürmek için yoğun bir çaba göstermeli. Bu evrede insan ölüme yaklaştığını ve yaşamının sınırlı olduğunu hisseder.