• Sonuç bulunamadı

2. ÖRGÜTSEL KİMLİK ALGISI

2.1. Kimlik ve Kimlik Türleri

2.1.1. Bireysel Kimlik

Bireysel anlamda “kimlik” çok eski tarihlerden itibaren düşünürlerin açıklamaya çalıştığı şey olmuştur. Bireysel düzeyde kimliğin anlamını ve oluşumunu anlamaya dair çabaların tarihinin Antik Yunan’a dek uzandığı belirtilmektedir. Sokrates, Eflatun ve Aristo’nun bireysel kimlik kavramıyla ilgilendikleri, bu kavram üzerinde düşündükleri oldukça bilinen bir gerçektir. Bu filozoflar “kişi kimdir?”, “bu kişinin dünyada ne işi vardır?” şeklinde sorular sormakta ve bu konulardaki düşüncelerini açıklamaktadırlar. Her bir bireyin karakterini oluşturan bir benliği olduğu fikrinin ve her bireyin bütüncül bir kimlik yapısına sahip olduğu düşüncesinin ilk olarak Eflatun’un “Devlet” adlı eserinde dile getirildiği belirtilmektedir. Eflatun diyaloglarının önemli bir kısmında kimlik kavramı ve bireyin kendini anlamasıyla ilgili tartışmaların yer aldığı görülmektedir. Eflatun’a göre kimlik metafiziksel olarak var olan bir formdur. Ona göre kimlik her insanda farklı farklı biçimlerde ortaya çıkan bütüncül bir yapıdır. Eflatun’un bütüncül kimlik düşüncesinin aksine Aristo insanlarda birden fazla kimliğin aynı anda var olabileceğini düşünmektedir. Aristo’nun benliğe ilişkin betimlemeleri bir insanda farklı farklı kimliklerin aynı anda var olabileceği ne dair ilk işaretler olarak ele alınabilir. Kimliğe yaklaşım tarzları ve bu konudaki düşüncelerini değerlendirdiğimizde Antik Yunanlı filozofları ilk işlevselciler olarak niteleyebiliriz. Onlara göre kimlik vardır ve gerçektir. Tarihsel bir perspektiften ele alındığında kimlik kavramının kuramsal olarak birçok büyük düşünürün ilgi alanına girdiğini belirtmek yanlış olmaz (Gioia, 1998: 18).

Bireysel kimliğin tarihteki bakış açılarına değindik. Yavaş yavaş günümüze gelerek kimlik konusunun 20. Yüzyıl’daki durumuna bakacak olursak şu şekilde özetleyebiliriz; “Kimlik konusuna olan geleneksel ilgi Milattan Önce 5. Yüzyıl’da neyse, 20. Yüzyıl’da da aynı şekilde sürmektedir”. 20. Yüzyıl’ın ünlü filozoflarından Ludwig Wittgenstein’da ilk başlarda objektivist akımda yer almıştır. Bernard Russell ve Alfred N. Whitehead’a göre ise mükemmel felsefenin amacı nesnel dünyayı

keşfetme çabası olmalıdır. Kimlik kavramı da bu çabalar bağlamında değerlendirilmiş ve gerçek olduğu adeta sorgusuz bir şekilde kabul edilmiştir. İlerleyen yıllarda Wittgenstein aslında gerçek bir dünya olamayacağını kabul etmiş ve bunu oldukça etkili bir şekilde açıklamıştır. Ona göre dünyayı anlama çabaları bağlamsal olarak ele alınmalıdır. Dünya sosyal bağlamıyla birlikte değerlendirilmelidir. Wittgenstein’a göre pozitivizm sosyal olguları anlamakta yetersiz kalmaktadır. Wittgenstein’ın bu görüşleri onun kimliğe ilişkin görüşlerini de yönlendirmiştir. Wittgenstein’la aynı çizgide düşünen Edmund Husserl ve Alfred Schutz kimliği fenomenolojik olarak ele almıştır. Husserl ve Schutz’a göre kimlik yapılandırılmış bir olgu olarak düşünülmelidir. Jean-Paul Sarte’nin varoluşçu yazılarında da kimliğin 20. yy.daki keşfine yer verildiği görülmektedir (Gioia, 1998: 19). Bireysel kimliğin tarihsel olarak oluşumunu ve bakış açılarını ele aldık. Aşağıda yapılan bazı tanımları ele alacağız.

Bireysel kimlik, insanların sosyal yaşamdaki rollerinden, görevlerinden ve mesleklerinden kaynaklanan farklılaştırıcı, geçici sürekli ve merkezi özellikler bütünüdür (Watson, 2008: 138). Bireyi başkalarından farklı kılan ve kendine özgülüğünü sağlayan bir yapıya sahiptir. Farklı bir deyişle, birey kendisine benzer olanlardan bireysel kimlik vasıtasıyla ayrılmaktadır. Kişisel kimliğin tanımlanmasıyla birey, kendisini başkalarından ayıran özelliklerinin farkına varmaktadır (Worchel vd., 1998:9).

Her bireyde kendisine özgün kimlik bulunmaktadır. Kimlik kişinin kim olduğuyla ya da “ben kimim” sorusunun yanıtıyla alakalıdır. Bu yanıtta kişiye özgü duygusu, bilgisi, bilinci gibi değişik yönleri görülmektedir (Bilgin, 1995:57). Bireysel kimlik; bireyi diğerlerinden farklılaştıran toplum içindeki statüsü, dini, milleti, mesleği, rolleri kısacası onu belirli bir kategoriye bağlayan özelliklerin tamamıdır. Bireysel kimliğin en belirgin niteliği, kimlik özelliklerinin geçmiş deneyimlerle birleşerek günlük yaşamda bireye özgü davranış kalıplarının gelişmesidir (Svenningson ve Alvesson, 2003: 1165). Birey de, kendine özgü bu davranış kalıpları ve kimlik özellikleri sayesinde diğer bireylerden ayrılır (Stryker ve Burke, 2000: 287).

Bireysel kimlik; bireyin bilişsel, bedensel, duygusal, sosyal özelliklerini bünyesinde bulundurmaktadır. Bununla birlikte bireyin kimliği; hissetme, konuşma

ve anlama şekilleri, içinde yaşadığı ve yetiştiği kültürel topluluk içerisinde meydana gelmektedir (Ceylan ve Özbal, 2008:87). Zira kimlik, kişilerin diğer kişiler ile etkileşimleriyle şekil almaktadır. Farklı bir anlatımla bireyin sosyalleşme evresinde, içinde yaşanılan toplumun normlarının, değerlerinin, kendine özgü özelliklerinin içselleştirilmesi, kimlik oluşumunun önemli birer faktörüdür. Çünkü bireyler kimliklerini, kendileri için önemli olan insanların onlarda görmek istedikleri niteliklerle ilişkili olarak tanımlamaktadırlar (Erol, 2003:34).

Kişilerin ilişki düzeylerine ve işlerinde amaçladıkları seviyelere ulaşamamaların sebebi, kişilerin tarzları başkalarının üstünde bırakmakta olduğu etkiyi ya fark edememelerinden ya da bu etkideki yetersizliktir. Görünüşü, konuşmasındaki kalıplar, iletişimindeki tarz, tavırları ve davranışları kişiyle alakalı neleri yapabilirimin dışsal göstergesi şeklindedir (Çil, 2002: 5). Birey düzeyinde kimliği, kişi temelinde varoluş sebebini, temeldeki özellikleri anlatmaktadır ve “kişiyi kişi yapan nedir” sorusunun yanıtını oluşturmaktadır. Birey, kişisel kimliğini birey düzeyindeki özgüvene ihtiyaç duyacaklarından korumaya veya savunma yönünde güdülenmektedirler. Yine örgütlerde özgüvenini korumayı istemektedirler ve bu durumda genelde mevcut kimliğin korunması yönlü faaliyetler kapsamındadır (Brown ve Starkey, 2000:102).

Baştan itibaren yapılan açıklamalar doğrultusunda özetleyecek olursak. Bütün çalışmaların içeriğinde yer alan anahtar fikir bir bireyi birey yapanın onun kimliği olduğudur. Kimlik bir şekilde bireylerin varlığının temelini oluşturmakta zaman içinde tutarlı bir şekilde süregelerek bireyin kim olduğunu ortaya koymakta ve bireyi diğer birçok bireyden farklı kılmaktadır (Gioia, 1998: 19). Birey ve örgüt arasındaki bağlar kuvvetlendikçe bireyler üyesi oldukları örgüt kimlikleri ile tanınmayı da daha çok talep etmektedirler. Bu durumda bireyler kendilerini, bireysel kimliklerinin ötesine geçerek sosyal kimlikleri ile tanıtma, örgütsel kimliklerini ön planda tutma isteği duymaktadırlar (Erol, 2003:35). Bir bireyi birey yapan ve herkesten ayırıp farklı kılan şey bireysel kimliğidir.