• Sonuç bulunamadı

3. KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

3.3. Kişiliğe Etki Eden ve Belirleyen Faktörler

3.3.6. Diğer Faktörler

Kişiliklerin oluşmasında yukarıda bahsettiğimiz faktörlerden başka faktörlerin de etkisi vardır. Bunlardan kitlesel iletişimi sağlayan araçların, kişiliğin şekillenmesinde önemli bir role sahip olmasıdır. “Kitle iletişim araçları” etkin şekilde kullanmakta olanlarla, kullanmayan kişiler arası farklılıklar bulunmaktadır. Bir diğer faktör bireyin gelişme çağlarında içinde bulunduğu yetişkin grubunun da kişilik oluşurken önemli rehberlikler sağlamasıdır. Kişiler; birçok ideallerini, ilgilerini, eğilimleri, geleceğiyle alakalı planlarını ve tasarılarını belirleme sırasında, yakın çevresindeki yetişkinleri kendilerine örnek alabilirler. Bu örnek alınan kişiler, sahip

oldukları çeşitli kişilik özellikleriyle, kendisini örnek almış insanların kişiliğini oluşturan mühim bir faktördür (Eroğlu, 2009: 213-214).

“Durumsal etmenler” şeklinde adlandırılmakta olan etmenlerin de kişiliğin oluşmasını etkilediği belirtilmektedir. Örnek olarak, ağır iş koşulları ya da yoğun tempolu işte çalışanların kişilik yapısı farklılıklar gösterecektir. Bürokrasinin yüksek olduğu iş ortamında çalışanlarınsa gittikçe tembelleşmeleri gözlemlenmektedir (Eroğlu, 2004:169).

Başka bir faktör bireylerin doğumunun sırasının da kişilikte etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Genellikle ilk doğan çocuklar zeka seviyesi olarak yüksek, diğerlerininse zekâ seviyelerinin ikinci ve üçüncü doğana doğru gittikçe düştüğü ileri sürmektedir. İlk çocukta aileler çocuğun üzerine aşırı düşmekte çocuk aşırı ilgi ile büyümektedir. Son çocukta ise anne ve baba psikolojik olarak daha olgun, bilgili ve tecrübeli olduğundan daha rahat yetiştirilmektedir ve ilkine oranla sosyal olabilmektedir. İlkinin fazla önemsendiği, sonuncusunun fazla sevilmesi, zaman zaman yanlış davransa bile hoş görülmesi, şımartılması ortanca çocuğun aile içinde kendine yer açma çabasında olacağı yönünde çıkarsamalara yol açmaktadır(Yüksel, 2006: 61). Gebelik süresince yaptırılan ultrason sayısı artış gösterdikçe, fazlaca titreşime maruz kalmış bebeklerin daha sinirli oduğu ve hatta gebeliğin ve anne olma duygusunun annenin kişiliğini değiştirdiği belirtilmektedir (Yılmazer ve Eroğlu, 2008:81).

3.4. Kişiliğin Yönleri

Toplumsal yaşamda birinden söz ederken çoğu zaman, ”kişilik sahibi”, güvenilir kişiliği var”, “kişiliği zayıf”,” “kişiliği silik” gibi deyimler kullanır ve buna bağlı olarak tanımlar yapılır. Günlük konuşmalarda bazen kişilik “mizaç”, ”huy”, ”karakter” gibi kavramlarla eş anlamda kullanılmaktadır (Güney, 2009;186). Kişiliği daha iyi tanımlayıp anlayabilmek için aşağıda kişiliğin yönlerinden ayrıntılı olarak bahsedilecektir.

3.4.1. Karakter

İnsanın karakteri, doğuştan gelmekte ve çevrenin koşullarından etkilenerek oluşan tüm eğilimlerdir. Böylelikle karakteri, insana ait biyolojik yapıyı “temel veri” olarak ele alan bir kavram olduğnu söyleyebiliriz. Kişi doğumuyla kazanmış olduğu organik yapısı, zekâsı, doğuştan gelen psikolojik hazırlıkları onda yaşam boyu varlığını sürdüren “kişiye özgü” niteliklerdir. Karakterin kişilik kavramı ile sıklıkla eş anlamlı kullanılması bu sebeptendir (Usal ve Kuşluvan, 2006: 79).

Karaktere, eğitimle ve çevrenin etkileriyle katkı sağlayarak, zaman içerisinde değişim gösterebilen bir kavramdır denebilir. Sosyal ortamlarda öğrenilirek ve bazı değer yargılarının benimsenmesi ile gelişmektedir. Karaktere ait özellikler insanların arasındaki ilişkilerinde sergilenen tutumlar ve davranışlara, onların üzerlerindeki etkilerine bakılarak belirlernir (Mehmedoğlu, 2004: 48). Karakter, kavramsal öğrenmeye dayanan sembolizasyon ve soyutlaştırma süreçlerine karşılık gelen, kişinin kendi çabasıyla sonradan kazandığı ama değişmeye de oldukça dirençli çeşitli davranışsal özelliklerini ifade etmektedir. (Arkar ve diğerleri, 2005: 191). Psikologlara göre karakter, kişiliğin bir parçası olup kişiliğin sosyal ve ahlaki özelliklerini ifade etmektedir. Bir diğer ifadeyle karakter, bireyin zihinsel gücünü oluşturan ve şekillendiren genel özelliklerin tamamıdır (Zel, 2006;18). Karakter, özellikle içinde yaşanılan toplumun değer yargılarından, eğitim anlayışından, sosyo- ekonomik özelliklerinden etkilenerek biçimlenir. Karakter, davranışın sosyal ahlaki yönü olarak düşünülebilir (Oktay, 2000:285). Dürüstlük, yalancılık, hırsızlık, misafirperverlik gibi özellikler karakteri ifade etmektedir. Ayrıca karakter, nesnel olarak gözlenebilen davranış şeklidir ve bireyin bedensel, duygusal ve zihinsel etkinliği sonucu ortaya çıkan davranışlarına toplumun verdiği değerdir (Boz vd., 2004: 106).

3.4.2. Mizaç ya da Huy

MÖ 4. yy. da beden kimyasının mizaç üzerinde önemli etkilerinin olduğunu ileri süren Hipokrat, mizacı dört grupta incelemiştir. Neşeli mizaç, soğukkanlı mizaç, kızgın mizaç ve melankolik mizaç olarak sınıflandırmıştır (Zel, 2006;20). Fiziksel yapı ile ruhsal durum arasında bir bağlantı olduğu görüşünü öne süren Hipokrat, kısa

ve kalın yapılı kişiler olarak iki yapı tanımlamıştır. Daha sonra bedende dört tip sıvı (hümor) bulunduğunu ve bireyin mizaç özelliklerinin bu sıvıların farklı dağılımından kaynaklandığını öne sürmüştür. Bu sıvılar, sarı safra (kolerik mizaçla ilişkili), siyah safra (melankolik mizaçla ilişkili), balgam (flegmatik mizaçla ilişkili), kan (sanguin mizaçla ilişkili). Huy ve mizaç doğuştan gelen duygulara dayalı becerilerin ve alışkanlıkların bütünleştirilmesinin altında yatan duyumsama, bağlantı kurma ve motivasyon süreçlerine karşılık gelmektedir. Kızmak, öfkelenmek, iyimser, karamsar, neşeli ve sıkılgan olmak gibi bireyden bireye değişen özelliklerin tümüne mizaç denilmektedir (Köknel, 1995: 19-20). İnsanın mizacı genelde devamlılık gösteren yapıya sahip, sabit eğilimli ve kalıtımsal bir yön içerir. Kişiye ait davranışların ve düşüncelerin eğilimini yansıtmaktadır. Mizacın yönlerini tarif ederken “neşeli, soğukkanlı, çabuk kızan, zayıf kişilik yapısı” ve benzeri tanımlamaları kullanabiliriz. Oluşurken mizaca beden özellikleri de etki edebilemektedir (Erdoğan, 1994: 245). Kişinin mizacı, onun her hareketinde iz bırakır. Hareketin o kişiye ait olduğu hemen anlaşılır. Yani mizaç, bir tür kişinin parmak izidir.

3.4.3. Benlik

Son dönemde benlik kavram olarak, psikologların büyük bir ilgiyle inceledikleri bir kavram olmuştur. Kişinin benliği kendisini kişiliğiyle alakalı kanılarından ve kendisini nasıl görüdüğünden oluşmaktadır. Bu bağlamda benliği kişiliğe ait öznel yan şeklinde tanımlamak mümkündür (Baymur, 2006: 285). Benlik; insanın kendi kişiliğine ilişkin kanılarının bütünü, insanın kendisini tanıma ve değerlendirme şeklidir. Kişinin benliği acısı ve tatlısı çeşitli yaşantıların sonucunda öğrenilmiş ve her an gelişmesini sürdüren kavram olmaktadır. Yaşanan herşey başımızdan geçmiş her olay benliğe katkı sağlamaktadır. Olumlu bir benlik bilinci geliştirebilmemiz için koşulsuz sevgi içinde yetişmemiz gerekir. Koşulsuz sevgi, birey ne yaparsa yapsın, onun sevgi ve saygıya layık olduğunu kabul eden anlayışın ürünüdür. Benlik, insanın iç varlığını oluşturduğundan dolayı kişilik gibi anlaşılması güç ve karmaşık bir kavramdır (Güney, 2006: 210).

İnsanların çoğu benliklerinin farkında değildir. Bu kavramı daha iyi anlamak için, insanın kendisine sorduğu sorulara yine kendisinin içtenlikle cevap vermesi gerekir. Bu sorulardan bazıları şunlardır (Güney, 2009;188):

 Ben neyim?

 Amaç ve hedefim nedir?  Ne yapabilirim?

 Doğru ve yanlış olanlar nelerdir?  Değer yargılarım nedir?

 Nelere inanmam, nelere inanmamam gerekir?

3.4.4. Yetenek

Kişiliğin oluşumunda üçüncü önemli bileşen yetenektir. Yetenekler iki gruba ayrılır. Bunlar:

Bedensel Yetenekler: Kişilerin duyuları ve bedensel organları aracılığıyla bazı olguları gerçekleştirebilmeleridir (Eroğlu, 2009: 195). Bunların büyük bir kısmı, bireylerin doğuştan kazandıkları, zamanla kullanılabilir duruma getirdikleri özelliklerdir. Yürüme, ayakta durma, koşma, görme, renk ayırma, derinliği ayırma, tat ve koku hissetme, el-kol-ayak gibi organları belli bir koordinasyon içerisinde kullanma gibi özellikler bu gruba girer (Zel, 2006; 21).

Zihinsel Yetenekler: Bireylerin duyu organları aracılığı ile bazı olguları gerçekleştirebilmeleri şeklindeki bedensel özelliklerin tamamıdır. Bireylerin yaşları, cinsiyetleri ve diğer bazı bireysel özelliklerine bağlı olarak kazanıldığı gibi doğuştan gelen zihinsel yetenekler de olabilmektedir (Zel, 2006; 21). Kişinin ilişkileri kavrayabilmesi, analiz edebilmesi, çözümleyebilmesi ve sonuca varabilmesi olarak ifade edilmektedir. Kişilerin sayısal ilgi, teknik kavrama, hafıza yeteneği, soyut düşünme, ilişki bulma, karşılaştırma yapabilme, öğrenme ve kavrama gibi yetenekler bu gruba girer (Eroğlu, 2009: 195-196).

3.5. Kişilik Kuramları

İnsanoğlunun kişilik yapısının karmaşıklığından dolayı kişilik hakkında bugüne kadar birçok araştırma yapılmıştır fakat henüz bir görüş birliğine varılamamıştır (Zel, 2006; 33). Kişiliği açıklamay çalışan kuramlar, insanın davranışlarının motivasyon unsurlarını tanımlamayı amaçlayarak, benzerlik ve farklılıkları eşsiz ve tutarlılıklarına göre insanları kategorize eden kişiliğe ait faktör ve özelliklerin üzerinde durmaktadır (Whıtworth, 2008: 923). Kuramlarda çoğunlukla, önder psikologlarca, tutarlılık gösteren davranışları ve kişiliğin içindeki süreçlere dönük kendi betimlemeleri olan yazılarında ortaya çıkarmakta ve insanın kişiliği temelinde bulunan mekanizmaların ve bu mekanizmalar bireyce özgün davranışlar sergilenmesinden ne gibi sorumluluğunun olduğu açıklanmaktadır (Burger, 2006: 35). Kişilik konusuyla ilgilenen araştırmacıların kuram geliştirmelerinin amacı, bireylerin belirli özelliklerini tespit etmek ve bu özelliklere uygun düşecek şekilde de kişileri özel kalıplar içinde gruplamaktır. Ancak bu gruplama sadece teoriktir. Yani, bireylerin davranışlarını anlama ve açıklamada bilim adamlarına analiz yapma kolaylığı sağlaması açısından kişilik kalıpları oluşturulmaya çalışılmıştır (Özdevecioğlu, 2002: 116). Sırasıyla bu kuramlara değinmeye çalışacağız.