• Sonuç bulunamadı

2. ÖRGÜTSEL KİMLİK ALGISI

2.2. Örgütsel Kimlik Yaklaşımları

Örgütsel kimliğin ne olduğunu tanımlamaya çalıştık. Örgütsel kimliği tanımlarken her araştırmacının kendine göre tanımlama yaptığından yol çıkacak olursak araştırmacılar bu konuda çeşitli bakış açıları da getirilmiştirler. Kişiler bir örgüte üyeler ve o örgütün örgütsel kimliğine yönelik söylemlerini karşılaştırmalı olarak değerlendirilmek gerekirse birbiriyle uyumluluk gösteren, birbirini tamamlar nitelikte olan ya da birbirine tamamen zıt görüşlere ulaşılabilmektedir (Albert ve Whetten, 1985:266). Örgütsel kimliğe ilişkin farklı yaklaşımların varlığı ilk etapta araştırmacıların ve teorisyenlerin kafasını karıştırabilmekte ve konuya olan ilgilerinin azalmasına neden olacağı düşünülmektedir. Yaklaşımların çeşitliliği örgütsel kimlik kavramına ilişkin farklı algıların varlığına işaret etmektedir. Yapılan tanımdan yola çıkacak olursak, örgütsel kimliğe getirilecek farklı tanımlamaların ve bakışların bu tanımı zenginleştireceğini söyleyebiliriz.

Örgütsel kimliğe olan bakış açılarının farklılık göstermesi örgüt içindeki bireylerin örgüte ilişkin sahip oldukları farklı paradigmatik varsayımlardan kaynaklanmaktadır. Benzer durum örgütsel kimlik konusunda çalışan akademisyenlerin kavrama olan bakış açılarında da yaygın olarak gözlemlenmektedir. Gioia (1998) Utah, Sundance’teki Identity Konferansı’nda katılımcıların örgütsel kimliğin temel özelliklerine ilişkin bile farklı paradigmatik görüşlere sahip oldukları ortaya çıktığını aktarmaktadır. Utah, Sundance’teki “Identity” konferansları sırasında örgütsel kimlik, üç farklı yaklaşımdan hareketle tartışma konusu yapılmıştır. Bu yaklaşımlar işlevselci, yorumsamacı ve postmodern yaklaşımlardır (Gioia, 1998: 25-26). Bu saydığımız yaklaşımları aşağıda sırasıyla açıklayacak olursak.

2.2.1. İşlevselci (Fonksiyonalist) yaklaşım

Örgütsel kimliğe yönelik ilk yaklaşım işlevselci (fonksiyonalist) yaklaşımdır. Bu yaklaşımlar arasında örgüt teorisyenlerince en çok bilinenin işlevselci yaklaşım olduğu ileri sürülmektedir. İşlevselci yaklaşımın örgütsel kimliğin 1990’lı yıllardaki araştırma ve kavramsallaştırma çabalarındaki baskın paradigma olduğu belirtilmiştir. İşlevselcilik/Fonksiyonalizmin altında yatan görüş fiziksel ve sosyal fenomenlerin benzer kanunlarla tanımlanabilecek kadar birbirine benzer olduklarıdır. İşlevselci yaklaşımda sosyal bilimlerle doğa bilimleri arasındaki fark oldukça bulanıklaşmıştır. İşlevselciler sosyal bilimleri doğa bilimlerinde kullanılan modellerle ele almaktadırlar. Bu bakış açısına sahip araştırmacılara göre sosyal dünya gözle görülebildiğimiz ve üzerinde çalışma imkanı veren somut ilişkilerden oluşmaktadır. İşlevselcilik gerçekçi bir bakış açısı taşıyan bir yaklaşımdır. İşlevselcilikte kavramların zaman içinde çok fazla değişkenlik göstermediği varsayılır. Bu nedenle zaman boyutunda karşılaştırmalar yapmanın araştırmacılar için oldukça verimli sonuçlar doğuracağına inanılır. İşlevselcilikte örgütsel kimlik nesnel ve gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirilmektedir. Bu yaklaşıma göre örgütsel kimlik göreceli olarak sabittir ve bu nedenle tıpkı bir fiziksel değişken gibi ele alınabilir. Bu görüşe göre kimlik var olan bir şeydir ve üzerinde çalışılabilir. Kimlik göreceli olarak daha sabittir, kolayca değişmez. İşlevselci/Fonksiyonalist çalışmalar örgütler, endüstriler ve zaman içerisinde karşılaştırmalar yapılmasına imkan verecek ölçülebilir ve genel yapılar sunmaktadır. Bu tür bir yaklaşımda geçerlilik ve güvenilirlik tatmin edilmesi gereken en önemli araştırma kısıtlarıdır. İşlevselci örgütsel kimlik araştırmalarında genellemelere ulaşılması, örgütsel kimlikle diğer örgütsel kavramlar arasında neden sonuç ilişkileri geliştirilmesi önemli amaçlardır. Örgütsel kimliğe ilişkin araştırmalar tekrar ettikçe bu alandaki bilgi birikiminin birikerek çoğalması beklenmektedir. İşlevselci örgütsel kimlik çalışmaları bize zamana, örgüte veya sektöre göre genellenebilir, test edilebilir sonuçlar üretme ve karşılaştırma yapma imkânı sağlamaktadır (Gioia, 1998: 26-27). İşlevselcilerin temel varsayımı doğa bilimlerinin konusu olan fiziksel dünyanın ve sosyal bilimlere ait olguların benzer kanunlarla açıklanabileceğidir. İşlevselcilere göre dünyayı neden sonuç ilişkilerinden hareketle anlamlandırabilir ve geleceğe ilişkin kestirimlerde bulunabiliriz. Bu yaklaşımda örgütsel kimlik işlevsel olarak üzerinde çalışma yürütülmesi gereken bir unsurdur.

2.2.2. Yorumsamacı yaklaşım

Örgütsel kimliğe yönelik ikinci yaklaşım yorumsamacı yaklaşımdır. Yorumsamacı yaklaşımın işlevselci yaklaşıma göre daha detaylı bir açıklama gerektirdiği düşünülmektedir. İşlevselcilerin aksine, yorumlamacılar öznel bakış açısına sahiptirler. Bu bakış açısına sahip araştırmacılara göre araştırmacı ile araştırılan konu arasında kesin belli bir mesafe yoktur. İşlevselcilikle aynı düzleme oturtulduğunda birbirine zıt iki kutup oluşturmaktadır. İşlevselciliği tam nesnellik şeklinde algılayan birisi için yorumsamacılık tam öznellik olarak anlam kazanacaktır. İşlevselcilerin aksine yorumsamacı yaklaşım tümevarım yöntemiyle ilerler ve keşfetme ihtimalini maksimuma çıkarmayı hedeflerler. Onlara göre insan ilişkileri birleşik, düzenli ve entegredir. Bu bakış açısına sahip araştırmacılar daha çok odak noktalarına günlük hayatı almıştır ve günlük hayatın temeline inmeye anlamaya çalışmıştırlar. Yorumsamacı bakış açısında araştırmacı ile araştırılan konu arası ayrımın bulanıklaştığı söylenebilir. Bu bakışa sahip araştırmacılar araştırdıkları olgulara yakın olmak isterler. Onlara göre en iyi durum araştırılan olgunun deneyimlenebilmesi, bir başka deyişle yaşanabilmesidir. Fakat bu durum beraberinde yerelleşme tehlikesini getirmektedir. Yorumsamacı yaklaşımla yapılan örgüt araştırmalarında da bu tehlikenin farkında olunmalı ve olabildiğince yakınlaşmak amacından feragat etmeden aşırı yerelleşme tehlikesine karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Bu bakış açısıyla yapılan araştırmanın sıklıkla katılımlı gözlemle veri topluyor olması da bu yakınlaşma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bilgi bilenle ilişkili bir şekilde var olur ve ancak onun bakış açısından bakarak anlaşılabilir. Bir başka deyişle var olan, var olduğuna inanılandır (Hatch, 1997: 14). Bilgi ile bileni ayrıştırmak gereksizdir.

Yorumsamacı bir araştırma yapılırken iki aşama izlendiği söylenmektedir. İlk aşamada araştırmacı araştırılan olguya ilişkin algıları belirlemek üzere çeşitli yöntemlerle veri toplamaktadır. İkinci aşamada ise elde edilen veriler düşünümsel olarak araştırmacı tarafından yorumlanmaktadır. İkinci aşama ilk aşamaya oranla daha soyuttur. İkinci aşamanın araştırmacının oluşturduğu “teorik kısım” olarak da adlandırılabildiği belirtilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, kimlik, tecrübeye anlam vermek için sosyal ve sembolik olarak yapılandırılmış kavram olarak görülmektedir.

Örgütsel kimliğin, bireylerin örgütsel hayatlarına yön vererek onu hem kolaylaştırdığı hem de kısıtladığı savunulmaktadır. Kişilerin, örgütsel kimlik aracılığıyla yenilikçi uygulama teknikleri ve yeni kavramları oluşturabileceklerini ilerletebileceklerini söylemektedir (Gioia, 1998: 27).

Yorumsamacı bir araştırma yürütülürken üzerinde durulması, önemsenmesi gereken bir diğer konu araştırmayı gerçekleştirenin benliğidir. Bireyler araştırmaları tamamen nesnel duygularla, tüm deneyimlerinden arınmış bir biçimde gerçekleştirmezler. Benlik, sosyal olarak yapılandırılan bir süreçtir ve araştırmayı yapanın kim olduğuna açıklama getirilmesi araştırmanın tamamının anlaşılabilmesi için çok önemli niteliktedir (Bogdan ve Biklen, 2007: 29). Bu bakış açısında örgütsel kimlik sosyal ve simgesel şekilde oluşmaktadır. Örgütsel deneyimler yoluyla anlam kazanan özelliktedir. Yorumsamacı yaklaşımda örgüt üyeleri örgütsel kimliği hem şekillendirmekte hem de örgütsel kimlik tarafından şekillendirilmektedir (Alvesson ve Empson, 2008:4). Yorumsamacı örgütsel kimlik araştırmasında temel amaç, örgütsel kimliğin belli boyutlar itibariyle betimlenebilmesidir. Bu nedenle de hareket noktası örgüt üyelerinin anlam sistemlerinin yorumlanabilmesi olmaktadır. Kimlik; örgüt içinde bireylerin hayatlarını anlamlandıran, kolaylaştıran veya zorlaştıran bir çeşit bilişsel şema olarak nitelendirilmektedir. Yorumsamacı araştırmacılar örgüt üyelerinin bu bağlamdaki anlam çıkarımlarına ve eylemlerine odaklanmaktadırlar. Yorumsamacı araştırmalar, sonuçları itibariyle genelde betimleyici öyküler şeklinde çıktılar üretmektedir. Bu çıktılar araştırılan olgu hakkında zengin ve derinlemesine bilgi veren yapılardır. Bu bakış açısında genellenebilme sorunu yoktur (Gioia, 1998: 27-28). Yorumsamacı bakış açısında araştırmacının kimliği çok önemlidir.

2.2.3. Postmodern yaklaşım

Örgütsel kimliğe yönelik üçüncü yaklaşım postmodern yaklaşımdır. Post modern örgütsel kimlik yaklaşımı Avrupa kaynaklı örgüt teorisi çalışmalarında daha çok yer bulmaktayken Kuzey Amerika kaynaklı örgüt teorisi çalışmalarında o derece etkili olmamaktadır (Gioia, 1998: 28). Belirsizlik ve sınırsızlık her bir insan sisteminde ve örgütlerde görülebilen şeylerdir. Bu yaklaşıma sahip kişileri en uç düzeyde özneller olarak nitelemek yanlış olmaz. Postmodernizm basitlik yerine

karmaşıklığa, belirlilik yerine belirsizliğe, bütünleşme ve birlik yerine parçalanmışlık ve çeşitliliğe odaklanmaktadır (Rosenau, 1992:105). Postmodernistler daha çok öznelliğin altında yatan ve öznelliğe sebep olan kurallarla ilgilenmişlerdir (Hassard, 1993:2).

Postmodern bakışa sahip bireyler her alanda bulunmaktadır Post modernistlerin çağdaş örgüt teorisine olan etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Post modernistler birçok örgüt kuramcısının önemli gördüğü kavram ve konuları reddetmekte, bir bakıma dünyayı ters-düz etmektedirler (Gioia, 1998: 28). Modern toplumdaki örgüt teorisi ile postmodernist bakış açısı arasında büyük bir uyum görülmektedir (Hassard, 1993:2). İşlevselci ve yorumsamacı yaklaşımlar göreceli olarak daha kolay anlaşılabilen ve dolayısıyla daha kolay anlatılabilen paradigmalardır. Post modern bakış açısı ise aksine anlaşılması zor yapıdadır. Kökünde bu bakış açısı alışılagelmişin dışında bir düşünce sistemidir. Ontolojik, epistemolojik ve metodolojik açıdan şimdiye kadar geliştirilmiş her kavrama kuşkuyla yaklaşmaktadır (Rosenau, 1992:106). Eleştirel bakmak onların genlerine işlemiştir.

Postmodern görüşe göre, örgütler çeşitli ve sık sık karşı karşıya gelen kimliklerden oluşmaktadırlar. Bireyin kimliğini oluşturan temel özelliklerden söz etmek olanaksızdır. Araştırmacılar, bireysel kimlikleri yok ederek örgütsel kimlik üzerinde durmuşlardır. Post modernist görüşe sahip bireylere göre sosyal olgular dil ve söylem kaynağına dayalı olgulardır. Buradan hareketle basit bir çıkarsama yaparsak örgütsel kimlik dilin kullanımı sonucu oluşan bir çeşit kurgudur (Gioia, 1998: 29). Bu bakış açısını temsil eden araştırmacılar örgütleri gücün tüm süreçlere egemen olduğu, iletişimsel çarpıklıkların yaşandığı baskıcı ve rasyonel olmayan yapılar olarak nitelerler. Örgüt teorisyenleri mevcut bu yapılar bozup analizlerini yapmalı ve örgütsel gerçekliği ortaya çıkarmalıdır (Hatch ve Cunliffe, 1997: 14).

Postmodernist bakışa sahip kişilerde kimlik temel bir sorun olarak görülür. Postmodernistler rasyonel ve tutarlı bir kimliğin var olabilme ihtimaline şüpheci bir şekilde bakmaktadırlar. Bireyler güçlerini azaltan yapısal etkenlerin egemenliğindedirler. Bir başka deyişle birey, büyük sistemin önemsiz bir parçasıdır. Büyük sistemlerin bireyi şekillendirdiği kabul edilirse bu sistemlerin belki de en yaygını olarak karşımıza örgütler çıkmaktadır. Postmodern bakış açısından örgütler çok parçalı, karmaşık ve belirsiz yapılar şeklinde nitelendirilirler. Bu bağlamda

örgütlerin kişisel ve örgütsel seviyede postmodern kimlik analizlerinin yapılabilmesine imkan sağlayan araştırma ortamları olduğu belirtilmektedir (Gioia, 1998: 29). Postmodern bakış açısına sahip olan araştırmacılar örgütsel kimliğin sorgulanmasına ve geliştirilmesine katkı sağlamaktadırlar.