• Sonuç bulunamadı

2.1.1. Prens Sabahaddin

2.1.1.2. Prens Sabahaddin ve Liberalizm

Prens Sabahaddin, görüşleri hakkında yerleşik hükümlerin bulunduğu ve hakkında eksik, yanlış ya da taraflı değerlendirmeler yapılan bir düşünürdür. Prens Sabahaddin‟den sosyal bilimler literatüründe, tezin ilerleyen bölümlerinde ele alınacak olan “adem-i merkeziyet” ve “teşebbüs-i şahsi” fikirleri nedeniyle “liberal” olarak bahsedilmektedir.

Ne var ki Prens Sabahaddin, kendini liberal olarak tanımlamamakta; daha doğrusu herhangi bir ideolojiye bağlı hissetmemektedir. Ona göre muhafazakârlık, liberallik, demokratlık, sosyalistlik, milliyetçilik gibi ideolojiler, bilimsel analiz yoksunluğundan ve zihinlere çöreklenmiş bazı kanaatleri birer gerçek gibi algılayarak, çıkarımlara varmaktan kaynaklanmaktadır (Prens Sabahaddin, 2007i:393).

Prens Sabahaddin‟i liberal kabul eden Erdoğan‟a (2005:32) göre, Prens Sabahaddin‟in düşünceleri çağdaşı liberal düşünürlerle kıyaslandığında, önemli bir ayrım dikkat çekmektedir. Türkiye‟de iktisadî liberalizm düşüncesinin temellerini atan ilk düşünür olan ve Mekteb-i Mülkiye hocalarından Sakızlı Ohannes Paşa; mülkiyet hakkını, açık ve rekabetçi bir ortamı ve girişim özgürlüğünü savunmakta, devlet korumacılığına karşı çıkmaktadır. Ulum-ı İktisadiye dergisini çıkaranlar arasında bulunan Cavit Bey de, dünya ekonomisiyle bütünleşmeyi ve bu amaçla yabancı sermayenin teşvik edilmesini savunmaktadır. Prens Sabahaddin ise, özel teşebbüsü savunmasının yanı sıra, iktisadî görüşlerini “bireyci bir toplumsal teoriyle” temellendirmeye çalışmış olması bakımından diğerlerinden ayrılmaktadır.

Prens Sabahaddin‟in tam anlamıyla bir liberal olmadığını öne süren görüşler de bulunmaktadır. Bunlardan Kansu‟ya (2001:156) göre, onun liberal olduğunu söylemek oldukça güçtür; zira düşünsel kaynaklarının büyük bölümünü 19. yüzyıl liberalizmine taban tabana zıt olan, 1789 Fransız Devrimi‟ne karşı cephe alan, Fransa‟daki Science Sociale ekolünün muhafazakâr ve karşı-devrimci teorisyenleri oluşturmaktadır.

Prens Sabahaddin‟in Science Sociale ekolündan ne derece etkilenmiş olduğu, çeşitli konulardaki görüşleri açıklanırken daha iyi anlaşılacaktır. Onun, bu ekolün temsilcileriyle nasıl tanıştığından kısaca bahsetmekte yarar vardır.

Prens Sabahaddin, Paris yıllarında Le Play‟in takipçileri Edmond Demolins, Henri de Tourville ve Karl Descamp‟ın aralarında bulunduğu Science Sociale ile temaslarda bulunur; hatta bu temaslar dostluk derecesine ulaşır (Tütengil, 1954:20). Prens Sabahaddin‟in Terakki dergisinde ve 1908‟den itibaren gerek yurt içinde gerek yurt dışında yayımladığı makaleleri ve risalelerinde öne sürdüğü görüşleri, Science Sociale çevresinin yazdıklarının neredeyse birebir çevirisidir(Kansu, 2001:157).

Prens Sabahaddin, Science Sociale ile tanışmasını şöyle anlatır:

Bir gün manen, maddeten çok yorgun çok üzgün bir halde Paris‟in meşhur caddelerinden birinde giderken bir kitabevinin vitrininde Edmond Demolins‟in Anglo-Saksonların Faikiyetlerinin Sebebi Nedir? Ünvanlı eseri gözüme ilişti…. O

gece bir hamlede kitabı okudum. Yazarın soruya verdiği cevapta o zamana kadar sosyoloji neşriyatında tesadüf etmediğim müsbet ilimlerin metotlarına benzeyen bir ilmi metodun mevcudiyetini sezmiştim (Ege, 1977: 36).

Science Sociale‟in Prens Sabahaddin üzerinde en çok etki uyandıran temsilcisi Edmond Demolins, bu ekoldeki ilk toplum sınıflamasını yapmış ve toplumları “communataire” (kamucu/cemaatçi) ve “particulariste” (bireyci) olmak üzere ikiye ayırmıştır (Kösemihal, 1974:321). Demolins‟in insan teorisi, ahlâkın temelinin toplumun koyduğu kurallara değil, bireyin kendisine dayandığı fikrinden hareket etmektedir. Ona göre, toplum özelliklerini birey ve aile gibi daha küçük birimlerden aldığı için, aileyi ve bireyi geri plana itip soyut bir toplumla uğraşmak, toplumun sorunlarını yanlış bir yerden görmek anlamına gelir. Demolins, bu görüşünü hocası Le Play‟den almıştır. Le Play de soyut bir toplumdan hareket etmek yerine, bizzat bireylerin ve ailelerin somut yaşantılarının incelenmesini önermiştir (Mardin, 1983:213).

Demolins, 1897‟de yayımladığı ve Prens Sabahaddin üzerinde büyük etkiler bırakan “Anglo-Saksonların Üstünlüğü Nereden İleri Geliyor?” adlı kitabında Anglo- Sakson medeniyetinde eğitimin her şeyden önce, bireyci eğitime dayandığını ve sonuçta bu eğitim anlayışının Anglo-Sanson medeniyetine mensup İngiliz ve Amerikan toplumların gelişmesini sağladığını belirtmiştir (Mardin, 1983:213).

Demolins‟e göre eğitimdeki bu bireyciliğin, yönetim anlayışındaki karşılığı “adem-i merkeziyetçilik”tir. Merkezî iktidarı yetki genişliğine dayalı bir yönetim anlayışına sahip, bireye önem vermeyen toplumlarda ise eğitim sistemi bu nitelikleri devam ettirecek şekilde düzenlenmiştir. Fransa ve Prusya (Almanya)‟da devlet memurluğuna rağbetin nedeni merkeziyetçi yapıdır. Kuvvetli bir merkezî idare, daha fazla memura gereksinim duymakta; daha fazla memurla merkezin kuvvetli yapısını pekiştirmekte ve bu yapının devam etmesini sağlamaktadır (Mardin, 1983:213).

Kansu‟ya (2001:157) göre, Fransa‟daki karşı-devrimciler ve kralcılar açısından İngiltere‟yi önemli kılan, Sanayi Devrimi‟ni gerçekleştirerek iktisadî yapısındaki ağırlığı tarım sektöründen sanayiye ve mali sektöre kaydırmış kapitalist bir devlet

olması değildir. Nitekim, Science Sociale‟in kurucusu Le Play‟deki anti-kapitalizm dikkat çekmektedir. Bu kişiler için İngiltere; aristokrasinin siyasî, iktisadî ve toplumsal hayatta hâlâ belirleyici olduğu, modernleşmiş olmasının yanı sıra eski düzeni tamamen terk etmemiş bir ülkedir.

Le Play ve onu etkileyen De Bonald, kralcılık ve mutlakiyetçiliklerinin yanı sıra koyu ve tutucu birer Katoliktir. Le Play‟in teorilerinin temelini dinî bir bakış açısı oluşturmaktadır. Bu nedenle Le Play, 18. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başlayan Aydınlanama felsefesine de karşıdır (Kansu, 2001:158). Le Play, toplumsal ve ahlâkî görüşlerinde, 18. yüzyılda özellikle de Rousseau‟nun temsil ettiği görüşlere ve 1804 tarihli medenî kanunla birlikte yürürlüğe giren verasetle ilgili maddelere de karşı çıkmıştır. Çünkü bu kanunun, köylerdeki geleneksel aile tipini çökertmekte olduğunu düşünmektedir (Freyer, 1955/1968:250).

Prens Sabahaddin‟in liberal kabul edilemeyeceğini savunan bazı yazarlar da onun fikirlerinin liberalizmle bağdaşmadığı görüşünden hareket etmektedir. Parla‟ya (1989: 31) göre, Prens Sabahaddin Jön Türkler‟in “sözde” en liberal kanadını temsil etmektedir; çünkü onun liberal olarak lanse edilen fikirleri hiçbir zaman gerçek anlamda liberal olmamış, yalnızca Ernst Nolte‟nin “eleştirel liberaller” dediği, klasik liberalizm karşıtı Avrupalı düşünürlerden etkilenmiştir.

Durukan (2001:154) da, liberalizmin evrensel tanımından yola çıkıldığında; örneğin Madisoncu anayasacılık, Lockvari denge unsurları veya Rousseau tarzı halk egemenliği açısından bakınca, Prens Sabahaddin‟i liberal olarak kabul etmenin biraz güç olacağını düşünmektedir. Ayrıca, Prens Sabahaddin yazılarında John Locke, David Hume, Adam Smith, Jeremy Bentham, Herbert Spencer ve John Stuart Mill gibi liberal düşünürlerden hiç söz etmediği gibi, Anglo-Sakson liberalizmi ile Demolins‟in tercümeleri aracılığıyla, dolaylı olarak tanışmıştır.

Aslında, Prens Sabahaddin‟in çıkış noktası liberalizmle örtüşmektedir. Prens Sabahaddin, ilerleyen bölümlerde de görüleceği üzere, bireyi topluma ve devlete göre öncelikli bir varlık olarak kabul etmektedir. Bu, klâsik liberalizmin bireye bakışıyla örtüşmektedir. Yayla‟ya (1992:138) göre, liberalizmde bireyin varlığı, sınıf ve halk gibi

bütünlerin varlıklarından daha gerçek bir varlık olarak kabul edilmektdir. Çünkü bireyin sahip olduğu ahlâkî ve ontolojik değer, herhangi bir kolektif bütünden daha yüksektir.

Klâsik liberalizmde; bireyin, ondan daha gerçek ve yüksek bir değerde olduğu düşünülen toplum, millet ve sınıf gibi bütünlerin amaçlarının gerçekleştirilme aracı olmasına karşı çıkılmaktadır. Çünkü, “kamu çıkarı” denilen olgu belirsiz kabul edilmektedir (Yayla, 1992:141). Prens Sabahaddin de, bireysel çıkarların kamu çıkarları karşısında önemsiz ve toplumun bireye göre öncelikli kabul edildiğini düşündüğü Osmanlı toplumunun, kamucu/bütüncü bir toplum yapısında olduğunu iddia etmiş ve bu toplum yapısının değiştirilmesi için, bireyci eğitimi önermiştir.

Prens Sabahaddin‟in görüşleri, ilerleyen bölümlerde ayrıntılı bir şekilde ele alınacağı için, burada daha fazla ayrıntıya girilmesine gerek görülmemiştir.