• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

4.1.1. Prens Sabahaddin’in Eğitim GörüĢleri

4.1.1.3. Prens Sabahaddin’in Osmanlı Eğitim Sistemini DeğiĢtirmeye

4.1.1.3.3. Avrupa’ya Öğrenci Gönderme Konusu

Avrupa‟ya öğrenci göndermek, bireyci gençler yetiştirilmesi konusunda gündeme gelmektedir. Prens Sabahaddin‟e göre devletin Avrupa‟ya öğrenci gönderme politikası başından beri yanlış bir düşünceye hizmet etmektedir. Tıpkı, ülkedeki okulların yaygınlaştırılması gibi, Avrupa‟ya öğrenci göndermek de mevcut düzene hizmet etmekten başka bir işe yaramamaktadır. Prens Sabahaddin, Avrupa‟ya öğrenci gönderilmesine büsbütün karşı değildir; ancak ona göre öğrencilerin gönderileceği

okullar konusunda seçici davranmak gerekmektedir. Bu da, öğrencilerin üretici bireyler olarak yetişeceği okullara gönderilmesi anlamına gelmektedir. Prens Sabahaddin‟in bu konuda iki önerisi vardır. Bunlardan biri, Edmond Demolins‟in Fransa‟da bizzat kurduğu Ecole des Roshes‟tir, diğeri de kitabında tanıttığı bir İngiliz okuludur.

Prens Sabahaddin‟e (2007ı:249) göre Avrupa‟ya yüzlerce öğrenci göndermek, memurlarına zamanında maaş ödemekten bile aciz bir devletin, üretmeyip tüketen memur sayısını çoğaltması anlamına gelmektedir. Memurlar, istediği kadar işinin ehli ve teknik bilgisi yüksek olsun, ziraatle uğraşan köylülere rehberlik edemeyecek; fabrikalar ve ticarethaneler açıp idare edemeyecektir.

Prens Sabahaddin‟e (2007ı:349) göre memur yetiştirmek için illâ Avrupa‟ya öğrenci göndermeye gerek yoktur; yalnız, girişimci ve üretimci vasıflar kazandırmak için gönderilebilir. Gençler, Fransa‟daki birçok aydın tarafından da yetersizliği teslim edilen okullara değil, toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek okullara gönderilmelidir.

Prens Sabahaddin‟in (2007ı:350-351) işaret ettiği bu okullardan biri, Paris yakınlarındaki bir köyde Demolins tarafından açılmış olan Ecole des Roches‟tir. Prens Sabahaddin, bu okulu birkaç senelik ara ile iki kere ziyaret etmiş ve incelemelerde bulunmuştur. Okuldaki öğrenciler, dört veya beş köşke ayrılmıştır. Her köşkün başında, ailesiyle birlikte ikamet eden bir hoca bulunmaktadır. Böylece, öğretmenlerin eşleri de çocukların eğitimine yardımcı olmaktadır. Otuz-kırk kişiden oluşan köşklerde, -Prens Sabahaddin‟e göre- “soğuk bir kışla hayatı” yerine, mutlu bir aile hayatı yaşanmaktadır. Her köşkte öğrenciler, yaşlarına uygun işlerle görevlendirilmektedir. Kötü alışkanlıkların okula sokulmasını engellemek için, dokuz-on yaşından büyük öğrenci kabul edilmemektedir. Öğrenciler, öğretmenlerin yanı sıra öğretmenlerin güvenini kazanmış öğrencilerden seçilen ve “kapiten” adı verilen kişilerin denetimi altındadır.

Ecole des Roches, uygulamanın ağırlıkta olduğu bir okuldur. Okulun kampusu içinde öğrenciler tarafından işletilen bir çiftlik bulunmaktadır. Doğa bilimlerine meraklı öğrencilerin bilimsel gezintileri sırasında rastladıkları bulguların doğa tarihi müzesinde, güzel sanatlara meraklı öğrencilerin eserlerinin güzel sanatlar sergilerinde sergilendiği bu okulda; öğrenciler ayrıca marangozluk, tamirat ve el işi becerileri de kazanmaktadır.

Ayrıca, okulun esaslarından biri dindarlık olduğu için, öğrencilerin dinlerine son derece saygılı davranılmaktadır. (Prens Sabahaddin, 2007ı:352).

Ecole des Roches‟te yabancı dil öğretimine de büyük önem verilmektedir. Öğrencilere okula ödedikleri yıllık öğrenim harcının dışında ücret talep edilmeksizin, çalıştıkları dile göre İngiltere veya Almanya‟ya birkaç aylık seyahat olanağı sağlanmaktadır (Prens Sabahaddin, 2007ı:351).

Ecole des Roches, eğitim meselesine hep Fransa‟nın sömürgelerine yerleşecek ve İngiliz emperyalizmiyle başa baş rekabet edecek genç aristokratlar açısından yaklaşan Demolins tarafından kurulmuştur. Demolins, “Anglo-Saksonların Üstünlüğü Nereden İleri Geliyor?” adlı kitabında, Büyük Britanya‟nın sömürge haritasını vermiş ve bu sömürgecilikle rekabet edebilmesi için Fransa‟ya reçeteler sunmuştur. Demolins, Fransa ve Prusya‟nın Büyük Britanya gibi bir sömürgeci olamamasını eğitim sistemine bağlamaktadır. Ona göre, Fransız okulları pratiği yok sayıp kuramsal bilgiye dayanmakta ve öğrencileri memuriyete hazırlamaktadır. Hâlbuki, Fransa‟nın ihtiyacı olan kuramsal değil, pratik bilgidir (Kansu, 2001:160).

Prens Sabahaddin‟e (2007ı:352) göre, Fransa‟nın birkaç yerinde daha açılan bu tarz okulların her birine Türkiye‟den sekiz-on yetenekli öğrenci gönderilmelidir. İki üç sene böyle bir okulda öğrenim görecek olan gençler, bireyci yapıyı bizzat yerinde görme ve yaşama şansına sahip olacaklar; öğrenimlerini tamamladıktan sonra da öğrendiklerini ülkelerinde uygulayarak bireysel girişimi yaygınlaştıracaklardır.

Prens Sabahaddin, ona Ecole des Roches‟i ikinci ziyaretinde refakat eden E. Demolins‟in “Anglo-Saksonların Üstünlüğü Nereden Geliyor?” adlı kitabında bahsettiği bir İngiliz okulundan da çok etkilenmiştir. Bu okul da tıpkı Ecole des Roches ve türevleri gibi uygulamaya dayalı bir okuldur.

Okulun programı John Stuart Mill‟in “Hal-i hazır âlemde, bila-tereddüt denilebilir ki zengin ve eski bir memleketin sermayelerini muvaffakiyetle işletebilecek en iyi teşebbüs, istimlaktır.” ve Forster‟ın “Muhaceret, yalnız amele sınıfı için değil, fakat her sınıfa mensup efrâd için gittikçe bir lüzum, bir ihtiyaç haline giriyor!” sözleriyle başlamaktadır. Okulun amacı; gençleri kendi güçleriyle ilerlemeye yöneltmek

ve İngilizlerin dünyaya egemen olacak şekilde gelişmesinin nedeni olan tarımdaki sistemini her alanda uygulamaktır (Prens Sabahaddin, 2007ı:353).

Okulda, öğrencilere edinmesi gereken becerileri uygulayarak öğretmek amacıyla pekçok çiftçi ve sanatçı bulunmaktadır. Burada birinci öncelikteki alan ziraattir. Öğrencilere tarım işleriyle uğraşırken gereken her alet verilmektedir. Bu okulda çiftlik makinelerinin üretimi, aletlerin tamiri ve at nallanmasının öğretildiği imalât ve demircilik atölyesi ile odunu işlemek, tekerlek yapmak, araba tamir etmek, bina yapmak gibi işlerin öğretildiği doğramacılık ve kerestecilik atölyesi bulunmaktadır. Ayrıca yüzmek, kürek çekmek, vapur kullanmak, sabih köprüler yapmak ve sallar inşa etmenin yanı sıra öğrencilerin kendini ve çevresindekileri tedavi edebilmeleri için kırık-çıkık tedavisi, herhangi bir yaralanmada kanın durdurulması, yanık tedavisi ve sargı gibi tıbbî beceriler de öğretilmektedir (Prens Sabahaddin, 2007ı:353-355).

Prens Sabahaddin‟e (2007ı:357) göre, Avrupa‟ya öğrenci gönderme adı altında Türkiye‟den bürokrasiye eleman sağlamak amacıyla öğrenci yetiştirmek yerine, Fransa‟da ya da İngiltere‟deki bu tip okullara öğrenci gönderilmelidir. Bu okullarda okuyan gençler, yurda döndüklerinde aydın ve yetenekli bireyler olarak köylüleri üretim için biraraya getirecektir. O nedenle bu gençlere her türlü destek verilmeli, her biri birer çiftliğin başına geçirilip, köylüye yeterince faydalı olabilmeleri için onlara tedricen azalacak miktarlarda, Ziraat Bankası ya da başka kurumlar tarafından ödenek bağlanmalıdır.

Prens Sabahaddin‟e (2007ı:358) göre, Türkiye‟de bireyci yapının bir ürünü olan bireysel girişimin yaygınlaşmasına kaynaklık edecek okullar çoğunlukla İngiltere‟de bulunmaktadır. Buraya gönderilecek Türk öğrenciler, İngilizce öğrenmeden ve okullara kayıt yaptırmadan önce, bir süreliğine bir pansiyonda ya da bir İngiliz ailesinin yanında kalmalı ve İngilizlerin özel yaşamını bizzat yaşamalıdır.

Prens Sabahaddin‟in, gençlerin İngiliz sosyal yaşamını, özellikle de ailelerini iyi gözlemleyip tahlil etmesini istemesinin nedeni, ailenin birey ve toplum üzerindeki tartışmasız öneminin bilincinde oluşudur. Bu nedenle, yurtdışına okumaya gidecek gençlere özellikle kadınları ve toplumun kadınlara yaklaşımını iyi gözlemlemelerini tavsiye eder. Çünkü cemaatçi toplum yapısından bireyci toplum yapısına geçmek,

yalnızca erkeklerin eğitimi ile hallolabilecek bir mesele değildir. Kadınlara da özgüven, bağımsız ve güçlü bir kişilik kazandırmak gerekmektedir.

Prens Sabahaddin (2007ı:359), özellikle de Anadolu‟daki köylü kadınların çalışarak üretime katılmalarından ve genç kızların meziyetlerinden özgüyle söz etmekle birlikte, kadınların bu özelliklerini yeterli bulmamaktadır. Çünkü ona göre, bireyin bağımsızlığının ve serbest girişimin esas olduğu bireyci bir toplumun temeli ailelerdir ve bu ailelerde kadınlar çağın gereklerine uygun bir eğitim ve anlayışla donanmış olarak eşlerinin yanında yer almalıdır. Artık, çağın bir gereği olarak erkeklerin yanında kadınlar da üretime katılıp kazançlı işlere girişebildiği için sosyal statülerinin yanında hukukî statüleri de yükselmekte ve erkeklerle eşit bir hayat sürmeye başlamaktadır. Bu nedenle, İslâm‟ın temel hükümlerinden sapmamak kaydıyla, Türkiye‟de de kadınlar erkeklerle birlikte rekabet ve üretimin esas olduğu iş yaşamında birlikte yer almalıdır.

Kadınların özgüven sahibi, bağımsız ve güçlü birer birey olması gerektiği düşüncesinde eleştirilecek bir yan yoktur; ancak toplumların yüzlerce yıllık birikimlerini dikkate almayıp, belirli bir süre İngiltere‟de kalarak İngiliz toplumunun bireyci sistemin benimseneceğini düşünmek mantıklı sayılamaz. Çünkü akla, bu gençlerin içinde doğup büyüdükleri toplumun kültürel özelliklerinden bu kadar kolay nasıl sıyrılacağı sorusu gelmektedir. Prens Sabahaddin yüzlerce yıllık süreçleri bugünden yarına gerçekleştirilebilecek değişiklikler gibi sunmuştur.

4.1.1.4. “Prens Sabahaddin, Köy Enstitülerinin Fikir Babası mıdır?” TartıĢmaları

Prens Sabahaddin‟in teorik bilgiyi geri plana itip, uygulamalı eğitimi öne çıkartan Anglo-Sakson tipi özel okullar, bazı yazarlara Köy Enstitülerini çağrıştırmaktadır. Tütengil(1954), Budak(1998) ve Kansu(2002), Köy Enstitülerini Prens Sabahaddin‟in eğitim görüşlerinin özünde farklılıklar taşıyan farklı bir uygulaması olarak kabul etmektedir. Ege (1977) ise bu görüşlere karşı çıkmaktadır.

Köy Enstitülerinin, Prens Sabahaddin‟in önerdiği eğitim modeline benzeyip benzemediğini belirtmeden önce, bu okullardan kısaca bahsetmek gerekmektedir. Köy

Enstitüleri; 1940 yılına gelindiğinde 6 yaş üstü nüfusun % 78‟inin okuma yazma bilmediği, bu oranın köylerde % 90‟a vardığı Türkiye‟de; sağlık, temizlik ve gelişme olanaklarından yoksun köylerin toplumsal ve iktisadî yapısını öğretmen ve eğitim yoluyla geliştirme amacıyla açılmıştır. Enstitülerde köye gitmek istemeyen, köye gitse bile yalnızca kitabî bilgiler veren ve köylüye pek yararı dokunmayan öğretmen modeli yerine; köy kökenli, kitaptan çok kazma, kürek ve çapayla ders anlatacak öğretmen modeli yetiştirmek hedeflenmiştir (Akyüz, 1997:339).

17 Nisan 1940 tarihinde, Maarif Vekili Hasan Âli Yücel‟in önayak oluşuyla kurulan Köy Enstitülerinin genel yöneticisi ve uygulayıcısı İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç‟tur. Enstitülerin arkasındaki siyasal güçse İsmet İnönü‟dür (Katoğlu, 2005: 428- 429).

Sayısı zamanla 21‟i bulan Köy Enstitülerinin mezunlarından, bu okullar ve bölge okulları için öğretmen ve müfettiş yetiştirmek, Enstitülerde rehberlik etmek ve köy incelemeleri yapmak üzere, Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü adında 3 yıllık bir okul daha açılmıştır (Akyüz, 1997:339-340).

Misyoner bir ruhla kurulan bu okullarda, köyleri kalkındırmak, insanına bilinç kazandırmak ve millî değerlerin dayanağı haline getirmek üzere yine köylerden seçilen ilkokul mezunu çocuklar, beş yıllık öğrenimleri süresince uygulamalı teknik tarım dersleriyle, teorik genel kültür derslerini birlikte öğrenmişlerdir. Köy Enstitülerinde eğitim ve öğretim ayrımı yapılmaksızın ikisi birlikte gerçekleşmiştir. Bu okullarda memur ve hizmetliye mümkün olduğunca az yer verilmiş, öğrenciler kendi işlerini kendileri yapmış; hatta inşaatlarda bile kendileri çalışmıştır. Köy Enstitüleri, önceden tanımlanmış bir kesimin eğitim kurumudur ve öğrenciler köy öğretmeni olarak mezun olacakları için de önceden tanımlanmış bir istihdam modeli vardır. Bu kurumlar sayesinde, köylüler köyden kaçmayacak hem de orayı kalkındıracak misyonerler olarak yetişecektir (Katoğlu, 2005: 428-430).

Enstitüler, 1950‟deki iktidar değişikliğiyle başlangıçtaki felsefesinden uzaklaşmış ve nihayetinde 1954‟te ilköğretmen okulları olarak düzenlenerek varlıklarını yitirmiştir. Aralarında çok sayıda ünlü sanatçı, yazar, eğitimci ve politikacının da bulunduğu yirmi bine yakın öğretmen ve eğitim elemanı yetiştiren Enstitülerin

kapatılmasında, “solculuk” yaptığı gerekçesiyle geleneksel yapıyı rahatsız etmesi ve “kırsal kesim insanını, kırsal kesimde yaşamaya mahkûm etmek”le itham edilmesi rol oynamıştır (Katoğlu, 2005:430).

Tütengil (1954:64)‟e göre Prens Sabahaddin‟in tanıttığı Ecole des Roches ile Köy Enstitüleri arasında, dayandıkları pedagojik anlayış, kuruluş ve işleyiş şekilleri ve amaçları farklı olmakla birlikte, birçok ortak nokta bulunmaktadır. Tütengil, Köy Enstitülerinin kuruluşunda Prens Sabahaddin‟den esinlenildiğine dair kesin bir bilginin mevcut olmadığını da eklemektedir. Tütengil‟e göre, yalnızca Köy Enstitülerinde değil, Prens Sabahaddin‟in ölümünden sonraki yıllarda, teknik eğitime ve eğitimde kişiliğin gelişmesine verilen önemde de onun düşüncelerinden etkilenilmiştir.

Budak (1998:41) da Tütengil gibi Prens Sabahaddin‟in model olarak gösterdiği okulların, Köy Enstitüleri için esin kaynağı olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca, Cumhuriyet‟in ilanından sonra teknik eğitim alanındaki gelişmeler de onun düşüncelerinin hayata geçmesidir.

Kansu (2002:165) bu görüşün özellikle Prens Sabahaddin taraftarlarınca dile getirildiğine dikkat çekmktedir. O da, bu eğitim modelinin “öngörülemeyen bir şeklinin” hayata geçirildiğini düşünmektedir. Prens Sabahaddin‟in yüksek sınıfa mensup gençler için önerdiği, teorik bilgiye değil pratiğe önem veren bu model, köylü çocukları için uygulanmıştır. Ancak, Prens Sabahaddin‟in önerdiği modellerle, Türkiye‟de uygulanan model arasında çok ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Köy Enstitüleri, kırsal hayatı idealize eden ama toprakta kapitalist ilişkileri engellemeye çalışan bir model olarak farklı bir eğitim felsefesine göre inşa edilmiştir ve farklı bir sınıfa hitap etmektedir; ancak pratiğe dayalı bir okul olması bakımından hemen hemen Prens Sabahattin‟in modeliyle aynıdır.

Ege‟ye (1977:237-238) göre ise, Prens Sabahaddin‟in önerdiği öğretim modeli Türkiye‟de hiçbir zaman hayata geçirilmemiştir. Ege, Köy Enstitülerinin insan haklarına aykırı olduğu gerekçesiyle, bu modelin Köy Enstitülerini çağrıştırdığı düşüncesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Zira, çocuklar beş yıllık bir ilkokul öğreniminin ardından babasının rızasıyla çok az bir maaş karşılığında yirmi yıllık zorunlu hizmetle yükümlü tutulmuştur. Ayrıca şehirli ailelerin çocukları hem parasız yatılı okuyup mezun olduktan

sonra istediği mesleği seçme şansına sahipken, Köy Enstitülerinde okuyan çocuklar bu haktan mahrum kalmıştır. Prens Sabahaddin ise, köy çocuklarını ücretsiz yatılı okutup, mecburî hizmete almayı değil, malî durumları iyi olan ailelerin çocuklarını girişimci bireyler olarak yetiştirmeyi hedeflemektedir.

Dolayısıyla, Ege (1977)‟nin de ifade ettiği gibi Prens Sabahaddin‟in önerdiği okullar amaçları ve öngördüğü istihdam modeli bakımından birbirinden ayrılmaktadır. Fakat, müfredatların benzerlik gösterdiği iddia edilebilir. Çünkü bu okullar, teorik ve uygulamalı eğitimi birlikte veren ve öğrencilerin hayata bizzat yaşayıp uygulayarak katılmasını sağlayacak okullardır. Ne var ki, Prens Sabahaddin geniş topraklar üzerinde üretim yapacak ve köylüleri çekip çevirecek kapitalist aileler yetiştirilmesini önerirken, Köy Enstitüleri köylülerin devlet eliyle gerçekleştirilecek bir kalkınma projesi çerçevesinde bulundukları köyü kalkındırmasını öngörmektedir. Prens Sabahaddin‟in köylülerin kuramsal eğitime ihtiyacının olmadığını iddia eden düşüncesiyle, Köy Enstitülerinin çıkış noktası olan yalnızca kitabî bilgi veren öğretmenlerin köylerin kalkınmasına yetmeyeceği fikri benzerlik göstermektedir. Ancak, Prens Sabahaddin köylülerin başına çiftlik sahibi kapitalistler getirmek isterken; Köy Enstitüleri, bizzat köylüleri etkin kılmaktadır. Bu nedenle, birinci modelde eğitim çiftliklerin başına geçecek kentli gençler için önerilmekte iken, ikinci modelde köy çocuklarını hedeflemektedir.