• Sonuç bulunamadı

PRENS SABAHADDİN VE ZİYA GÖKALP'İN EĞİTİM GÖRÜŞLERİNİN KARŞILIKLI OLARAK İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "PRENS SABAHADDİN VE ZİYA GÖKALP'İN EĞİTİM GÖRÜŞLERİNİN KARŞILIKLI OLARAK İNCELENMESİ"

Copied!
232
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ORTAÖĞRETİM SOSYAL ALANLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI FELSEFE GRUBU EĞİTİMİ BİLİM DALI

PRENS SABAHADDİN VE ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM GÖRÜŞLERİNİN KARŞILIKLI OLARAK İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Emine ÖZTÜRK

Ankara Haziran, 2010

(2)
(3)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ORTAÖĞRETİM SOSYAL ALANLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI FELSEFE GRUBU EĞİTİMİ BİLİM DALI

PRENS SABAHADDİN VE ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM GÖRÜŞLERİNİN KARŞILIKLI OLARAK İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Emine ÖZTÜRK

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Şakir BERBER

Ankara Haziran, 2010

(4)
(5)

JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAY SAYFASI

Emine ÖZTÜRK’ün “Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp’in Eğitim GörüĢlerinin KarĢılıklı Olarak Ġncelenmesi” baĢlıklı tezi 15.06.2010 tarihinde, jürimiz tarafından Felsefe Grubu Eğitimi Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Adı-Soyadı Ġmza

Üye (Tez DanıĢmanı): Yrd. Doç. Dr. ġakir BERBER ………..

Üye : Prof. Dr. Ġbrahim ARSLANOĞLU .……….

(6)

ÖNSÖZ

Bu çalıĢmada, Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp’in eğitim görüĢleri, diğer görüĢleriyle de ilgisi kurularak, karĢılıklı bir Ģekilde incelenmiĢtir.

Tez konumu belirlerken önerilerde bulunan ve çalıĢmamdaki eksiklikleri görüp düzeltmemi sağlayan danıĢman hocam Yrd. Doç. Dr. ġakir Berber’e; lisans ve yüksek lisans döneminde bilgi birikimi ve deneyimleriyle yol gösteren ve tezim üzerinde çalıĢırken motivasyonum düĢtüğünde beni yüreklendiren hocam Prof. Dr. Ġbrahim Arslanoğlu’na; iyi bir tez yazabilmem için hiçbir yardımı esirgemeyip, önerilerde ve yapıcı eleĢtirilerde bulunan hocam Yrd. Doç. Dr. Beyhan Zabun’a, tezime yaptıkları katkılardan dolayı çok teĢekkür ederim.

Ayrıca, yalnızca tez döneminde değil, tüm hayatım boyunca yanımda olarak bana güç veren aileme minnettarım.

Emine ÖZTÜRK

(7)

ÖZET

PRENS SABAHADDĠN VE ZĠYA GÖKALP’ĠN EĞĠTĠM GÖRÜġLERĠNĠN KARġILIKLI OLARAK ĠNCELENMESĠ

Öztürk, Emine

Yüksek Lisans, Felsefe Grubu Eğitimi Bilim Dalı Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Dr. ġakir Berber

Haziran-2010, 217 sayfa

Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın baĢında yaĢamıĢ iki düĢünce adamıdır. Prens Sabahaddin, Anglo-Sakson tipi bireyci eğitimi savunurken, Ziya Gökalp gücünü millî kültürden alan çağdaĢ bir eğitimi savunmaktadır. Bu çalıĢmada Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp’in, eğitim görüĢleri ayrı ayrı ele alınmıĢ ve sonrasında çeĢitli açılardan karĢılaĢtırılmıĢtır.

ÇalıĢmanın birinci bölümünde; araĢtırmanın amacı, önemi, sınırlılıkları, konuyla ilgili daha önce yapılmıĢ çalıĢmalar ve araĢtırmanın yöntemi açıklanmıĢtır.

Ġkinci bölümde; Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp’in yaĢam öyküleri, yaĢamıĢ oldukları tarihsel dönem, ideolojik görüĢleri ve eserleri açıklanmıĢtır.

Üçüncü bölümde; Prens Sabahaddin’in ilm-i içtimâ, adem-i merkeziyet, toplumsal yapı ve toplumsal yapının entelektüel birikim, eğitim ve dinle iliĢkisine dair görüĢleri açıklanırken; Ziya Gökalp’in hars-medeniyet dikatomisi ve çağdaĢlaĢma, millet ve millî mefkûre, dil, din, ahlâk, millî dayanıĢma, aile ve kadın, sanat ve estetik ile iktisat görüĢleri, varsa eğitimle bağlantısı kurularak açıklanmıĢtır.

Dördüncü bölümde Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp’in eğitim görüĢleri incelenmiĢtir. Prens Sabahaddin’in Osmanlı eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumla ilgili tespitleri, eleĢtirileri ve getirdiği çözüm önerileri üzerinde durulurken; Ziya Gökalp’in millî eğitim, eğitim-öğretim, yaygın-örgün eğitim kavramları ve öğretim kademeleriyle ilgili görüĢleri açıklanmıĢtır.

(8)

BeĢinci bölüm, Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp’in eğitim görüĢlerinin benzerlikleri ve farklılıkları açısından karĢılaĢtırıldığı bölümdür.

ÇalıĢmanın sonunda ise, her iki düĢünürün de idealize ettiği toplum yapısına varılabilmesi için ortaya koyduğu farklı eğitim modelleri değerlendirilmiĢ ve araĢtırmadan çıkarılan genel sonuçlar açıklanmıĢtır.

Anahtar Kelimeler: Ġlm-i Ġçtimâ, Sosyoloji, Toplumsal Yapı, Adem-i Merkeziyet, TeĢebbüs-i ġahsî, Bireyci Eğitim, Hars ve Medeniyet, Eğitim ve Öğretim, Yaygın ve Örgün Öğretim, Millî Eğitim.

(9)

ABSTRACT

COMPERATIVE ANALYSIS OF ZIYA GOKALP’S AND PRINCE SABAHADDIN’S VIEWS ON EDUCATION

Ozturk, Emine

Master Degree, Department of Philosophy and Related Fields Teaching Programme The Advisor of Thesis: Asst. Prof. Dr. Sakir Berber

June-2010, 217 page

Prince Sabahaddin and Ziya Gokalp are two thinkers who lived during the end of 19th century and the beginning of the 20th century. While Prince Sabahaddin defended Anglo-Saxon type of individualist education, Ziya Gokalp defended a modern way of education that has its power from the national culture. In this research, the views of Prince Sabahaddin and Ziya Gokalp on education are handled separately, and then compared from different aspects.

In the first part of the research; the aim of the study, its importance, limits, the previous studies on the same topic, and the methodology of the research are explained.

In the second part; the biographies of Prince Sabahaddin and Ziya Gokalp, the historical period they lived in, their ideological views and their achievements are explained.

In the third part; Prince Sabahaddin’s views on social science, decentralization, social structure and its relationship with intellectual capacity, education and relicion are being explored; whereas Ziya Gokalp’s views on culture-civilization dichotomy and modernization, nation and national ideal, language, religion, ethics, national solidarity, family and woman, art, aesthetics, and economics are explained, if possible by giving their relations to education.

In the fourth part, the views of Prince Sabahaddin and Ziya Gokalp on education are explored. Observations by Prince Sabahaddin on the situation of the Ottoman

(10)

education system, his criticisms on this matter, and suggestions for possible solutions are emphasized; while Ziya Gokalp’s ideas on national education, concepts of educational system, formal-informal education, and the levels of education are given.

The fifth part is where the similarities and differences of the views of Prince Sabahaddin and Ziya Gokalp on education are compared.

At the final part of the research, the different education models that are created by these two thinkers as a way to realize their ideal concepts of society are evaluated, and the general results derived from the research are explained.

Key Words: Science Sociale, Sociology, Social Structure, Decentralization, Private Entirprice, Individualist Education, Culture and Civilization, Education and Training, Formal and Informal Education, National Education.

(11)

İÇİNDEKİLER

JÜRĠ ONAY SAYFASI ………i

ÖNSÖZ ………...ii ÖZET ………...iii ABSTRACT ………...v I. BÖLÜM 1.1. GĠRĠġ ……….1 1.2. PROBLEM DURUMU ………..2 1.3. AMAÇ ….………..2 1.4. ÖNEM ………...3 1.5. SINIRLILIKLAR ………...3 1.6. ĠLGĠLĠ ÇALIġMALAR ………3 1.7. YÖNTEM ………..5 II. BÖLÜM 2.1.YĠRMĠNCĠ YÜZYILIN BAġINDA ĠKĠ OSMANLI DÜġÜNÜRÜ: PRENS SABAHADDĠN VE ZĠYA GÖKALP ………..6

2.1.1. Prens Sabahaddin ………6

2.1.1.1. Prens Sabahaddin’in Hayatı ……….6

2.1.1.2. Prens Sabahaddin ve Liberalizm ………18

2.1.1.3. Prens Sabahaddin’in Eserleri ……….22

2.1.2. Ziya Gökalp ………..24

2.1.2.1 Ziya Gökalp’in Hayatı ………24

2.1.2.2. Ziya Gökalp ve Türkçülük ……….39

2.1.2.3. Ziya Gökalp’in Eserleri ………..43

III. BÖLÜM 3.1.PRENS SABAHADDĠN VE ZĠYA GÖKALP’ĠN BAġLICA GÖRÜġLERĠ ……….45

3.1.1. Prens Sabahaddin’in BaĢlıca GörüĢleri ……….45

3.1.1.1. Ġlm-i Ġçtimâ ve Meslek-i Ġçtimâ ……….45

(12)

3.1.1.3. Toplumsal Yapı ve TeĢebbüs-i ġahsî ……….52

3.1.1.4. Toplumsal Yapı ve Din ..………....55

3.1.1.5. Toplumsal Yapı ve Entelektüel Birikim……….56

3.1.1.6. Toplumsal Yapı ve Eğitim ……….57

3.1.2. Ziya Gökalp’in BaĢlıca GörüĢleri ……….59

3.1.2.1. Hars-Medeniyet Dikatomisi ve MuasırlaĢma ………59

3.1.2.1.1. Hars-Medeniyet Dikatomisi ………59

3.1.2.1.2. MuasırlaĢma ………66

3.1.2.1.3. Halka Doğru: Halk-Güzide BütünleĢmesi …………..76

3.1.2.2. Millet ve Millî Mefkûre ……….79

3.1.2.2.1. Millet Nedir?………...79

3.1.2.2.2. Millî Mefkûre ………..82

3.1.2.3. Dilde SadeleĢme ……….84

3.1.2.4. Din ve Din Eğitimi ……….89

3.1.2.5. Ahlâk ve Millî Tesânüd ………..96

3.1.2.6. Ailenin Önemi, Eğitim ĠĢlevi ve Kadınların Eğitimi ………...100

3.1.2.7. Sanat ve Estetik ………104

3.1.2.8. Millî Ġktisat ve Solidarizm ………...109

IV. BÖLÜM 4.1.PRENS SABAHADDĠN VE ZĠYA GÖKALP’ĠN EĞĠTĠM GÖRÜġLERĠ ………...116

4.1.1. Prens Sabahaddin’in Eğitim GörüĢleri ………...116

4.1.1.1.Osmanlı Eğitim Sisteminin Ġçinde Bulunduğu Durum………..117

4.1.1.1.1 Okulların Yapısı ve Eğitimin Yetersizliği …………..117

4.1.1.1.2. Devletin Eğitimle Memur YetiĢtirmesi ……….120

4.1.1.2. Osmanlı Toplum Yapısını DeğiĢtirecek Bir Araç Olarak Eğitim ………...124

4.1.1.3. Prens Sabahaddin’in Osmanlı Eğitim Sistemini DeğiĢtirmeye Yönelik Önerileri ………..129

4.1.1.3.1.Adem-i Merkeziyet ve Bireyci Eğitim...………...129

4.1.1.3.2.Üretici YetiĢtirme ve Ziraî Kalkınma ………...135

(13)

4.1.1.4. “Prens Sabahaddin Köy Enstitüleri’nin Fikir Babası Mıdır?”

TartıĢmaları ………...149

4.1.2. Ziya Gökalp’in Eğitim GörüĢleri ………153

4.1.2.1. Millî Eğitim Nedir, Nasıl Olmalıdır? ………...153

4.1.2.2. Eğitimin ToplumsallaĢtırma (MillîleĢtirme) ĠĢlevi …………..158

4.1.2.3. MünteĢir-Müteazzi Terbiye ve Talim-Terbiye Ayrımı ………162

4.1.2.3.1. MünteĢir ve Müteazzi Terbiye ………..162

4.1.2.3.2. Talim ve Terbiye ………...163 4.1.2.3.3. Okullarda Ödül ve Ceza ………167 4.1.2.4. Öğretim Kademeleri ……….169 4.1.2.4.1. Ġptidaî ………169 4.1.2.4.2. Sultanî ………...173 4.1.2.4.3. Darülfünun ………177 4.1.2.4.4. Medrese ve Tekke ……….180

4.1.2.4.5. Gökalp ve Tûba Ağacı Teorisi ………..183

V. BÖLÜM 5.1.PRENS SABAHADDĠN ĠLE ZĠYA GÖKALP’ĠN EĞĠTĠM GÖRÜġLERĠ ARASINDAKĠ BENZERLĠKLER VE FARKLILIKLAR ………..185

5.1.1.Benzerlikler ………..186

5.1.1.1.Ezberci Eğitime KarĢı Tutumları ………..186

5.1.1.2.Ġlkokulların YaygınlaĢtırılması Meselesi ………...187

5.1.1.3. Kadınların Eğitimi ………188

5.1.2. Farklılıklar ………..189

5.1.2.1. Eğitimin Kaynağı Meselesi ………..189

5.1.2.2. Eğitimin Amaçları ve ĠĢlevleri ……….193

5.1.2.3. Yaygın-Örgün Eğitim ve Talim-Terbiye ……….198

SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME ………...201

(14)

1. BÖLÜM

1.1. GĠRĠġ

Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp, Türk sosyoloji tarihinin iki önemli teorisyenidir. Bu çalışmada; Prens Sabahaddin ile Ziya Gökalp‟in eğitim görüşleri, diğer konulardaki görüşleri ışığında incelenmiş, benzerlikleri ve farklılıkları belirtilerek karşılaştırılmıştır.

Çalışmaya konu olarak bu iki ismin seçilmiş olmasının nedeni, aynı dönemde yaşamış olmaları ve birbirinden çok farklı iki görüşü temsil etmeleridir. Prens Sabahaddin bireyci eğitimi savunurken, Ziya Gökalp birey karşısında toplumu esas alan bir eğitim anlayışını savunmuştur. Prens Sabahaddin, Fransız Science Sociale ekolünün görüşlerini olduğu gibi kabul ederek Türkiye‟de savunmuş, Ziya Gökalp ise Durkheim ve Tönnies gibi Alman sosyologlardan etkilenmiş olmakla birlikte millî bir sosyoloji oluşturmaya çalışmıştır.

Prens Sabahaddin, Science Sociale ekolünden Edmond Demolins‟in yapmış olduğu toplum sınıflamasına göre cemaatçi bir toplum olarak nitelendirdiği Osmanlı toplumunun, bu sınıflamaya göre en gelişmiş toplumlar olarak kabul edilen bireyci Anglo-Sakson toplumlarının düzeyini yakalayabilmesi için, Anglo-Sakson kaynaklı bireyci eğitim modelini önermiştir. Prens Sabahaddin‟e göre eğitimin amacı, aileye ve devlete bağımlı olmayan, girişimci ve üretici özelliklere sahip bireyler yetiştirilmesidir.

Ziya Gökalp ise, millî dayanışma kavramına büyük önem veren bir sosyolog olarak, bireylerin toplumla bütünleşmesini toplumun bütünlüğü ve devamı açısından zorunlu kabul etmiştir. Bu sistemde, birey toplumla bütünleştiği ve toplumun değerlerini içselleştirdiği ölçüde varolmakta ve kendi birikimini sonraki kuşaklara aktararak, toplumsal gelişmeye katkıda bulunmaktadır. Ziya Gökalp‟e göre eğitimin amacı, millî bireyler yetiştirmektir. Ancak, bu millî bireyler Batı medeniyetinin gelişmiş bilim ve teknolojisini de öğrenmelidir. Gökalp‟in öngördüğü toplum, kendi içine kapanmayan; ama tamamen millî olan kültürel değerlerini koruyup geliştirirken, Batı medeniyeti ile uyum halinde yaşayan bir toplumdur.

(15)

Prens Sabahaddin‟in bireyci, Ziya Gökalp‟in toplumcu oluşu, bu iki teorisyenin eğitim görüşlerini karşılaştırmak için oldukça elverişli bir materyal sunmaktadır. Ne var ki, Ziya Gökalp‟in Prens Sabahaddin‟e göre hem daha geniş ve ayrıntılı düşünceler ortaya koymuş, hem de daha çok üretmiş olması, bu iki düşünürün görüşlerinin birebir karşılaştırılmasını güçleştirmektedir.

1.2. PROBLEM DURUMU

Çalışmada, “Prens Sabahaddin ile Ziya Gökalp‟in eğitim görüşleri nelerdir?” ve “Prens Sabahaddin ile Ziya Gökalp‟in eğitim görüşleri arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?” temel problemlerine yanıt aranmaya çalışılacaktır. Çalışmadaki alt problemler ise şunlardır:

1- Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp‟in sosyoloji sistemlerinde önemli yeri bulunan görüşleri nelerdir ve terminolojileri hangi kavramlardan oluşmaktadır?

2- Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp‟in eğitim görüşlerinin diğer konulardaki görüşleriyle ilişkisi nasıldır?

3-Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp‟in eğitim görüşlerinin, sosyoloji sistemlerindeki yeri nedir?

4- Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp‟in eğitim modelleri neleri hedeflemektedir?

1.3. AMAÇ

Bu çalışmanın esas amacı, Prens Sabahaddin ile Ziya Gökalp‟in eğitim görüşlerini, diğer görüşleri ışığında karşılaştırmalı olarak incelemektir. Bu esas amaca ulaşabilmek için, gerçekleştirilmesi gereken başka amaçlar da bulunmaktadır. Bunlar; düşünürlerin sosyoloji sistemlerinde önemli yeri bulunan terminolojilerini ayrıntılı bir şekilde açıklamak ve eğitim dışındaki görüşlerini, varsa eğitimle bağlantıları da ortaya konularak ele almaktır. Prens Sabahaddin ile Ziya Gökalp‟in sistemlerinde eğitim, toplumu gerçekleşmesi istenen amaçlar doğrultusunda değiştirmek gibi çok önemli bir

(16)

işleve sahip olduğu için, bu iki düşünürün eğitim görüşlerinin sistemlerindeki yerinin ve öneminin de ortaya konulması amaçlanmaktadır.

1.4. ÖNEM

Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp‟in farklı konulardaki görüşleri birçok çalışmada ele alınmıştır. Bu iki sosyoloğun görüşlerini ele alacak bir çalışmayı, özellikle ağır ve geniş terminolojileri zorlaştırmaktadır. Hiç kuşkusuz iki sosyoloğun görüşlerinin aynı çalışmada ele alınması ve karşılaştırılması, bu çalışmayı daha da zorlaştırmaktadır. Ancak bu zorluk, aynı zamanda çalışmanın önemi de ortaya koymakadır. Ayrıca, bilindiği kadarıyla Prens Sabahaddin ile Ziya Gökalp‟in eğitim görüşlerini karşılıklı olarak inceleyen başka bir tez çalışmasının bulunmaması da, çalışmayı önemli kılan bir başka özelliğidir.

1.5. SINIRLILIKLAR

Bu çalışma Prens Sabahaddin ile Ziya Gökalp‟in eğitim görüşleri ve bu görüşlerin karşılaştırılmasıyla sınırlıdır. Ancak, eğitim görüşlerinin daha iyi anlaşılabilmesi ve karşılaştırılabilmesi amacıyla, düşünürlerin biyografileri, ideolojik görüşleri, eğitim dışındaki konulardaki görüşleri ve terminolojileri de, tezin kavramsal çerçevesine dahil edilmiştir.

1.6. ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR

Ziya Gökalp‟in görüşleri pek çok çalışmada ele alınmıştır. Eğitim görüşleri ile ilgili yapılan çalışmalara örnek olarak Hikmet Yıldırım Celkan‟ın 1989 tarihli “Ziya Gökalp‟in Eğitim Sosyolojisi” başlıklı yayımlanmış doktora tezi, Adem Solak‟ın 2001 tarihli “Ziya Gökalp`in Eğitim Düşünceleri” başlıklı yüksek lisans tezi ve Selim Uçak‟ın 2008 tarihli “Ziya Gökalp‟in Eğitim Anlayışı” başlıklı yayımlanmış yüksek lisans tezi bulunmaktadır.

Celkan‟ın çalışması Gökalp‟in hayatını ve yazılarını açıklayarak başlamış, Gökalp‟in sosyoloji anlayışını ana sosyoloji akımlarıyla ortak, benzer ve onlardan farklı yönleri açısından ele almış, daha sonra da eğitim görüşlerini açıklamıştır. Eğitim

(17)

görüşlerini açıklarken, öncelikle Ziya Gökalp‟te eğitimin sosyal temelleri, “eğitim ve kültür”, “eğitime şekil veren ana faktörler”, “eğitimden sorumlu kurumlar” ve “öğretim ve medeniyet” başlıkları altında ele almıştır. Ardından Ziya Gökalp sisteminde maarif ıslahı meselesinin nasıl ele alındığı, “maarif ıslahını gerekli kılan ana motifler” ve “maarif ıslahının esas alanları” olmak üzere iki başlıkta açıklanmıştır.

Solak‟ın çalışmasına ulaşılamamıştır. Uçak‟ın çalışmasında ise, öncelikle Gökalp‟in yaşadığı dönemin genel yapısı ve bu dönemdeki fikir akımlarına kısaca değinilmiş, sonra dönemin eğitim sisteminde yer alan öğretim kurumları açıklanmış ve eğitimin içinde bulunduğu durumla ilgili olarak dönemin önemli isimlerinin görüşlerine yer verilmiştir. Bunların ardından, Gökalp‟in hayatı ve eserleri açıklanmış ve sonrasında çalışmanın temelini oluşturan Gökalp‟in eğitim görüşlerine geçilmiştir. Gökalp‟in görüşlerini açıklarken izlenen sıraya göre, önce onun sistemindeki temel kavramların eğitimle ilişkisi incelenmiş, ardından eğitimle ilgili temel fikirleri ele alınmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise çeşitli isimlerin Gökalp‟in önemine dair görüşlerine yer verilmiştir.

Ziya Gökalp‟le ilgili çalışmalara kıyasla daha az çalışmaya konu olan Prens Sabahaddin‟in eğitim görüşleri Mustafa Yılmaz‟ın 2001 tarihli “Bir Eğitim Adamı Olarak Prens Sabahattin” başlıklı yüksek lisans tezinde ele alınmıştır. Yılmaz‟ın çalışmasında Prens Sabahaddin‟in hayatı, düşünsel ve siyasal ilgileri, dönemin entelektüel havasıyla birlikte anlatıldıktan sonra, II. Abdülhamit devrinde eğitimin içinde bulunduğu durum açıklanmış ve Prens Sabahaddin‟in eğitim görüşlerine geçilmiştir. Yılmaz, Prens Sabahaddin‟in eğitim görüşlerini önce onun Osmanlı eğitim sistemine yönelltiği eleştiriler, sonra da savunduğu ideal eğitim modeli açısından ele almıştır. Ardından, Prens Sabahaddin‟in sırasıyla siyaset, sivil toplum, düşünce ve eğitim alanlarındaki etkilerine değinilmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise Prens Sabahaddin‟in düşünceleri, uygulanabilirliği açısından değerlendirilmiştir.

Ziya Gökalp‟le Prens Sabahaddin‟in görüşlerini karşılaştıran bir çalışma olarak ise Atilla Ulus‟un 2000 tarihli “Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin`in Düşüncelerinin Karşılaştırmalı Olarak Sosyolojik Analizi” başlıklı yüksek lisans tezi bulunmaktadır. Nevin Güngör Ergan‟ın 1999 tarihli “Ziya Gökalp ve Prens Sabahaddin‟in Eğitim

(18)

Konusundaki Görüşlerinin Karşılaştırılması" başlıklı makalesi dışında, bu iki sosyoloğun eğitim görüşlerini karşılaştıran başka bir çalışma bulunmamaktadır.

Ulus‟un çalışmasına ulaşılmamıştır. Ergan‟ın makalesinden kısaca bahsetmek gerekirse, eğitimin tanımı ve önemiyle başlayan dokuz sayfalık makale, önce Ziya Gökalp‟in eğitim anlayışını “eğitim ve öğretim ayrımı”, “eğitim ve öğretimin fonksiyonları”, “yaygın ve örgün eğitim” ve “Türk maarifinin düzeltilmesi” başlıkları altında; ardından Prens Sabahaddin‟in eğitim görüşlerini “Türkiye‟de eğitim ve öğretim” ile “eğitim ve öğretimin yeniden düzenlenmesi” başlıkları altında açıklamıştır. Sonuç bölümünde ise Ziya Gökalp ve Prens Sabahaddin‟in eğitim görüşleri karşılaştırılmıştır.

1.7. YÖNTEM

Bu çalışma literatür taramasına dayalı, tarihsel bir çalışma olup, konuyla doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili literatürden yararlanılarak hazırlanmıştır. Yararlanılan kaynaklar arasında önceliği Ziya Gökalp ve Prens Sabahaddin‟in kendi kitap ve makaleleri oluşturmuş, daha sonra bu iki düşünürle ilgili kaynakların yanı sıra, eğitim sosyolojisi, sosyoloji tarihi, eğitim tarihi ve siyasî tarih ile ilgili kaynaklardan yararlanılmıştır.

Tezde bu düşünürlerin eğitim görüşlerinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla; önce, içinde yaşadıkları dönemin siyasal ve entelektüel ortamıyla birlikte biyografilerine yer verilmiş, sonra ideolojik görüşleri belirtilmiş ve sosyoloji sistemlerinde önemli yeri bulunan görüşleriyle terminolojileri açıklanmıştır. Tüm bu aşamaların ardından, Prens Sabahaddin ve Ziya Gökalp‟in eğitim görüşleri tüm yönleriyle açıklanmış ve benzerlikleriyle farklılıkları açısından karşılaştırılmıştır.

Karşılaştırmanın “benzerlikler” ve “farklılıklar” olmak üzere iki kısımdan oluşmasının nedeni, bu iki düşünürün ortak bir terminoloji ile ifade etmenin oldukça güç olduğu eğitim görüşlerini aynı başlık altında incelemeyi kolaylaştırmaktır.

(19)

II. BÖLÜM

2.1. YĠRMĠNCĠ YÜZYIL BAġINDA ĠKĠ OSMANLI DÜġÜNÜRÜ: PRENS SABAHADDĠN VE ZĠYA GÖKALP

2.1.1. Prens Sabahaddin

2.1.1.1. Prens Sabahaddin’in Hayatı

Prens Sabahaddin, yaşamı siyasal ve düşünsel mücadeleler içinde geçmiş bir düşünürdür. Ülke sınırları dışında başlayan ve sona eren bu mücadelelerini, zaman zaman ülke içinde sürdürmüştür. Onu, ülke meseleleri ile yoğun bir biçimde ilgilenmeye sevk eden etkenlerin başında, mensubu olduğu ailesi gelmektedir.

Prens Sabahaddin‟in doğum tarihi olarak bazı kaynaklarda 1877 tarihi gösterilmekle birlikte, genelikle 1878‟de doğduğu belirtilmektedir. Annesi Padişah Abdülmecid‟in kızı ve II. Abdülhamit‟in kardeşi Seniha Sultan, babası büyükelçilik ve adliye nazırlığı yapmış Damat Mahmut Celâlettin Paşa‟dır. Hanedana anne tarafından mensup çocuklara “sultanzâde”, baba tarafından mensup çocuklara “prens” unvanı verilmesine rağmen, Sabahaddin Bey, yerli ve yabancı basında yanlış da olsa “Prens” unvanıyla yer almış ve böyle tanınmıştır. Niyazi Berkes‟e göre, Avrupa‟da prestij kazandırır düşüncesiyle bu unvanı tercih etmiştir (Erkul,1982:83). Başka bir kaynakta ise, bu unvanı hiçbir zaman kullanmadığı belirtilmektedir (Fındıkoğlu, 1962:72).

Prens Sabahaddin ve kardeşi Prens Lütfullah, küçük yaşlardan itibaren özel hocalardan Osmanlı, Arap ve Fars edebiyatları, Fransızca, resim, piyano, fizik, kimya, biyoloji, astronomi dersleri alır. Üniversite çağına geldiklerinde ise Kuruçeşme Sarayı, Prens Sabahaddin ve kardeşi için adeta özel bir üniversite haline getirilir (Ege,1977:6). Genç yaşta zengin bir felsefe ve sosyoloji kültürü edinen Prens Sabahaddin, henüz yirmi yaşındayken İbn Haldun‟un Mukaddime eserini okur ve Lamartine‟den Locely‟yi Türkçeye tercüme eder (Budak,1998:10).

(20)

Prens Sabahaddin için, saray yılları fazla uzun sürmez; çünkü Mahmut Celâlettin Paşa ile kız kardeşiyle evli bulunduğu II. Abdülhamit arasındaki dostluk, tahttan indirilen Sultan Murat‟ın kaçırılma girişimi ile bozulur. Mahmut Celâlettin Paşa‟nın kâhyasının adı da bu olaya karıştığı için, II. Abdülhamit, Paşa‟nın Adliye Nazırlığı görevine son vererek onu evinde göz hapsine aldırır. Daha sonra Paşa‟nın suçsuzluğu ortaya çıkınca II. Abdülhamit ona yeni görevler teklif eder; fakat Paşa kabul etmez ve kendini iki oğlunun eğitimine adayarak sarayında inzivaya çekilir (Erkul,1982:84).

Mahmut Celâlettin Paşa, uzun süre devlet işlerinden uzak kalmış olmakla birlikte, ülkeyi ilgilendiren meseleleri yakından izler ve çocuklarını da ülke meseleleriyle ilgilenmeye yöneltir. Prens Sabahaddin ve kardeşi, ayrıca Fransız gazetelerini devamlı okur ve Avrupa‟nın Osmanlı Devleti ile ilgili politikalarını da takip eder. Mahmut Celâlettin Paşa, İmparatorluğu ilgilendiren iç ve dış meselelerde II. Abdülhamit‟i ikaz etmekten hiçbir zaman geri durmaz; fakat II. Abdülhamit tarafından ciddiye alınmaz. Ülke içindeki tüm girişimleri sonuçsuz kalan Paşa, nihayetinde Avrupa‟ya giderek II. Abdülhamit‟le orada mücadele etmeye karar verir. Paşa‟nın Avrupa‟ya gitmek istemesinin tek sebebi Padişah‟la mücadele etmek değildir. Oğullarının, derin bir hayranlık beslediği Fransız kültürü ile yetişmesini ve öğrenimlerine orada devam etmesini istemektedir (Ege,1977:21-23). Ayrıca, Bağdat Demiryolu imtiyazının bir İngiliz firmasına verilmesi isteğinin Padişah tarafından kabul edilmemesi de, Paşa‟nın ülkeyi terk etme sebeplerinden biri olarak gösterilmektedir (Durukan,2001:145).

14 Aralık 1899 günü Mahmut Celâlettin Paşa ve iki oğlu gizlice vapurla Paris‟e kaçar, bu kaçış Yıldız Sarayı‟nda kaygıyla karşılanır. II. Abdülhamit baskıyla Paşa ve oğullarının ülkeye dönmelerini sağlayamayınca, en sonunda Paşa‟nın gıyabında idam kararı çıkarılır (Tütengil,1954:17-18). Ülkede bunlar olurken, Damat Mahmut Celâlettin Paşa ve oğulları Prens Sabahaddin ve Prens Lütfullah Paris‟e gidince oradaki muhalif Jön Türklere katılır. Hanedana mensup bu üç kişi, Jön Türklerin davasına güç ve prestij kazandırdığı gibi, hareketin ideolojik olarak parçalanmasına da yol açacaktır (Zürcher,1993/2005:132).

II. Abdülhamit, 1877‟de Kanun-i Esasî‟yi rafa kaldırdıktan sonra, siyasal hayatı kapalı ve totaliter bir rejime dönüştürmüş ve bu rejim II. Abdülhamit‟in yaşadığı Yıldız

(21)

Sarayı‟ndan dolayı “Yıldız Rejimi” olarak anılmıştır. Bu rejimde asıl yürütme Padişah ve Heyet-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu)‟dır. Bir diğer adı da “Mabeyn Hükümeti” olan bu rejimin temel dayanağı, özel bir hiyerarşiye dayalı olan ve ihbarların doğrudan Padişah‟a ya da adamlarına yazılı jurnallerle iletilmesine dayalı “hafiyelik” ve siyasal hayatın kapalılığını ve kamuoyunun manipüle edilmesini temin eden “sansür” kurumlarıdır (Tunaya,2003:16).

II. Abdülhamit, Jön Türklerin memlekete getirdiği hürriyet fikrinin Müslümanlardan çok gayrimüslimlere yaradığını, bu şartlar altında bir “Osmanlı milleti” yaratmanın olanaksız olduğunu ve memleketin birliğinin yalnızca İslamcılık siyasetiyle gerçekleştirilebileceğini düşünmektedir (Alpargu ve diğerleri,2003:55). II. Abdülhamit, özellikle Jön Türklerin düşünsel mirasçısı tarihçilere göre İmparatorluğun yeniden hayat bulmasını otuz yıl boyunca sekteye uğratmıştır. 1960‟lardan sonra ise modern tarihçiler onun Tanzimat‟ın bir devamı olduğunu, hatta “doruğunu simgelediğini” söylemişlerdir. Her iki görüş de doğrudur, ancak ikisi de işin sadece bir yönünü anlatmaktadır (Zürcher, 1993/2005:117).

II. Abdülhamit, 1877‟de Meşrutiyet yönetimine son verdikten sonra, II. Abdülhamit karşıtı havanın oluşmasında; Tıbbiye, Mülkiye ve Harbiye‟de gizli gizli okunan Namık Kemal ve Ziya Paşa‟nın eserleri ile Ali Şefkatî‟nin Napoli, Cenevre ve Paris‟te çıkardığı İstikbâl gazetesinin payı büyüktür (Aydın,2001:117). Bu nedenle Zürcher‟in (1993/2005:130) şu tespiti tam da yerindedir: “Abdülhamit‟in en büyük zayıflığı, kendi geliştirdiği eğitim kurumlarından çıkmış yeni bürokrat ve subay kuşaklarına, yani Osmanlı aydın zümresine sadakat aşılayamamış olmasıydı .”

II. Abdülhamit‟e karşı ilk örgütlü muhalefet 1889‟da dört öğrenci tarafından Mekteb-i Tıbbiye‟de kurulan İttihat-ı Osmanî Cemiyeti‟dir. Dr. Abdullah Cevdet, İbrahim Temo, Mehmet Reşit ve İshak Sükûti tarafından kurulan cemiyetin amacı anayasa ve parlamentoyu geri getirmektir. Kurulan bu yeni cemiyet İstanbul‟daki sivil, askerî, bahrî, tıbbî ve diğer yüksek okulların öğrencileri arasında da hızla taraftar toplar. Dernek üyeleri, Galata Fransız postanesi aracılığıyla, Paris‟teki muhaliflerle irtibat kurar (Lewis, 1961/1998:195).

(22)

Kurulan gizli cemiyetin üyeleri, II. Abdülhamit‟in Meclis‟i feshetmesinden sonra Paris‟te toplanan sürgündeki örgütlü küçük bir Osmanlı hürriyetçileri grubundaki muhaliflerle irtibata geçer. Paris‟teki Genç Türklerin başında, 1886‟da Paris‟e geçici bir izinle gidip oradaki sürgünlere katılan eski Bursa Millî Eğitim Müdürü Ahmet Rıza Bey bulunmaktadır. Ahmet Rıza, Paris yıllarında Auguste Comte‟un şâkirdi Pierre Lafitte‟in etkisiyle pozitivizmi benimsemiş ve 1895‟te diğer sürgünlerle birlikte, on beş günde bir yayımlanan Meşveret‟i çıkarmaya başlamıştır. “Danışma” anlamına gelen Arap asıllı bir sözcük olan Meşveret, Kur‟an-ı Kerim‟den çıkarılan istişareli devlet idaresi lehindeki delillere dayanmaktadır. Derginin sloganı olan “İntizam ve İlerleme”ninse pozitivizmin “düzen ve ilerleme” sloganından esinlenerek belirlendiği anlaşılmaktadır. Paris‟teki pozitivizmin etkisiyle, İstanbul‟daki İttihat-ı Osmanî de adını İttihat ve Terakki‟ye çevirir (Lewis,1961/1998:195-196).

Mahmut Celâlettin Paşa‟nın büyük oğlu Prens Sabahaddin, pozitivist Ahmet Rıza Bey‟in Paris‟teki Jön Türkler üzerindeki otoritesine karşı ciddî bir tehlike olarak ortaya çıkan Prens Sabahaddin, İmparatorluğu canlandırmak için devletin etkinliğinin azaltılıp serbest girişimin desteklenmesini savunmaktadır (Zürcher,1993/2005:133). Prens Sabahaddin ve kardeşi Lütfullah, 1901‟de birlikte yayımladıkları Beyanname-i Umumî‟de, amaçlarının hangi etnik kökenden olursa olsun tüm Osmanlıların birliği için çalışmak ve bunun hukukî alt yapısını hazırlamak olduğunu; dahası bu amaç için gayrimüslim burjuvaziyle işbirliği yapmak istediklerini belirtmişlerdir (Bayur,1952: 40). Beyannamede şu ifadeler yer almaktadır:

Mademki ahval-i câriyenin (geçerli olan hallerin) devamından hukuk-u medeniyyeleri payimal edilen (ayaklar altına alınan) yalnız bir kısım halk olmayıp umum Osmanlılardır; o halde Osmanlılığı teşkil eden bilcümle anasırın, mensup oldukları kavim namına hürriyet talep eden vekilleri birleşip bir kuvve-i muttehide-i umumiyye (genel bir birleşik güç) vücude getirmeli ve o ittihat netice-i matlûbenin istihsaline (istenen elde edilinceye) kadar hiçbir suretle düçar-ı tezelzül (sarsıntıya sebep) olmamalıdır (Bayur, 1952:40).

(23)

Prens Sabahaddin, Paris‟teki Jön Türk hareketine katıldıktan sonra harekette ciddi bir ideolojik ayrışma ortaya çıkar ve hareketin birliğini yeniden kurmak amacıyla 1902‟de Paris‟te bir Jön Türk Kongresi toplanır (Lewis, 1961/1998: 199). Osmanlı tebaasını oluşturan hemen tüm unsurların hazır bulunduğu Kongre, 4-9 Şubat 1902 tarihleri arasında sürer (Ege,1977:26). Jön Türk Kongresi, Batı literatüründe hürriyetçi karakterine vurgu yapılarak “Osmanlı Liberalleri Kongresi” olarak adlandırılırken, sonraki dönemlerde “Birinci Jön Türk Kongresi” adı kullanılmıştır. Bu kongre esasında, bünyesinde farklı eğilimler barındıran “Osmanlı Hürriyetperveran Kongresi”dir (Durukan, 2001: 145).

Kongrenin toplanması ve gerçekleştirilmesinde gösterdiği gayretler, Prens Sabahaddin‟in prestijini arttırır ve kongrenin başkanlığına getirilmesini sağlar (Erkul, 1982:93). Prens Sabahaddin bu kongrede, kardeşiyle birlikte yayımladığı beyannamedeki görüşlerini tekrarlayarak, İmparatorluğun çoğunluğunu oluşturan Türkler adına istedikleri ne varsa aynısını tüm Osmanlı tebaası için istediğini belirtir (Aydın,2001:121).

Kongre tamamlandıktan sonra iki önemli görüş ortaya çıkar. Birincisi artık yalnızca propaganda ve yayın yoluyla bir yere varılamayacağı, bu nedenle silahlı kuvvetlerin de desteğinin sağlanması gerektiğidir. İkinci görüş ise ülkede reformların uygulanmasını sağlamak için yabancı devletlerin müdahalede bulunması gerektiğini savunan görüştür. İlk görüş önemli bir askerî kuvveti temsil ettiğini öne süren İsmail Kemal Bey‟den gelir. Bu konunun ayrıntılı bir biçimde görüşülmesi için bir komisyon kurulması önerilir. İkinci öneri ise Osmanlı‟da bir ıslahat yapılamayacağını öne süren ve Berlin Antlaşması‟nın 61. maddesinin ve İngiliz, Fransız ve Rusların 11 Mayıs 1895 tarihli Doğu Anadolu ıslahat tasarısının uygulanmasını talep eden Ermenilerden gelir (Bayur, 1952: 43).

Yabancı devletlerin müdahalesi fikri tüm Jön Türkler tarafından şiddetle reddedilir. Yalnız Prens Sabahaddin, istibdada karşı yapılacak bir Jön Türk devrimi sırasında çıkacak karmaşada, düşman devletlerin bundan yararlanıp iç işlerine müdahalede bulunabileceği düşüncesiyle, önceden “menfaati menfaatimize uygun bir devlet” ile anlaşılmasını önerir (Bayur,1952:44). Ahmet Rıza Bey grubu ise, Prens Sabahaddin grubunun iyimserliğine karşın daha ihtiyatlı davranır. Onlara göre, yabancı

(24)

devletlerin Osmanlı‟nın iç işlerine müdahalesi değil, Jön Türk hareketine manevi desteği, memleket adına daha hayırlı olacaktır (Erkul,1982: 95).

Askerin devrim hareketinin içine çekilmesi fikrine ise Prens Sabahaddin de destek vermiş ve bu destekle bir askerî darbe örgütlenmeye çalışılmış; fakat girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır (Lewis, 1961/1998: 200).

Jön Türk Kongresi sonrasında; “menfaati menfaatimize uygun bir devletin desteğini alma” fikrini ortaya atan İsmail Kemal Bey ile Prens Sabahaddin‟in başını çektiği gruba “Müdahaleciler”; Ahmet Rıza Bey‟in grubuna ise “Adem-i müdahaleciler” denmiştir (Bayur,1952:44). “Müdahaleciler”, 1902‟de Prens Sabahaddin başkanlığında Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti‟ni kurmuş; “Adem-i Müdahaleciler” ise Ahmet Rıza‟nın başkanlığında İttihat ve Terakki Cemiyeti‟nin çekirdeğini oluşturmuştur (Erkul,1982: 95).

Ahmet Rıza‟nın başını çektiği grubun amacı, meşrutiyet düzenini kurmak, yani sadece rejimi değiştirmektir. Daha sonraki bölümlerde görüleceği üzere Prens Sabahaddin, sadece meşrutiyeti getirmenin İmparatorluğu kurtarmaya yetmeyeceğini düşünmekte; ayrıca yönetim anlayışının merkeziyetçilikten adem-i merkeziyetçiliğe kaymasını önermektedir. Biçimsel bir reformun, sorunları kökünden çözmeye yetmeyeceğini düşünen Prens Sabahaddin, toplumsal yapının kökünden değiştirilmesi gerektiğini düşünmektedir (Prens Sabahaddin, 2007i: 385).

Prens Sabahaddin‟e (2007i:385) göre İttihat ve Terakki mutlakiyet yerine meşrutiyeti savunarak ve istibdadın tüm sorumluluğunu bir kişiye yükleyerek İmparatorluğu, içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtaracağını sanmaktadır. Oysa, bir toplumu ve o toplumun yöneticilerini değiştirmek için, öncelikle o toplumun yapısını çok iyi tanımak ve değiştirmek gerekmektedir.

Prens Sabahaddin, millî egemenlik teorisini, aşırı merkezîleşmiş bir hükümdarın soyla geçen hükümranlığının yerine ikame edilen bir kısır teori olarak kabul etmektedir. Çünkü ona göre sorun, egemenliğin tek kişinin elinde toplanması ya da millet adına bir parlamentoda yürütülmesinde değil; Osmanlı toplumunda varolduğunu öne sürdüğü cemaatçi toplum düzeninin bizzat kendisindedir. “Bu yüzden hükümdarın saltanatıyla

(25)

milletin egemenliği aynı yoldan yürüyerek aynı sonuca varıyor: Baskı…Çöküş!..” (Prens Sabahaddin, 2007i:405).

Aslında, Ahmet Rıza Bey grubu ile Prens Sabahaddin grubu arasında yalnızca karşıtlıklar değil, aynı zamanda ortak bir yön de bulunmaktadır. Hem merkeziyetçi Ahmet Rıza grubu, hem de adem-i merkeziyetçi Prens Sabahaddin grubu, Müslüman ve kapitalist bir burjuva sınıfı yaratılmasını arzulamaktadır. Aralarındaki fark, birinci grubun devlet mekanizmasıyla, ikinci grubunsa devletin ekonomik hayattaki etkinliğinin azaltılmasıyla bu sınıfı yaratmak istemesidir. O dönem, Osmanlıların artık ürününe yabancı devletler el koyduğu için, bu görüş Küçükömer (1969:80) tarafından “ütopik” bulunmuştur.

Jön Türklerin iki kanadı arasındaki ideolojik yarılmanın, net bir şekilde ortaya çıktığı 1902 yılından sonra da Jön Türk hareketi yaygınlaşmaya devam etmiştir. 1906 yılında muvazzaf subaylar arasında devrimci hücrelerin kuruluşu başlamıştır. Genç subaylar tarafından kurulan ilk örgüt, Şam‟da Mustafa Kemal‟in liderlik ettiği bir grubun kurduğu “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”dir. Daha sonra bu cemiyetin, Yafa ve Kudüs‟te de 5. Ordu subayları tarafından şubeleri açılır. Aynı yıl Selânik‟teki 3. Ordu subayları arasında da komitalar ortaya çıkar ve Eylül 1906‟da İsmail Canbulat ve Mithat Şükrü tarafından “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” kurulur. Cemiyet‟in on kişilik ilk yüksek komitesinde Bursalı Tahir, Selânik Posta ve Telgraf Müdürlüğü Tahrirat Kalemi Başkâtibi Talât ile birlikte Binbaşı Enver ve Binbaşı Cemal gibi subaylar bulunmaktadır (Lewis, 1961/1998: 203).

“… Abdülhamit idaresinden rahatsız asker ve küçük memurların, entelektüel önderlerden yoksun biçimde „kendiliğinden‟ giriştikleri paramiliter bir örgütlenme olarak” (Aydın, 2001:124) görülebilecek Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Eylül 1907‟de İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşir. Bunda 3. Ordu‟nun kurmay subaylarından Binbaşı Enver‟in rolü büyüktür. Böylelikle, artık devrimci muhalefetin ağırlık merkezi, yurt dışındaki sürgün muhaliflerden, Makedonya ve Anadolu‟daki subaylara kaymıştır (Zürcher, 1993/2005:135).

İttihat ve Terakki kendi içinde köklü değişikliklere giderken, Prens Sabahaddin, 1906‟da Terakki adında aylık bir dergi çıkarmaya başlamıştır. Yaklaşık iki sene

(26)

boyunca Paris‟te yayımlanan (Tütengil,1954:26) Terakki‟nin kapağındaki zamanla değişen yazıda sırasıyla şunlar yer almıştır:

“1- Fennî İçtima ve Adem-i Merkeziyet tarafdaranının mürevvici efkârıdır. 2- Teşebbüs-ü Şahsi Kanuni Esasi ve Adem-i Merkeziyet tarafdaranının mürevvici efkârıdır.

3- Teşebbüs-ü Şahsi ile Meşrutiyet ve Adem-i Merkeziyet tarafdaranının mürevvici afkârıdır.” (Budak, 1998: 16).

Alıntıdan anlaşıldığı üzere, Terakki dergisi ilkin ilm-i içtimâ (sosyal bilim) ve adem-i merkeziyeti (merkezi yapının gücünün azaltılıp, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması) savunanların görüşlerini ortaya koyarken, daha sonra teşebbüs-i şahsînin (bireysel girişim) yanı sıra, Kanun-i Esasi‟nin ilan edilmesinin savunulduğu bir dergi olmuştur. Bunlardan hareketle denilebilir ki, Terakki dergisinde Prens Sabahaddin‟in başlıca görüşlerinin yanı sıra, dönemin güncel meseleleri olan Anayasa ve Meşrutiyet‟in yeniden yürürlüğe girmesi gibi konular yer almıştır.

Prens Sabahaddin, bu dergide kendisinin ve kurduğu cemiyetin görüşlerini yaymaya çalışırken, bir taraftan da aralarında Time dergisinin de bulunduğu bazı yabancı basın organlarına makaleler yazar. Time dergisindeki makalesi, bir nutkunda İslam birliğini tüm dünya için bir tehlike olarak gördüğünü söyleyen İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey‟e cevap vermek amacıyla yazılmıştır. Prens Sabahaddin‟e göre, İslam birliği fikri dinî duygulardan değil, Avrupa‟nın emperyalist emellerine karşı oluşmuştur. Prens Sabahaddin bu yazısında ayrıca Avrupa‟nın daha hümanist duygulara sahip olması gerektiğini de savunur (Budak, 1998: 16).

Jön Türk hareketinin bütününe bakıldığında ise 1902‟deki başarısız kongrenin ardından Paris‟teki Jön Türkler, uzun bir süre yeni bir kongre düzenlemekten çekindiği için, birbirinden kopuk iki kanattan oluşan bir hareket karşımıza çıkmaktadır. İkinci bir kongre düzenlenmesi için ilk adım II. Abdülhamit‟e karşı güçlerin birleştirilmesini savunan Ermeni Taşnaksutyun Fırkası delegesi Malûmyan‟dan gelir. 27-30 Aralık 1907 tarihinde toplanan 2. Jön Türk Kongresi‟nin başkanlığına da Prens Sabahaddin getirilir. Jön Türkler, birinci kongrenin aksine bu ikinci kongrede tam bir birlik görüntüsü çizer. Kongrenin sonunda yayımlanan beyannameye göre üç temel amaç bulunmaktadır.

(27)

Bunlar; Abdülhamit‟i tahttan indirmek, rejimi değiştirip yerine meşrutiyet ve demokrasi rejimini inşa etmektir (Erkul,1982:96-97). Ahmet Rıza‟nın da bulunduğu kongrede teorik ve ideolojik meseleler bir kenara bırakılır; Ahmet Rıza‟nın teklifi üzerine liberal ve milliyetçi-pozitivist kanatlar Hilâfet ve Saltanatın önemi ve hakları üzerinde görüş birliğine varır (Lewis,1961/1998: 204).

İmparatorluğun sınırları dışında bunlar olurken, sınırları dâhilinde ise orduda kıpırdanmalar başlar. 1908 yılına gelindiğinde İmparatorluktaki genç subayların II. Abdülhamit‟e duyduğu öfke önlenemez boyutlara varır; parası ödenmeyen, kötü üniformalar giymek zorunda kalan askerlerin grev dalgası Anadolu‟da ve Rumeli‟de hızla yayılmaya başlar. 1908‟in ilk aylarında Makedonya‟daki 3. Ordu‟da başlayan kıpırdanmalar, Edirne‟deki 2. Ordu‟ya da sıçrar. 20 Temmuz‟da Manastır‟daki Müslümanların ayaklanmasını, Kosova‟daki ayaklanmalar izler ve II. Abdülhamit‟e Meşrutiyet‟i ilan etmesini telkin eden bir ültümatom gönderilir (Lewis, 1961/1998: 204).

Kısa bir süre sonra, 23 Temmuz‟da Manastır‟da Meşrutiyet ilân edilir ve bunu birkaç saat içinde diğer şehirler takip eder. İki günlük bir tereddütten sonra, II. Abdülhamit de meşrutiyetin yeniden ilân edildiğini duyurur. Ayaklanma, tam anlamıyla bir devrime dönüşmüştür. Tüm tebaa tarafından büyük sevinç ve umutla karşılanan II. Meşrutiyet rejimi, ilkinden daha uzun sürecektir. Fakat devrimci bir hareket olarak başlayan Meşrutiyet, 1918‟de askerî bir oligarşi olarak başarısızlığa uğrayarak sona erecektir (Lewis,1961/1998:207).

Yirmilerin sonlarında ve otuzların başlarındaki devrimci subaylar, yönetimi doğrudan ele geçirecek yaş, kıdem, tecrübe ve cesaretten yoksun oldukları için İttihat ve Terakki, siyasî işleri Sadrazam Sait Paşa yönetimindeki hükûmete bırakır fakat siyasî iktidara müdahale eden gizli bir örgütlenme olarak varlığını sürdürür (Zürcher,1993/2005:141). Meşrutiyetin ilân edilmesinin ardından Sadrazam Sait Paşa, Prens Sabahaddin‟e mektup göndererek, onu İstanbul‟a davet eder. Prens Sabahaddin de bunun üzerine, vefat etmiş babasının kemiklerinin bulunduğu tabutu da alarak, başka ülkelerdeki diğer muhalifler gibi memlekete döner (Erkul, 1982:105).

(28)

Prens Sabahaddin ve arkadaşları, Meşrutiyet yönetiminin henüz çok yeni olduğu bu günlerde siyasî çatışmalardan mümkün olduğunca uzak kalınması amacıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kendi cemiyetlerinin her alanda uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlamaya hazırdır. Hattâ, o İstanbul‟a gelmeden önce her iki cemiyetten de temsilcilerin yer aldığı müzakerelerde cemiyetlerin tek çatı altında birleştirilmesi fikri bile görüşülür. Olumlu bir havada geçen bu görüşmeler, her iki tarafı da memnun edecek şekilde sonuçlanır; fakat bu barış ortamı fazla sürmez. Zira, Prens Sabahaddin‟in, babasının kemiklerinin defin törenine katılan farklı dinlerin temsilcilerine yaptığı teşekkür ziyaretleri, İttihat ve Terakki‟ye yakın gazetelerde farklı yorumlanarak, aleyhinde yazılar yazılır (Ege, 1977:135-136).

İttihatçılar, Prens Sabahaddin‟in düşüncelerini yaymasını çeşitli yollarla engellemeye çalışırlar. Bu yollardan birincisi konferanslarının sabote edilmesidir. Prens Sabahaddin‟in Ekim 1908‟de düzenlediği konferansta, Hukuk Fakültesinin en parlak öğrencilerini onun konuşmasını engellemek üzere gönderirler. Fakat öğrencilerin, Prens Sabahaddin‟in konuşmaları engellemenin aksine onu alkış ve tezahüratlarla desteklemesi üzerine, karşı konferanslar düzenlemeye girişilir; ancak yine bir başarı elde edilemez. İttihatçıların izlediği ikinci yol, yayın yoluyla sindirmedir. Prens Sabahaddin konferanslarla durdurulamayınca, Tanin gazetesi yazarı Hüseyin Cahit (Yalçın) Bey, Prens Sabahaddin‟in görüşlerini eleştirmek üzere görevlendirilir. Hüseyin Cahit Bey‟in Prens Sabahaddin‟in adem-i merkeziyet görüşlerini “merkeziyetsizlik” addedip, ileride Osmanlı‟yı parçalayacağını öne süren yazılarına Prens Sabahaddin “izah”larıyla yanıt verir (Erkul, 1982: 105-106).

Prens Sabahaddin‟in çevresindeki gençler, 1908‟de onun verdiği bir konferanstan esinlenerek, İttihat ve Terakki karşısında bir ağırlık merkezi oluşturabilmek amacıyla II. Meşrutiyet döneminin ilk siyasi partilerinden Ahrar Fırkası‟nı kurarlar. Prens Sabahaddin, kendisine önerilen başkanlığı kabul etmemekle birlikte yine de partiye büsbütün kayıtsız kalamaz ve Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti‟nden birkaç üyeyi onlarla irtibata geçirir. Ahrar Fırkası‟nın resmî bir genel başkanı yoktur; fakat, Prens Sabahaddin‟in gerek maddî, gerekse doktrinel olarak arkasında bulunmasından dolayı Ahrar Fırkası “Sabahaddin Bey Fırkası” olarak da anılmıştır. Fırka art arda yapılan iki seçimden de yenik çıkmasına rağmen Meclis-i Mebusanda adından sıkça söz ettirmiştir (Tunaya, 1998:180).

(29)

Seçimlerden yenilgiyle ayrılan Ahrar Fırkası, siyasî iktidarın seçimle değişemeyeceğini anlayınca başka yollara sapar ve siyasî iktidarın değişmesi için; askerlerle ve başta Vahdeti grubu olmak üzere ilmiyecilerle irtibata geçerek 31 Mart Olayı‟nın tertiplenmesine karışır. Prens Sabahaddin‟in 31 Mart‟taki rolünü şu sözleri ortaya koymaktadır: “İşte biz durur durur da meydan-ı siyasete böyle atılırız." Prens Sabahaddin ayrıca, Serbestî Matbaası ile Fırka merkezi önüne „yaşasın şeriat, yaşasın asker, yaşasın meşrutiyet‟ yazılı bir pankart yaptırılması direktifini vermiştir (Tunaya, 1998:181).

On üç gün süren 31 Mart Olayı‟nın sonuçları, tertipçilerinin öngöremediği bir biçimde ağır olur. Prens Sabahaddin önce tutuklanır, sonra serbest bırakılır ve Ahrar Fırkası bu olayın ağırlığı ve sorumluluğu altında ezilir (Tunaya,1998:182). Bu olayın ardından Prens Sabahaddin bir süreliğine yurtdışına gider. Fakat 1913‟te yurda geri döndüğünde adı bu sefer de Mahmut Şevket Paşa suikastına karışır ve gıyabında ölüm cezası verilmesi üzerine gizlice yurt dışına çıkar (Alkan, 2007:10).

Ahrar Fırkası‟nın yanı sıra, 1911‟de İttihatçıların sekiz kişilik Merkez-i Umumî istibdadına karşılık; Ahrar Fırkası, Osmanlı Demokrat Fırkası ve Osmanlı Sosyalist Fırkası mensuplarının oluşturduğu Hürriyet ve İtilâf Fırkası‟nın ideolojik yapısının da Prens Sabahaddin‟e dayandığı bilinmektedir (Küçükömer, 1969: 88).

Prens Sabahaddin, yurtdışında bulunduğu 1913-1919 yılları arasında bir taraftan yazılar yazarken, bir taraftan da diplomatik ve siyasî faaliyetlerde bulunur. Bu dönemde Osmanlı Devleti‟nin Almanya ile birlikte savaşa girmesine karşı çıkar, Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra da pek çok Batılı devlet adamıyla temaslarda bulunur (Alkan, 2007:10).

Dünya Savaşı bitip 31 Ekim 1918‟de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra İttihat ve Terakki Hükümeti erkânı ülkeyi terk eder ve Sadrazamlığa sabık Hariciye Nazırı Tevfik Paşa getirilir. Tevfik Paşa göreve geldikten bir süre sonra İsviçre‟de bulunan Prens Sabahaddin‟e bir mektupla bir şifre gönderir ve Osmanlı Devleti adına İtilaf Devletleri‟nin devlet adamları ve diplomatları ile temasa geçmesini rica eder. Aynı yıl, Prens Sabahaddin‟in 1913‟te Balkan Savaşları‟nı izleyen günlerde kaleme aldığı;

(30)

fakat hakkında idam kararının çıkmasıyla birlikte toplattırılan “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?” adlı kitabı tekrar yayımlanır (Ege, 1977:377).

Meşrutiyet ilân edildikten sonra İstanbul‟da Prens Sabahaddin‟in önerileri doğrultusunda çalışmalar yapan ve onun düşünceleri üzerinde büyük etkisi bulunan Edmond Demolins‟in eserlerini Türkçe‟ye çeviren gençlerden oluşan Nesl-i Cedid kulübünü kuran topluluk, 1918‟de tekrar bir araya gelir ve Meslek-i İçtimâî Cemiyeti‟ni kurar. Ayrıca Prens Sabahaddin‟in yakın arkadaşı Mehmet Ali Şevki ve kardeşi Ömer Adil, aynı adla bir dergi yayımlamaya başlar (Ege, 1977:391).

Prens Sabahaddin‟in İstanbul‟a dönüşü, Damat Ferid Paşa‟nın onu bir siyasî rakip olarak görmesi nedeniyle ancak 6 sene sonra 9 Aralık 1919‟da gerçekleşir. Yurda döndükten sonra 3 Şubat 1920‟de yayımladığı “Vicdan-ı Millî‟ye Bir Hitap” başlıklı makalesinde İttihat ve Terakki tarafından yönetilen on yılın muhasebesini yapar (Ege,1977:396).

Prens Sabahaddin, 1919-1924 yılları arasında İstanbul‟da bulunduğu süre içerisinde işgal yıllarını ve Milli Mücadeleyi yakından takip eder ve zaman zaman Büyük Millet Meclisine telgraflar yollar(Ege,1977:417). 3 Mart 1924‟te diğer Hanedan mensuplarıyla birlikte zorunlu olarak ülkeyi terk edinceye kadarki süre içerisinde, Milli Mücadele‟ye ve Mustafa Kemal‟e inanan ve açık destek veren tek hanedan mensubu olur (Alkan, 2007:11).

Prens Sabahaddin, 1924-1948 yılları arasında siyasî faaliyetlerden tamamen uzaklaşır; fakat gerek Türkiye (Alkan,2007:11), gerekse dünya gündemini uzaktan takip eder ve Sovyetler Birliği‟nin yayılışı, Truman Doktrini gibi pekçok konu hakkında makaleler yazar (Durukan,2001:149). 1946‟da çok partili hayata geçişle birlikte ona yönelik ilginin artmasıyla Türkiye‟yle daha yakından ilgilenmeye başlar. Bu dönemde siyasetin yanı sıra; mistisizm, din felsefesi ve teoloji gibi konulara yönelir (Alkan, 2007:11).

Prens Sabahaddin‟in hayatı, İsviçre‟nin küçük bir köyünde, maddî sıkıntı içinde 30 Haziran 1948‟de son bulur. Vasiyetinde İstanbul Eyüp Mezarlığı‟nda babasının

(31)

yayına defnedilmeyi yazmış olmasına rağmen bu isteği hemen mümkün olmadığı için, cenazesi ancak 12 Eylül 1952‟de istediği yere defnedilebilir (Budak, 1998:42).

Prens Sabahaddin‟in Le Play ekolüne -özellikle de E. Demolins‟e- dayanan fikirleri, ölümüne dek ilk kez Mehmet Ali Şevki‟nin çalışmalarında uygulama alanı bulmuştur. Daha sonra ise A. Sanih, M. Rüştü, Faik Şemsettin, Nafi Atıf Kansu, Ragıp Nurettin Ege ve Nezahet Nurettin Ege, Prens Sabahaddin‟in görüşleri doğrultusunda eserler vermiştir. Prens Sabahaddin öldükten sonra 2 Aralık 1949 tarihinde kurulan Türk Sosyoloji Cemiyetinin kurucu üyeleri N. Nurettin Ege, N. Şazi Kösemihal, C. Tanyol, Z. F. Fındıkoğlu ve H. Z. Ülken; Prens Sabahaddin‟in tanıtıp gündeme getirdiği Le Play ekolünden etkilenerek uygulamalı sosyoloji ve köy sosyolojisi alanlarında çalışmalar ortaya koymuşlardır (Okan,1989:100).

Prens Sabahaddin‟in adem-i merkeziyet ilkesi “fikirde adem-i merkeziyet” olarak Mehmet İzzet, “eğitimde ve kültürde adem-i merkeziyet” olarak Z. Fahri Fındıkoğlu‟nda; teşebbüs-i şahsî ilkesi ise “eğitimle teşebbüs-i şahsîyi geliştirme” ilkesi olarak yine Fındıkoğlu‟nda karşımıza çıkmaktadır (Ergan, 1999-2000: 115).

2.1.1.2. Prens Sabahaddin ve Liberalizm

Prens Sabahaddin, görüşleri hakkında yerleşik hükümlerin bulunduğu ve hakkında eksik, yanlış ya da taraflı değerlendirmeler yapılan bir düşünürdür. Prens Sabahaddin‟den sosyal bilimler literatüründe, tezin ilerleyen bölümlerinde ele alınacak olan “adem-i merkeziyet” ve “teşebbüs-i şahsi” fikirleri nedeniyle “liberal” olarak bahsedilmektedir.

Ne var ki Prens Sabahaddin, kendini liberal olarak tanımlamamakta; daha doğrusu herhangi bir ideolojiye bağlı hissetmemektedir. Ona göre muhafazakârlık, liberallik, demokratlık, sosyalistlik, milliyetçilik gibi ideolojiler, bilimsel analiz yoksunluğundan ve zihinlere çöreklenmiş bazı kanaatleri birer gerçek gibi algılayarak, çıkarımlara varmaktan kaynaklanmaktadır (Prens Sabahaddin, 2007i:393).

(32)

Prens Sabahaddin‟i liberal kabul eden Erdoğan‟a (2005:32) göre, Prens Sabahaddin‟in düşünceleri çağdaşı liberal düşünürlerle kıyaslandığında, önemli bir ayrım dikkat çekmektedir. Türkiye‟de iktisadî liberalizm düşüncesinin temellerini atan ilk düşünür olan ve Mekteb-i Mülkiye hocalarından Sakızlı Ohannes Paşa; mülkiyet hakkını, açık ve rekabetçi bir ortamı ve girişim özgürlüğünü savunmakta, devlet korumacılığına karşı çıkmaktadır. Ulum-ı İktisadiye dergisini çıkaranlar arasında bulunan Cavit Bey de, dünya ekonomisiyle bütünleşmeyi ve bu amaçla yabancı sermayenin teşvik edilmesini savunmaktadır. Prens Sabahaddin ise, özel teşebbüsü savunmasının yanı sıra, iktisadî görüşlerini “bireyci bir toplumsal teoriyle” temellendirmeye çalışmış olması bakımından diğerlerinden ayrılmaktadır.

Prens Sabahaddin‟in tam anlamıyla bir liberal olmadığını öne süren görüşler de bulunmaktadır. Bunlardan Kansu‟ya (2001:156) göre, onun liberal olduğunu söylemek oldukça güçtür; zira düşünsel kaynaklarının büyük bölümünü 19. yüzyıl liberalizmine taban tabana zıt olan, 1789 Fransız Devrimi‟ne karşı cephe alan, Fransa‟daki Science Sociale ekolünün muhafazakâr ve karşı-devrimci teorisyenleri oluşturmaktadır.

Prens Sabahaddin‟in Science Sociale ekolündan ne derece etkilenmiş olduğu, çeşitli konulardaki görüşleri açıklanırken daha iyi anlaşılacaktır. Onun, bu ekolün temsilcileriyle nasıl tanıştığından kısaca bahsetmekte yarar vardır.

Prens Sabahaddin, Paris yıllarında Le Play‟in takipçileri Edmond Demolins, Henri de Tourville ve Karl Descamp‟ın aralarında bulunduğu Science Sociale ile temaslarda bulunur; hatta bu temaslar dostluk derecesine ulaşır (Tütengil, 1954:20). Prens Sabahaddin‟in Terakki dergisinde ve 1908‟den itibaren gerek yurt içinde gerek yurt dışında yayımladığı makaleleri ve risalelerinde öne sürdüğü görüşleri, Science Sociale çevresinin yazdıklarının neredeyse birebir çevirisidir(Kansu, 2001:157).

Prens Sabahaddin, Science Sociale ile tanışmasını şöyle anlatır:

Bir gün manen, maddeten çok yorgun çok üzgün bir halde Paris‟in meşhur caddelerinden birinde giderken bir kitabevinin vitrininde Edmond Demolins‟in Anglo-Saksonların Faikiyetlerinin Sebebi Nedir? Ünvanlı eseri gözüme ilişti…. O

(33)

gece bir hamlede kitabı okudum. Yazarın soruya verdiği cevapta o zamana kadar sosyoloji neşriyatında tesadüf etmediğim müsbet ilimlerin metotlarına benzeyen bir ilmi metodun mevcudiyetini sezmiştim (Ege, 1977: 36).

Science Sociale‟in Prens Sabahaddin üzerinde en çok etki uyandıran temsilcisi Edmond Demolins, bu ekoldeki ilk toplum sınıflamasını yapmış ve toplumları “communataire” (kamucu/cemaatçi) ve “particulariste” (bireyci) olmak üzere ikiye ayırmıştır (Kösemihal, 1974:321). Demolins‟in insan teorisi, ahlâkın temelinin toplumun koyduğu kurallara değil, bireyin kendisine dayandığı fikrinden hareket etmektedir. Ona göre, toplum özelliklerini birey ve aile gibi daha küçük birimlerden aldığı için, aileyi ve bireyi geri plana itip soyut bir toplumla uğraşmak, toplumun sorunlarını yanlış bir yerden görmek anlamına gelir. Demolins, bu görüşünü hocası Le Play‟den almıştır. Le Play de soyut bir toplumdan hareket etmek yerine, bizzat bireylerin ve ailelerin somut yaşantılarının incelenmesini önermiştir (Mardin, 1983:213).

Demolins, 1897‟de yayımladığı ve Prens Sabahaddin üzerinde büyük etkiler bırakan “Saksonların Üstünlüğü Nereden İleri Geliyor?” adlı kitabında Anglo-Sakson medeniyetinde eğitimin her şeyden önce, bireyci eğitime dayandığını ve sonuçta bu eğitim anlayışının Anglo-Sanson medeniyetine mensup İngiliz ve Amerikan toplumların gelişmesini sağladığını belirtmiştir (Mardin, 1983:213).

Demolins‟e göre eğitimdeki bu bireyciliğin, yönetim anlayışındaki karşılığı “adem-i merkeziyetçilik”tir. Merkezî iktidarı yetki genişliğine dayalı bir yönetim anlayışına sahip, bireye önem vermeyen toplumlarda ise eğitim sistemi bu nitelikleri devam ettirecek şekilde düzenlenmiştir. Fransa ve Prusya (Almanya)‟da devlet memurluğuna rağbetin nedeni merkeziyetçi yapıdır. Kuvvetli bir merkezî idare, daha fazla memura gereksinim duymakta; daha fazla memurla merkezin kuvvetli yapısını pekiştirmekte ve bu yapının devam etmesini sağlamaktadır (Mardin, 1983:213).

Kansu‟ya (2001:157) göre, Fransa‟daki karşı-devrimciler ve kralcılar açısından İngiltere‟yi önemli kılan, Sanayi Devrimi‟ni gerçekleştirerek iktisadî yapısındaki ağırlığı tarım sektöründen sanayiye ve mali sektöre kaydırmış kapitalist bir devlet

(34)

olması değildir. Nitekim, Science Sociale‟in kurucusu Le Play‟deki anti-kapitalizm dikkat çekmektedir. Bu kişiler için İngiltere; aristokrasinin siyasî, iktisadî ve toplumsal hayatta hâlâ belirleyici olduğu, modernleşmiş olmasının yanı sıra eski düzeni tamamen terk etmemiş bir ülkedir.

Le Play ve onu etkileyen De Bonald, kralcılık ve mutlakiyetçiliklerinin yanı sıra koyu ve tutucu birer Katoliktir. Le Play‟in teorilerinin temelini dinî bir bakış açısı oluşturmaktadır. Bu nedenle Le Play, 18. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başlayan Aydınlanama felsefesine de karşıdır (Kansu, 2001:158). Le Play, toplumsal ve ahlâkî görüşlerinde, 18. yüzyılda özellikle de Rousseau‟nun temsil ettiği görüşlere ve 1804 tarihli medenî kanunla birlikte yürürlüğe giren verasetle ilgili maddelere de karşı çıkmıştır. Çünkü bu kanunun, köylerdeki geleneksel aile tipini çökertmekte olduğunu düşünmektedir (Freyer, 1955/1968:250).

Prens Sabahaddin‟in liberal kabul edilemeyeceğini savunan bazı yazarlar da onun fikirlerinin liberalizmle bağdaşmadığı görüşünden hareket etmektedir. Parla‟ya (1989: 31) göre, Prens Sabahaddin Jön Türkler‟in “sözde” en liberal kanadını temsil etmektedir; çünkü onun liberal olarak lanse edilen fikirleri hiçbir zaman gerçek anlamda liberal olmamış, yalnızca Ernst Nolte‟nin “eleştirel liberaller” dediği, klasik liberalizm karşıtı Avrupalı düşünürlerden etkilenmiştir.

Durukan (2001:154) da, liberalizmin evrensel tanımından yola çıkıldığında; örneğin Madisoncu anayasacılık, Lockvari denge unsurları veya Rousseau tarzı halk egemenliği açısından bakınca, Prens Sabahaddin‟i liberal olarak kabul etmenin biraz güç olacağını düşünmektedir. Ayrıca, Prens Sabahaddin yazılarında John Locke, David Hume, Adam Smith, Jeremy Bentham, Herbert Spencer ve John Stuart Mill gibi liberal düşünürlerden hiç söz etmediği gibi, Anglo-Sakson liberalizmi ile Demolins‟in tercümeleri aracılığıyla, dolaylı olarak tanışmıştır.

Aslında, Prens Sabahaddin‟in çıkış noktası liberalizmle örtüşmektedir. Prens Sabahaddin, ilerleyen bölümlerde de görüleceği üzere, bireyi topluma ve devlete göre öncelikli bir varlık olarak kabul etmektedir. Bu, klâsik liberalizmin bireye bakışıyla örtüşmektedir. Yayla‟ya (1992:138) göre, liberalizmde bireyin varlığı, sınıf ve halk gibi

(35)

bütünlerin varlıklarından daha gerçek bir varlık olarak kabul edilmektdir. Çünkü bireyin sahip olduğu ahlâkî ve ontolojik değer, herhangi bir kolektif bütünden daha yüksektir.

Klâsik liberalizmde; bireyin, ondan daha gerçek ve yüksek bir değerde olduğu düşünülen toplum, millet ve sınıf gibi bütünlerin amaçlarının gerçekleştirilme aracı olmasına karşı çıkılmaktadır. Çünkü, “kamu çıkarı” denilen olgu belirsiz kabul edilmektedir (Yayla, 1992:141). Prens Sabahaddin de, bireysel çıkarların kamu çıkarları karşısında önemsiz ve toplumun bireye göre öncelikli kabul edildiğini düşündüğü Osmanlı toplumunun, kamucu/bütüncü bir toplum yapısında olduğunu iddia etmiş ve bu toplum yapısının değiştirilmesi için, bireyci eğitimi önermiştir.

Prens Sabahaddin‟in görüşleri, ilerleyen bölümlerde ayrıntılı bir şekilde ele alınacağı için, burada daha fazla ayrıntıya girilmesine gerek görülmemiştir.

2.1.1.3. Prens Sabahaddin’in Eserleri

Prens Sabahaddin‟in yurt içinde ve yurt dışında aralarında Osmanlı, İkdam, Türk, Terakki, Times gibi pekçok gazete ve derginin bulunduğu yayın organlarında yayımlanmış pek çok makalesi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1- Osmanlı gazetesinde 1904 senesinde art arda yayımlanan “Hangi Yoldayız?” ve “Hangi Yoldayız?-Mabad” makaleleri(Prens Sabahaddin, 2007a:52),

2- Terakki dergisinde 1906 senesinde yayımlanan “Gençlerimize Mektup: İntibah-ı Fikrîmiz” adlı makalesi (Prens Sabahaddin,2007b:129).

3-Terakki dergisinde 1906 senesinde yayımlanan “Merkeziyet ve Adem-i Merkeziyet” adlı makalesi (Prens Sabahaddin, 2007c: 140)

4- Terakki dergisinde 1906 senesinde yayımlanan “Nasıl Hıristiyanlar Vatanımızda Adem-i Merkeziyetten Müstefit Olageldikleri Halde Müslümanlar Merkeziyetin Mahkûmu Oluyorlar” adlı makalesi (Prens Sabahaddin, 2007ç:185),

(36)

Prens Sabahaddin‟in kitapları ise şunlardır:

1- Teşebbüs-i Şahsî ve Tevsi-i Mezuniyet Hakkında Bir İzah (1908)

2- Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Hakkında İkinci Bir İzah (1908)

3- İttihat ve Terakki Cemiyeti‟ne Mektuplar: Mesleğimiz Hakkında Üçüncü ve Son Bir İzah (1911)

4- Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? –Meslek-i İçtimâî ve Programı. İlk kez 1913‟te, ikincisi 1918‟de yayımlanan bu kitap, sonraki yıllarda farklı yayınevleri tarafından yayımlanmıştır (Alkan, 2007:12).

Prens Sabahaddin‟in eserleri ayrıca 1977‟de Nezahet Nurettin Ege ve 2007‟de Mehmet Ö. Alkan tarafından bir araya getirilerek kitaplaştırılmıştır. Nezahet Nurettin Ege tarafından yayıma hazırlanan ve Prens Sabahaddin‟in hayatını, kitaplarını ve makalelerinin bir bölümünü içeren kitap, “Prens Sabahattin: Hayatı ve İlmî Müdafaaları” (1977, İstanbul: Fakülteler Matbaası) adını taşımaktadır. Mehmet Ö. Alkan tarafından yayıma hazırlanan “Gönüllü Sürgünden Zorunlu Sürgüne: Bütün Eserleri” (2007, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları) kitabı ise Ege‟nin kitabından farklı olarak Prens Sabahaddin‟in daha önce hiçbir kitapta yayımlanmamış makale, röportaj ve mektuplarını da içermesi bakımından önemlidir.

(37)

2.1.2. Ziya Gökalp

2.1.2.1. Ziya Gökalp’in Hayatı

Ziya Gökalp (Mehmet Ziya Bey), 23 Mart 1876 günü, Kanun-i Esasî‟nin ilânına dokuz ay kala Müftüzâde Tevfik Efendi ile Pirinçzâde Zeliha Hanım‟ın oğlu olarak Diyarbakır‟da dünyaya gelir (Korkmaz, 2005: 18).

Mehmet Tevfik Efendi, Vilâyet Evrak Müdürlüğü, Vilâyet Nüfus Müdürlüğü görevlerini yürütmüş; Diyarbakır Salnâmesi‟ni (Yıllığını) hazırlamış, Diyarbakır‟ın resmî gazetesi “Diyarbekir”i çıkarmış ve Meşrutiyet‟in ilânından sonra bu gazetenin başyazılarını kaleme almıştır. Yeni Osmanlıların, özellikle de Namık Kemal‟in etkisindeki (Korkmaz, 2005: 18) Mehmet Tevfik Efendi‟nin Diyarbakır Salnâmesi‟ni çıkardığı için Maarif Nezareti tarafından verilen “Seçkin” rütbesi de bulunmaktadır (Şapolyo, 1974: 16).

Babasının, Gökalp‟in düşünmeye ve okumaya meraklı bir kişi olarak yetişmesinde büyük etkisi vardır. Oğlunun, çocuk yaşlardayken, -arkadaş çevresinden gelen daha ciddî kitapları okutması yönündeki telkinlere kulak asmayarak- özellikle ilgi duyduğu, kendi seçtiği kitapları okumasını destekler; çünkü ona göre, “Bir çocuk hangi kitapları anlar ve zevk alırsa onları okuyabilir. Anlamadığı, hoşlanmadığı kitapları, zorla okutursanız kitaplardan nefret eder.” (Gökalp, 1982ç: 95).

Babasının, Gökalp üzerindeki bir diğer büyük etkisi, ona Namık Kemal‟in ölüm haberini aldığı gün –Gökalp, bu tarihte 12 yaşındadır- “Namık Kemal gibi hürriyetperver ve vatanperver olmasını” öğütlemesiyle gerçekleşmiştir (Gökalp, 1982ç: 96). Namık Kemal gibi, ismi hürriyet ile özdeşleşmiş bir aydını örnek almak, Gökalp‟in ideolojik duruşunu; hatta karakterini ve kaderini şekillendirecektir.

M. Tevfik Efendi, oğlunun yalnızca medrese bilimleri ile Arapça ve Farsça öğrenmesinin yeterli olmayacağının farkında olduğu için onun medrese öğrenimi ile yetinmesini istemez. Fakat yalnızca pozitif bilimleri ve Batılı düşünce adamlarını öğrenmekle yetinirse de, özünü yitirip, Batılı eğitim alanların çoğunda gözlemlediği aşağılık kompleksine kapılmasından kaygı duyar. O nedenle, oğlunun hem millî ve dinî

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu mümbit Ovayı evvelâ süngüsü sonra yarattığı rejimle hayata kavuş turan Atatürk Cumhuriyeti, bugün o hayata inkişaf ve hız vermek için mübarek elini

Buna göre, ikili isimlendirmenin tüm dillerdeki ortak kullanımının kendisine bağlantılanması nedeniyle Carl Linnaeus in- sanlık tarihinin en etkili ismi olarak liste

filmindeki Yasak Şehir’de gibiydim ama o cümleden sonra öyle bir teza­ hürat gördüm ki, birden yabancı di­ yarlarda olmadığımı hissettim.” Kenize, o yılları

■ Kültür Servisi — Geçen yıl yitirdiğimiz ressam - gazeteci Agop Arad’ın ölümünden önce gerçekleştirdiği son tabloları ile dostlarının özel

vatan şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan polis copuysa, ödeneklerinizse maaşlarınızsa vatan,. vatan, Amerikan üsleri, Amerikan

maktadır: (1) Ekonomik verimlilik kaygısından, hiçbir organizasyonun tek başına çözemeyeceği, daha geniş sosyal meydan okumalara yönelmek; (2) işletmecilik ve

Ana yemek ya da ikinci yemek olarak sunulanlar arasında, et o- larak Italyan mutfağının en ilginci olan Ossobuco’nun bulunmaması bir eksiklik, eğer gerçekten okkalı

Okulun ITÜ’ye dönüştürülmesi sırasında da Elektromekanik Şubesi, Elektrik ve Makine bölümlerine ayrılmış ve elektrik bölümü, 1935'te kurulmuş olan muhabere servisi