• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DEN ALMANYA’YA, ALMANYA’DAN BERLİN’E

2.4. ÖRNEKLEMİN KÜLTÜR KAVRAYIŞI:

2.4.3. Politik Olarak ve Değer Anlayışı Olarak Kültür

Kültür kavramının politik içeriklerle bağ kurması ise genellikle Almanların yaşamları üzerinden yapılan karşılaştırmalarda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Fa.T.

ve H.T., Alman toplumundaki “ayrımcılığı” gündelik yaşamda etkisini hep hissettikleri, Almanların kültürüne yapısal olarak yerleşikleşmiş bir ayrımcılık olarak değerlendirmekte ve eleştirmektedir. Bunu Almanlara ilişkin stereotip yargılarından örnekleri de devreye sokarak, bir kültürel tutum olarak yorumlamaktadırlar.

Onlar kültürlüyüz derler ya, kültür sıfır bunlarda… Bizim önceki yapmış olduğumuzu, demokrasiyi bizden almışlar bize geri satmaya çalışıyorlar.

Sanıyorlar ki biz demokrat değiliz… Onlar daha demokrat… İşlerine geldiği zaman demokrat bunlar. Eee demokraside benim bildiğim herkes istediği gibi davranır, herkes istediği gibi dolaşır. Ee, ya niye vize koyuyor ya niye yabancılar yasası çıkartıyor… Nerede demokratlık? Alakası yok. Şimdi şöyle; düğünleri de gayet sıkıcıdır yani. Böyle bizde sokaklarda arabalar korna çalarlar ya… Bize kızarlardı bunlar, işte geldiler yabancılar bizim memleketimize bizi rahatsız ediyorlar diye… Şimdi aynısını kendileri yapıyorlar. Kültürü bizden alıyorlar.86

Fa.T. ve H.T.’nin konuşmalarının devamında, Almanlarda bazı kolektif değerlerin olmadığı özet fikriyle aktardıkları yorumlar, aile görüşmelerinin bir çoğunda paylaşılmakta ve dikkat çekmektedir. Bu doğrultuda, büyüklerin hürmet görmesi ve sözlerinin dinlenmesi, anne babaya saygı, ailenin önemi, dayanışma

86 H.T. ile görüşme protokolünden.

duygusu gibi kolektif değerler, Almanların pratikleriyle karşılaştırılarak onaylanmakta ve yer yer özcülleştirilmektedir.

Evlilik törenleri üzerinden örneklersek, Y.S. için bir düğüne davet edilmek gönüllülük dışında bir şeydir; davet edildiysen yükümlülüğün vardır. Yani davetiye

“gelirsen sevinirim” demez, gelmeni toplumsal olarak bildirir. Y.S., “Biz davetiye aldığımız her düğüne gitmeye özen gösteririz”87, derken gerekçesini kolektif yükümlülükle bağ kurarak açıklamaktadır. Bir kişinin düğününde eğer salon boş kalmışsa, o kişi bunu hak etmiştir, inancı, topluluğa gereken özeni göstermeyene karşı meşru bir cezalandırma olarak yorumlanabilir.88

Aile görüşmelerinde kolektifliği gönendiren örnekler oldukça çoktur.

Örneğin, evlilik ve eş seçimine ilişkin kolektif yorumlama sadece yükümlülükleri işaret etmemekte, aynı zamanda mutluluk, hüzün gibi duygusal anların tanımlanmasında ve toplumsal olarak yönetilmesinde de önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, H.V.’nin aktarımına göre mutluluk ancak insanın sevdikleriyle paylaşabildiği ölçüde mutluluktur. Birey, kendi başına mutluluk yatırımı yaptığında bencillik yapmış, hatta “basitlik” sergilemiş olur. Bu tanıma yaslanarak, kendisinin itirazlarına rağmen, Alman biriyle evlilik yapma yönünde karar veren kızını evlatlıktan çıkarma nedenini,

Diyorsun o mutluymuş. Mutluluk nedir? İnsanın sevdikleriyle hep beraber yaşayacağı bir şey değil midir? Benim mutluluğum başkasının mutsuzluğuysa o mutluluk mu olur? Benim kızım evleneceği kişiyi seçerken, babası olarak benim mutluluğumu, toplumumuzun mutluluğunu göz ardı etti.

O seçimin bizi mutlu etmeyeceğini biliyordu. O kendi için mutluluğu seçti, bencildir yani.89

sözleriyle açıklamakta, kolektifliği ve aileyi romantize ederken, “mutluluk yatırımının” bütün topluluğun paylaşabileceği şekilde yapılması gerektiğini savunmaktadır.90

Aynı doğrultuda, topluluğun birliğini vurgulamada dayanışma söyleminden de beslenmektedir. Dayanışma, aile görüşmelerinde, topluluğun duygusal ifadesinde

87 Y.S. ile görüşme protokolünden (26 Temmuz 2007).

88 Y.S. (26 Temmuz 2007) ve Al.A ile görüşme protokolünden.

89 H.V. ile görüşme (Alan günlüğünden).

90 H.V. ile görüşme (Alan günlüğünden).

en çok başvurulan kavramlardan biri olmuştur. Eksikliğine dair görüşler nostaljik bir vurguyla beslenmiş, birliğin dağılması, topluluğun öznel bakışında bir tespit olarak yerini almıştır. Aksine, içinde bulunduğu topluluğun hala süren dayanışmacı tutumları ise övgüyle ifade edilmiştir. Topluluklar arasında dayanışmanın, göçün ilk yıllarındakine oranla azaldığına dair genel bir görüş vardır. Elbette bunun aksini

Alan Günlüğünden Sayfalar

belirtenler de az olmakla birlikte vardır. Örneğin B.E. kendi akraba çevresinden söz ederken şöyle demektedir.

Bizde o dayanışma halen hiç azalmadı, ona izin vermedik biz. En azından cenazemiz, düğünümüz olduğunda halen herkes gider, Almanya’dan, yani

Batı’dan, Avusturya’dan, Hollanda’dan, İsviçre’den misafirlerimiz gelirler.

Düğünümüz olduğunda da aynıdır. Bizde o dayanışma devam eder.

Toplumsal olarak bunun arzulanması ve bu tür organizasyonlarda yer alan kişilerin takdir görmesi, Ç.E.’nin betimlediği bir damada ilişkin övgüsünde de izlenmektedir. Özellikle, dayanışmayı gönüllü olarak organize etmeye ve sürdürmeye çalışan kişiler takdirle karşılanmaktadır.

[Arkadaşımın kocası] …yani… o kadar çirkin. Ama kız zamanla sevmiş işte sonradan. Hani âşık olmamış ama insanlığına... Yani böyle bir şey olmasın, birinin sorunu olmasın koşuyor adam. Bir cenaze olmasın, yani sen genç diyorsun, adam 33 yaşında, hep cenazelerde hep cenazelerde, düğünlerde.

Pir’in oğlu, alışmış ya küçüklükten beri, ondan. Babasından görme biliyor musun... Yani hep cem evinde çocuk, hep cem evinde. Yani insanlığı çok var işte biliyor musun… Çok iyi bir insan…91

Aynı toplumsal tahayyül, övgü yargıları yanında yergilerde ve eleştirilerde de benzer referanslarla hareket etmektedir. Hatta bu düğün sektöründen kişilere kadar uzanabilmektedir. Örneğin Erzurumluların düğününde sıklıkla müzik yapan bir kişinin, eşiyle boşanması ve genç bir kadınla evlenmeyi tercih etmesi nedeniyle toplumdan dışlandığı ve düğünlere çağrılmadığı, adının anıldığı üç ayrı görüşmede92 dile getirilmiştir. Kendisiyle görüşme isteğimi belirttiğimde, “Ondan sana hayır gelmez, onun sana anlatacaklarından da hayır gelmez”, sözleriyle görüşmem gayri ihtiyari engellenmiş, ona ulaşabilmemde etkili yollar açılmamıştır.

Fotoğrafçılık mesleği gereği Alman düğünü izleme olanağı bulmuş sadece birkaç kişiden biri olan N.E., düğün törenine ilişkin değerlendirmesinde Almanların düğünleriyle Türkiyeli göçmenlerin düğünleri arasında bir karşılaştırmaya başvurur.

N.E. de gene kolektif kültürel değerlere olumlu anlam atfetmektedir.

Evlilikte anlaşmak, saygı çok önemli şeylerdir. Tabi, evlilikte tören olur, geleneğimiz bunlar bizim, paylaşmak gerek. Gelinliksiz, çevresiz bir düğün soğuk geçer, ‘aptalca’dır. Orada bütün gözler senin üstündedir, ben heyecanlanmadım o kadar gene de. Ama Özlem heyecanlıydı. Her gelin için gelinliğini sergilemek de önemli tabi. Ondan dolayı da daha heyecanlıydı.

Aile bağlılığı Almanlardan farklı bizde. Onlar her şeyi sade isterler.

Boşandığınızda malvarlığımız ayrılır, derler. Vorvertrag [Ön sözleşme]

vardır onlarda. Aile niçin var o zaman. Hem dini hem normal nikah yaparlar.

İyi kötü diye bir şey yok tabi. Onlarınki soğuk ama bence. Onlar bizi belki aptal bulurlar. Onlar düğünde şakalar yaparlar, yemek içki olur. Sade olur,

91 Ç.E. ile görüşme protokolünden (1 Eylül 2007).

92 Ç.E. (1 Eylül 2007), H.V. (5 Eylül 2007) , E.V. & Z.V. ile görüşme protokollerinden.

kalabalık olmaz öyle. Onlar bizimkileri sever de gene, biz onlarınkini sevmeyiz.93

Değerlerin kültürün özcül tanımlayıcı unsurları olarak algılanmasının bir yansıması olarak, kendi toplumuyla bağlarını sıkılaştırma, böylece kendini güvenceye alma göstergesi olarak akrabalar, köylüler veya memleketlilerle evliliklerin teşvik edilmesinin örnekleri 1980’li ve 1990’lı yıllarda oldukça fazla görünmektedir. 2000’lerden itibaren düğünlerde farklı memleketlerden evliliklerin sayısal olarak arttığı gözlenmiştir.94 Sosyolojik değişimlerle birlikte, gene de, törensel etkinliklerin kolektif duygu aktaran yanları ve bunun pratikteki yansımaları hala önemlidir.

Bundan dolayı, kültürel etkinliklerin içinde, kimlik ve aidiyet bağını belirlemede geleneğin hissiyatını kısaca izlemek gerekir. Böyle bir bakış bizi, göç ardyöreli toplulukların, aileyi ve topluluğu nasıl algıladığı ve yorumladığı konusunda hala güncelliğini koruyan bazı değer yapılarına yönlendirecektir. Bunu anlamak sadece araştırmanın içeriği açısından önemli değildir. Unutulmamalıdır ki, bunlar topluluk dinamiği içinde aktif olarak kullanılan ve yönlendirilen unsurlardır.

Törensel aşamaların desteklenmesinde ve sürmesinde duygusal, değer yüklü yatırım, hem aileler hem de sektör için önemsenmektedir.

Basitleştirerek söyleyecek olursak, törensel aşamalarının ağırlığını taşıyan anlar, eğlenceden ziyade hüzün ve ciddiyet anlarıdır. Evlilik töreninin duygusal olarak deneyimlenmesi de, özellikle ‘hüzün’ duygusunun kolektif pratiğe yansıdığı durumlarda kendilerini gösterirler. Bu konuda bize, topluluğun his yapısının dışsallaştığı semboller olarak düğün törenine ait bazı materyal unsurlar kaynaklık etmektedir.

Saflıkla ve temizlikle özdeşleştirilen beyaz renk, gelinliğin rengidir. Sadece gelinin üzerinde taşıyabileceği bir renktir. O nedenle düğünde başka kimsenin beyaz renk giymemesi neredeyse olağanlaşmış bir kuraldır. “İnsanın ömründe bir kez taşıyacağı” gelinlik, aynı zamanda hak edilen veya hak edilmesi gereken bir şeydir.

Genel anlayışa göre, ikinci evliliğini yapan kişiler bu kıyafeti taşıyamazlar.

Dolayısıyla gelinlik de aslında bekâret değeri ile bağ kurmaktadır. Evlenecek genç

93 H.E. ile görüşme protokolünden.

94 bkz. Tablo 3, s.185.

kadın tarafından alabildiğine özenle seçilmekte veya dizayn edilmektedir. Görüşülen kişilerce, Almanların gelinlik seçimi üzerine söylenenler evliliğe ilişkin his yapısı konusunda fikir vermektedir. Sektör ve aile görüşmelerinden alınan bilgiye göre, Almanlar genellikle kirli beyaz, bej renklerde ve kabarık olmaktan ziyade vücuda oturan, daha sade gelinlikler seçerler. Hatta başka bir özel kutlamada gene giyebilecekleri bir kıyafet olarak da düşünürler ve işlevsel bir seçim yaparlar.

İşlemesinin fazla abartılı olmaması ve duvağının kısa olması tercih edilir. Almanyalı Türkler için ise bembeyaz, ağır işlemeli, kabarık etekli, gösterişli bir duvağı olan gelinlik, gelini “adeta bir melek gibi” göstermektedir. Sadece o güne özel bu kıyafetin, başka günlerde ve etkinliklerde giyilmesi elbette düşünülemez. Düğünden sonra temizletilir ve sandığa kaldırılır. Hatta kuşaktan kuşağa aktarılması da çok yaygın değildir. Genel bir inanış olduğu söylenemese de, görüşülenlerden bir kişi,

“başkasının gelinliğini giymenin uğursuzluk getireceğine inanılır” demiştir.95 Sonuç olarak Almanyalı Türklerde gelinlik, kişinin hayatındaki önemli geçiş aşamalarından birini duygusal olarak ve değer olarak işaretleyen en önemli materyallerden biridir.

Evlilik törenindeki hala önemini koruyan diğer bir materyal unsur kına’dır.

Evlilikte kına yakmanın anlamı konusunda neredeyse kimsenin bir bilgisi olmadığı gibi yorumu da sınırlıdır. Kına töreni Anadolu düğünlerinde gelin kınası ve damat kınası olarak ayrı ayrı da yapılmaktadır. Fakat yaygın olarak kına, hem törensel yanıyla hem de duygusal ve romantik yorumlarıyla, gelin için düşünülmektedir.

Görüşmelerde kına gecesi, “kızın annesiyle vedalaştığı gün” olarak aktarılmıştır. Bir kişinin eline kına yakma etkinliğini Mevlüt Özben “kurban verme” anlayışıyla açıklamakta ve askere, geline, genel deyişle uzağa gidenlere kına yakıldığını belirtmektedir (2006: 211–222). Bu yanıyla kına yakmak veda etmektir.

Görüşülenlerden bir müzisyen ise şöyle bir açıklama yapmıştır:

Ben dokümanlardan baktım. Arap kültüründen geliyor. Kınanın özünde gelinle damat birbirini görmez. Kına sonuçta sembolik bir şey. Ne kadar koyuysa, gelinle damadın birbirine ısınması lazım. Bu kına geçinceye kadar gelin eşinin ağız kokusuna, horultusuna, aile yaşamına, kurallarına uymaya, yemek yemeye, şuna buna alışmalı diye. Zaten kına bir buçuk iki ay gibi bir sürede geçer. O bittiğinde sen o ailenin bir parçasısındır. Zaman içinde kaybolur, senin de kocanla, ailenle olan birleşmeni gösterir. (…) Bunlar bilinmiyor ama. Şimdi herkes kendi hayatını sürdürüyor, aile ile kontak

95 S.T. ile görüşme protokolünden.

içinde, kocasının ailesine hizmet etmek gibi bir şey yok yani. Kırmızı kuşağın da artık düğünde olmaması lazım ya bunlar kaybedilmeyen bağlılıklar ama. Hala tutuluyorlar bana sorarsan. Gelinlik niye var mesela?

Gelinliksiz gelin olmaz. Bana sorarsanız düğünlerde kadın istediği için oluyor. Hiçbir gelin görmedim gelinlik giymeyeceğim diyen.

Küçüklüğümden beri duymadım bunu.

Nitekim evliliğin romantik, hüzünlü anlarından biri olarak kına töreninin de varlığını sürdüreceği tahmin edilmektedir. Sektör bu konuda materyal unsurları sürekli çeşitlendirmektedir. Bir zamanlar plastik kaplarda karılan, kına gecesinde, peçetelere sarılarak genç kızlara dağıtılan ıslak kına da değişim geçirmiştir. Artık konuklara, kına sepeti içinde dağıtılan, parlak kapalı keseler içinde kuru kına olarak sunulmaktadır. Kınalık denilen kına tepsileri 2000lerden itibaren ortaya çıkmıştır.

Onun yanında tepsiyi süslemek için materyaller dahi düşünülmektedir; hazır güllerle, renkli parlak süsler, mumlar, eskiden beri vardır aslında ama yeni dizayn edilmiş kına tepsisini donatmaları yenidir. Kına gecesinin kolektif duygusal atmosferini besleyen materyal unsurlar bunlarla kalmamaktadır. Gelinin başındaki kırmızı, kenarları işlemeli tülbendi, isteğine bağlı olarak bindallısı, başına giyeceği fesi, işlemeli terlikleri de, ulus-ötesi dolaşıma girmiş, Berlin’deki çeyiz mağazalarında yerini çoktan almıştır.