• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DEN ALMANYA’YA, ALMANYA’DAN BERLİN’E

2.2. ALANA GİRİŞ: İlk Deneyimler

2.2.2. Berlin’e Geliş ve Alan İle İlk Temaslar

f) Alan Günlüğü:

Yaklaşık her gün düzenli olarak alan günlüğü tutulmuştur. Görüşmeler veya katılımlı olarak izlenen düğün ve kına buluşmaları günlüğe kaydedilmiştir. Bu hem temel tartışma konuları hakkında düzenleyici olmuştur, görüşme esnasında kaydedemediklerimi söze dökmem yoluyla işlevli olmuştur hem de kendi teorik ve fikri rotamı izlememde sistematize edici olmuştur. Ayrıca kimi zaman gelişen spontan görüşmeleri planlı yürütülmüş görüşmeler listesi içinde saymak yerine, bunları gerektiğinde veri içerikleri açısından kullanabilmek üzere alan günlüğü içine aktararak kaydetmek tercih edilmiştir.

bir etkinlik olarak, bu çalışmada sözkonusu topluluğa sınıfsal olarak nasıl yaklaşılacağını da belirlemiştir; ekonomik durumları yoksul ve alt-orta sınıfa aralığına yayılmakla birlikte bu topluluklar için tanımlayıcı unsur, ilişkilerini sürdürmede hala geleneksel sosyal sermaye ağlarını aktif olarak kullanıyor olmalarıdır.

Berlin’de, Almanyalı Türklerin yoğun olarak yaşadığı ve getto olarak kavramlaştırılmaktan ziyade kapalı topluluklar (enclave) olarak çerçevelendiği sosyal gruplar içine girmenin, araştırmacının alan ile bağlantısından kaynaklı bazı zorlukları olmuştur. Özellikle etnografik bir araştırmada, bunların dillendirilmesi ve deneyimin sürecinin betimlenmesi önemlidir. Çünkü alan süreci, her araştırma açısından, hem yeni iletişimsel ve düşünsel kapılar açması (bu arada bazı kapıları da kapaması), hem de çalışmanın sınırlarını yeniden çizmesi açılarından belirleyicidir.

İlk sırada yapılan sektör görüşmelerinin çoğunda dikkat çeken ve çalışmanın tartışması ile doğrudan bağ kuran iki temel ifadeyi burada aktarmak fazla aceleci sayılmaz. “Berlin’de düğünler nasıl yapılıyor?” sorusunun ilk cevabı “Aynen Türkiye’deki gibi” veya “Bildiğiniz gibi, herkesin yaptığı gibi” biçiminde oluyordu.

Görüşmenin seyrinde, “herkesin bildiği”ne verilen referans, özellikle müşterilerin dinsel ve etnik kimliklerine ilişkin sorular söz konusu olduğunda, “Burası Türkiye değil”, ifadesiyle aynı sohbetin içinde kırılıveriyor ve yerini farklılık ifadesine teslim ediyordu. Aynı vurgu ve içerikler daha sonraki aile görüşmelerinde de devam etti.

Düğünlere ilişkin bilgi toplamada görüşülen kişiler tarafından sıklıkla vurgulanan ve bu çalışma açısından önemsenen diğer bir unsur, düğünün görselliğine ve gösteri ile bağına dikkat çekmektedir. Salon sahiplerinin görüşme talebim karşısında, “Düğün anlatılmaz, yaşanır”, “Ben anlatacağıma buyurun gözlerinizle görün” şeklindeki yönlendirme çabaları önemlidir. Nitekim düğün sonrasında devam eden görüşme taleplerim karşısında salon sahipleri “gördüğünüzden daha fazlası yok ki, ne anlatayım” demeyi sürdürdüler. Görüşülen kişilerden biri ise çalışmam hakkında bana önerilerde bulunurken, “öyle bir şey yapman lazım ki senin, çalışmanın içinden film çıksın” diyerek görsel/imgesel olan ile düğünün bağını kendisi bu şekilde kurmuştur.52

52 Tuğrul ile görüşme protokolünden (8 Ağustos 2007).

Düğün sahipleri ile ilk temasımdaki bazı diyaloglar da düğün etkinliğini yorumlamam açısından önemli oldu. Katılımcı olduğum düğünlerde, kişilerin değer biçme, beğenme ölçütümü merak etmesi, neredeyse her düğünün sonunda ihmal edilmeksizin sorulan “Düğünümüz nasıl?”, sorusunda somutlaşıyordu. Kalabalığın, düğün sahibi ailenin nüfuzunun ve itibarının görünürlüğünün, düğünü güzelleştirmede en belirgin ölçütlerden kabul edildiği, genellenebilecek ölçüde yaygın gözlenmiştir.

Aile görüşmelerinde de benzer sorunlar tekrarlanmıştır. Konu törensel bir etkinlik olduğunda, insanlar açısından bunu anlatmanın, söze dökmenin oldukça zor olduğu izlenmiştir. Görüşmelerin çoğunluğunda “sizin düğününüz nasıl oldu?” ilk sorusunun cevabı neredeyse hiç değişmiyordu. “Bildiğiniz gibi bir düğün”. Neyi

“bildiğim” konusundaki temel referans açıktı: Benim –hele de Türkiye’den gelen biri olarak- düğünlerin nasıl yapıldığını bilmemem mümkün görülmüyordu. Dolayısıyla sorularım görüştüğüm kişiler için kimi zaman saçma, hatta aptalca veya samimiyetsizdi. Bu, belirttiğim niyetin dışında bir niyetim olduğu şüphelerini ve bana karşı güvensizliği besliyordu. Ayrıca, evlilik ve düğün derken, her ne kadar kolektif bir etkinlikten söz ediyor olsak da, bunun kamusal ile özel alanı ayrıştırarak düzenleyen niteliğini aklımızda tutmalıyız. İlk tepkilere bakılırsa, kişilere evliliklerine ilişkin sorular sormak, önemli ölçüde özel alana ilişkin bir meraktı.

Üstelik özel alan, özellikle göç topluluklarında daha da genişleyebilmekteydi.

İnsanlara düğünlerini sormanın önceden öngörüldüğü gibi olağan olmadığı, aslında kısmen mahrem alana girildiği ilk karşılaşmalarda açıkça anlaşılmıştır. Bu sorunlar zamana yayılan karşılıklı güven oluşturma süreciyle önemli ölçüde aşıldı. Ayrıca, üzerine pek de düşünüm geliştirmeden yapılan törensel etkinlikler hakkında konuşmanın zorluğunu aşmada görüntülerin önemli etkileri oldu. Bir fotoğraftan yola çıkarak “gelinliği nereden almıştınız?” sorusuyla birlikte sohbet hatırlamayla ve pratiklerle bağ kurmaya başlıyordu, görüntüler kişilerin “kişisel”lerine

“dokunmamda” izinli bir kapı aralıyor, sohbet açılıyordu.

Sadece düğün salonlarındaki evlilik törenleriyle sınırlanan bu araştırma sürecinde ayrıca bir adet otel düğünü izlenmiş, otellerin salonlarını kiralayan aracı kişilerle görüşmelerden hareketle bilgi edinilmiştir. Berlin’de otel düğünleri Otel Mercure ve Otel Fort (eski adıyla Otel ParkInn) olmak üzere iki salonda, haftanın

Cumartesi günlerinde gerçekleştirilmektedir. Cami düğünü izleme olanağı maalesef doğmamıştır. Görüşülen kişilerden de camide düğün yapan yoktur. Bu konudaki bilgiler, görüşülen kişilerin aktarımları doğrultusunda toplanmıştır. Berlin’de, cami düğünlerine mekan sağlayabilen yerler olarak Şehitlik Cami’si, Kreuzberg’deki Mevlana Cami’si ve Wedding’de bir cami olduğu tespit edilmiştir.53

Yedi aylık araştırma sürecinin ilk iki buçuk ayında sektör ile temaslar sağlanmış fakat temel önemdeki aile görüşmeleri konusunda henüz hiçbir adım atılamamıştı. Doğrudan düğün salonlarına gitmek yoluyla geliştirilmeye çalışılmış ilk ilişkiler, karşılıklı güven ilişkisinin kurulması için yeterli zaman geçmediği için uzun süre bir sonuç vermedi. Düğünlerde kurulan bağlantılar olabildiği ölçüde devamı gelen ilişkilere dönüştürülmeye çalışıldı. Bu konuda ağırlıkla kadınların iletişime açık olduğu gözlendi, devamında kadınlarla ilişki geliştirme yönünde çaba sarfedildi.

Alan araştırmasını etkileyen bazı unsurlar ise araştırma sürecinin içindeyken deneyimlenerek tespit edildi. Attığım her ilk iletişim adımı, karşı tarafta bir çekimserliğe ve şüpheye yol açıyordu. Bunu fark ediyor fakat yorumlayamıyordum.

Örneğin salon ve düğün sahiplerinin bana mesafeli davranmasının nedenini bir süre sonra anladım. Düğüne ‘dışarıdan’ gelen kişilerin, Maliye Bakanlığı’ndan bir denetçi olma ihtimalini düşünüyorlardı. Çünkü düğünlerdeki takı uygulamasında toplanan paralar Almanya Maliye Dairesi (Finanzamt) tarafından denetlenmekte ve vergilendirilmektedir. Almanyalı Türkler ise takı parasını maliyenin denetimi dışında tutmak istemektedir. Ayrıca, sadece düğün ve sahiplerinin değil, müzisyenlerin de tebdil-i kıyafet denetçilerden çekinmek için nedenleri vardı. Serbest çalışan müzisyenlerin ve salon orkestralarının, müzik eserlerinin telif hakları konusunda Alman kuruluşu GEMA54 tarafından denetlenmesi, salonda yabancıya karşı şüphe ve güvensizliği besleyen diğer bir unsurdu.

Bütün bunların yanında, politik kimliğim de sorgulanıyordu. Bu konuda benden doğrudan bilgi talep edildiği olmuştur. Bir düğünde ‘ne’ci olduğum sorulmuş, diğer bir düğünde dini inancım merak konusu olmuş veya örneğin Kürtçe (Kırmançi veya Zazaca) bilip bilmediğim sınanmıştır.

53 Berlin’deki camiler konusunda bkz. (Spielhaus ve Faerber 2006).

54 Die Gesellschaft für muzikalische Aufführungs- und mechanische Vervielfaeltigunsrechte.

Topluluklarda güvensizlik ve tedirginlik duygusunu harekete geçiren bu ilk karşılaşmalara ek olarak, düğünün araştırma konusu olarak ‘tuhaf’ karşılanması ve ikna edici bulunmaması da, araştırmacının niyeti konusunda şüpheleri beslemiştir.

Belirtilen amacın altında politik bir art niyetin yattığını veya araştırmacının (yabancının) aslında “evlilik yoluyla Almanya’da yerleşmeye çalışan bir kişi”

olabileceğinin düşünülmesini getirmiş, bu doğrultudaki sorularla karşılaşmak ve iletişim durumunu yönetebilmek, benim için kimi zaman zorlu fakat her koşulda özel bir deneyime dönüşmüştür. Sonuç olarak, konuyu çalışabilmenin en temel koşulu olan karşılıklı güven ilişkisinin kurulabilmesi zaman almıştır. Güven duyma yönündeki tercih özellikle kadınlar tarafından gelmiş, özellikle de beni “Türkiye’den buralara kadar gelmiş öğrenci kız” olarak konumladıklarında ve desteklemeye karar verdiklerinde iletişim rahatlamıştır.

Bir diğer sorun çalışmanın zamanlaması konusunda ortaya çıkmıştır.

Türkiye’de yaz aylarında düğünlerin arttığı genel bilgisinin Almanya’da geçerli olmaması gene araştırma sürecinde tespit edilmiştir. Yaz dönemi, Almanyalı Türkler için “izin” dönemidir; bu dönemde özellikle düğün ve yan sektörleri kendi deyişleriyle “ölü sezona” girmektedirler. Bu süreç kurulmuş kişisel bağlantıları canlı tutmak çabasıyla, kütüphane çalışmasıyla gençlik görüşmelerinin bir kısmını tamamlamada kullanılmış, zaman kaybı olabildiğince azaltılmıştır.

İzin sürecinin yayıldığı zaman aralığı Haziran’da başlamakta ve Eylül sonuna, hatta Ekim ortalarına kadar uzamaktadır. Düğünler de ağırlıkla Ekim sonlarından itibaren yeniden yoğunlaşmaktadır. Bunun temel nedenlerinden biri emekliliği sonrası, senenin yaklaşık altı ayını Türkiye’de geçirmeyi tercih eden birinci kuşağın dönüşünün beklenmesidir. Bekleme, aile büyüklerinin törende bulunmasına gösterilen titizlik ve saygı ile açıklanmaktadır. Salon sahiplerinin sonbahar ortasından itibaren artış gösteren (kendi deyişleriyle patlama yapan) düğünlerle ilgili yorumlarından biri de, izne gidenlerin Türkiye’de evliliğe ilişkin yaptıkları organizasyonların, bu tarihten itibaren sektöre yansımaya başlamasıdır. Bu özellikle torunlarına veya çocuklarına eş seçmeye yönelen bir ve ikinci kuşak için

geçerlidir. Tatilini Türkiye’de yapmayı tercih eden gençler için de yaz mevsimi flört ve eş seçme olanağı sunmakta, devamında evlilik planları gelmektedir.55

Kişi ve topluluklarla ilişki geliştirmede hemşeri derneklerine de başvurulmuş, ne var ki evlilik konusunun mahrem olarak algılanması buralarda da harekete geçirici dinamikleri kısıtlı hale getirmiştir. Berlin’deki toplulukların iletişim kapılarını açmalarında, politik tutum, dinsel kimlik, etnik kimlik, toplumsal cinsiyet kimliği gibi unsurlar önemlidir. Bir toplumun içine girme olanağını ve koşulunu ancak kimlikler bildirimiyle güvenceye alan bir iletişim pratiği gözlenmiştir. Nitekim ben de, bazı durumlarda kendime ilişkin, kimliğe ve konuma işaret eden bilgiler kullanma stratejisine yöneldim. Özellikle görüşmelerimin önemli bir kısmını sağlayan Tokat Derneği ile bağlarımı bu şekilde sağladım ve sağlamlaştırdım.

Dernek bağı üzerinden kurduğum tek iletişim grubu Tokatlı Berlinliler oldu.