• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DEN ALMANYA’YA, ALMANYA’DAN BERLİN’E

2.1. ADLANDIRMA VE SINIFLAMA SORUNLARI

adlandırmada da kısmen devam etmektedir. Aslında göç topluluklarının adlandırmaya direnen bu nitelikleri, kullanılagelmiş kategorileri zorlayan kimliksel pozisyonlarını gayet iyi örneklemesi açısından dikkat çekicidir.45 Sonuç olarak, bu derecede heterojenleşmiş bir toplumsal dokuyu kapsayabilecek, kullanışlı bir tanımlayıcı ifade ne yazık ki yoktur.

Yukarıdaki sorunlarla birlikte, bu çalışmada, Türkiye’den giden göçmenlerin gündelik yaşamda Almanlar tarafından yaygın olarak ‘Türk’ olarak adlandırıldığı genel gözlemine dayanarak ‘Almanyalı Türkler’ (German-Turks) adlandırmasını kabul edenlere eklenmek uygun görülmüştür. Anlaşılacağı üzere, ‘Almanyalı Türkler’ ifadesiyle, Almanya’daki Türkiye kökenli göç topluluklarının tamamı kastedilmektedir. Kimlik belirten ifadeler, görüşülen kişilerin ifadeleri ve tercihleri doğrultusunda dikkatle izlenmiş, ‘Almanyalı Türkler’ adlandırmasının açıkça çelişki yarattığı haller metin içinde ayrıca belirtilmiştir.

Çalışmada tartışılması gereken diğer bir kategorilendirici, sınıflayıcı kavram

‘kuşak’ olmuştur. Sosyolojinin sıklıkla başvurduğu kuşak, toplumsalı tarihsel olarak parçalamak yoluyla izlemede işlev yüklenen, statik/durgun bir kategori olarak karşımıza çıkar. İletişim kaçınılmaz olarak kuşaklararasında gerçekleşir, kuşak her zaman yaşayan bir kategoriye işaret eder.46 Bu bağlamda, ayrı kuşak birimlerinden ziyade, kuşakların temas ve etkileşim alanlarına bakmak, bu kategorinin sınırlarını geçişken kılmakta bir yaklaşım ve bakış sunabilir.

Çalışmada kuşak sınıflamasını tartışmak ve süreçselleştirebilmek, ‘iletişimsel bellek’ çerçevesini yorumlamak ve izleyebilmek açısından da gereklidir. Assmann için iletişimsel bellek son kuşak ile en genç kuşağın hala birebir iletişim içinde olduğu bir zaman aralığını kapsar; yani yaklaşık bir ömürlük süre ile sınırlıdır (Assmann 2001: 54). Almanya’ya göçün tarihini 1961 ile başlattığımızda, 50 yıla yaklaşan bir zaman dilimi karşımıza çıkar. Söz konusu süreci özellikle “kolektif bellek” pratikleri içindeki iletişimsel boyutlara dikkat yönelterek izlemek, bir noktayı

45 Bu durumu iki anlamda yorumlayabiliriz. Dramatik bir ifadeyle yeri yurdu olmadığı için adı da yok biçiminde düşünülebilir. Ya da adlandırmanın sınırlarına direnen çoğul (kozmopolit kimlikler yolunda) bir aidiyet çerçevesi olarak değerlendirebiliriz. Ben ikinci yorumlamaya yakınım.

46 Kuşak/Nesil çok özel kullanımlar dışında genellikle yaşayan kişileri kategorilendiren bir çerçevedir.

Artık yaşamayan kişi ve grupları adlandırmada ata, ced, soy gibi kavramlara başvurulmaktadır.

ısrarlı biçimde vurgulamayı gerektirmektedir; kabul edilen bütün kuşaklar aynı zamanı yaşarlar; farklı geçmiş bağlarıyla ve farklı gelecek projeksiyonlarıyla olmakla birlikte “şimdi” içinde iletişim kurarlar.

Fakat belirtilen ilk tespitler, çalışmanın temel problemini aktarmada ve çözümlemede yeterli değildir. Göç araştırmalarında kuşak ile ilgili tartışma, kaçınılmaz olarak yeni boyutlar kazanmaktadır. Göçü deneyimlememiş olan, özellikle de geleneksel topluluklarda, değişimin daha yavaş gerçekleştiği, bireylerin hareket ve sosyalleşme alanlarının tanımlı olduğu, bu doğrultuda kuşağı belirlemedeki durakların ve değişkenlerin daha rahat görülebileceği varsayılabilir.

Oysakitlesel göçler, bir önceki topluluktan kısmen bağımsızlaşmış yeni kentsel topluluklar oluşturmaktadır. Bu hem iç hem de dış göç için geçerlidir. Göç bireylerin kişisel tarihlerinde bir dönüm noktasıdır. Ortaya çıkan yeni topluluklar da, kişisel tarihlerin dinamiklerine önemli ölçüde bağlıdır.

Yukarıdaki tartışma çerçevesinde, Türkiye’den Almanya’ya göçün tarihsel süreçlerine dikkatli bakmak gerekir. Öncelikle göçü sadece ekonomik boyutlu tanımlayamayacağımız bir çok kişinin üzerinde ortaklaştığı bir gerçekliktir.

Almanya’ya göçün, farklı ekonomik, politik, sosyal, kültürel dinamiklere bağlı olmakla birlikte, özellikle de “kesintisiz” devam ettiğine dikkat edilmelidir. Kuşak bölümlemesi söz konusu kesintisiz sürecin sonuçlarını izlemeyi açıkça zorlaştırmaktadır. Kişilerin biyografik geçmişlerindeki çeşitlilik, kuşak kategorilerini bulandırmaktadır. Kişilerin farklı yıllarda, farklı yaşlarda farklı nedenlerle ve farklı yollarla göç etmeye yöneldiğini düşündüğümüzde şu soru teorik ve yöntemsel olarak önem kazanmaktadır: Göçün kesintisiz trafiğinde, kuşak bölümlemesi ne şekilde yapılabilir?

Tartışmayı somutlaştırmada Berlin birçok örnek sağlamaktadır.

Başlangıcından hareket edersek, 1960’larda işçi göçü ile Berlin’e gelen kişileri birinci kuşak olarak görmek çok sorunlu değildir. Bu grubun geliş nedenleri, süreçleri, hatta yaşları ve cinsiyetleri, kategorilendirme açısından önemli ölçüde homojenlik ve düzenlilik sunmaktadır. Devamında, 1970’li yıllarda yaklaşık 5 ile 15 yaşları arasındayken, aile birleşmesi (Familienzusammenführung) yasal süreciyle Almanya’ya gelmiş olan kişilerin bizzat kendileri, göç araştırmacılarının benimsediği

kategorileri aktif olarak kullanmakta, kendilerini II. Kuşak olarak tanımlamaktadırlar. Fakat bu noktadan itibaren durum karışmaya başlamaktadır.

Berlin’de, günümüz orta yaş kuşağının tamamı bu tanımlamayı benimsemektedir.

Oysaki şu anda orta yaşını sürenlerin hepsi aile birleşmesi sürecinde gelmiş değildir, hepsi aynı nedenlerle göç etmiş değildir. Aile birleşmesi ile birlikte, çocuk yaşta Almanya’ya göçenler bir yana, özellikle 1973’de sınırların kapatılmasından sonra, birçok yeni göç nedeni ve biçimi ortaya çıkmıştır. Türkiye’deki siyasal süreçle de koşut gelişen bu süreçte, özellikle 1980 sonrasında, hem aile birleşmesi veya aile kurma göçü kendi içinde farklılaşmış, hem de illegal göç, mülteci göçü, hem de yeni evlilik göçleri (kâğıt üzerinde evlilikler dâhil -Scheinehe) kendini göstermiştir. Bütün bu farklılıklarla birlikte, II. kuşak bütünü içinden baktığımızda, açık bir heterojenleşme izleriz.

Nitekim bu süreç aynı niteliğiyle kesintisiz devam etmektedir. Heterojen biyografik geçmişlere rota sağlayan göç akışında, yaş kategorisi de belirsizleşmektedir. Çocuk yaşta bir göçmen ile 40’larında bir göçmen aynı yılda sınırdan giriş yapmaktadır. Buradan bakıldığında II. Kuşağın ve III. Kuşağın tanımlayıcı kategorileri birbirine girmektedir.

Betimlenen mevcut karmaşayla birlikte, bir de farklı yaş gruplarının aynı sosyal ortamda etkileşim içinde yaşadıkları, topluluğun dokusunu belirledikleri düşünüldüğünde, kuşaklar arasında duraklar işaretleyebilmek daha da zorlaşmaktadır.

Özellikle kişilerin sosyalleşme süreçleri merkezinde düşünüldüğünde, Berlin’deki topluluğun hala I. Kuşak olduğuna yönelik yorumlar gerçeklik taşımaktadır.47 Basit bir örnek olarak evlilik göçlerini48 düşünebiliriz. Yirmi yaş civarında Türkiye’deki memleketinden (kırsaldan) evlilik yoluyla Berlin’e gelmiş bir kadının veya bir erkeğin, bu şekilde kurulan bir ailenin, çocuklarının sosyalleşmesindeki etkileri şüphesiz belirleyicidir. Bu etki, en basitinden evde konuşulan dilden, çocuğun inanç ve değer yapılarına, kimlik tanımlarına kadar etki eder.

47 Sencer Bey ile görüşme (Ağustos 2007) Kenan Kolat ile görüşme (2 Haziran 2007).

48 Burada yaygın ifade biçimiyle ithal gelin, ithal damat olgusundan söz edilmektedir.

Yukarıda belirtildiği üzere, sosyal bilimler araştırmalarında, “elle tutulur kılınmaya çalışılan” kuşak kategorisi, özellikle de göç koşullarında birçok nedenle parçalanmaktadır. İlişkisellik ve bağlamlararasılık anlayışlarının bakış çerçevesi, çalışmayı betimsel olarak zenginleştirmede ve analiz olarak derinleştirmede kuramsal olarak cazip bir perspektif sunmaktadır. Ne var ki, alan deneyiminde bunu uygulamak pek kolay olamamaktadır. Zira bir topluluğu izlemeye çalışmada analitik sınıflamalardan ve kategorilerden vazgeçmek çalışmayı yapılamaz hale getirebilir.

Dolayısıyla bu çalışmada kuşak kavramından tamamen vazgeçilemeyeceği açıktır.

Fakat yukarıdaki uyarılar ışığında gerekli durumlarda bu kategoriler mümkün olduğu ölçüde esnek kullanılacaktır. Tüm sorunlara rağmen yaşa göre bir kuşak izlemesi yapılmıştır; yaşlı kuşak, orta yaş kuşağı, genç kuşak adlandırmalarına başvurulmuştur. Metnin içindeki kuşak çerçeveleri, yukarıdaki uyarılar doğrultusunda okunmalı, her kuşak dendiğinde, mutlaka homojen bir birimden söz ediliyor olmadığı peşinen bilinmelidir.