• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:

3.1. ALMANYA: KISA GÖÇ TARİHİ

3.2.3. Berlin’in Medya Ağları

Medyanın yayılımının ve etkilerinin boyutlandığı günümüzde, Berlin’deki yerel ve ulus-ötesi medyanın görünümüne kısaca bakmak, kentte yaşayan Almanyalı Türklerin küresel erişim ağlarını takip edebilmek açısından önemlidir.

Tarihsel olarak bakıldığında, Türkiye’nin yurtdışındaki vatandaşlarına medya yoluyla ulaşma çabası 1960’larda, TRT’nin Türkiye’nin Sesi Radyosu’yla başlamıştır. Almanya tarafından, Türk göçmenlere yönelik ilk yayın ise 1964 senesinde Kuzey Ren Vestfalya eyaletinin devlet radyo ve televizyon kurumu olan WDR üzerinden yayın yapan Köln Radyosu olmuştur. Günde 40 dakikalık yayınlar yapan radyo, Almanya’nın hemen her yerinden dinlenebilmektedir (Kara, 2005:

148).

Berlin Eyaleti’nin devlet radyo ve televizyon kurumu olan SFB de, 1972 yılından itibaren, Berlin’deki Almanyalı Türklere yönelik, haftanın beş günü yarım saatlik radyo yayını başlatmıştır. Haber ağırlıklı radyonun bugünkü günlük yayın süresi bir saate çıkmıştır. Fakat bu radyonun Berlinli Türkler tarafından izlenme oranı %2,1 ile sınırlıdır (Çağlar 2002a: 116). 1999 senesinde yayın hayatına başlayan Metropol FM ise, 24 saat Türkçe yayın yapma özelliğiyle ilk kez Berlin’de ortaya çıkmıştır. Bu radyo yayın politikası açısından Almanya’nın genelinde de tek örnektir.

Her sabah 06.00’dan akşam 18.00’a kadar kesintisiz canlı yayın yapan kanal %75 oranında Türkçe müzik ağırlıklıdır. Tek gelir kaynağı reklâmlar olan Metropol FM, hedef kitlesini 14–49 yaşları arasındaki Berlin Türkleri olarak belirlemiştir. Yayın içeriğiyle, dili ve söylemiyle, özellikle ulus-ötesi, melez (creole) bir kimlik tasarımını yayın hayatına yansıtmaktadır (Çağlar 2002b). Sayısal bir sonuca ulaşılamamış olmakla birlikte radyonun Berlin’deki Almanyalı Türkler tarafından beğeniyle karşılandığı alan sürecinde gözlenmiştir.

Almanya’da yayına başlayan ilk gazete 1970 senesinde Akşam Gazetesi olmuştur. Devamında, sırasıyla Hürriyet Gazetesi (1971), Milliyet Gazetesi, Milli Gazete (1973) Türkiye Gazetesi (1987), Zaman Gazetesi (1990), Evrensel Gazetesi

(1995), Özgür Politika (1995) ve Posta Gazetesi Almanya’daki (2001) yayın hayatlarına başlamışlardır. İlk zamanlarda Türkiye’de basılıp kargo yoluyla Almanya’ya ulaştırılan gazetelerde Almanyalı Türkler üzerine neredeyse hiç bilgi verilmemektedir. Zamanla Almanya’da yazı işleri büroları kurmaya başlayan gazeteler, buralardan Türkiye’deki gazetenin basımına haber aktarmaya başlamışlardır. Sonuç olarak gazeteler uzunca bir süre, gene kargo yoluyla gecikmeli olarak Almanya’ya ulaşmıştır. Almanya’daki yazı işlerinde, Almanya’daki göçmenlerin gündemleriyle oluşturulan ve Almanya’daki matbaalarda basılan gazetelerin gelmesi ise biraz daha gecikmeli olmuştur (Kara, 2005: 149–150).

Bugün, Avrupa’nın geneline satılan tüm günlük gazeteler Almanya’da basılmaktadır.

Avrupa genelinde 150.000–200.000 adet arasında satılan gazetelerin, ortalama %70’i sadece Almanya’da satın alınmaktadır (Kara 2005: 150).

Berlin’de 1985’den beri, önce kablo sonra da uydu üzerinden yayın yapan ilk örnek TD1 Televizyonu olmuştur. TD1, bugün yayın hayatına yerel magazin programları ile düşük bir performansla da olsa hala devam etmektedir. TD1 Televizyonu, ilk kurulduğu zamandan itibaren, Türkiye’den getirttiği video filmleri ile ve Türkiye’deki televizyonlardan satın aldığı haber ve eğlence programlarıyla, uzun yıllar boyunca, göçmenlerin temel ihtiyaçlarına hitap etmiştir. Fakat bu popülerliği çok sürmez. Bugünkü düşük performansının ve izleyicisini kaybetmiş olmasının en önemli nedenlerinden biri, ulus sınırının dışına çıkan Türkiye ulusal medyalarıdır. Uydudan ulaşan yaygın medyaya geçmeden önce, Berlin’deki AYPA televizyonundan söz etmek yerinde olur. Almanca-Türkçe yayın yapan AYPA’nın Berlin’de izlenme oranı sadece yüzde 0,6’dır (Çağlar 2002b).

Avrupa’daki Türkiyeli göçmenleri izleyici kitle olarak belirlemiş olan TRT INT 1990 senesinde kurulmuş ve yayın hayatına başlamıştır. Devamında 1990’ların ilk yarısında artık birçok özel televizyon kanalı uydudadır. Bunların amaçları TRT INT’deki gibi politik strateji geliştirmek değil, pazar ve reklâm payı doğrultusunda bir yayıncılık anlayışını izlemek olmuştur (Çağlar 2002b).

Uydu olanaklarının gelişmesiyle ve 1990’da ulus-ötesi yayıncılığın olanca çokluğuyla devreye girmesiyle birlikte, TD1’in maddi durumu giderek zayıflamıştır.

TD1’in yayıncılık rejimi ilk yıllarda, uzaktakilere, memlekete duyulan özlemden ve

bu bağın nostaljik ardyöresinden beslenirken, yaygın medya ile artık uzaktakiler yakınlaşmıştır. Öyle ki, “insanın kendisinin memleket dışında olduğunu hissetmesi”

neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bu hızlı geçiş süreciyle birlikte, 1990’lı yıllardan itibaren Almanyalı Türkler, Türkiye’dekilerle aynı kanalları ve aynı programları izlemeye başlar olmuşlardır.

Kabloda dijital yayın yapan Türk TV paketi içinde bulunan Kanal D, ATV, Show TV, TGRT, Kanal 7, Jetix Play, SinemaTürk ve Lig Tv izlenebilirken, TRT INT de kablodan uzun yıllar analog yayından sonra dijital yayına geçmiştir. Bu kanalların dışında Digi-Türk üzerinden paralı Türkçe televizyon yayını da izlenebilmektedir.

Tüm özel Türk televizyonları özellikle Türkiye’deki Türklere yönelik yayınlar yapmaktadırlar. Ancak 2005 yılından itibaren Kanal D, TGRT ve ATV, Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yaşayan Türklere yönelik yerel magazin ve haber programları yayınlamaya başlamaları vurgulanması gereken bir gelişmedir (Kara 2005: 151).

Almanya Türklerindeki televizyon izleme alışkanlığı üzerine yapılan araştırmalarda, Türkiye kanallarını izleyenlerin oranının düzenli biçimde arttığı belirtilmektedir (Ohliger ve Raiser 2005: 40). Fakat bu sadece Almanyalı Türklere özel bir bilgi değildir, benzer artış İspanya ve Polonya televizyonları için de geçerlidir.

Türkiyeli göçmenlerin medya ile ilişkisi Almanya tarafından sıklıkla dikkat yöneltilen bir konu olmuştur. Eski Yabancılar Dairesi Başkanı Barbara John bu bağlamda, 3T olarak formülleştirdiği bir negatif iletişim yumağından söz etmiştir. 3T Televizyon, Telekomünikasyon ve Travel’i (seyahati) içermektedir. John, bu üç unsurun göçmenlerin entegrasyonunu zorlaştırdığını belirtmiştir (Kaya 2001: 96).

Nitekim medya ile entegrasyon arasında negatif bağlantı kuran yaklaşımlar yaygındır ve bu bağlantı neredeyse genel kanıya dönüşmüştür.

Ne var ki, Ayşe Çağlar’ın konuya daha yakından bakışı farklı veriler de ortaya koymakta, konuyu entegrasyon tartışmalarından ziyade, ulus-ötesi bir bakış çerçevesiyle tartışmaya açmaktadır. Hatta kültürlerarası etkileşimin somut örneklerini de görünür kılmaya çalışmaktadır. Örneğin, ilk olarak 2000 senesinde Almanya’nın en büyük yayıncılık şirketlerinde Grüner ve Jahr, Gazete adlı Türkçe bir gazete çıkarmışlar, gene aynı yılda Die Tageszeitung da Perşembe adlı, haftalık bir Türkçe ek çıkarmıştır (Çağlar 2002b). Almanyalı Türkleri hedef kitle olarak gören bu yayınlar şüphesiz bir ihtiyaçtan doğmaktadır. Bu doğrultuda yazar, yeni

Türk göçmen kitlenin potansiyelini keşfeden başka Alman firmalarının kampanyalarından da örnekler aktarmaktadır. Telekom ve O.Tel.O arasında Türk müşteriler ciddi boyutlarda bir rekabetin konusu olmuşlardır; bu şirketler Türkçe broşürler bastırarak Almanyalı Türk kitleye ulaşmaya çalışmıştır.

Çağlar’ın da yukarıda örneklediği olaylar 1990’larda ortaya çıkmıştır. Bunlar, Almanyalı Türklerin tüketici grup, hedef kitle olarak dikkat çekmesinin en açık göstergeleridirler. Öncelikle nüfuslarının fazlalığı (hem sayı olarak hem genç insan oranı açısından) tüketici olarak bu grubun incelenmesini getirmiş, 1995 ve 1996 senesinde, Türk tüketiciler üzerine iki anket araştırması yapılmıştır (Çağlar 2002b).

Burada ortaya çıkan, birinci kuşaklarla ilgili yerleşikleşmiş olan “Türkler ucuz eşya alırlar” kanısının aksine sonuçların varlığı olmuştur. Araştırmalar, Almanyalı Türklerin kaliteye ve pahalı şeylere de para yatırabileceği bulgusuna ulaşmışlardır.

Uzun yıllar boyunca, ağırlıkla etnik pazarın müşteri gördüğü bu kitle, Mercedes, Bayer gibi büyük firmaların, Alman bankalarının, sigorta şirketlerinin, devlet postanesinin de ilgisini çeker olmuştur. Almanya’da Türkçe dilde içerikler ve çağrılar taşıyan ilanlar, reklamlar dolaşmaya başlamıştır. Topluluğun özellikle tüketim potansiyelleri açısından ilgi görmesinin boyutları Berlin’in yeni ekonomik rekabet ortamında gittikçe artmaktadır.

Ekonomi ve tüketim perspektifinin çizdiği bu resim bir yana, Kara (2005:

152–153) Almanyalı Türk nüfusun (sadece tüketici olarak değil) sosyal boyutları ve kapasiteleri açısından da ilgi çekmesi gerektiğini medya bağlamında dile getirmektedir. Medyanın ulus-ötesileşmesinin yeni koşulları, Türkiye’deki medya kuruluşları tarafından çok sınırlı ilgi görmektedir. Türkiye’nin yayıncılık anlayışında bir değişimin ve güncellemenin gerekliliğine dikkat çeken Kara, özellikle Almanya’da doğup büyüyen yeni kuşakların hala gözardı edildiğine işaret eder. Bu genç topluluk, hem izleyici olarak talepleriyle, hem de sunabilecekleri donanım açısından (dil, eğitim, kuşaksal deneyim vs.) ihmal edilmektedirler. Nitekim bu koşullarda, onların Türk medyasından uzaklaşmaları beklenmedik bir gelişme olmayacaktır (Kara 2005: 152). Ulus-ötesi alanlarda bile, hala ulusal söylemleri kara çevirmeye çalışan Türk medyasının bu adımı atması zor görünmektedir.

Aşağıdaki tabloda, Almanya’ya ulaşan Türk televizyon kanalları görülmektedir. Bu bilgileri güncel bilgilerle tamamladığımızda, uydu üzerinden yayın yapan Türk ve Kürt kanallarının sayısının 40’a yaklaştığını tespit etmek mümkündür. 132

Federal Almanya’da Yayın Yapan Türk Televizyon Kanalları

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 TRT-INT

InterStar TRT-INT

InterStar TRT-INT InterStar Show TV HBB Tele On Kanal 6

TRT-INT InterStar Show TV HBB Tele On Kanal 6 TGRT ATV Kral TV Kanal-Market

TRT-INT InterStar Show TV HBB Tele On Kanal 6 TGRT ATV Kral TV Kanal D Cine 5 Satel 2

TRT-INT InterStar Show TV HBB Tele On Kanal 6 TGRT ATV Kral TV Kanal D Cine 5 Satel 2 Med TV Euro Show Kanal 7

TRT-INT InterStar Show TV HBB Tele On Kanal 6 TGRT ATV Kral TV Kanal D Cine 5 Satel 2 Med TV Euro Show Kanal 7 Atv INT Euro D Samanyolu TRT-1 TRT-2 TRT-3 TRT-4 NTV

TRT-INT InterStar Show TV HBB Tele On Kanal 6 TGRT ATV Kral TV Kanal D Cine 5 Satel 2 Med TV Euro Show Kanal 7 Atv INT Euro D Samanyolu

NTV Heinemann ve Kamçılı 2003: 108’den aynen alınmıştır.

Berlin’deki Almanyalı Türklerin süreli yayınlarına da kısaca değinmek gerekir. Bu konuda ilk örnek, 1990’ların başlarından bu yana çıkmakta olan Merhaba Dergisi’dir (Greve 2006: 111). Türk Ekonomi Dergisi (TDU- Türkisch Deutsche Unternehmer) dergisi de 10 yılın üzerinde bir süredir düzenli yayımlanmaktadır.

Günümüzde, dernek dergileri ve bültenleri dışında magazin dergileri de reklâm dizgesine eklenmiş olarak varlığını sürdürmektedir. 1993 senesinde yayın hayatına başlayarak başı çeken Papparazzi’nin devamından, Berlin Expres, Hey

132Kaynak: Mapping Diasporic Media across the EU: Addressing Cultural Exclusion (The European Media and Technology in Everyday Life Network, 2000-2003). s. 49-50.

Berlin, Bizim Âlem gibi magazin dergileri gelmiştir. Reklâmdan geçinen bu dergilerin günümüzdeki en büyük kar alanını gastronomi ve düğün sektörü oluşturmaktadır, magazinel içerik kaynakları da önemli ölçüde düğünler ve Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan kutlaması, Geleneksel Türk Günü Etkinliği, cenaze törenleri gibi kalabalık buluşmalardır.

Berlin’de medya kullanımına bakarken, Almanyalı Türk göçmenlerin hayatında önemli bir dönüm noktası olarak işaretlenen video dönemini atlamamak gerekir. Bireysel seçimlere dayalı kullanıma olanak veren ilk teknolojik ürünlerden

“video player”, 1980’lerden itibaren birçok ülkede yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu araştırmanın sürdürüldüğü Almanya’nın genel yüzdelik verilerine göre en yüksek video player tüketicisi olduğu bir dönemde, oradaki Almanyalı Türklerin video player tüketimi oranı, Almanya’nın yüzdelik payıyla kıyaslandığında bile üç kat daha fazladır (Huyanen 1984).

Video döneminin özellikle Berlin’de çok canlı yaşandığı belirtilmelidir.

Videoteklerin birçoğu Berlin’de açılmış, bazı yapım şirketleri burada, Türk Pazarı olarak anılan yerde kurulmuştur (Abisel 2005: 115–123). Türk sinemasını ekonomik olarak kurtaran bir mucize olarak nitelenen video olayının rüzgârı hem veri olarak görünmezdir, hem de sık dillendirilmekle birlikte araştırma olarak ardından gidilmemiş belgelenmemiş bir konudur.

O yılların yoksunluğundan kaynaklanan yurt hasretinin gıdasıdır video filmler. Filmlere yönelik talep en yüksek boyutlarına ulaşmıştır. Berlin’de açılmış olan dağıtım şirketleri, talebi karşılamak üzere, Türkiye’deki bazı filmlere yapımcılık dahi yapmıştır. Hatta film sipariş etmeye yönelmiştir. Ne var ki bu rüzgâr, Almanya’ya gönderilen, hatta oraya yönelik yapılan onca filme rağmen, kendi kapalı sosyalleşmesi içinde bu kaynaklardan beslenmeye çalışan Almanyalı Türklere yetmemiştir. Öyle ki, Almanya’ya ulaşan filmler, aileler tarafından bir gecede birkaçını birden izlemek suretiyle, hızla tüketilmiştir. Hatta film yoksunluğu sonucunda göçmenler, üç dört saatlik süren uzun Hint filmlerine yönelmiştir.

L.T.’nin aktarımına göre o yıllarda yalnızlık ancak böyle tedavi edilmekte, can sıkıntısı ancak böyle geçmektedir.133

133 L.T. ile görüşme protokolünden (2 Ağustos 2007).

Göçmen için önemli bir iletişim olanağına dönüşen video dönemi Berlin’de belirgin bir yer tutmuştur (Wilpert 1987: 102). Video endüstrisi ile dolaşıma giren filmler ile kültürel belleğin ilişkisini kuran Kaya, bu tür filmlerin, ihmal edilmiş, tarihe gömülmüş veya diaspora deneyiminde ortaya çıkan baskın temsillerin altında kalmış popüler belleği yeniden programlamada, kaybolmuş veya duyulmamış hatıraların geri çağrılmasındaki etkisini vurgulamaktadır (Morley Robins 1993:10’dan aktaran Kaya 2001: 99). O yılların iletişimsel yoksunluğunda bu ihtiyaç anlaşılabilmektedir.