• Sonuç bulunamadı

Peygamber Tasavvurundaki Yanlışlıklar:

MEDENÎ SÛRELER BAĞLAMINDA İLK İSLÂM TOPLUMUNUN SİYASİ KİMLİĞİ

B. Peygamber Tasavvurundaki Yanlışlıklar:

1. İsrâiloğulları’nın Hz. Musa Hakkında Bazı Yanlış Düşüncelere Kapılıp Suizanda Bulunmaları:

Ahzâb Suresi’nde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Hz.

Musa (hakkında suizanda bulunarak ona) eziyet etmiş olan (İsrâiloğulları) gibi olmayın! Nitekim sonunda Allah, onu, onların dediklerinden akladı. O, Allah nezdinde pek itibarlıydı.”2 İsrâiloğulları’nın Hz. Musa hakkındaki yanlış düşün-celerinin mâhiyetine dair farklı görüşler mevcuttur. Bunları, bedeninde kusurlar olduğunu düşünmek, bir fâhişeyle zinâ ettiğini düşünmek ve Hz. Harun’u öldür-mekle suçlamak şeklinde özetlemek mümkündür. Öyle anlaşılmaktadır ki, bu âyetin nâzil olduğu dönemde, bazı zayıf imanlı kişiler ve münâfıklar tarafından Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında bir takım dedikodular söz konusu olmuştur.

Bunun üzerine Allah, Hz. Musa kıssasına ufak bir gönderme yaparak onun ya-şadığı benzer bir mesele üzerinden, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) üzecek her türlü eylem ve söylemden uzak durmaları gerektiği hususunda Müslümanlara tavsiyede bulunmuştur. Nitekim Abdullah b. Mesud, bu âyetteki Müslümanlara yönelik uyarıyı gerekli kılan bazı yanlışlıklara örnek kabul edilebilecek şöyle bir olay nak-letmektedir: “Bir gün Rasulullah (s.a.v.), ganimetleri taksim etti. Ensârdan biri çıkıp ‘Bu, Allah’ın rızasının gözetildiği âdil bir taksim olmadı!’ diye çıkıştı. Ben de bunun üzerine dayanamayıp ‘Ey Allah’ın düşmanı! Senin söylediğin bu çirkin lâfı Rasulullah’a (s.a.v.) bildireyim de gör!’ dedim. Ve söylediği sözü Rasulullah’a

1 Bk. Bakara 2/44; Mâide 5/63; A’râf 7/169; Cumu’a 62/5; Tevbe 9/31; Tevbe 9/34.

2 Ahzâb 33/69.

(s.a.v.) bildirdim. Bunu iştir işitmez kızdığından yüzü kıpkırmızı kesildi ve şu cevabı verdi: ‘Allah, Musa’ya rahmet etsin! Ona daha çok eziyet edildi, fakat sab-retti.’”1 Öte yandan, bu âyetin, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Zeyneb bint Cahş ile evlenmesi sebebiyle, Müslümanlar arasında bir takım dedikoduların yayılması üzerine nâzil olduğunu bildiren rivâyetler de mevcuttur.2

Ayrıca Âl-i İmrân Suresi’nin sebeb-i nüzûllerinden biri3 olduğu rivâyet edilen şu hâdise de bazı zayıf imanlı sahâbîlerin Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında yersiz düşünce ve suizanlarda bulunduklarını göstermektedir: İbn Abbas’ın naklettiğine göre Bedir savaşının ganimetleri arasında bulunan kırmızı bir kadife kaybolunca bazı sahâbîler, onu Rasulullah’ın (s.a.v.) aldığını düşündüler. Bunun üzerine Allah Teâlâ ‘Bir peygambere aldatmak asla yakışmaz’4 âyetini inzâl buyurarak Hz. Pey-gamber’i (s.a.v.) tebrie etti.5

Öte yandan, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gösterilmesi gereken edep, ona itaâtin gerekliliği ve keyfiyeti hakkında pek çok âyetin6 mevcudiyeti de, geçmiş ümmet-lerin (özellikle de İsrâiloğulları’nın) düştükleri hatalara düşmemeleri için ilk nesil-den itibaren Müslümanlarda sağlam bir peygamber tasavvuru oluşturma gayesine matuftur.

2. İsrâiloğulları’nın Hz. Musa’ya İtaatsizlik Etmeleri ve Cihaddan Korkarak Savaş Meydanında Onu Yalnız Bırakmaları:

Hz. Musa kıssasının Mekkî anlatımında yer almayıp Medenî anlatımında yer alan hususlardan biri de, İsrâiloğulları’nın Hz. Musa’yı düşmanlarına karşı savaşta yalnız bırakmaları ve korkaklık göstererek cihaddan geri durmalarıdır.7

Kur’an’dan anlaşıldığı kadarıyla, Hz. Musa’nın kıssasında geçen İsrâiloğulla-rı’nın gösterdiği bu tavrın bir benzeri, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kıssasında da münâfıklar ve bazı zayıf imanlı Müslümanlar tarafından gösterilmiştir. Şu âyetler buna misâl teşkil etmektedir:

“İki ordunun karşılaştığı gün içinizden arkasına dönüp kaçanlar var ya, işte ları, işlemiş oldukları bir takım hataları sebebiyle şeytan kaydırdı. Allah yine de

on-1 Buhârî, “Edeb”, 53; İbn Kesîr, Tefsîr, III, 500. Bazı kaynaklarda bu olayın, Huneyn savaşının akabinde meydana geldiği bildirilmektedir. (Bk. Hâzin, Lübâbu’t-Te’vîl, III, 479-480).

2 Bk. Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, IV, 307.

3 Diğer sebeb-i nüzûl rivâyetleri için bk. Taberî, Câmiu’l-Beyân, III, 510-511.

4 Âl-i İmrân 3/161.

5 Bk. Taberî, Câmiu’l-Beyân, III, 510.

6 Bk. Âl-i İmrân 3/31; Ahzâb 33/36; Nisâ 4/65, Nûr 24/63; Hucurât 49/1-2; Mücâdile 58/5, 12.

7 Bk. Mâide 5/21-22, 24.

ları affetti. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve müsâmahakârdır. Ey iman edenler! Dini inkâr edip de Allah için seferde ölen ya da gazalarda öldürülen arkadaşları hakkında

‘Bizim yanımızda olsaları ne ölürler, ne de öldürülürlerdi’ diyenler gibi olmayın!...1

“İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen musibet, Allah’ın izniyle olmuş-tu. Bu da onun Müminleri ayırt etmesi, münâfıklık yapanları da meydana çı-karması içindi. O münâfıklara: ‘Gelin Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa düşmanınızın size ve ailelerinize saldırmasını önleyin!’ denildiğinde, “Biz savaş olacağını bilseydik size katılırdık’ dediler. Doğrusu o gün onlar, imandan ziyade küfre yakın idiler. Onlar, ağızlarıyla kalplerinde olmayanları söylüyorlardı. Ama Allah onların gizlediklerini pek iyi bilir.”2

İsrâiloğulları’nın Hz. Musa’yı savaş meydanında düşmana karşı yalnız bı-rakmasının ne kadar yakışıksız bir davranış olduğunu anlatan Kur’an’ın mesajını sahâbe çok iyi anlamış olmalıdır ki, Bedir Meydanı’nda savaş başlamadan kısa bir süre önce Hz. Peygamber’in (s.a.v.) özellikle Ensârdan olan Müslümanların kendisini savaş meydanında yalnız bırakıp bırakmayacaklarını öğrenmek amacıy-la yaptığı istişâre topamacıy-lantısında, Ensâr3 kendisine şöyle cevap vermişti: “Evet biz de seninle birlikte savaşacağız. Biz, asla İsrâiloğulları’nın Hz. Musa’ya ‘Haydi sen Rabbinle git, ikiniz onlarla savaşın, biz bu işte yoğuz, burada oturacağız’ dediği gibi demeyiz. Biz ‘Sen ve Rabbin gidin, biz de sizinle gelip savaşacağız’ diyoruz.”4

3. İsrâiloğulları’nın Peygamberleri Öldürmeleri:

Hz. Musa kıssasının Mekkî anlatımında yer almayıp sadece Medenî anla-tımda yer alan konulardan birisi de İsrâiloğulları’nın, kendilerine gönderilen peygamberlerin bazılarını öldürmüş olmalarıdır.5 Öyle anlaşılıyor ki, Allah Teâlâ, Mekke’de ezâ ve cefâ içinde kıvranan Müminlerin morallerini yüksek tutmak için onlara peygamberlerin ilk başta güçsüz görünseler de sonunda düşmanlarına gâlip geldiklerini gösteren kıssaları anlatmıştır. Dolayısıyla Hz. Musa kıssasını aktarır-ken de Mekkî dönemin şartlarına uygun olacak şekilde, Hz. Musa’nın, Firavun’a nasıl gâlip kılındığı anlatılmıştır. Medine’de ise Kur’an, İsrâiloğulları’nın kendi-lerine gönderilen peygamberlerden bir kısmını öldürdüklerini bildirerek onları

1 Âl-i İmrân 3/155-156.

2 Âl-i İmrân 3/166-167. Bu konuda diğer âyetler için bk. Nisâ 4/ 75-77, 95; Tevbe 9/81, 86, 118, 120; Ahzâb 33/12-18; Fetih /11-16.

3 Bazı rivâyetlerde bu sözü söyleyenin Mikdâd b. Amr el-Kindî olduğu ifade edilir. (Bk. İbn Kesîr, Tefsîr, II, 37-38; Asım Köksal, İslâm Tarihi, VIII-IX, 106).

4 Bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 188; İbn Kesîr, Tefsîr, II, 37-38; Asım Köksal, İslâm Tarihi, VIII-IX, 106-107.

5 Bk. Bakara 2/61, 87, 91.

“peygamber kâtili” olarak nitelemektedir. Kur’an’ın, peygamberlerini katleden hâin insanlardan bahsetmesinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahâbeye bir mesaj gönderdiği anlaşılabilir. Zira Medine’de hâkim unsurun Müslüman olduğu bir toplumsal yapıya kavuşulduğu için burada Hz. Peygamber’i bekleyen asıl tehlike, dışarıdan değil içeriden olacaktır. Dolayısıyla Müslüman olduklarını söyledikleri halde İslâm’ı içselleştirememiş ya da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) siyâsî ve ictimâî liderliğini içlerine sindirememiş olan münâfıklardan gelebilecek suikast teşebbüs-lerine karşı, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu âyetlerle uyarıldığı düşünülebilir. Ayrıca bu âyetlerin, Hz. Peygamber’e (s.a.v.), Medine civarında yaşayan Yahudilerin ken-disini öldürmek istediklerine dair, örtülü bir mesaj taşıdığı söylenebilir.