• Sonuç bulunamadı

“MÜNAFIKLARIN ZİHNİYET ANALİZİ: AKIL VE ZEKÂ AYIRIMI BAĞLAMINDA” BAŞLIKLI

BİLDİRİNİN MÜZAKERESİ

Prof. Dr. Mesut Okumuş*

Sayın Başkan, değerli hocalarım, sözlerime başlarken hepinizi sevgi ve say-gıyla selamlıyorum.

Müzakereye öncelikle bildiri sahibi Mevlüt Erten Bey’e teşekkür ederek başlamak istiyorum. Mevlüt Bey, “Münafıkların Zihniyet Analizi: Akıl ve Zekâ Ayırımı Bağlamında” başlıklı bir bildiri sundular. Bildiri sahibi, Medeni sure ve ayetlerde sıklıkla geçen münafıkların zihniyet dünyasını analiz etme konusunda akıl ve zekâ ayırımından hareketle bazı bilgiler verdiler ve değerlendirmeler yap-tılar. Ben müzakeremi bana gönderilen metin üzerinden yapmaya çalışacağım.

Çünkü arkadaşımız, bana gönderilen bildiri metnini burada olduğu gibi sunmaya gayret etti.

Bildirinin şekil ve içerik açısından değerlendirmesine geçecek olursam, bu konuda şunları söyleyebilirim. Şunu belirtmem gerekir ki, müzakere etmem için bana gönderilen bildiri metni toplam 26 sayfadan oluşuyor. Bildiri metninin yak-laşık 18 sayfası akıl ve zekâ ayrımına, bu iki kavrama dair tanımlara, bunların hu-susiyetlerine dair görüş ve değerlendirmelere ayrılmış durumda; kalan 6 sayfası da münafıkların zihniyet dünyası konusunda bazı tespit ve analizlere ayrılmış bulun-maktadır. Bildiri sahibinin, başlığa uygun olarak münafıkların zihniyet analizine daha fazla ağırlık vermesi gerekirken, akıl ve zekâ kavramlarına yönelik tanımlara ve açıklamalara 18 sayfalık yer ayırması, bana göre çok gereksiz ve yersiz dur-maktadır. Yazarın asıl konuya geçmek için gereksiz yere bir sürü tanım ve görüşe yer vermesi, kalan 6 sayfayı münafıklara ve onların zihniyetine ayırması başlık ve içerik uyumsuzluğa yol açmıştır. Bu seçim tali konuların ana konu yerine

geç-* Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. E-posta: drmokumus@yahoo.com

mesine neden olmuş ve böylece girişle gelişme aralarında büyük bir orantısızlık ortaya çıkmıştır. Giriş ve gelişme arasındaki bu dengesizlik sonuca da yansımış bulunmaktadır. Bildiri metninde bazı imla hataları ve cümle düşüklükleri de yer almaktadır ki, bunlara değinmeyi gereksiz buluyorum.

Aslında zihin okuma ve zihniyet analizi insanlar açısından sorunlu bir kav-ramdır. Çünkü başka insanların zihnini ve zihniyetlerini, iç dünyalarındaki ger-çek niyetlerini analiz etmek, bilhassa insanlar açısından sorunlu ve zor bir durum-dur. Çünkü bizler bazı söz, fiil ve eylemlerden ya da bazı emarelerden hareketle insanların zihniyet dünyaları ve gerçek niyetleri hakkında bazı tahminler yürüte-biliriz. Ancak bunlar her zaman doğru ve gerçek olmayabilir. Ayrıca dinen zahirle hükmetme, sırları ve batını da Allah’a havale etmekle mükellefiz. Son tahlilde bizim tahmin ve değerlendirmelerimizi doğru olabileceği gibi yanlış tahmin ve değerlendirmelere de dayanabilir.

Zihniyet analizi ve niyet okuma konusuna insanlar değil de Allah açısından bakacak olursak durum tamamen farklılaşır. Zira Allah varlıkların gizlisini de açı-ğını da, zahirini de batınını da, gaybı da şehadeti de bilendir. Nitekim Kur’an’da

“Dikkat edin, yaratan bilir.” (Mülk, 14) diye buyrulur. Allah insanların sözlerini de özlerini de bilir. Gönüllerini de gönüllerinden geçeni de bilendir. Kısacası Al-lah allamu’l-guyubtur; her şeyi bilen varlıktır. Bu durumda kanaatimce bildiri başlığının Cenab-ı Hakk’ın münafıkların hallerini bildirmesini ifade edecek şe-kilde “Akıl ve zekâ ayrımı bağlamında Kur’an açısından münafıkların zihniyet analizi” şeklinde olması, daha isabetli olurdu diye düşünüyorum.

Kur’an’da özellikle Medine devrinde nazil olan ayetlerde münafıklarla ile ilgili çok sayıda ayet yer almaktadır. Ayrıca Münafikun suresi diye bir sure de mevcuttur ki, bu sure tamamen münafıkların söz, fiil ve hususiyetlerini konu edinmektedir. Adı geçen sure ve ayetlerde münafıklara dair, Medine dönemi bo-yunca söyledikleri sözler, yaptıkları fiiller, müminler ve müşriklerle kurdukları ilişkiler ve hatta akıllarından geçirdikleri kötü niyet ve düşüncelere dair bilgiler yer almaktadır. Münafıkların Allah, Hz. Peygamber ve müminlerle ilişkilerinde sözleriyle özlerinin bir olmadığı, niyetleriyle tutum ve davranışlarının çeliştiği, kalplerinin hasta olduğu, Müslümanlara karşı art niyetli davrandıkları ve sürekli kötülük düşündükleri noktasında çok sayıda ayet yer almaktadır. İçleriyle dışları farklı olan münafıkların ikiyüzlülükleri, duruma göre farklı maskeler takmaları sıklıkla vurgulanmaktadır. Böyle yapanlara karşı şiddetli eleştiri ve tehditler yö-neltilmektedir.

Cenab-ı Hak, Kur’an’da müminleri uyarmış ve Hz. Peygamber’e yönelik bazı hitaplarının Yahudiler tarafından istismar edildiğini haber vermiştir. “Ey iman edenler, “raina” demeyin, “unzurna” deyin ve söz dinleyin. Kâfirler için elim bir azap vardır.” (Bakara, 2/104) Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamber’e hitap ederken “bizi gözet ve göz kulak ol” anlamındaki “raina” kelimesini kullanınca, Yahudiler bu kelimeyi “bizi güt” şeklinde istismar edip alay konusu yapınca, Cenab-ı Hak mü-minlerden “unzurna” kelimesini kullanmalarını istemiştir. Aslında bu ayet, kul-landıkları söz ve kelimelere dikkat etmeleri, başkalarının istismarına yol açacak söz ve beyanlardan kaçınmaları konusunda müminlere yönelik ciddi bir uyarı ni-teliğindedir. Bu nedenle müminlerin sözlerinin açık, anlaşılır ve net olması gere-kir. Yanlış anlama ve suiistimale müsait tabirlerden uzak olması lazımdır. Bunları söylememin sebebi, Mevlüt Bey’in bildirisinde bu tarz yanlış anlama ve istismar edilmeye müsait beyan ve ifadelerin yer almasıdır.

Örneğin bildiri sahibi bir yerde “Allah Teala her şeyden önce münafıkların çok zeki, usta ve kurnaz olduklarını, hatta Hz. Peygamber’in ve Müslümanların bunları bilemeyecek kadar ustaca davrandıklarını ortaya koymaktadır” cümlesine yer vermektedir. Bu cümle aslında son derece sorunlu ve Kur’an’la çelişen iddialar içermektedir. Çünkü Kur’an’da münafıklara yönelik övücü nitelikte hiçbir ifade yoktur. Bırakın onların akıllı ve zeki olduklarını beyan eden bir ayeti, tam aksine onların ikiyüzlü, korkak, düşüncesiz, vizyonsuz ve beyinsiz olduklarını ifade eden ağır ithamlar yer almaktadır.

Kur’an’da birçok sure ve ayette münafıkların ikiyüzlü tutumlarına vurgu yapılır. Müminleri gözetledikleri ve olayların gidişatına göre tavır ve tutum ge-liştirdikleri açıklanır. Savaş kazanıldığında gelip “biz de sizdeniz” dedikleri, kay-bedilince de “tedbirli davrandık ve kendimizi tehlikeye atmadık” dedikleri ifade edilir. Yerine göre müminlerin aleyhine Mekke müşrikleriyle ve Medine’deki Ya-hudi kabileleriyle de her türlü işbirliği yaptıkları haber verilir. Kur’an savaştan ve cihattan kaçmanın ölümden kurtuluş olmadığını, aksine savaşa gidenin ölse de yaşasa da iki güzelden biriyle, şehitlik veya gazilik şerefinden birine nail olacakları vurgulanır.

Aslında zekânın tanımında “hızlı anlama ve çabuk kavrama ve süratle inti-kal” gibi anlamlar vardır. Keskin zekâ ve kıvrak zekâ ifadeleri buradan gelmek-tedir. Bildiri sahibi münafıkların kıvrak bir zekâya sahip olduklarını ileri sür-mektedir ki, bu görüşe katılmak da pek mümkün değildir. Çünkü genel manada bakıldığında Kur’an’ın münafıkların akıl ve zekâlarına dair övgüler içermediği görülür. Aksine onların akıl ve zekâlarını yanlış kullandıkları vurgulanır. Onla-rın kendilerince “uyanıklık, kurnazlık, şark kurnazlığı” diye adlandırabileceğimiz

tavırlar sergilediğini vurgulayarak kendilerine karşı ağır eleştiriler yöneltir. Allah Resulüne gelerek yeminle onun Allah’ın elçisi olduğunu ifade etkileri ancak “Al-lah biliyor ki sen Al“Al-lah’ın resulüsün; ancak Al“Al-lah şahit, münafıklar yalan söylüyor-lar.” (Münafıkun, 63/1) diyerek içleriyle dışlarının farklı olduğunu deşifre eder.

Allah Teala, Uhut harbinde biz savaşmayı bilmeyiz gibi sudan bahanelerle müminlerden ayrılmalarını haber verir. (Al-i İmran, 3/167) Hendek savaşında gerek hendeğin kazılması esnasında ve gerekse savaş başlarken evlerimiz açıkta diyerek savaştan kaytardıklarını ifade eder. (Ahzab, 33/13; Nur, 24/62) Ben-i Mustalik gazvesinde, “Medine’ye dönünce şerefliler şerefsizleri oradan çıkaracak-tır” diyerek kışkırtıcılık ve bozgunculuk yapıp Ensarla Muhacirunu birbirine dü-şürmeye çalıştıkları anlatılır. (Münafikun, 63/8) Yine Ben-i Mustalik gazvesinden Medine’ye dönerken yaşanan Hz. Aişe’ye yönelik ifk hadisesinde de Hz. Pey-gamber’in hanımına iftira attıkları ifade edilir. (Nur, 24/19) Benzer şekilde yaz sıcağına rastlayan Tebük seferine katılmama ve seferden kaçma konusunda müna-fıkların sudan bahaneler ürettikleri belirtilerek bu tutumlarına yönelik çok ciddi ve ağır eleştiriler yer almaktadır. (Tevbe, 9/50) Bu nedenledir ki, Kur’an-ı Kerim münafıkların kâfir ve müşriklerden daha tehlikeli olduklarını belirtmiş ve onların en şiddetli azaba duçar olacaklarını haber vermiştir. “Hiç kuşkusuz münafıklar Cehennem’in en alt tabakasında yanacaklardır. Onlara bir yardımcı da bulamazsın.”

(Nisa, 4/145) diye buyurmaktadır.

Bildiri sahibi bir yerde “her savaşta farklı ve pratik zekâ ürünü bahane uydu-ran münafıklar” (s.24) ifadesini kullanmaktadır. Yazarın bu ifadeleri de münafık-ların pratik ve kıvrak zekâlı oldukları şeklinde yanlış anlama ve istismara açık bir özellik arz etmektedir. Kıvrak zekâ, pratik zekâ tabirleri olumlu anlamda kullanı-lır ve övgü içeren ifadeleridir. Oysa Kur’an münafıklar için hiçbir şekilde bu tür ifadelere ve tabirlere yer vermez. Kur’an tamda bunun aksini iddia etmektedir.

Her seferinde onların hile ve desiselerini haber vererek, gizli sırlarını faş ederek, ikiyüzlü tavırlarını deşifre ederek onları rezil ve rüsva eder. Gerçek yüzlerini ve niyetlerini açığa çıkararak tevbe etmelerini, aksi halde azaba düçar olacaklarını beyan eder. “Onlara “Siz de insanların inandığı gibi inanın” dendiği zaman, “Biz beyinsizlerin inandığı gibi inanır mıyız?” dediler. Dikkat edin asıl beyinsizler onlar-dır, ancak çoğu bunu bilmezler.” (Bakara, 2/13)

Bildiri sahibi münafıklarla ilgili bütün sure ve ayetleri baştan sona tespit ederek nüzul sırasına göre düzenleyip okusa ve tefsirlerini yaparak bazı tespit ve değerlendirmelerde bulunsaydı, çok daha verimli ve başarılı sonuçlara ulaşırdı diye düşünüyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, selam ve saygılar sunuyorum.