• Sonuç bulunamadı

İlâhî İradenin Resûlullah’ın Örnekliğine Müdahil Olması

5.1. Bedir Esirleri Meselesi

Bedir Savaşı bitip ganimet ve esirler konusunun görüşülmesi başla yınca esir-ler hakkında iki görüş ortaya çıkmıştır. Müs lim’in naklettiği bir hadiste bu olay şöyle zikredilir. Hz. Ömer : “Hz. Peygamber, Ebû Bekir’e ve bana, ‘Bu esirler hak-kında düşünceniz nedir?’ diye sordu. Ebû Be kir, ‘Bunlar amca ve akraba çocukla-rıdır, onlardan fidye almanı uygun görüyorum. Böylece fidye kâfirlere karşı bize güç olur, belki Allah’ın hidayetiyle ileride Müs lüman da olurlar’ dedi. Ben de,

‘Doğrusu ben Ebû Bekir gibi düşünmüyorum. Bana göre, kellelerini uçurmamız için bize izin vermelisin; çünkü bunlar kâfirlerin öncüleri ve ileri gelenleri dir’ de-dim. Resûlullah, benim değil de Ebû Bekir’in görüşünü tercih etti.”4 Esir

alınma-1 Tevbe, 9/38-42 2 Yıldırım, Tefsir, 5/249.

3 Yücel, age, s.256.

4 Müslim, “Cihâd”, 58

dan bütün düşmanların öldürülmesi hükmü şüphe yok ki tarihî şartlara bağlı bir zaruretten, İslâm’ı koruma amacından kaynaklanıyordu, yoksa Allah’ın devamlı hükmü bu değildi. Savaşta gerekirse esir de alınacaktı, sonra bunlara adalete uy-gun şekilde işlem yapılacaktı.1 Nitekim Enfal suresinin 69. âyeti bu genel hük mü ifade ediyor, aldıkları ganimeti gönül rahatlığı ile yiyebileceklerini bildiriyor du.

Müslümanları uyarmasının, hatta kınamasının sebebi, bu savaşa mahsus olmak üzere gerekeni yapmamaları ve belki içlerinden bazılarının geçici dünya varlığını isteyerek, yani akrabalık bağının verdiği duyguların etkisinde kalarak veya esir edinmenin sağlayacağı nüfuz ve hakimiyet arzusuna kapılarak dinlerini ve canla-rını tehlikeye atmalarıydı.2 Ayet, Hz. Peygamberin şahsında duruma ve vakıa/reel hesaplara göre değil ilahî iradenin istediği yönde bir örneklik oluşturmaktadır.

“Yeryüzünde ağır basıp, hâkimiyetini kuruncaya kadar bir peygambe rin esirle-rinin olması uygun değildir. Siz geçici dünya varlığını istiyorsunuz, oysa Allah sizin için ahreti istiyor. Allah izzet ve hikmet sahibidir. Allah’ın daha önceden yazılmış bir hükmü olmasaydı, elde ettiğiniz menfaat sebebiyle size büyük bir azap dokunurdu.

Artık aldığınız ganimetten helâl ve hoş olarak yiyiniz, Allah’a itaatsizlikten sakını-nız, Allah son derecede bağışlayıcı ve esir geyicidir.”3

5.2. Münafıklar İçin Dua Ve Cenaze Namazı

Hadislerde, münafıkların başı Ab dullah b. Übeyy’in ölümü ve iyi bir mümin olan oğlunun ricası üzerine Hz. Pey gamber’in onun cenaze namazını kılmasına Hz. Ömer’in itiraz etmiştir. Resûlul lah’ın Tevbe suresi 80. âyete dayanarak istiğfar sayısını artırma hakkını kullandığını söylediği, bunun üzerine de Tevbe suresi 84.

âyetin nazil olduğu yönünde rivayetler yer almaktadır.4 Hz. Peygamber müna-fıkların bağışlanması için yetmiş defa yalvarsa da, Allah’ın onları bağışlamayacağı bildirilmiştir. Buradaki sayı çokluktan kinaye olup bununla, Resûlullah ne kadar dua ederse etsin, artık âyette işaret edilen münafıklar için bağışlanma ümi di taşı-maması istenmektedir.5

Kanaatimizce bu ve benzeri rivayetlerde geçen ifadelerle ilgili tartışmalardan çok, âyetten kolayca anlaşılan şu iki hususun üzerinde durulması âyetin sağlıklı anlaşılması bakımından daha önemli görünmektedir. Birincisi, Resûlullah’ın, yıl-larca gösterdiği engin hoşgörü ve iyi niyete türlü entrikalarla karşılık veren, kendi

1 Muhammed , 47/4 2 Kur’an Yolu, II /708-709 3 Enfal, 8/67-69

4 Buharî, Cenâiz: 22, Libas: 8 ; Tirmizî, Tefsîr: 9, 13,; Nesâi,Ccenâiz : 40; Ahmed b. Hanbel, 5 Ez- Zemahşerî, el-Keşşaf an Hakaiki’t-Tenzîl, Daru’l- Kutubi’l- İlmiyye, Beyrut, 2009, II, 164-1652/18

kuyusunu kazmak için her fırsatı değerlendiren münafıklar hakkında dahi, ümi-dini yitirmemeye ve kendisinin herkes için rahmet olduğu hitabının1 gerektirdiği biçimde davranmaya çalışmasıdır. Münafıkların cehennemin en derin lerine atı-lacağını bildiren âyetlerde bile istisna yapıldığını, bunlardan tövbe edip kendini düzelten ve gönülden teslimiyet içine girenlerin Allah’ın büyük mükâfat lara lâyık gördüğü müminlerle beraber olacaklarının bildirildiğini2 dikkate alan Hz. Pey-gamber’in bu tutumu, Müslümanlara şu mesajı vermek tedir: Asıl erdemlilik, güç-lü olduğu halde yanlış yoldaki insanları dışlama yönüne gitmeyip onların ıslahı ve kazanılması için çaba harcamaktır. İkincisi, kendilerinden söz edilen münafık-ların affe dilme şansmünafık-larını tamamen yitirmiş olduklarıdır. Bunun gerekçesi âyet-te şöyle açık lanmıştır: “Çünkü onlar Allah ve Resulü’nü inkâr etmişlerdir. Allah (böylesine) kötülüğe saplanmış kimseleri doğru yola iletmez.” Öyle görünüyor ki bu istisnaî bir durumdur. Zira âyette işaret edilen kimselerin, Hz. Peygamber’in Medine’de dış düşmanlara karşı verdiği mücadelede, ne büyük bir kambur oluş-turduğu herkes tarafından biliniyor, onlar da, ilâhî vahyi insanlara tebliğ eden Resûlullah’ın hak peygamber olduğunu, ayan beyan görüyorlardı. Böylesine bü-yük bir imkânı değer lendirmeyen ve gönüllerini imana bütünüyle kapatmış olan bu kimselerin durumu, Allah tarafından Hz. Peygamber’e haber verilmekte ve artık dış görünüşlerine gö re muamele gören bu kesime karşı açık bir tavır ortaya konması istenmektedir.3 Tavır koyabilmek yüksek şahsiyet gerektiren davranışlar-dandır. Konu münafıklık ve münafıklar olunca, durum daha da zorlaşmaktadır.

Allah, münafıklar konusunda da nihai örnekliği insanlık için son numune-i imti-sal olan Hz. Peygamberin tavrıyla topluma sunmuş olmaktadır.

“Onların bağışlanması için Allah’a ister yalvar ister yalvarma; onların affedil-mesi için yetmiş kere de dua etsen Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü onlar Allah ve Resulü’nü inkâr etmişlerdir. Allah kötülüğe saplanmış kimseleri doğru yola ilet-mez.”4 “Ve onlardan ölenin namazını kesinlikle kılma, kabri başında (duâ ve istiğfar için) durma. Çünkü onlar gerçekten Allah ve Peygamberi ni inkâr edip fâsık olarak (ilâhî buyrukları çiğneyip hiçe sayarak) can ver diler.”5

5.3. Adaletli Olma ve Müslenin Yasaklanması

Uhud Savaşı sona erince, Müslümanlar şehît edilen kardeşlerini savaş alanın-dan toplamaya başladılar. Ancak, Mekke’nin gözü dönmüş putperest azgınları,

1 Enbiyâ , 21/107 2 Nisa, 4/146-147 3 Kur’an Yolu, III/41-42 4 Tevbe, 9/80

5 Tevbe, 9/84

şehît edilen mü’minlerin kulak ve burunlarını kesmiş, gözlerini oymuş, karınla-rını deşmişlerdi. Duygusallığa kapılan mü’minler, «Eğer bir gün Cenâb-ı Hak bizi onların üzerine gönderirse, elbette aynı şeyleri uygulamakta tereddüt etmeyece-ğiz.» diyerek intikam duygularına kapıldılar. Bunun üzerine Nahl suresi 126-128 âyetleri indi ve sabretmenin hayırlı olacağı bildirilmiş oldu.1

Adalet İslâm’ın aslî ilkesidir ve insan bu ilkeyi ancak kendisi aleyhine yani özveri yönünde aşabilir2 buna mukabil, karşı taraf putperest, inkar cı veya başka bir dinden bile olsa ona, onun kendisine verdiği zarardan fazla bir zarar veremez;

gördüğü zarara kurallar çerçevesinde dengiyle cevap vermek ada let ilkesinden do-ğan bir haktır. Ancak yine de Allah, Resul’üne ve onun şahsında Müslümanlara, eğer sabır gösterirlerse, yani kötülüğe dengiyle dahi karşılık verme arzularını diz-ginleyip mukabelede bulunmazlar ve bu haklarını kullanmazlarsa, bu nun sabır erdemini kazanmış kişiler için daha hayırlı olacağını bildirmektedir.3

“Cezalandır mak isterseniz size yapıldığı kadarıyla cezalandırın, fakat eğer sabır gösterir seniz bilin ki sabırlı davrananlar için bu muhakkak ki daha hayırlıdır. Sen sabret; sabır göstermen de Allah’ın ihsanı sayesinde olacaktır. Onlardan dolayı üzül-me, kurdukları tuzaklardan kaygı duyma. Çünkü Allah tak va ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır.”4