• Sonuç bulunamadı

KUR AN NÛZÜLÜNÜN MEDİNE DÖNEMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KUR AN NÛZÜLÜNÜN MEDİNE DÖNEMİ"

Copied!
416
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DÖNEMİ

(X. TEFSİR AKADEMİSYENLERİ BULUŞMASI)

SEMPOZYUM 17-18-19 MAYIS KAHRAMANMARAŞ

(2)

(X. TEFSİR AKADEMİSYENLERİ BULUŞMASI) SEMPOZYUM

17-18-19 MAYIS KAHRAMANMARAŞ

Düzenleme Kurulu

Mustafa POYRAZ ( Kahramanmaraş Belediye Başkanı)

Prof. Dr. Fatih KARAASLAN (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Rektörü) Prof. Dr. İdris ŞENGÜL (KSÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı)

Prof. Dr. Zekeriya PAK Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖZ Yrd. Doç. Dr. Ahmet ABAY Yrd. Doç. Dr. Yahya YAŞAR Öğr. Gör. Cemal ERGÜN

Kapak Tasarım:

Halil AYDIN Sempozyum Sekreteryası Doç. Dr. Nuri KAHVECİ Yrd. Doç. Dr. Ahmet ABAY Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖZ Yrd. Doç. Dr. Yahya YAŞAR

Arş. Gör. Sezai KORKMAZ Arş. Gör. Abdurahman KURT

Arş. Gör. Yusuf BÖYÜK Arş. Gör. Arzu YILDIZ Arş. Gör. M. Kübra ÇİFTASLAN

Arş. Gör. NİLÜFER ÖZTÜRK Baskı

Basım Tarihi ( )

Yazıların ilmî sorumluluğu yazarlara aittir. Her hakkı saklıdır. Yayıncının izni olmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz.

(3)

Prof. Dr. Abdülaziz HATİP Prof. Dr. Ahmet BEDİR

Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU Prof. Dr. Bedrettin ÇETİNER Prof. Dr. Ali AKPINAR Prof. Dr. Ali EROĞLU Prof. Dr. Hasan ELİK Prof. Dr. Hasan KESKİN Prof. Dr. Hayati AYDIN Prof. Dr. Hikmet AKDEMİR Prof. Dr. Hüseyin YAŞAR Prof. Dr. İbrahim GÖRENER Prof. Dr. İshak YAZICI Prof. Dr. İsmail ÇALIŞKAN Prof. Dr. Kemal ATİK Prof. Dr. Lütfullah CEBECİ Prof. Dr. M. Akif KOÇ Prof. Dr. M. Zeki DUMAN Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI Prof. Dr. Mesut ERDAL Prof. Dr. Mesut OKUMUŞ Prof. Dr. Muhammed ÇELİK Prof. Dr. Muhsin DEMİRCİ Prof. Dr. Murat SÜLÜN Prof. Dr. Musa K. YILMAZ Prof. Dr. Mustafa ÖZEL Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Prof. Dr. M. Sait ŞİMŞEK Prof. Dr. N. HACIMÜFTÜOĞLU Prof. Dr. Necdet ÇAĞIL

Prof. Dr. Nurettin TURGAY Prof. Dr. Ömer ÇELİK Prof. Dr. Ömer DUMLU Prof. Dr. Sadık KILIÇ Prof. Dr. Salih AKDEMİR Prof. Dr. Selahattin SÖNMEZSOY Prof. Dr. Suat YILDIRIM Prof. Dr. Şadi EREN Prof. Dr. Şehmus DEMİR Prof. Dr. Şevki SAKA Prof. Dr. Talip ÖZDEŞ Prof. Dr. Veysel GÜLLÜCE Prof. Dr. Yakup ÇİÇEK Prof. Dr. Yusuf IŞICIK Katılımcı Listesi

1- Prof. Dr. Abdurrahman ELMALI 2- Prof. Dr. Abdülaziz HATİP 3- Prof. Dr. Ahmet COŞKUN 4- Prof. Dr. Ali AKPINAR 5- Prof. Dr. Ali EROĞLU 6- Prof. Dr. Celal KIRCA 7- Prof. Dr. Davut AYDÜZ 8- Prof. Dr. Erdoğan PAZARBAŞI 9- Prof. Dr. Gıyasettin ARSLAN 10- Prof. Dr. Halil ÇİÇEK 11- Prof. Dr. Hasan KESKİN 12- Prof. Dr. Hayati AYDIN

15- Prof. Dr. Hüseyin YAŞAR 16- Prof. Dr. İbrahim GÖRENER 17- Prof. Dr. İdris ŞENGÜL 18- Prof. Dr. İshak YAZICI 19- Prof. Dr. İsmail ÇALIŞKAN 20- Prof. Dr. Kemal ATİK 21- Prof. Dr. Lütfullah CEBECİ 22- Prof. Dr. M. Zeki DUMAN 23- Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI 24- Prof. Dr. Mesut OKUMUŞ 25- Prof. Dr. Muhammed ÇELİK 26- Prof. Dr. Muhsin DEMİRCİ 27- Prof. Dr. Musa K. YILMAZ 28- Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK 29- Prof. Dr. M. Sait ŞİMŞEK

30- Prof. Dr. Nasrullah H.MÜFTÜOĞLU 31- Prof. Dr. Necdet ÇAĞIL

32- Prof. Dr. Salih AKDEMİR 33- Prof. Dr. Selahattin SÖNMEZSOY 34- Prof. Dr. Suat YILDIRIM 35- Prof. Dr. Şadi EREN 36- Prof. Dr. Şehmus DEMİR 37- Prof. Dr. Şevki SAKA 38- Prof. Dr. Talip ÖZDEŞ 39- Prof. Dr. Veysel GÜLLÜCE 40- Prof. Dr. Yakup ÇİÇEK 41- Prof. Dr. Yaşar DÜZENLİ 42- Prof. Dr. Yusuf IŞICIK 43- Prof. Dr. Zekeriya PAK 44- Prof. Dr. Zülfikar DURMUŞ 45- Prof. Dr. Şahid el-BUŞEYHİ 46- Prof. Dr. Ömer PAKİŞ 47- Doç. Dr. A. Cüneyt EREN 48- Doç. Dr. Abdulmecit OKÇU 49- Doç. Dr. Abdurrahman ATEŞ 50- Doç. Dr. Abdülcelil BİLGİN 51- Doç. Dr. Ali AKAY 52- Doç. Dr. Atilla YARGICI 53- Doç. Dr. Hüseyin GÜLLÜCE 54- Doç. Dr. İshak ÖZGEL 55- Doç. Dr. Kerim BULADI 56- Doç. Dr. M. Vecih UZUNOĞLU 57- Doç. Dr. Mehmet DAĞ

58- Doç. Dr. Mehmet ÜNAL 59- Doç. Dr. Mehmet Emin MAŞALI 60- Doç. Dr. Mustafa KAYA 61- Doç. Dr. Necmettin GÖKKIR 62- Doç. Dr. Ömer KARA 63- Doç. Dr. Selim TÜRCAN 64- Doç. Dr. Süleyman GEZER 65- Doç. Dr. Veli KAYHAN 66- Doç. Dr. Yaşar KURT 67- Doç. Dr. Zeki YILDIRIM 68- Doç. Dr. Ziya ŞEN 69- Doç. Dr. Mevlüt ERTEN 70- Yrd. Doç. Dr. Abdullah BAYRAM 71- Yrd. Doç. Dr. Abdulmuttalip ARPA

(4)

74- Yrd .Doç. Dr. Ahmet ABAY 75- Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖZ 76- Yrd. Doç. Dr. Ali KARATAŞ 77- Yrd. Doç. Dr. Ali ÖGE 78- Yrd. Doç. Dr. Bilal DELİSER 79- Yrd. Doç. Dr. Burhan BALTACI 80- Yrd. Doç. Dr. Burhan SÜMERTAŞ 81- Yrd. Doç. Dr. Davut ŞAHİN 82- Yrd. Doç. Dr. Emanullah POLAT 83- Yrd. Doç. Dr. Enver BAYRAM 84- Yrd. Doç. Dr. Ergün ÇAPAN 85- Yrd. Doç. Dr. Erdoğan BAŞ 86- Yrd. Doç. Dr. Gökhan ATMACA 87- Yrd. Doç. Dr. Faruk TUNCER 88- Yrd. Doç. Dr. Hakan UĞUR 89- Yrd. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ 90- Yrd. Doç. Dr. Halil ALDEMİR 91- Yrd. Doç. Dr. H. HACIMÜFTÜOĞLU 92- Yrd. Doç. Dr. Harun ŞAHİN

93- Yrd. Doç. Dr. Hasan YILMAZ 94- Yrd. Doç. Dr. Hikmet KOÇYİĞİT 95- Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK 96- Yrd. Doç. Dr. Hüseyin AKYÜZOĞLU 97- Yrd. Doç. Dr. İhsan KAHVECİ 98- Yrd. Doç. Dr. İsmail AYDIN 99- Yrd. Doç. Dr. Mustafa HOCAOĞLU 100- Yrd. Doç. Dr. M. Vehbi ŞAHİNALP 101- Yrd. Doç. Dr. Mahmud GAVSANİ 102- Yrd. Doç. Dr. Mahmut ÖZTÜRK 103- Yrd. Doç. Dr. Mahmut AY 104- Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÇİÇEK 105- Yrd. Doç. Dr. Mehmet DEMİRCİ 106- Yrd. Doç. Dr. Muhammet YILMAZ 107- Yrd. Doç. Dr. Murat KAYACAN 108- Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜVEN 109- Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARA 110- Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARAGÖZ 111- Yrd. Doç. Dr. Mustafa KAYHAN 112- Yrd. Doç. Dr. Mustafa ŞENTÜRK 113- Yrd. Doç. Dr. Necati TETİK 114- Yrd. Doç. Dr. Necdet ÜNAL 115- Yrd. Doç. Dr. Nihat UZUN 116- Yrd. Doç. Dr. Nur Ahmet KURBAN 117- Yrd. Doç. Dr. Osman KABAKÇILI 118- Yrd. Doç. Dr. Ömer ASLAN 119- Yrd. Doç. Dr. Ömer BAŞKAN 120- Yrd. Doç. Dr. Ramazan ŞAHAN 121- Yrd. Doç. Dr. Recep DEMİR 122- Yrd. Doç. Dr. Resül ERTUĞRUL 123- Yrd. Doç. Dr. Sabri DEMİRCİ 124- Yrd. Doç. Dr. Selahattin ÖZ 125- Yrd. Doç. Dr. Şevket KOTAN 126- Yrd. Doç. Dr. Süleyman AYDIN 127- Yrd. Doç. Dr. Süleyman PAK 128- Yrd. Doç. Dr. Şahin GÜVEN 129- Yrd. Doç. Dr. Tuğrul TEZCAN 130- Yrd. Doç. Dr. Yahya YAŞAR

133- Yrd. Doç. Dr. Zeki HALİS 134- Yrd. Doç. Dr. Ali ÇİFTÇİ 135- Öğr. Gör. Abdülhalim KOÇKUZU 136- Öğr. Gör. Dr.Aydın TEMİZEL 137- Öğr. Gör. Dr. Mehmet ÇİÇEK 138- Öğr. Gör. Bilal ATİK

139- Öğr. Gör. Cemal ERGÜN 140- Öğr. Gör. Cemal IŞIK 141- Öğr. Gör. Enes SAKA 142- Öğr. Gör. Faysal ARPAGUŞ 143- Öğr. Gör. İbrahim ULUDAŞ 144- Öğr. Gör. Kadir TAŞPINAR 145- Öğr. Gör. Kerim ÖZMEN 146- Öğr. Gör. Mehmet AKIN 147- Öğr. Gör. M. Emin YURT 148- Öğr. Gör. Mehmet Zülfi CENNET 149- Öğr. Gör. M. Sacit KURT 150- Öğr. Gör. O. Şemseddin YAĞMUR 151- Öğr. Gör. Osman BAYRAKTUTAN 152- Öğr. Gör. Sedat TORTUMLUOĞLU 153- Öğr. Gör. Zekeriya YILMAZ 154- Okt. İsmetullah SAMİ

155- Araş. Gör. Abdurrahman HARBI 156- Araş. Gör. Ali ŞİMŞEK

157- Araş. Gör. Davut AĞBAL 158- Araş. Gör. Derya DERİNSU 159- Araş. Gör. Ertuğrul DÖNER 160- Araş. Gör. Fatma PEHLİVAN 161- Araş. Gör. Hadiye ÜNSAL 162- Araş. Gör. Hasan YÜCEL 163- Araş. Gör. Harun ABACI 164- Araş. Gör. Hüseyin ORAL 165- Araş. Gör. Hüseyin POLAT 166- Araş. Gör. Mansur YAYLA 167- Araş. Gör. Mahmut AYYILDIZ 168- Araş. Gör. Mehmet Tahir GÜNDÜZ 169- Araş. Gör. Mesut KAYA

170- Araş. Gör. Muhammed DURUR 171- Araş. Gör. Muhammed İsa YÜKSEK 172- Araş. Gör. Murat SARIGÜL 173- Araş. Gör. Mustafa KILIÇ 174- Araş. Gör. M. Selman ÇALIŞKAN 175- Araş. Gör. M. Sıddık TEKİN 176- Araş. Gör. Naif YAŞAR 177- Araş. Gör. Ömer DİNÇ

178- Araş. Gör. R. Tevfik KALYONCU 179- Araş. Gör. Recep KOYUNCU 180- Araş. Gör. Sahip AKTAŞ 181- Araş. Gör. Seyfullah EFE 182- Araş. Gör. Taha BOYALIK 183- Araş. Gör.Yusuf AĞKUŞ 184- Araş. Gör. Zeynep CERAN

185- Araş. Gör. Zeynep Nermin AKSAKAL 186- Araş. Gör. Samet YAZAR

187- Araş. Gör. Hüseyin HALİL

(5)
(6)
(7)

İlk ayeti oku olan yüce bir kitabı bizlere ulaştıran Peygamberin ümmeti ola- rak Rabbimizi ve hak kitabımız olan Kuran-ı Kerimi tanımak, bilmek kendimizi tanımak ve bilmektir. İnsanlığı evrensel bir okuma etrafında toplayan bu yürüyüş Mekke’de başlamış hicretle birlikte Medine de devam etmiştir. Bu kutsal çıkışın mesajı kıyamete kadar devam edecek bir yankıdır. Bu mesajın insanı koruyan, geliştiren ve yücelten kutsal bir yönü vardır. Bu okuma kuran-ı Kerimi tanımanın kutsal yolculuğudur.

Tüm okumaların tek amacı hak kitap olan o kutsal mesajı anlamaktır. Kuran hayat rehberimiz olan medeniyet yolculuğunun gemisidir.

Ancak günümüzde yetirince anlaşılması için çaba sarf edilmeyen bir dö- nemdeyiz. Oysaki onun anlaşılması insanı geliştiren yücelten bir eylemdir. Bu eylemin anlaşılması için Sadece “okumak” hususunda değil okuyup, anlayıp ve hayatımıza uygulamak uğruna hepimiz taşın altına elimizi koymalıyız.

Okumak, bu yönüyle kendimizi tanımaktır, diyebiliriz. Kitaplarda kendimi- zi veya bir benzerimizi ararız. Önemli bulduğumuz cümleler, paragraflar bizim de bir vakit düşündüklerimiz, tasavvur ettiklerimiz olabilir. Okuduklarımızdan kendimize, yüreğimize doğru bir adım daha atabiliyorsak; işte o kitabın bizdeki karşılığı daha güzele yürüyüştür. Buradan yola çıkarak Kuran Nüzulünün Medine dönemi sempozyumuyla Medine dönemi ayetleri ele alındı. Sözün özü Kura- nın anlaşılması onu okumaktan geçer. Bu vesileyle böyle önemli bir konuda ger- çekleştirilen sempozyumun makalelerini yayına hazırlayarak topluma kazandıran mesai arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

(8)
(9)

Sayın Valim, Milletvekillerim, Rektörüm ve Milli Eğitim Müdürüm ve bugün aramızda bulunan değerli Tayyar Altıkulaç Hocam

Saygıdeğer Hocalar ve Çok kıymetli Hazurun, Basınımızın değerli temsilcileri,

Değerli misafirler, aziz hemşerilerim

Bir beldenin, bir ülkenin, hatta dünyanın yarınları için planlar kurup projeler üretmek: insanlık adına yapılacak en hayırlı işlerden birisidir. Çalışmaların en zevkli ve mutluluk verecek yanı ise yaptığımız işlerin insana olanıdır.

Bizler tüm enerjimizi şehrimizin daha güzel olması için harcamaya çalışmaktayız. Göreve başladığımız günden bu yana kültür faaliyetlerine ayrı bir önem vermekteyiz. Şehrimiz için birçok sempozyum gerçekleştirdik ama bugün yapacağımız sempozyum bizi daha da mutlu etmektedir. Çünkü peygamberimizin bizlere aktarmış olduğu yüce kitabımızın daha iyi anlaşılması için gayret sarf edilmektedir. Şimdiden sempozyuma katkı sağlayan değerli, hocalarımıza özellikle hoş geldiniz şeref verdiniz diyorum.

İnsanlık için bir kurtuluş reçetesi olan yüce kitabımız Kuran-ı kerim ilk Mekke de nazil olmuştur; ancak Medine şehrinde devam etmiştir. Medine bu yönüyle medeniliğin başlangıcıdır. Aslın da tüm peygamberler kavimlerine aynı mesajı okumuştur. Hz. Peygamber Muhammed Mustafa sav. Bu mesajı tüm insanlığa getirmiştir. Tüm insanlığı tek kurtuluş yoluna davet etmiştir.

Değerli konuklar:

Bizim inanç medeniyetimiz Medine den doğmuş ve tüm dünyada medeni bir çağrı yaymış evrensel medeniyettir. Bizler de bu amaçtan yola çıkarak gücümüz nispetinde ülkemiz ve şehrimiz için güzel işler yapmaya çalışıyoruz.

Çünkü bizim ülkemiz yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle bir mozaik coğrafyasıdır. Bu coğrafyanın içerisinde Kahramanmaraş kültürel ve tarihi zenginlikleriyle ülkemizin en önemli şehirlerinden birisidir.

Kahramanmaraş, sahip olduğu tarihsel mirası, eşsiz doğal güzellikleri ve zengin kültürel birikimiyle tarım, sanayi, ticaret ve turizm açısından Doğu Akdeniz Bölgesi’nin en önemli kültürel şehirlerinden biridir. Bu vesileyle Belediye Başkanlığı yaptığım bu dönemde böyle bir sempozyuma ev sahipliği yapmaktan dolayı bahtiyar olduğumu ifade ediyorum.

(10)

uzaktan yakından gelerek sempozyuma bildiri ile katkı sağlayan Hocalarıma saygılarımı sunuyor, bizleri burada yalnız bırakmayan değerli dinleyicilere, öğrencilere sevgilerimi yolluyorum.

Emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkürlerimle diyor Sempozyumun başarılı bir şekilde geçmesini temenni ediyorum.

(11)
(12)
(13)

Sayın Milletvekillerim,

Eski Millet Vekili ve Diyanet İşleri Eski Başkanı Sayın Tayyar Altukulaç Sayın Belediye Başkanım,

Kıymetli Misafirler, Saygıdeğer Hocalarım,

Değerli Kültür ve Bilim İnsanları, Sevgili Öğrenciler,

Kur’ an Nüzûlünün Medine Dönemi Sempozyumuna “Hoş geldiniz!”

Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yurdun dört köşesinden kentimizi teşrif eden sayın tefsir akademisyenleri / hocaları!

Kahramanmaraş’ımız 17-19 Mayıs 2013 tarihleri arasında ‘en son ilahi vahiy Kur’an ufkunda ve İslam tarihi boyunca Kur’an yorumu etrafında oluşan bilgi ve kültür ışığında aydınlanacaktır.

Bu etkinlik dolayısıyla İlahiyat Fakültemizin Sempozyum Tertip Heyetine, Kahramanmaraş Belediyesi’ ne ve diğer emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

X. Tefsir Akademisyenleri Buluşmasına ev sahipliği yapmaktan büyük mut- luluk duyduğumuzu belirtmek isterim. Üç gün süre ile devam edecek olan bu etkinliğin şehrimiz, bölgemiz, ülkemiz ve bütün insanlık için hayırlara vesile ol- masını temenni ederim.

İnsan sadece maddeden ibaret olmayıp manevi yönü de olan üstün bir var- lıktır. Dolayısıyla Allah’ın insanlığa gönderdiği en son kitap olan Kur’an kaynaklı üstün ahlak prensiplerine, dini değerlere insanlığın her zaman ihtiyacı bulunduğu bilinen bir gerçektir. İnsanoğlunun insanlığını hakiki manada gerçekleştirebilme- si için söz konusu Kur’ani prensip ve değerlere sahip çıkması tabii bir ihtiyaçtır.

Bu bağlamda, sıradaki nifak tohumlarının içimize serpildiği bugünlerde sempoz- yumun arzulanan hedefe ulaşmasını ümit ediyorum.

Sempozyum süresince katkı sağlayacak bütün hocalarımıza, konuşmacılara ve emeği geçenlere başarılar diler, selam ve saygılarımı sunarım.

Prof. Dr. M. Fatih KARAASLAN Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Rektörü

(14)
(15)

Sayın Belediye Başkanım, Sayın Rektörüm,

Sayın Dekanlarım,

Saygıdeğer Hocalarım, Meslektaşlarım, Sayın Müftüm,

Geleceğin ümidi ve teminatı genç tefsir akademisyenleri, Protokolün değerli üyeleri,

Basınımızın değerli temsilcileri, Kıymetli Kahramanmaraşlılar,

Sevgili öğrenciler ve şu anda ekranları başında bizi izleyen değerli AKSU TV seyircileri hepinizi en kalbî, en samimi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

X. Tefsir Akademisyenleri Buluşmasına ve bu vesile ile, Kahramanmaraş Be- lediyesi ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi işbirliğiy- le düzenlediğimiz “Kur’ân Nüzûlünün Medine Dönemi” başlıklı sempozyuma hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Bugün, özellikle Kahramanmaraş dışından gelen değerli hocalarımızı, yur- dumuzun çeşitli ilahiyat fakültelerinde görev yapan çok kıymetli Tefsir Akade- misyenlerini, Kahramanlar diyarı, dünyanın tek İstiklâl Madalyalı şehri olan Kahramanmaraş’ımızda ağırlamanın coşkusunu ve mutluluğunu yaşıyoruz.

Vakit ayırdınız, zahmet ettiniz, Tefsir Akademisyenleri toplantısını ve Kahraman- maraş’ımızı şereflendirdiniz. Bu vesile ile Üniversitem adına, Fakültem adına ve Kahramanmaraş adına hepinize en kalbî teşekkürlerimi sunuyorum.

Muhterem Davetliler, Değerli Hazırun!

Bilindiği gibi bu sene Kahramanmaraş’ta X. sunu düzenlediğimiz ve artık ge- leneksel hale gelen ve ev sahibi bir İlahiyat Fakültesinin Tefsir Anabilim Dalı ta- rafından organizesi üstlenilen, tefsir buluşmalarının ilki 1997 yılında Elazığ’da yapılmıştı. 8 yıllık bir kesintiden sonra 2005’te Van’da tekrar başlatıldı. Ardından kesintiye uğramadan 2006’da Kayseri, 2007’de İzmir, 2008’de İstanbul (Marma- ra Üniversitesi İlahiyat Fakültesi), 2009’da Erzurum, 2010’da Konya, 2011’de yine İstanbul, ancak bu sefer İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ger- çekleştirildi. İstanbul’da alınan karar üzerine 2012’de Çorum’da ve X. sunu da bu sene Kahramanmaraş’ta yapmış olacağız. İnşallah bu toplantılarımız 2014’te Sakarya’da, 2015’te Sivas’ta, 2016’da da Bingöl’de gerçekleştirilecektir. Daha son- ra da alınacak kararlar çerçevesinde, her yıl biraz daha olgunlaşarak Tefsir Anabilim Dalı toplantılarının bir ilahiyat fakültemizin ev sahipliğiyle diğer illerimizde de ha- yırlısıyla devam etmesini Yüce Rabbimizden dua ve niyaz ediyoruz.

(16)

tanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde gerçekleştirilen sempozyumun konu- su, alınan karar gereği “Kur’ân’ı Anlamaya Katkısı Açısından Kur’an Öncesi Mekke Toplumu” şeklinde idi ve sempozyum kitabı olarak basılmıştı. 2012’de Çorum’da, yine aynı konunun devamı mahiyetinde “Kur’ân Nüzûlünün Mekke Dönemi” konusu işlenmişti. Şu anda sempozyum kitabı olarak basıldı. Bize ulaş- tı. Siz değerli hocalarımıza inşallah takdim edeceğiz.

Bu seneki sempozyum konumuz da bildiğiniz gibi “Kur’ân Nüzûlünün Medine Dönemi”dir. Sempozyum konusu çerçevesinde bize 18 tebliğ geldi.

Bunlardan ancak 8’ine oturumlarda sunma imkanı verebildik. Ancak inşallah sempozyum kitabında bize ulaşan tebliğlerin tamamını yayınlayacağımızı bir kez daha hatırlatmak isterim.

Çok Değerli Konuklar, Saygıdeğer Katılımcılar!

Hem zamanımızın sınırlı olması, hem de bu kadar güzide hocalarımızın, ilim adamlarımızın hazır olduğu, ilmi tebliğlerin sunulacağı, müzakere ve konuş- maların yapılacağı, aramızda bulunan değerli Tayyar ALTIKULAÇ Hocamızın az sonra “Kur’ân’ın Mevsûkıyeti Meselesi” konulu açılış konferansının sunulacağı bir yerde sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum.

Kahramanmaraş’ta X. Tefsir Buluşmasının ve sempozyumun gerçekleşme- sinde emeği geçen, katkısı olan herkese yüksek huzurlarınızda teşekkür ettikten sonra sözlerimi noktalamak istiyorum.

Öncelikle, Tefsir Buluşmasının gerçekleştirilmesinde ve sempozyumun ter- tip edilmesinde maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen Sayın Kahramanmaraş Belediye Başkanı Mustafa POYRAZ’a ve ekibine huzurlarınızda Fakültem ve Tef- sir Anabilim Dalı adına en kalbî teşekkürlerimi sunuyorum.

Yine Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Fatih KARAASLAN Hocamıza da her konuda olduğu gibi bu konuda da verdik- leri destekten dolayı huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç addediyorum.

İlmî, dinî, kültürel ve irşat hizmetlerinde daima dayanışma ve işbirliği içinde olduğumuz Kahramanmaraş İl Müftüsü Sayın Muhammed GEVHER’e de şük- ranlarımı arz ediyorum.

Açılış oturumunun naklen yayınlanması ve misafir hocalarımızla yapılacak programın canlı yayınlanması konularında anlayış ve desteklerini esirgemeyen AKSU TV Genel Müdürü Cüneyt Bey’e, Yayın Yönetmeni Mehmet Ali Bey’e ve diğer bütün ilgililere de kalbî teşekkürlerimi sunmak isterim.

(17)

lediye Başkanlarına, Cumartesi akşamı bütün katılımcılara verecekleri ikram için MADO SARAYI’nı açacak olan, Yaşar Pastanesi ve MADO’nun sahipleri (kendi ifadeleriyle emanetçileri) çok değerli Mehmet KANBUR, Atilla KANBUR ve Er- dal KANBUR Beylere, Özkök Baharatları sahibi Harun KÖKLÜ Bey’e, Kervan Pastaneleri sahibi Sami Kervancıoğlu Bey’e, Saçaklızade Vakfının çok değerli yet- kililerine, muhtelif etkinliklerimizde her zaman yanımızda olan KALİDA yöne- ticilerine örnek destek ve yardımlarından dolayı huzurunuzda yürekten teşekkür ve minnettarlığımızı arz etmek isterim.

Programımızın organizesinde emeği geçen tertip heyetine, Dekan Yardım- cılarıma, programın hazırlanmasında önemli katkısı olan Yrd.Doç.Dr. Ahmet ÖZ’e, ekipte görev alan hocalarımıza, asistanlarımıza, idari personele ve öğrenci- lerimize teşekkürlerimi, takdir ve tebriklerimi huzurlarınızda ifade etmek isterim.

Son olarak Anadolumuzun değişik illerinden gelerek Kahramanmaraş’ımızı teşrif eden, özellikle akademik hayatımda emeği geçen saygıdeğer hocalarıma, sayın dekanlarıma, çok değerli meslektaşlarıma, bildiri sunacak akademisyenlere, müza- kereci ve oturum başkanı hocalarımıza can-ı gönülden teşekkür etmeyi bir borç addederim. Yine Cuma namazı öncesi kürsülerde vaaz ve irşad görevi yapacak olan değerli meslektaşlarımıza, okulları ziyaret edecek hocalarımıza, Cuma akşamı (yani bu akşam) düzenlenecek olan Kur’ân ziyafeti programında Kur’ân’ı Kerîm tilavet edecek karilere, AKSU TV’de canlı yayın programına katılacak hocalarıma, Tefsir Akademisyenleri Derneği’nin yetkililerine ve üyelerine, ta Afrika’nın bir ucundan Fas’tan Kahramanmaraş’a gelerek toplantımıza katılacak olan ve Tefsir Buluşmamı- za renk katacak şeref misafirimiz Prof.Dr. Şâhid El-Bûşeyhî’ye Fakültem ve Tefsir Anabilim Dalı adına, Tertip Heyeti adına şükranlarımı arz ederim.

Son olarak değişik fakültelerde Tefsir Anabilim Dallarına mensup tüm tefsir akademisyenlerine ve bu salonu dolduran Kahramanmaraş halkına yürekten te- şekkür ediyorum.

Programın baştan sonuna kadar başarılı ve feyizli geçmesini Yüce Rab- bimden niyaz eder, eksik ve kusurlarımızın şimdiden affını istirham eder, saygılar sunarım.

Prof. Dr. İdris ŞENGÜL KSÜ İlahiyat Fakültesi DEKANI

(18)
(19)

I. OTURUM

(20)
(21)

KUR’AN-I KERİM’İN MEDENÎ AYETLERİNDE HZ. PEYGAMBER’İN ÖRNEKLİĞİ BAĞLAMINDA

TOPLUMSAL İNŞA

Yrd. Doç. Dr. Bilal DELİSER*

Özet

Bu tebliğde, medenî ayetler çerçevesinde Hz. Peygamber’in, vahyi ve vahyin temel ilkelerini, hayatın tüm alanlarında nasıl örneklendirdiği, genel tasnifler- le ele alınarak işlenmiştir. Bu şekilde, konu epistemik açıdan temellendirilmeye çalışılmıştır. Bu temel, Hz. Peygamber’in, yaşadığı toplumda, vakıaya bütün bo- yutlarıyla teslim olmadan, vahyin doğrultusunda ortaya koyduğu vakıayı aşan somut örnekliklerdir. Tüm itikadî amelî, ahlakî, siyasi ve sosyal erdemleri içeren bu örneklikler, insanlık ufkunda kaybolmayacak şekilde, O’nun şahsında somut- laşmıştır. Bu anlamda, Kur’an’ın gerçekleştirdiği inkılap, tamamen Peygamber’in ve yakın çevresinin örnekliği üzerinden olmuştur denilebilir. Çalışmanın başlı- ğında geçen “inşa” kelimesi var olmayanı oluşturma anlamında değil, imar ve ıslah etme, her alanda, insanı fıtratıyla buluşturma anlamında kullanılmıştır.

Yöntem olarak, medenî surelerde, somut örneklik oluşturan ayetler tespit edilip, bazı başlıklar altında tasnif edilmiştir. Ayet veya ayet gruplarıyla ilgi- li, kapalılığı giderecek kadar bilgi verilmiş, fazla detaya girilmemiştir. Böylece, Kur’an’ı, İslam’ı ve geleneği anlamada, yorumlamaya esas olabilecek bir yaklaşım ve kalkış noktası bulabilmenin imkanları araştırılmıştır. Çalışmamızın, Kur’an’ın teşriî tarihini açıklama amacını taşımadığı, göz önünde bulundurulmalıdır.

* Yard. Doç. Dr. Bilal DELİSER, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fak. Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, bdeliser@gumushane.edu.tr

(22)

Giriş

Kur’an-ı Kerim, indirilmeye başlandığı zamandan kıyamete kadar, insanoğ- luna her yönden rehberlik ettiği gibi, tarihin bir döneminde de toplumun hemen hemen bütün problemleriyle ve faaliyetleriyle ilgilenmiş olan Allah’ın kelamıdır.

Bu kelam, o devrin, dinî, ahlâkî, siyasî, iktisadi, sosyal vs. şartlarını dikkate alarak1 23 yıl boyunca tedricen indirilmiştir. Kur’an parça parça indirilirken, indiği top- lumun istek ve ihtiyaçlarına da cevap vermiştir. Böylece bir yandan tarihi dikkate alırken, diğer yandan da tarihin bütün şartlarına ve şartlandırılmışlıklarına teslim olmadan, Hz. Peygamberin örnekliği üzerinden, tarihe yön verme gibi bir rolü de üstlenmiştir. Kur’an, Müslümanlar için inanç konusu olan ve ilâhî bir kaynaktan gelmiş bulunan kutsal bir kitaptır. “Levh-i Mahfuz”2 gibi değişmez, ezelî mutlak bir kaynaktan alınan vahiy mesajı, iki kapak arasında derlenerek yazılı bir metin halini almıştır. Kur’an’ın “Levh-i Mahfuz” gibi ezelî ve değişmez yazılı bir kaynağa atıfta bulunması3 ve daha sonraları derlenerek iki kapak arasına alınması, İslâm bilginleri- nin Kur’an tasavvurlarını doğrudan etkilemiştir. Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamberin kalbine indirilmiştir ve kalbi olanlar için, şifadır, rahmettir. 4 Allah katından in- miştir. “Kitab-ı Meknûn 5 Ümmü’l-Kitap 6 Levh-i Mahfûz 7 İmam-ı Mübin 8 gibi ifadeler Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın ilmi ezelisinden kaynaklandığına işaret etmekte- dir.9 Geleneksel ve klasik olan Kur’an tanımı şöyledir: Kur’ân, “Peygamber’e (s.a.v) indirilen, Mushaflarda yazılı bulunan, kalplerde korunan, (muhafaza edilen), teva- türle nakledilen ve okunuşuyla (tilâvet) ibadet edilen mu’ciz kelamdır.” Bu tasavvu- run, İslâm Medeniyetinin metin merkezli bir anlama faaliyeti yürütmesinde etkili olduğu söylenebilir. Ancak, Kur’an-ı Kerim’e metin kriterleri uygulamayı yöntem olarak benimsemek ayrı şey, Kur’an’ın metinden/hattan/yazıdan ibaret olduğunu söylemek ayrı şeydir. Geleneksel yöntembilimde Kur’an dili üzerine çalışmalar mevcuttur. Kur’an’ın sırf lafızdan ibaret olduğu iddia edilemeyeceği gibi, Kur’an’ın sırf manadan ibaret olduğu da söylenemez. Kur’an, lafzıyla ve manasıyla Kur’an’dır.

1 Halis Albayrak, Tefsir Usûlü, Yöntem-Ana Konular-İlkeler-Teklifler, Şule Yay, İstanbul 1988, s.35.

2 85/Burûc 22.

3 Osman Bilen, Çağdaş Yorumbilim Kuramları Romantik, Felsefî, Eleştirel Hermeneutik, Kitabiyat, Ankara 2002, s.8.

4 2/ Bakara,97; 81/ Tekvir,19-20-21 5 56/Vakıa, 78,

6 43/Zuhruf, 4 7 85/Buruç, 21-22 8 36/ Yasin, 12

9 Mûsteşriklerin çoğunluğunun aksine müsteşrik Montgomery Watt Kur’an-ın Hz. Peygam- berin sözü olduğuna inanmaz. Bkz. W.M.Watt, Kur’an-a Giriş, Çev.Süleyman Kalkan Ankara Okulu Yay., Ankara 1998.s.12

(23)

Kur’an, kendisinin bir şair,1 kâhin2 ve şeytan3 sözü olmadığını, Allah kelamı4 oldu- ğunu ısrarla vurgulamaktadır. Kur’an kendisinin doğrudan ilâhî bir kelam5 olarak okunmasını ve buna bağlı olarak da yorumlanmasını istemektedir. Tarihin belli bir döneminde inen Kur’an vahyinin vakıa ile ilişkisinden bahsederken, Kur’an’ın ken- disine indiği Hz. Peygamberin somut örnekliklerinin gerçekleştiği vakıa karşısın- daki tutumundan söz etmemek eksik bir yaklaşım olacağından, kısaca, Peygamber vakıa ilişkisine değinmek istiyoruz.

Peygamber Vakıa İlişkisi

Kur’an-ı Kerim, indiği toplum için bir durum tespiti yapmış ve reel olana/

vakıaya cahiliye6 adını vermiştir. Kur’an-ı Kerim indiği ve cahiliye adını verdiği bu toplumu nasıl dönüştürmüştür? Bu soruya doğru cevap vermek, Hz. Pey- gamberin yaşadığı toplumda neler yaptığı ve hareket tarzı ile ilgilidir. Çünkü, cahiliye döneminde gerçekleştirilen şey, inen Kur’an ayetlerinden daha çok, Hz.

Peygamberin örnekliği üzerinden gerçekleştiriliyordu. Bu nedenle Hz. Peygam- berin davranış biçimini ve örnekliğini bir kenara koyarak veya paranteze alarak, bunu tarihin eline vermek, Kur’an-ı Kerim’in peygamberin örnekliği ile tarihe müdahale ve tarihi belli ölçülerde kontrol etme talebine karşı, tam tersine O’nu tarihin kontrolüne verme anlamına gelmektedir.7

Kur’an-ı Kerim’in vakıaya cevap vermesi vakıanın bu cevabı zorunlu kılması anlamına gelmediği gibi, cevapların mutlaka beklentilere uygun olacağı anlamı- na da gelmez. İnsanların istek ve beklentilerinin vahyi belirlediği iddiası, aynı zamanda vahyin anlam ve içeriğinin insanlarla ve kültürlerle sınırlandırılması an- lamına gelebilecektir.8 Hâlbuki tarih, olaylar, insanlar ve kültürler vahye anlam katmazlar, vahyin anlamlarının zuhuru için sadece vasıta oluştururlar.9

İnsan zihni fazla çaba gerektirmeyen hazır, verili, reel durumları onaylamaya daha yatkındır. İnsanlar, yılların vermiş olduğu davranış biçimleri ve düşünce ka-

1 69/Hâkka 40-41.

2 69/Hâkka 42.

3 81/Tekvîr 25.

4 2/Bakara 75; 9/Tevbe 6; 48/Fetih 15.

5 Bkz. TDİA,,Kelam mad. XXV/194

6 Burada cahiliye kavramı ile, İslam öncesi insan şerefine yakışmayan tüm inanç, tutum ve dav- ranışlar kastedilmektedir.

7 Geniş Bilgi için bkz. Mehmet Paçacı “Oryantalizm ve Çağdaş İslamcı Söylem” İslamiyat, C4, sayı 4, Ekim-Aralık 2001. s.91-110

8 Mehmet Bayraktar, İslamiyat, “Kur’an Vahyi ve Tarih” sayısı C.7. Sayı1, Ocak – Mart 2004, s.126

9 Bayraktar, İslamiyat, aynı yer.

(24)

lıplarıyla yaşamaya alışkındır. Fakat dünyayı doğru anlamak için, dünyayı hareket ettiren ve idare ettiren fikirlerin menşe’ ve mânâsını bilmek de elzemdir. Çeşitli aşikârlıklar ve sözde umumi olarak kabul edilen anlayışlar, bu husustaki araştır- malar için en büyük tehlikedir. Mesela, Güneş, arz etrafında dönmüyor, bunun tersi apaçık görünüyor olduğu halde.1 Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, pek çok yer- de bildirilen hakikatlerin, sözde apaçıklığın ve beklentilerin aksine olduğu için, kafirlerin, zalimlerin, küfürlerini ve zulümlerini artırmaya sebep olduğundan bahseder.2Allah, Peygamberini çoğunluğa uymaması konusunda uyarır.3 Sürekli müşriklerin kafirlerin, arzu, istek, tutum ve davranışlarına uymamasını emreder.4

Peygamberler, peygamberlik görevleri esnasında hiçbir vakıa mantığına5 mü- racaat etmemişlerdir. Bilakis vakıaların mantığını aşarak hüküm yürütmüşlerdir.

Bunun içindir ki peygamberler, tarihî olayların aklî tefsirini yapmak suretiyle, mantıkî tarzda düşünen çağdaşlarından ayrılmaktadır.6 Peygamberler bu yönüyle tarihe yön veren güçleri kontrol eden ve yeni gayeler dünyası kuran insanlardır.

7Bu bağlamda, İkbal, velî ile peygamberi karşılaştırırken şunları söyler: “Velinin

‘tevhid’ yolunda elde ettiği huzur son hedeftir. Hâlbuki peygamberde ‘tevhid’

insanın dünyasını tamamen değiştirecek şekilde ayarlanmıştır ve dünyayı sarsa- cak psikolojik güçler uyandırır.8 Bir nebi, hareketlerin ve görünüşlerin kaynağını görür, sonra bu görünüşleri selb-i nazarla ikiye ayırarak Rahmaniyeti yaymak ve Rahmaniyete aykırı olanı yasaklamak kararlılığındadır.9

Peygamber, ‘tevhid’ gereği kendini tahdid eden sınırları zorlamaya eğilimli- dir ve ortak hayat kuvvetlerine yeniden yön veya şekil vermek için fırsat aramak- tadır. Hayatın fâni ve geçici merkezi, peygamberin kişiliğinde var olan sonsuz de- rinliklere gömülür ve sonra yeniden taze bir güçle fışkırır. Hayatın eski gidişatını yok etmeye yönelir ve yeni yönler tayin eder. Getirdiği vahiy sayesinde, hayatın evrensel malı olan vahiy ile insanın fıtratına yönelir ve ona fıtratını hatırlatır.10

1 Ali İzzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam, çev.Salih Şaban, Nehir Yay.İst.1993.s.18 2 Nuh, 71/24, 28

3 Enam, 6/116

4 Casiye, 45/18, En’am 6/116

5 Burada vakıa mantığı , o güm yürürlükte olan ve insan fıtratıyla uyuşmayan belli bir ahlak ve zihniyet tarzına işaret etmektedir. Allah o günkü vakıa mantığının karşısına tevhidi koymaktadır.

6 Malik Bin Nebi, Kur’an-ı Kerim Mucizesi, Çev.Ergun Göze, Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Ank.

1991, s.178

7 Muhammed İkbal, İslamda Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu, Çev. N. Ahmet Nasır, Bir. Yay.

İst. tsız. s.171 8 İkbal , age, s.172

9 Şehbenderzade Ahmed Hilmi, İslam Tarihi, Ötüken Yay. İst. 2006, I,161.

10 İkbal, age. s.173

(25)

Vahyin müdahalesi, var olan ve Hz. Adem’e insanlık ufkunda beliren vahiy sürecinden itibaren kalan/mevcut erdemlere karşı çıkmak değildir. Fıtratı oluştu- ran dengeleri kurmaktır.1 Çünkü “insan” için indiğini sürekli vurgulayan Kur’an-ı Kerim, insanın bütün fıtrî kabiliyetleriyle örtüşür.2 Bunun için önce fiilî durumun tesbit edilmesi gerekir. Hangi zihniyetle insanlar bir dünya görüşü inşa etmişler- dir. Bu tespit edildikten sonra, İslam’ın istediği tutum davranış ve zihniyet inkı- labından söz edilebilir. Kur’an vakıa mantığının/fiili durumun, cahiliye tarzında işlediğini tespit etmesine rağmen, Cahiliye’de yaşayan insanların erdem namına tutundukları birçok şeye müdahale etmemiştir. Cahiliye döneminde; dürüstlük, cömertlik, ahde vefa, şecaat, misafirperverlik ve komşuya iyi davranma3 erdem namına bulunan davranışlardan bazılarıdır. Şah Veliyullah ed-Dihlevi, Hucce- tullahi’l-Bâliğa adlı eserinde, bu erdemlerin uzun bir listesini vermiştir.4 Çün- kü, Kur’an ve Hz. Peygamber erdemden yanadır. Hz. Peygamber, “Cahiliye’deki hayırlınız İslam’da da hayırlı olanınızdır.”5 buyurarak bu duruma işaret etmiştir.

Ancak çoğunlukla fiilî durumun yanıltıcı olabileceği, Kur’an’ın göz ardı etmediği bir gerçektir. Kur’an, fiilî durumu onaylamaktan çok, bu duruma çözüm öneri- leri sunmaktadır. Kur’an, Hz. Peygamber’i vakıa mantığına teslim olmaması için sürekli uyarmaktadır. Pisliğin/küfrün/şirkin çokluğu insanları cezbetse bile hiçbir zaman temizlikle/İslam’la/İslam’ın güzelliği ile bir olamayacağını hatırlatmakta- dır.6 Her çok ve yaygın olan şey iyi ve güzel anlamına gelmeyebilir. Çoğu zaman fiilî durum göründüğünün aksine yanıltıcı olabilir. Bu nedenle Allah, Abese su- resinde Peygamberini uyarırken, aynı zamanda Peygamberine, yürürlükte olan davranış kalıplarıyla bir hedefe varılamayacağını da hatırlatmış olmaktadır.7

Aynı şekilde, Hz Peygamber, ‘Bedir’ harbi için ashabıyla istişare ettiğinde, ashaptan bazıları, böylesine büyük bir ordu ile muharebe edecek şekilde hazırlık yapılmadığını ileri sürerek, Peygamber’i savaşmaktan vazgeçirmeye çalıştılar. Hâ- lin hakikati de böyle idi. Galibiyetin görünür sebeplerinden hiçbiri, Allah Resûlü tarafında değil, bilakis tamamen Kureyş tarafında idi. Fakat, Kureyş ordusunun önünden kaçmanın ve Medine’ye o şekilde dönmenin, İslam ve Müslümanlar için ne derece tehlikeli olacağını bazı sahabeler kestiremediler. Allah’ın Resulü,

1 Mehmet Erdoğan, “Kur’an Vahyinin Nüzul Dönemi Olgusallığıyla İlişkisinin Fıkhî Yorumu”, İslamiyat, C.7. sayı 1, Ocak-Mart, 2004 s.68

2 Ahmet Nedim Serinsu, Kimi Örnek Almalı? Şule yay. İst. 2003, s.11;İlgili ayetler için bkz. Ba- kara, 2/2, 97, 185, Âl-i İmran, 3/138; Maide, 5/46; En’am, 6/157; Yûnus, 10/57; Nahl, 16/89 3 Bkz. Müsned, III, 425

4 Şah Veliyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l –Bâliğa Çev. Mehmet Erdoğan, İz Yay. İst.1994, I/457- 467

5 Buhari, Enbiya,8,14, 19; Müslim, Fezail,168.

6 Maide, 5/100 7 Abese, 80/1-11

(26)

olayı yüzeysel değerlendiren sahabelerin görüşlerinden dolayı kırılmıştır.1Benzer durum Hendek Savaşı’nda da yaşanmıştır. Hendek kazma esnasında Resûlullah, müminleri ilerde elde edecekleri fetih ve zaferle müjdelerken, münafıklar mevcut durumun zorluklarına ve imkansızlıklarına atıfta bulunarak, Hz. Peygamber’in sözleriyle alay etmişlerdir.2

Mücadele Sûresi’nin birinci ayetinde geçen zıhar olayında Hz. Peygamber, mevcut fiilî duruma atıfla cevap vermiş, ilahî müdahale ondan sonra gelmiştir.3 Buradan da anlıyoruz ki, Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamber’in şahsında hayata yeni bir bakış kazandırmaktadır. Hz. Peygamber, kendisine Allah’tan gelen Kur’an’ı insanlara iletirken, O’nun bireysel ve toplumsal yaşantıya nasıl dönüştürüleceğini de somut olarak göstermiş olmaktadır. Gerçekten de Kur’an, Peygamber’in kişi- liğinden ve örnekliğinden kopuk bağımsız bir doküman olarak ele alınıp anlama faaliyetinin konusu yapılamaz. Allah, Kur’an’la birlikte Elçisi’ni de gönderdiği için, Kur’an’da sadece temel ilkeleri ve önemli kuralları vurgulamış ve ayrıntılara yer vermemiştir. O halde Kur’an’ın asıl işlevi, İslam Dini’nin düşünsel ve ahlakî temelini açıkça ortaya koyup, bunları örneklerle güçlendirmek ve kalplere işle- mektir. Önerdiği hayat tarzının, uygulamaya ait yönü söz konusu olduğunda ise, burada Hz. Peygamberin görevi başlamaktadır. Bu sebeple O’nun peygamber ki- şiliği ile Kur’an ahlakı arasında çok yakın bir ilişki vardır.4 Bu çalışmada, medenî ayetler çerçevesinde, anlama faaliyetlerimize temel olacak Peygamber örneklik- leri sunulacaktır. Bu yapılırken, bir yandan Hz. Peygamber’in somut örneklik- lerinin nelere tekabül ettiği tespit ve tasnif edilmeye çalışılırken, diğer taraftan tüm geleneği etkileyen ve oluşturan vahyin, hayatta nasıl ve hangi epistemolojik temellerle uygulamaya konulduğunun, bazı pratik örnekleri sunulacaktır.

1. İtikadî Sapmalar Karşısında Resûlullah’ın Örnekliği

1.1. Mübâhale Ayeti

Mübâhale, dinî bir konunun karşılıklı konuşmak suretiyle halledilmesi imkansız hale gelince, meseleyi çözümlemek için, her iki tarafın haksız olanın Allah’ın lanetine uğraması için Allah’a dua ve niyazda bulunmalarıdır. Resûlul-

1 Şehbenderzade, age, I,179

2 Ahzap, 33/12; Münafıklar: “Biz canımızı kurtarmak için hendeklere sığınıyoruz, o ise, bize Fars ve Rum ülkesinin köşklerini va’d ediyor, buraların feth olunacağını söyleyip boş vaatlerde bulunuyor...” Şeklinde sözler sarf etmişlerdir. Hendek kazma esnasında Hz. Peygamberin müjdeleri ve münafıkların sözleriyle ilgili geniş bilgi için bkz.M. Asım Koksal, İslam Tarihi, Şamil Yay.İst. t.siz, XII, 219-223

3 Geniş Bilgi için bkz. M.Erdoğan, İslamiyat, agm.s.70. Bu Konu makalenin ilgili bölümünde açıklanmıştır.

4 Serinsu, age, s.11-12

(27)

lah’tan, Hz. Îsâ hakkında onun babasız doğduğu, tanrı olmadığı gibi Kur’an’da anılan hakikatleri kabul etmemekte di renmeleri halinde, Necran heyetindekileri lânetleşmeye çağırması is tendiğinden, bu âyet “mübâhale âyeti” diye anılmıştır.

Necran heyetindekîler Hz. Îsâ ile ilgili inançlarının tutarsız olduğu ortaya kon- masına rağmen1 demagoji yoluyla haklılık iddia etmeye devam edince, yüce Allah Resulünden onları lânet leşmeye çağırmasını istemiştir. Onlar bir peygamberle lânetleşmeye girmenin ağır so nuçları olacağını bildikleri ve Hz. Muhammed’in de Allah’ın elçisi olduğuna ka naat getirdikleri için, bu yola girmeye yanaşma- dılar, kendi çevrelerindeki itibarla rını ve bu yoldan sahip oldukları menfaatleri yitirmemek için de, İslâmiyet’i kabul etmekten kaçındılar.2 Siyer, hadis ve tefsir kaynaklarında Resûlullah’ın bu lânetleşme çağrısının ciddiyetini ortaya koymak üzere, yanında kızı Hz. Fâtıma’yı, damadı Hz. Ali’yi ve torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i ve bazı Müslümanları da hazır bulundurdu ğu kaydedilmektedir.3 Allah şu ayetle Peygamberini Hristiyanlarla mübâhaleye davet etmiştir:

“Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle Îsâ hakkında tartışmaya girerse de ki: “Haydi gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı ve bizzat kendimizi ve kendinizi çağırıp, sonra da gönülden Allah’a yalvaralım da bu konuda kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim! ”4

2. İbadetlerin Uygulanmasında Resûlullah’ın Örnekliği

2.1. Oruç İbadeti

Kur’an-ı Kerim, belirlediği pek çok konuda tedrîcî bir yöntem izlemiştir. Ko- nular ve uygulamalar Peygamber’in örnekliği ile adım adım gerçekleştirilmiştir.

Böylece, İlahî irade, emirlerini Peygamber’in şahsında kemâle erdirmiştir. Aynı şey, oruç emri için de söz konusudur.

Oruç, Allah’ın buyruğunu yerine getirmek için veya farz yahut va cip olma- makla birlikte O’nun hoşnutluğunu kazanmak için, nafile ibadet niyetiyle mü- minin, belirli bir süre zarfında(imsak vaktinden iftar vaktine kadar) her türlü yemeyi, içmeyi ve cinsî ilişkiyi terk etmesidir.5 İslâm’ın getirdiği oruç, zamanı, süresi, şartları, hangi fiillerle ve davranış larla bozulduğu, tanınan kolaylıklar ba- kımından daha önceki dinlerde ve milletler de görülen oruçtan farklıdır. Oruç

1 Âl-i İmran, 3/58-60

2 İlgili hadisler için bkz. Müsned, I, 414; Buhari, Megazi, 72,73

3 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİB. Yay. Ank. 2004, s. 246 4 Âl-i İmran, 3/61

5 TDV, ilmihal, Ankara, 2007, I,381,

(28)

ibadeti, İslâm’dan önce de bilinen ve İslâm’dakinden farklı da olsa uy gulanan bir ibadet idi. Hz. Peygamber’in mensup bulunduğu Kureyş kabilesinden olanlar da, âşûrâ günü oruç tutmaktaydılar. Mekke’den Medine’ye hicret edilince bura da, Yahudilerin de aynı günde oruç tuttukları görüldü. Hz. Peygamber bunun sebe- bini sorunca; “Bugün Allah Teâlâ’nın Musa’yı kurtardığı gündür” dediler. “Bizim Mûsâ ile hak ilişkimiz sizinkinden daha fazla” buyurdu ve o gün kendisi oruç tut tuğu gibi müminlerin de tutmalarını emretti. Bir yıl sonra ramazan orucu farz kı lınınca, Hz. Peygamber, âşûrâ orucu için “ Dileyen tutsun, dileyen tutmasın”

buyurdu.1 Böylece sözü edilen oruç farz olmaktan çıktı, mendup bir ibadet hük- münü aldı. Müslümanlar oruç tutmaya devam ettikleri süre içerisinde, Rasulul- lah’ın örnekliği ile, bu ibadetle ilgili gerekli hükümler de va’z edilmiş ve belirli ilkelere bağlanmıştır.2 “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sakınıp korunasınız diye, size de farz kılındı. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır.

Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. O sayılı günler, ramazan ayıdır. O ramazan ayı ki insan- lığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi. Artık sizden kim ramazan ayı- nın hilâlini görürse, o gün oruca başlasın. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı tazim etmenizi ister. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir”3

2.2. Hac İbadeti

Bakara sûresinin 183 üncü âyetinde, «Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki milletlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı» hitabıyla, orucu Müslümanlara farz kıldıktan ve bunu takip eden âyetleriyle oruç hükümlerini bildirdikten sonra, aşağıda vereceğimiz âyet-i kerîmelerde de, İbrahim (a.s.) in diniyle ilgili bir hâtı- rayı canlı tutmak ve onu Allah’a bir ibadet vesîlesi kılmak için haccı tarif etmiş ve ana hatlarıyla onu Müslü manlara öğretmiştir. Hac, gücü yeten, yani sağlık ve servet yönünden, Kabe’yi ziyaret etme imkanına sahip olan Müslümanlara

1 Buhari, “Savm”, 69; Tefsir, 2/24; Müslim, “Siyam”, 132-137.

2 Oruç ibadeti ile ilgili ilkeler, hükümler ve amaçlar için bkz. TDV. İlmihali, Ankara, 2007, I, 379-417

3 Bakara, 2/183-185

(29)

farzdır.1 Kabe, yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ilk binadır. Bu bina Hz.

İbrahim ve oğlu İsmail tarafından Mekke’de inşa edilmiştir. İnşaat tamamlandık- tan sonra, Cibril (a.s) tavafın ve haccın nasıl yapılacağını fiilen göstermiştir. Hz.

İbrahim’den sonra, müşrikler tarafından haccın zamanı ve eda edilişi üzerinde yapılan tahrif ve değişiklikler, Resul-i Ekrem’in Veda Hacc’ındaki uygulaması ile tekrar aslî haline dönmüştür.2 Hz. Peygamber bu haccında İslamî haccın nasıl yapılacağını amelî olarak göstermiş, hataları düzeltmiş ve “ Hac menasikini/uygu- lamasını benden alın, benden gördüğünüz gibi yapın”3 buyurmuştur.4

“Haccı ve umreyi Allah için eksiksiz yerine getirin; engellenirseniz kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, mahalline ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.

Fakat içinizden biri hasta ise veya başından bir rahatsızlığı varsa (tıraşını olup) oruç, sadaka veya kurban olarak bir fidye öde sin. Güvenlikte olduğunuzda hacdan önce umre yapan kişi, gücünün elverdi ği türden bir kurban kessin. Bulamayan ise hac sırasında üç gün, döndüğü nüzden sonra da yedi gün yani tam on gün oruç tutmalıdır. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’ın buyruğuna saygılı olun ve bilin ki Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir. Hac bilinen aylardadır. Kim o aylar- da hacca karar verip niyet eder se, bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çe kişmek yoktur. Ne hayır isteseniz Allah onu bilir. Azık edinin;

kuşkusuz azı ğın en hayırlısı takvadır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri! Rab- binizden bir lütuf beklemenizde sizin için bir günah yoktur. Arafat’tan dalga dalga indiğinizde Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin; O’nu, size gös terdiği şekilde zikredin;

kuşkusuz siz bundan önce yolunu şaşırmışlardan idi niz. Sonra insanların dalga dal- ga ilerlediği yerden siz de ilerleyin. Al lah’tan bağışlanmanızı dileyin. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, çok mer hametlidir. Hacca mahsus ibadetlerinizi bitirdiğinizde de, atalarınızı an dığınız gibi, hatta daha canlı bir şekilde Allah’ı anın. Ama insanlardan öyle leri vardır ki, “Ey rabbimiz! Bize bu dünyada ver” diye dua ederler. Böyle bir kim- senin âhiretten hiç nasibi yoktur.” Onlardan bazıları da derler ki: «Rabb’ımız, bize dünyada iylik ver; âhi-rette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.» Kazandıkları şeyden nasibi olanlar işte bunlardır. Allah hesabı çabuk görendir. Sayılı günlerde Allah’ı zikredin. Al lah’tan sakınan kimse için, iki gün için de, (Minâ’dan çıkmak hususunda) acele etmesinde herhangi bir günah yoktur; geciken kimseye de günah yoktur. O halde Allah’tan sakının ve bilin ki, siz, mutlaka O’nun huzurunda toplanacaksınız.”5

1 Bkz. Âl-i İmran, 3/97 2 TDV, ilmihal, I, 514 3 Müslim, “Hac”, 310

4 Farz olan haccın tarihi süreciyle birlikte nasıl somutlaştığını geniş olarak görmek için bkz. Talat Koçyiğit, İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:

Ankara, 1990, 1/366-368.

5 Bakara, 2/196-203

(30)

2.3. Namaz İbadeti

Kur’an-ı Kerim’de, Peygamberimizden önceki peygamberlerin de namaz kılmakla emir olundukları değişik ayetlerde belirtilmektedir.1 Siyer kitaplarında mevcut bilgilere göre, ilk vahyin sonrasında Hz. Peygamber’e risâlet yüküne da- yanmasını, sabretmesini öneren âyetler gelmiş ve bunu izleyen fetret döneminden sonra namaz farz kılınmıştır.2 Namaz farz kılınınca Cibrîl, Hz.Peygamber’e gele- rek onu vadi tarafına götürmüş, orada fışkıran su ile önce Cibrîl sonra Hz. Pey- gamber abdest almış ve beraberce iki rek’at namaz kılmışlardır. Hz. Peygamber mutlu bir biçimde eve gelmiş, eşi Hatice’nin elinden tutarak oraya götürmüş ve aynı şekilde Hatice ile birlikte abdest alıp iki rek’at namaz kılmışlardır.3

İslâm’ın başlangıç yıllarında namaz, sabah ve akşamleyin kılınan ikişer rek’at- tan ibaret iken, yaygın olarak kabul gören görüşe göre, Mi’raç olayından sonra beş vakit namaz farz kılınmıştır. ‘‘Kendi nefsinde bir yakarış ve ürperiş içinde ve pek yüksek olmayan bir sözle sabah ve akşam Rabbini an; gafillerden olma’’4 âyeti namazın başlangıçtaki durumuyla ilişkili görülmektedir. Yine yaygın kabule göre, Cibrîl’in Hz. Peygamber’e Kâbe’de, namazın vakitlerini göstermek üzere imamlık etmesi Mi’raç olayının ertesi günü olmuştur.5

Namaz ibadeti de, hac gibi bütün boyutları ile Hz. Peygamberin uygulaması ve örnekliği ile şekillenip ve aslî sûretine kavuşmuş bir ibadettir. Namaz ibade- ti hakkında pek çok ayeti kerime vardır.6 Ancak, Kur’an-ı Kerim’de uygulamalı olarak örneklenen, başka bir ifadeyle, kılınış şekli Kur’an nassıyla belirlenen tek namaz çeşidi, Nisa 102 ayetinde geçen Salâtü’l-Havf/korku namazıdır. Fıkıh ki- taplarında korku namazına dair birçok hükümler yer almakta dır. Korku namazı- nın kılınış şekilleri, aşağıda belirtilen ayetin etrafında dönüp durmaktadır.7

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin sizi gafil avlamala rından kor- karsanız namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. Sen de içlerinde bulunup onlara na maz kıldırdığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da alsınlar. Bunlar secde ettikle-

1 Bakara, 2/83; Yunus, 10/87; Hûd, 11/87; İbrahim, 14/37; Meryem, 19/30-31; Tâhâ, 21/14;

Lokman, 31/17

2 İbn Hişam, Sîre, Beyrut, 1971, I, 260, 3 İbn Hişam, Sîre ,Beyrut, 1971, I, 261 4 el-A’râf, 7/205

5 Bkz. TDV, İlmihal, I, 220

6 Hûd, 11/114; 29/Ankebût, 45; Meâric,70/ 22-23, 34-35; Hacc, 22/41; Nur, 24/37; Tâhâ, 20/132; Lokman, 31/17; Bakara, 2/45; Rûm, 30/31; Müddessir, 74/42-43; A’râf, 7/170;

Tevbe, 9/11; İbrahim, 14/31; Meryem, 19/58-59; Bakara, 2/3.

7 Mehmet Zihni Efendi, Nimeti İslam, , İst. 1986, s.521-522

(31)

rinde ötekiler arkanızda olsunlar, sonra henüz namazlarını kılmamış bulunan bölük gelip seninle beraber na mazlarını kılsınlar ve bunlar da ihtiyat tedbirlerini ve silâh- larını alsınlar. Kâ firler isterler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil olasınız da üzerinize ansızın bir baskın yapsınlar! Eğer yağmur yüzünden bir zarar görürseniz ve ya hasta olursanız silâhlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Yine de ihtiyat tedbirinizi alın! Allah elbette kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamış tır.”1

3. Siyasi, Toplumsal Ve Ekonomik Alanda Hz. Peygamber’in Örnekliği

3.1. Kıblenin Değişmesi Olayı

Yahudiler ve Hristiyanlar bir peygamber beklentisi içindeydiler, ancak ırk- çı ve bağnaz bir zihniyete sahip oldukları için, onun kendi kavimleri arasından çıkması gerektiğini düşünüyorlar dı. Bu sebeple Araplar arasından mütevazi bir aileden, yetim bir çocuğun büyüyüp, Allah tarafından peygamber seçilmiş ol- masını hazmedemediler. Onun peygamberliğini, diğer tebliğlerini, bu arada Peygamber’in uygulaması ve örnekliği ile gerçekleşen kıble ile ilgili yeni hükmü reddettiler. Böylece, aslında kendi kutsal kitapları vasıtasıyla bilgi sahibi oldukları bir gerçeği de gizle miş oldular. Bakara 147. âyetinde Ehl-i kitap ne derse desin asıl gerçeğin, Allah katından or taya konan bilgi ve hükümler olduğu belirtilerek, Hz. Peygamber’in şahsında Müslümanlar, Yahudilerle Hristiyanların yanlış tel- kinlerine kapılarak, kuşkuya düşmemeleri yönünde uya rılmaktadırlar. Böyle bir uyarı, aynı surenin 145. âyetinin sonunda da yapılmıştır. Diğer birçok âyette de, benzer uyarılar yer almakta olup bütün bunlar, Müslümanların yabancı kültürle- rin etkisine kapılmadan, ve Cahiliye’den kalma kültürel kalıntılara saplanmadan, vahyin belirlediği ve Peygamberin örneklendirdiği fıtratın gereği öz değerlerini ve inançlarını korumaları gerektiği, ancak bu sayede ayakta kalabilecekleri gerçeğini, kafalara ve kalplere işlemeyi amaçlamaktadır.2 Bu anlamda kıblenin değişmesi siyasi bir tavır olarak ta algılanabilir.

“İnsanlardan bir kısım sefihler, “Onları şimdiye kadar yöneldikleri kıbleden vazgeçiren sebep nedir?” diyeceklerdir. De ki: “Doğu da batı da Al lah’ındır. O, di- lediğini dosdoğru yola iletir.” İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, Peygamber de size şahit olsun diye sizi vasat (örnek) bir ümmet yaptık. Biz bu yöneldiğin kıb- leyi özellikle Resule uyanlarla sırt çevirenleri açıkça ayırt edelim diye belirledik.

Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelecektir. Allah imanınızı asla zayi edecek değildir. Çünkü Allah insanlara karşı çok şefkatli, çok

1 Nisa. 4/101-102

2 Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir , I, 233, 234

(32)

merhametlidir. Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirdiğini elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram ta rafına çevir; nerede olursanız olun yüzünüzü o yöne çevirin.

Kuşku yok ki kendilerine kitap verilenler onun Rablerinden gelmiş bir gerçek olduğunu el bette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. Ehl-i kita ba her türlü mucizeyi getirsen onlar yine de senin kıblene asla dönmezler.

Sen de onların kıblesine uymayacaksın. Onlar birbirinin kıblesine de uymazlar.

Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzusuna uyarsan, işte o vakit sen ke sinlikle Hakkı çiğneyenlerden olursun. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu kendi oğul- larını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de içlerinden bir grup bi le bile gerçeği saklı- yorlar. Gerçek, Rabbinden gelendir; o halde sakın şüpheye düşenlerden olma!”1

3.2. Zeyd Bin Hârise Ve Zeynep’in Evlenme Meselesi

Bilindiği gibi İslam öncesi dönemde/cahiliye kölelik yaygındı, köleye mal gibi muamele edilmekteydi, kurtuluş imkânı da sınırlı idi.2 Araplar soy bağına önem verirler, insanları şahsî marifet ve erdemlerinden ziyade, geldiği soya göre sınıflandırıp değerlendirirlerdi. Evlâtlık edindikleri çocukları da kendi çocukla- rı ile bir tutarlardı. Allah bu üç âdeti ve uygulamayı fiilî örneklerle de pekiştire- rek ortadan kaldırmayı murat edince, önce Hz. Peygamber, halasının kızı olan Zeyneb ile azatlı kölesi Zeyd’i evlendirdi. Zeyd Zeyneb’i boşadıktan sonra da Allah, Hz. Peygamber’in Zeyneb ile evlenmesini istedi. Birinci evlilik, bir azatlı köle ile bir soylu kadının evlenmesi idi, ikinci evlilik ise bir evlâtlığın boşadığı kadın ile boşayanın babalığının evlenmesiydi. Böylece insanın değerinin ve ev- lenmede denkliğin, soya sopa göre değil, kişilerin şahsî faziletlerine göre olması gerektiği, câhiliyedeki şekli ve mahiyeti ile evlâtlık uygulamasının kaldırıldığı, hukuk ve mahremiyet bakımından evlâtlığın, öz evlât gibi olamayacağı, Pey- gamber ve yakınlarının içinde bulunduğu uygulama örnekleriyle tescil edilmiş oldu. Allah ve Resulü bir şeyi emrettiklerinde, başka bir ifade ile Kur’an’dan ve Sünnet’ten, bir şeyi yapmanın veya yapmamanın gerekli olduğu hükmü an- laşıldıktan sonra, artık, müminler bunu bırakıp başka bir emri, isteği, arzuyu yerine getiremezler. Nitekim Hz. Peygamber âzatlı köle Zeyd için Zeyneb’e dünür gittiğinde, önce Zeyneb ve onun erkek kardeşi kendi soyluluklarını ve Zeyd’in daha dün bir köle olduğunu ileri sürerek buna razı olmadılar. Fakat Ahzap sûresi 36-40 âyetleri gelince “Dilediğini yap” diyerek, Hz. Peygamber’in emrine boyun eğmek durumunda kaldılar.3 Müfessirler, bu âyetin iniş sebebi

1 Bakara, 2/142-147

2 İbrahim Sarıçam, Seyfettin Erşahin, İslam Medenîyeti Tarihi, Ankara, 2006, s.28

3 Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu

(33)

olarak Hz. Peygamber’in, Zeyd b. Harise ile Zeyneb binti Cahş’ı evlendirmesini zikretmektedirler.1

“Bir mümin erkek veya bir mümin kadının, Allah ve Resulü bir emir ve hü- küm verdiklerinde artık onların, işlerinde başkasını seçme haklan olamaz. Allah’ın ve Resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır. Bir zaman, Allah’ın kendisine lütufta bulunduğu, senin de lütufkâr davrandığın kişiye “Eşinle evlilik bağını koru, Allah’tan kork” demiştin. Bunu derken Allah’ın ileride açıkla- yacağı bir şeyi içinde saklıyordun, kendisinden çekinme hususunda Allah’ın önceliği bulunduğu halde sen halktan çekiniyordun. Zeyd onunla beraber olduktan sonra, müminlere evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmele- ri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. Allah’ın emri elbet yerine getirilecektir. Allah’ın hükmü değişmez kaderdir. Allah’ın, kendisi için takdir ve emrettiği bir şeyi yerine getirme hususunda Peygamber için bir sıkıntı ve sakınca olamaz. Daha önce gelip geçen, Allah’ın vahyini insanlara ulaştıran, O’ndan çeki- nen, Allah’tan başka hiçbir kimseden çekinmeyen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Hesap sorucu olarak Allah kâfidir. Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, fakat o Allah’ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur.

Allah her şeyi bilmektedir.” 2

“Bir kimseyi evlât edinmekle onun babası olunmaz” kuralı yerleştirildikten ve eski evlâtlığının boşadığı kadınla, Peygamber’in evlenmesi de sağlandıktan sonra bu kural, Hz. Peygamber’in adı anılarak bir daha hatırlatılmakta; münafık- ların, cahiliye âdet ve duygularını canlandırma teşebbüslerine set çekilmektedir.

“Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lâkin Allah’ın Resûlü ve pey- gamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir.”3

Bu suretle Kur’an, olanı değil, olması gerekeni, ilahi irade doğrultusunda, Hz. Peygamber’in örnekliğinde toplusal alanda gerçekleştirmiştir. Kur’an nüzûl süreci içerisinde bir yandan teşekkül ederken, diğer yandan da toplumu teşkil ettirmektedir. Teşkil ve teşekkül insanî örneklik dikkate alınmadan izah edilemez.

Bu durum aynı zamanda, Kur’an’la Peygamber arasındaki dinamik, diyalektik ilişkiyi gündeme getirmesi bakımından önemlidir.

Türkçe Meal ve Tefsir, DİB yay. Ankara, 2007, IV, 385,386

1 Et-Taberi, Camiu’l-Beyan an Te’vili’l-Kur’an, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1984, XXII,12; İbn Kesir, Muhtasar Tefsir-i İbn Kesir, ihtisar ve tah. M.Ali Sabûni, Dersaadet, İst. t.siz, III, 97 2 Ahzap, 33/36-40

3 Ahzap, 33/40

(34)

3.3. Riba/Faiz Olayı

İslam’ın ortaya çıktığı VII. Yüzyıl Arap toplumunda faiz, diğer birçok top- lumda olduğu gibi bütün çeşitleriyle bilinmekte ve uygulanmaktaydı. Kur’an bu yaygın âdeti tanımını yapmadan aşamalı bir bakış içerisinde, gerekli önlemleri alarak ve bu uygulamanın yerini tutacak kurumları da göstererek yasaklamıştır.

Hz. Peygamber de, devrinde bilinen ve yapılan faizli ticari işlemlerin, faizden arındırılmasına kılavuzluk etmiş, bu konudaki emir ve yasaklarıyla, belli ölçü ve ilkeleri çıkarmaya elverişli bir uygulamayı başlatmıştır.1

“İnsanların mallarında artış olsun diye ribâ yoluyla verdikleriniz Allah katın- da artmaz. Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte (manevî kârlarını) kat kat arttıranlar onu verenlerdir.”2“ Yahudilerin zulmü sebebiyle, bir de pek çok kimseyi Allah yolundan engellemeleri, kendi lerine yasaklandığı halde faizi al- maları ve haksızlıkla insanların mallarını ye meleri yüzünden önceden helâl kılınan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıl dık ve içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık.”3“Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki kurtu- luşa eresiniz.”4 “Riba (faiz) yiyenler, (kabirlerinden) ancak Şeytan çarpmış kimse gibi kalkarlar. Bu, onların «Alım-satım da faiz gibidir», demelerindendir. Halbuki Allah alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Artık bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişi ken disine, işi hakkındaki hüküm ise Al- lah’a aittir. Kim de faize döner, önce olduğu gibi faizcilik yapmaya tekrar başlarsa, işte onlar Cehennemliktir, orada hep kalıcılardır. Allah faizi, bereketini gidererek hep azaltır; sadakaları ise be reketlendirip arttırır. Hem Allah çok inkarcı hiçbir gü- nahkârı sevmez. Şüphesiz ki imân edip yararlı işlerde bulunan, namazı kılıp ze kâtı verenlerin mükâfat ve sevapları Rabları kalındadır. Hem onlara hiç bir korku da yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de. Ey imân edenler! Allah’tan korkun, faizden arta kalanı bırakın, eğer gerçekten inanmışsanız (Rabbinizin emrine uyun). Yok eğer böyle yapmazsanız, artık Allah’a ve Peygamberine karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe edip (faizcilikten vazgeçerseniz) ana sermayeniz sizindir. Artık ne haksızlık eder, ne de haksızlığa uğramış olursunuz.”5

İlk ayet, faizi açıkça yasaklamamakla birlikte, Allah katında çirkin görüldü- ğüne ve bereketsizliğine değinerek, dolaylı olarak reddetmektedir. Medine döne- minde nazil olan Nisa 160-161 ayetleri ile Allah, Yahudilere faizin haram kılındı-

1 İslam’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, , İst. 2006 , III, 1668-1669 2 Rûm, 30/39

3 Nisa, 4/160-161 4 Âl-i İmran, 3/130 5 Bakara, 2/275-279

Referanslar

Benzer Belgeler

3 numaralı asenkron jeneratör şebekeden bağımsız çalışmaktadır. Terminal uçlarına bağlı değişken yükler şematikte 7 numara ile işaretlenmiştir. Değişken yük

ÇOLAK, Oktay; 2011: Portre Fotoğrafı Nasıl Çekilir..

Tadı damağımda kaldı Tadı damağımda kaldı Pıtpıtıyı savurmanın Sergi yanında yatmanın Teştte helva çevirmenin Yoğurda parmak atmanın Küpte yağlı kavurmanın

Ama Tariş 2006 Eylül ayı başlarında "bandırmalı kurutma" sistemiyle kurutulmuş üzüm almayı durdurup "natürel kurutma" yap ılmış üzüm

[r]

• Çorba servisinde olduğu gibi boş tabakları sağdan masaya yerleştiriniz. • Daha önceden mutfaktan “Commis de Rang” tarafından getirilen kayık tabağı

Uzun boylular, k›sa boylulara k›yasla risk al- maya daha e¤ilimli; kad›nlar, erkeklere oranla daha dikkatli; risk alma e¤ilimi yaflla birlikte belirgin biçimde azal›yor..

yuvarlayabiliyorum.’ dedi. Elinde sayıların yazılı olduğu kâğıdı top gibi buruşturmuş. Bu kâğıt topu halının üzerinde yuvarlayıp duruyordu. Ve bir yandan da ‘