• Sonuç bulunamadı

Hiçbir Konuda Onun Önüne Geçmemek

MEDENÎ ÂYETLERDE HZ. PEYGAMBER’E (SAV) SAYGI

C. Medenî Âyetlerde Hz. Peygamber’e (Sav) Saygı

C.2. Davranışta Hz. Peygamber’e Saygı

1. Hiçbir Konuda Onun Önüne Geçmemek

Allah, inananların hiçbir konuda Rasulünün önüne geçmemesini istemekte-dir. “Ey iman edenler, Allah’ın ve Rasulûnün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun.

Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, bilendir.”3 Ayetin sebebi-nuzûlû husu-sunda şunlar ifade edilmiştir:

a. Bu ayetin yevm-i şek orucu hakkında nazil olduğu,4

b. Kurban bayramı namazı kılınmadan önce kurban kesme hakkında nazil olduğu,5

c. Âmiroğullarından zannederek, Süleym oğullarından iki mü’mini katleden üç müslüman hakkında nazil olduğu,6

d. Hz. Peygamber’in yanına birtakım elçilerin geldiği sırada, çokça soru so-ran bazı kimseler hakkında nazil olduğu da ileri sürülmekle beraber, her konuyu içine alan genel bir irşat ve her türlü hüküm vermenin, öne geçme, tek başına emirler yağdırma, istişarede bulunmaksızın zaruri olmayan bir işi yapmaya yel-tenme gibi, her şeyi içine alan bir yasaklamadır.7 Bunun için mümin, gerek dini gerek dünyevi işlerinde Allah ve Rasulûnün hükümlerine başvurmadan karar ver-memelidir. Allah ve Resulünün izin vermediği bir hususta konuşmak veya bir iş yapmaktan çekinmeli ve Allah’tan korkmalıdır.

1 Taberi, a.g.e., IX, s. 360.

2 M. Mahmut Hicâzî, Furkan Tefsiri, trc: Mehmet Keskin, İstanbul: İlim Yayınları, ts, IV, s. 289.

3 Hucurat, 49/1.

4 Razi, a.g.e., X, s. 91.

5 Razi, a.g.e., X, s. 91.

6 Razi, a.g.e., X, s. 91.

7 Razi, a.g.e., X, s. 91.

Ayette “ileri geçmeyin” şeklinde, çevirilen “La tukaddimu” sözü üzerinde birçok yorumda bulunulmuştur. Onları şöyle özetleyebiliriz:

a. Peygamberin huzurunda bir konu üzerinde, peygamberden önce bir fikir ve görüş beyan etmeyin. Her konuda ona uyun, onun arkasından gidin.1

b. Kitap ve sünnete aykırı hüküm vermeyin.2

c. Rasulullah’ın huzurunda fetva vermekte acele etmeyin. Allah’ın onun üze-rine indireceği hükmü bekleyin.3

d. Söz ve davranışınızda onun önüne geçmeyin.4

e. “Şu ve şu hususlarda vahiy inseydi...” diyerek acele etmeyin, peygamberin verdiği bilgiyle yetinin.5

Ayetteki “Beyne yedeyillahi ve rasûlihi...” ifadesi, “Allah’ın ve Rasulü’nün huzurunda...” demektir. Çünkü insanın huzurunda olan şey, onun önünde, yani iki elleri arasındadır; insan ona bakmaktadır. Dolayısıyla bakanın kadr-u kıymeti bakılana göre daha fazladır. Ayrıca buradaki “iki el...” ifadesi kudreti ifade etmek-tedir.6 Burada Lafzatullah (Allah)’ın getirilmesi, Hz. Peygambere saygı duymanın ve onun emirlerine boyun eğmenin farz olduğuna bir işarettir. Ayette “...Allah’ın huzurunda” buyrularak sanki “Sizler, Allah’ın huzurundasınız. O, sizi görüp gö-zetmektedir” demek istenmiştir. Bu gibi durumlarda peygambere saygı ve ihtiram vâcib olur.7 Onun nezdinde öne geçmeyin, öne geçmeyi bırakmakla da yetinme-yip ona saygı duyun. Saygı duyma ve önüne geçmemenin yanında Allah’tan kor-kun. Onu sayın. Aksi takdirde saygı duyma görevini yerine getirmiş olmazsınız.8 Söz konusu ayet, Allah ve Resulü’ne karşı bir edebin ifadesidir. Müminler Allah’a ve peygambere karşı bu edep tavrını takınmışlar, Allah’ın ve Rasulullah’ın hükmü gelmezden önce hiçbir şey öne sürmemiş, Allah ve Resulüne muhalif hiç-bir iş yapmamış ve söz de söylememişlerdir. Bu edep öyle hiç-bir noktaya varmış ki cevabını kesin bildikleri konuda dahi Rasulullah’ın sorularına karşı “Allah ve Resulü daha iyi bilir” cevabını vermişlerdir.9

1 Celal Yıldırım, Asrın Kur’an Tefsiri, İzmir: Anadolu Yayınları, ts, XI, s. 5739.

2 Yıldırım, a.g.e., XI, s. 5739.

3 Yıldırım, a.g.e., XI, s. 5739.

4 Yıldırım, a.g.e., XI, s. 5739.

5 Yıldırım, a.g.e., XI, s. 5739.

6 Razi, a.g.e., X, s. 91.

7 Razi, a.g.e., X, s. 91.

8 Razi, a.g.e., X, s. 92.

9 Kutub, a.g.e., XIII, s. 488-489.

Nitekim peygamberimiz, Hz. Muaz’ı Yemen’e görevli olarak gönderdiğinde, ona neyle hükmedeceğini sormuş, sırasıyla önce Allah’ın kitabı, sonra peygambe-rin sünnetiyle, en sonunda da kendi reyiyle içtihadda bulunacağını söylemiştir.1

Hûcurat suresinin bu ayetinde ve daha sonra gelen üç ayetinde Hz. Peygam-bere karşı nasıl davranmak gerektiği hakkında birbiriyle uyumlu şu üç husus göze çarpmaktadır:

Peygamberin huzurunda, ondan önce bir şey söylememek ve yapmamak.

Huzurunda gerek kendisiyle, gerek başkasıyla konuşurken yüksek sesle ko-nuşmamak.

Onu çağırırken edeple çağırmak, dışardan bağırmamak, ona karşı edepli ve saygılı olmak.2

Peygamber’den İzin İstemek.

Hz. Peygamber’den izin almadan o mekânı terk etmek ayetlerde kınanmak-tadır. “Müminler o kimselerdir ki Allah’a ve elçisine inanmışlardır. Toplumsal bir iş için Allah’ın elçisiyle birlikte bulundukları zaman ondan izin almadan gitmez-ler. Senden izin alanlar, işte Allah’a ve elçisine inananlar onlardır. Bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”3 “… Allah içiniz-den, birbirinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri biliyor. Elçinin emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belanın çarpmasından yahut onlara acı bir azabın uğramasından sakınsınlar.”4 “Toplu bir iş” diye çevirdiğimiz “emr-i câmi” den maksat; Müslümanların din ve dünya işlerini düzene koymak, lüzumlu ve dü-zenli kararlar almak, gün görmüş, bilgili, tecrübeli kişilerin görüşlerine müracaat etmek üzere yapılan her türlü toplantıdır.5 Bu âyetlerin sebebi nuzûlu hakkında şu iki görüş zikredilebilir:

1. Hz. Peygamber, hutbelerinde münafıkları ayıplardı. Bu esnada münafıklar sağa sola bakarak, kendilerini kimsenin görmediğine kanaat getirirlerse, namaz kılmadan sıvışır giderlerdi. Eğer onları bir kimse görürse ister istemez mescitte kalır namazlarını kılarlardı. Bu ayetler indikten sonra, işleri için müminler pey-gamberden izin almadıkça mescitten çıkmazlar, münafıklar ise sıvışır kaçarlardı.6

1 Ahmed b. Hanbel, 5, 236.

2 Ateş, a.g.e., VIII, s. 513.

3 Nur, 24/62.

4 Nur, 24/63.

5 Yıldırım, a.g.e., VIII, s. 4266.

6 Emiroğlu, a.g.e., VIII, s. 232.

2. Ahzâb yılı Hendek savaşında, Kureyş ordusu Medine’ye doğru harekete geçti. Kureyş ordusunun Medine’ye doğru harekete geçtiğini haber alan Hz. Pey-gamber ashabını topladı. Medine’nin etrafına hendek kazdırmaya başladı. Hem kendisi hem de arkadaşları durmadan çalışıyordu. Fakat münafıklardan bazı kim-seler işi ağır alıyorlar ve az iş yapıyorlardı. Aynı zamanda Hz. Peygamber’den izin almaksızın sıvışıp kaçıyorlardı. Müminlerden birinin mühim bir işi olduğunda Peygambere arz eder, işini görmek için ondan izin ister, Hz. Peygamber ona izin verir, o da işini bitirir bitirmez hemen geri dönerdi.1 Gerçek müminler, Peygam-ber ile Peygam-beraPeygam-ber olmayı gerektiren savaş, istişarede bulunma ve Cuma namazı kılma gibi hususlarda peygamberin yanında bulunduklarında ondan izin almadan ayrıl-mazlar. Peygamberi tek başına bırakmazlardı.2

Allah’a ve Resulüne iman etmiş kişiler bir toplantı sırasında Hz. Peygam-ber’den izin almadan çıkmazlardı. Çünkü toplantıda ya önemli işler görüşülür ki, kişinin çıkması durumunda kişi bu önemli bilgilerden mahrum kalırdı. Ya da kişinin toplantıdan çıkması, toplantıdaki fert sayısını azaltacağından, o topluma zararı dokunmuş olurdu. Bunun yanı sıra Peygamber’den izin alma saygısı bir tarafa bırakıldığından bu hareket Peygamber’in zoruna giderdi.3

Ayeti kerime, kendisinde üç özellik bulunan kimselerin ancak mümin olaca-ğını belirtmektedir:

1. Allah’a iman etmek.

2. Allah’ın peygamberine iman etmek.

3. Hz. Peygamber’in önemli bir işte düzenlediği toplantılara katılmak ve bu toplantılardan kalkıp gidebilmek için Peygamber’den izin istemek.4

Bu ayeti kelimelerde ve ileri sürülen bu şartlarda mümin kimselerin Peygam-ber efendimize nasıl davranmaları gerektiği açıklanmaktadır. Ayrıca bu ayetler müminle münafığı ayırt etmek hususunda birtakım kıstaslar da vermektedir.

Müminin davranışları şu şekilde sıralanabilir.

a. Allah’a ve Peygamber’e dosdoğru inanırlar.

b. Peygamber’in meclisinde saygı ve edep kurallarına bağlı kalarak otururlar.

c. Önemli işleri çıktığı takdirde meclisten ayrılmak için Peygamber’den izin isterler.

1 Emiroğlu, a.g.e., VIII, s. 232.

2 Taberi, a.g.e., IX, s. 359.

3 Hicâzî, a.g.e., IV, s. 288.

4 Hicâzî, a.g.e., IV, s. 288.

d. Peygamber’i üzecek her türlü söz ve davranıştan sakınırlar.1 Buna mukabil münafıkların davranışları ise şu şekilde sıralanabilir.

a. Konuya pek ilgi duymazlar.

b. Toplantının neticesini beklemeden sudan bir mazeretle toplantıyı terk ederler.

c. Yanındaki arkadaşlarıyla kaş-göz işareti yaparlar.

d. Çoğu zaman peygamberimizden, ondan sonra İslam lider ve başkanından izin istemeden ara yerden sıvışıp toplantıyı terk ederler.2

Toplantıda Peygamber’den izin almadan kalkıp gidenler münafıkların ta kendileridir. Münafıkların bir diğer özelliği de budur. Onlar, ortak bir hedef için toplantıya çağrıldıklarında, Müslümanlar arasında bulunmak istemediklerinden dolayı çağrıya cevap vermezler. Müslümanların cevap vermesine ise kinle hasetle-nirler ve fırsatını bulur bulmaz sıvışıp kaçarlar.3

Müslümanlar peygamberin hükümlerine itaat etmezlerse, zorbanın hükmü altına girerler. Bunun yanı sıra, mezhep ayrılıkları, iç savaş, manevi çöküş, toplum hayatının bozulması, dahili kaos, siyasi ve maddi gücün çözülmesi, başkalarının emrine girme birer fitnedir.4

Hz. Peygambere uymak Allah’ın emirlerine uymak ve aynı zamanda sün-netullaha uymak, ruhumuzun yüceliğine uygun bir yol seçmek demektir. Ona muhalefet ise, bu söylediklerimize ters düşmek ve ruhumuzun manevi gıdasını kesmek demektir. Böyle bir tutum, insanı mutlu etmez, aksine onu huzursuzluğa sevk eder ve sonra da elim bir azaba sebep olur.5

Bu ayetler, peygamberin meclisinden izinsiz ayrılanlar hakkında olmakla birlikte anlamları geneldir. Bu ayetler ışığında Müslümanların yaptıkları önemli toplantılarda, şûra meclisinde oturum başkanından izin almadan meclisin terk edilmemesi gerekir.6

Hz. Peygamber ashabına Tebûk seferine çıkma konusunda emir verdi. Mü-minlerden bazıları “Annelerimize, babalarımıza danışalım, izin alalım da öyle çıkalım” dediler. Bunun üzerine “Peygamber müminlere kendi öz nefislerinden

1 Yıldırım, a.g.e., VIII, s. 4268.

2 Yıldırım, a.g.e., VIII, s. 4267.

3 Ebu’l A’lâ Mevdudî, Tefhim’ul-Kur’an, İstanbul: İnsan yayınları, 1991, III, s. 507.

4 Mevdudî, a.g.e., III, s. 507.

5 Yıldırım, a.g.e., VIII, s. 4269.

6 Ateş, a.g.e., VI, s. 216.

daha üstündür...”1 âyeti indi.2 Rasulullah sevilmede ve sözünün dinlenmesinde kişiye bizzat kendisinden daha üstündür. Peygamber onları kendilerinden daha çok düşünür. İyiliklerine olan şeyleri emreder. Kötülüklerine olan şeyleri yasaklar.

Onun buyruklarına tereddütsüz, canı gönülden teslim olmayanlar olgun mümin sayılmazlar. Nitekim yüce Allah “Hayır, Rabbin hakkı için onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerin-de bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış olmazlar”3 buyurmuştur.4

Nitekim şu hadis, bu ayetin anlamını pekiştirmektedir. “Ben sizden birini-ze, babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, kimse (gerçek manada) iman etmiş olamaz.”5 Bu da bize gerçek anlamda iman etmenin ancak Hz. Peygamber’i sevip saymakla olacağını ifade etmektedir.

Evlerine Giriş Adabına Uymak

Nasıl ki Allah, Peygamberle konuşma hususunda bir usul getirdiyse aynı şe-kilde onun evlerine giriş ve çıkış hususunda da bir usul getirmiştir. “Ey iman edenler! Peygamberin evlerine, yemeğe izin verilmeksizin, vaktine de bakılmak-sızın girmeyin. Ancak davet edildiğinizde girin, yemek yedikten hemen sonra dağılınız. Söz ve sohbette bulunmak için de izinsiz girmeyin. Şüphesiz ki bu gibi davranışlarınız peygamberi üzüyor, sizden utanıp bir şey de demiyor. Ama Allah hakkı söylemekten çekinmez. Peygamberin eşlerinden işe yarar bir şey sormak is-tediğiniz zaman perde arkasından, kendilerinden sorun. Bu, hem sizin kalpleriniz için, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin Allah’ın elçisini incitmeniz ve kendisinden sonra onun eşlerini nikâhlamanız asla olmaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.”6 “Bir şeyi açığa vursanız da, yahut onu gizleseniz de (değişmez), Allah her şeyi gayet iyi bilir.”7 Bu ayetlerin sebebi nüzûlü hususunda farklı rivayetler gelmesine rağmen hepsinin ortak noktası Hz. Peygamber’in zev-celeri hakkında nazil olduğu düşüncesidir.8

Rivayete göre, bir gün Hz. Ömer Hz. Peygambere gelerek şöyle bir öneride bulundu. “Ya Rasulallah evinize iyi ya da kötü birçok kimseler girip

çıkmaktadır-1 Ahzab, 33/6.

2 Emiroğlu, a.g.e., IX, s. 168.

3 Nisa, 4/65.

4 Ateş, a.g.e., VII, s. 135.

5 Buhari, İman,8.

6 Ahzab, 33/53.

7 Ahzab, 33/54.

8 Emiroğlu, a.g.e., IX, s. 240.

lar. Eşlerinizi onların nazarından uzak tutup oraya bir perde gerseniz olmaz mı?

Bunun üzerine yukarıdaki ayetler nâzil oldu.”1

Arapların çoğu âdab-ı muaşeretten anlamaz ve nezaket kurallarını bilmezdi.

O kadar ki bazıları tam bir vurdumduymazlık içinde hareket eder, sık sık peygam-berin evine uğrar, saatlerce oturup ev halkını ve peygamberi meşgul ederdi. Öyle ki sofranın konulmasını bekler, yemek yedikten sonra yine ayrılmayıp beklerdi.

Şüphesiz ki iyi niyetle olan bu tür ziyaretler Hz. Peygamber’i lüzumundan fazla meşgul eder ve üzerdi. Evdeki hanımların ve çocukların hareket alanı iyice daralır ve sıkıcı bir durum meydana gelirdi. Oysa Nur süresi 27. ayette, “Ey iman eden-ler! Kendi evlerinizden başka evlere sahipleriyle alışkanlık sağlayıp izin almadıkça ve onlara selam vermedikçe girmeyin” emri verilmiş bulunuyordu. Peygamberi-mizin evi de bu genellemeye girmekteydi. Ne var ki müminler Peygamber’i kendi nefislerinden daha yakın bildikleri, eşlerini de kendilerine anne kabul ettikleri için, kendilerini yukarıda belirtilen hükmün kapsamı dışında kaldıklarını sanı-yorlardı. Yukarıdaki ayetle, onların yanlış yorumda bulundukları, Peygamber’i-mizin evi dahil olmak üzere başkasına ait hiçbir eve izinsiz girmelerinin doğru olmadığı bildirilerek her türlü şüphe ve yanlış yoruma son verilmiştir.2

Hz. Peygamberin eşlerinden her biri için yaptırdığı hücre büyük değildi.

Uzun süre misafir ağırlamaya, sohbetlerde bulunmaya elverişli de değildi. Bunun için aileyi rahatsız etmemek gerekiyordu. Allah, müminlere Peygamber’in evine girmenin adabını beş madde halinde açıklayarak, onları bu hususta aydınlatmış oldu.

1. Eve izin almadan girmemek.

2. Ziyaret vaktini seçip öyle izin istemek.

3. Yemek vakti, yemeğe çağrılmadıkça içeri girmemek,

4. Yemeğe davet edildiğinde belirlenen vakitte girip, yemeği yedikten sonra ayrılmak.

5. İzin alıp girdikten sonra eşlerinden bir şey sormak gerektiğinde perde ar-kasında durup istemek.3

Hz. Peygamber’e saygı sadece doğrudan şahsına yapılan saygı değildir. Aynı zamanda hanımlarına, çocuklarına gösterilen saygıda Peygamber’e gösterilmiş saygı demektir. “Birde onun zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz zaman,

1 Yıldırım, a.g.e., IX, s. 4885.

2 Yıldırım, a.g.e., IX, s. 4886.

3 Yıldırım, a.g.e., IX, s. 4887.

perde arkasından isteyin...”1 ayetiyle Allah, insanları Hz. Peygamber’in evlerine girmekten men edip, bunda da insanların Peygamber’in evindeki ev eşyalarına ulaşma imkânsızlığı olunca, Allah bu şeylerin o kimseden men edilmediğini, per-de arkasında istenip talep edilebileceğini açıklamıştır.2

Allah, “Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz-dir”3 buyurmuştur. Göz, kalbin penceresidir. Bunun için göz görmezse, kalp arzu duymaz. Ama göz görürse kalp arzu duyabilir. O halde kalp, göz görmediği za-man daha temizdir. Bu durumda herhangi bir fitnenin bulunmayışı daha açık ve barizdir.4 Ayetin ilgili kısmıyla ilgili olarak Seyyid Kutub şöyle der: “Hem de Allah bu emri peygamberin temiz hanımları ve müminlerin anaları hakkında ve-riyor. Kendileriyle hiç kimsenin edep ve fazilette boy ölçüşemeyeceği sahabeleri hakkında söylüyor! Allah bir şey buyurduğu, O’nun yarattıklarından biri de bir şey dediği zaman, makbul olan söz Allah’ın buyruğudur. Bunun dışındaki her söz boş ve batıldır. İnsanın psikolojisini, kendilerini yaratan Allah’tan daha iyi kim bilebilir. Aksini iddia etmek cahillikten başka bir şey değildir.”5

Sonuç olarak bu ayetlerde, müminlere, peygamberin evlerine izinsiz girme-meleri, ancak yemek için kendilerine izin verilince girebilecekleri, fakat henüz yemek pişmeden önce gidip de yemeğin pişmesini beklememeleri, çağırıldıkları zaman içeri girmeleri ve yemek yedikten sonra da dağılmaları, oturup söze dal-mamaları; zira bu gibi hareketlerin peygamberi rahatsız ettiği, fakat utandığından dolayı onun kimseye bir şey demediği; ama Allah’ın gerçeği söylemekten utan-mayacağı; peygamberin hanımlarından bir şey istedikleri zaman perde arkasından (kapının ardından) istemeleri, hem kendilerinin, hem de hanımların kalplerinin herhangi bir kötü düşünceden temiz kalması için böyle yapmanın daha uygun olduğu; Allah’ın elçisini incitmeğe yahut kendisinden sonra onun eşleriyle evlen-meye kimsenin hakkı olmadığı, böyle şeylerin Allah katında büyük günah olduğu buyrulmaktadır.6

Peygamberi Evinin Dışına Çıkıncaya Kadar Beklemek

Hucurat Suresi’nin 4. ayetinde Allah, Peygamber’i, odaların ardından gü-rültü yaparak çağıranları kınamış, yapılması gereken şeyi şu şekilde açıklamıştır.

“Eğer Onlar, sen kendilerine çıkıncaya kadar sabretselerdi, kendileri için elbet

1 Ahzâb, 33/53.

2 Razi, a.g.e., IX, s. 180.

3 Ahzâb, 33/53.

4 Razi, a.g.e., IX, s. 180.

5 Kutub, a.g.e., XII, s. 69.

6 Ateş, a.g.e., VII, s. 192.

daha hayırlı olurdu. Bununla beraber Allah Gafur ve Rahimdir.”1 Yani, “Ey Mu-hammed! Seni odaların arkasından çağıran bu insanlar, senin, kendi yanlarına çıkmana kadar sabretmiş olsalardı, Allah katında onlar için daha hayırlı olur-du. Zira Allah, sana saygı göstermelerini emretti. Onlar, seni odaların arkasından çağırmakla bu emre uymuş olurlardı. Allah böyle yapan insanları, bu davranış-larından vazgeçmeleri halinde, onları affedendir ve bu suçlarına karşılık onları cezalandırmayarak onlara merhamet edendir.”2

Onu Ayakta Bırakmamak

Dıhye b. Halife el-Kelbî, Müslüman olmadan önce beraberindeki ticaret mallarıyla birlikte, Şam’dan alışveriş yapmış olduğu halde geldi. Medineliler onu bir Cuma günü davul ve alkışlarla karşıladılar. Tam o sırada Hz. Peygamber min-berde ayakta hutbe okuyordu. Mescitteki Müslümanlar ise kervanın sesini duy-maya başladıktan itibaren mescitte sadece on iki, sekiz veya kırk kadar kişi kaldı.

Bunun üzerine “Onlar, bir ticaret, yahut bir oyun-eğlence gördükleri zaman, ona yönelip dağıldılar, seni ayakta yalnız bıraktılar. De ki: Allah’ın yanında olan mü-kafat eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayır-lısıdır.”3 ayeti nazil oldu.4

Ashabın dışarı çıkmasının sebebi, o senede Medine’de kıtlık olmasıydı. Hal-kın büyük çoğunluğu açlık ve sıHal-kıntı içerisinde idiler. Bundan dolayı ashap, ker-vanın geldiğini duyunca gayr-i ihtiyari olarak dışarı çıktı.5

Ayetin söz akışından peygamberi hutbede yalnız bırakmanın, sadece bir kere değil, birkaç kez olduğu anlamı çıkar. Çünkü “Ticaret veya eğlence gördükleri zaman hemen ona koşarlar”6 sözü, bunun tekerrür eden bir olay olduğunu gös-terir. Ancak bunu yapanlar ilk Müslümanlar değil de, İslam’ın ruhu tam içlerine sinmemiş kişilerdir.7

Ayetten anlaşılacağı üzere, Cuma günü, namaz saatinde alışveriş yapmak ha-ramdır. Alışverişin bizzat kendisi haram değil, namaz çağrısına uymamak haram-dır. Namazdan sonra “Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın”8 buyruğunca herkesin işine gücüne bakmasında bir beis yoktur.

1 Hucurat, 49/5.

2 Taberi, a.g.e., XI, s. 383.

3 Cuma, 62/11.

4 Razi, a.g.e., X, s. 544.

5 Emiroğlu, a.g.e., s. XII, s. 258.

6 Cuma, 62/10.

7 Ateş, a.g.e., IX, s. 439.

8 Cuma, 62/11.

Böylece mümin kimse için, bu ayetin kesin hükmüne uyarak Cuma günü ezan okununca, işini gücünü bırakıp hemen Cami’ye gitmesi Allah’ın buyruğudur.”1 Müslüman’a düşen görev, her yerde olduğu gibi mescitte de peygambere saygı göstermek, dünyalık için onu minberde ayaküstü bırakmamaktır.

Necvâdan Önce Sadaka Vermek

Özel bir iş için peygamberle özel görüşmek isteyen kimselere, görüşmeden önce bir sadaka vermeleri emredilmekte, bunun temiz ve daha iyi olduğu, sadaka vermeyenleri de Allah’ın affedeceği belirtilmektedir.2 “Ey inananlar, siz elçi ile giz-li konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”3

Bu hükümde, peygambere bir saygı olmakla beraber bu hükmün başka hik-metleri de vardır, Şöyle ki:

1. Hz. Peygamber ve ona yapılacak olan fısıldaşmayı yüceltme, kıymetini artırma faydası.

2. Fısıldaşmadan önce verilecek olan böyle bir sadaka sayesinde fakirlere pek çok fayda sağlanması.

3. Soru sorma işini ileri götüren Müslümanlar için, Allah’ın, peygamberin yükünü hafifletmesi.

4. Sadakadan sonra zenginler sadaka vermekten kaçındılar, fakirler sadaka vermek için bir şey bulamadılar. Bununla birlikte peygamberle görüşmek için içlerinde kuvvetli bir iştiyak oluştu.

5. Hz. Peygambere tebliğ ve ibadet gibi konularda vaktini daha iyi kullanma-sında kolaylık sağlandı.

6. Bu hükümle dünyayı isteyenle, Âhiret’i isteyen kimseler birbirinden ayrı-lır. Çünkü mal bütün isteklerin kaynağıdır.4

Peygamberi rahatlatmak için özel sorudan önce sadaka vermeyi farz kılan Al-lah, Müslümanlardan birçoğunun sadaka vermekten çekinip özel soru sormaktan vazgeçmeleri üzerine bu hükmün yerine müteakip ayeti5 indirdi. Böylece Müslü-manlara kolaylık getirildi, yol daraltılmadı.6

1 Ateş, a.g.e., IX, s. 440-441.

2 Ateş, a.g.e., IX, s. 324.

3 Mücadele, 58/12.

4 Razi, a.g.e., X, s. 495.

5 Mücadele, 58/13.

6 Ateş, a.g.e., IX, s. 325.

Sonuç

Allah, Kur’an da ahkâm ve ahlâkı olduğu gibi, insanlar arası ilişkilerde bir edep ve nezaket kaidesi olarak uyulabilecek muaşeret esaslarını da çoğunlukla

Allah, Kur’an da ahkâm ve ahlâkı olduğu gibi, insanlar arası ilişkilerde bir edep ve nezaket kaidesi olarak uyulabilecek muaşeret esaslarını da çoğunlukla