• Sonuç bulunamadı

Hitapta Hz. Peygamber’e Saygı

MEDENÎ ÂYETLERDE HZ. PEYGAMBER’E (SAV) SAYGI

C. Medenî Âyetlerde Hz. Peygamber’e (Sav) Saygı

C.1. Hitapta Hz. Peygamber’e Saygı

“Râinâ” Demeyin, “Unzurnâ” Deyin

Rivayet edildiğine göre Sa’d b. Muaz, Yahudilerin Hz. Peygamber’e “Râinâ”

diye hitap ettiklerini işitti. Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki siz-den kimin bu sözü Hz. Peygamber’e karşı söylediğini işitirsem mutlaka boynunu vuracağım dedi. Onlar: Siz de “Râinâ” demiyor musunuz? deyince şu âyet nâzil oldu.5 “Ey inananlar, “Râinâ (bizi gözet)” demeyin, “Unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acı bir azap vardır.”6 Yani, Ey iman edenler, “Ne konuştu-ğumuzu anlaman için bize kulak ver” manasına gelen “Râinâ” sözünü söylemeyin.

“Bize söylediğini anlamamız ve ayırt edebilmemiz için bize bak, bizi gözetle” deyin.

Ve peygamberin size söylediğini dinleyin, anlayın ve ezberleyin. Allah’ın âyetlerini inkâr eden ve peygamberlerini yalanlayanlar için acı veren bir azap vardır.7

1 Ahzab, 33/56.

2 Ebu Cafer Muhammed bin Cerîr et-Taberî, Camiu’l-Beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Beyrut: Dâru’l Kütübü’l-İlmiyye, 2005; X, s. 329.

3 Ahmet b. Hanbel, Müsned, III, s. 102, 261.

4 Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Beyrut: Dârü İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 2008; IX, s. 181-182.

5 Razi, a.g.e., I, s. 634.

6 Bakara, 2/104.

7 Taberi, a.g.e., I, s. 519.

“Râinâ” kelimesi, Yahudilerin dilinde hem sövmek hem de “Gözet ve Koru”

manasına geliyordu. Yahudilerin bu kelimeyi kullanmalarının amacı, peygambere hakaret etmekti.1 Allah’ın, müminleri peygambere karşı “Râinâ” diye çağırmaları-nı yasaklamasıçağırmaları-nın sebebi, Rifa b. Zeyd isimli bir Yahudi’nin bu ifadeyi bir sövme aracı olarak kullanmasıdır. Bu şahıs peygambere geliyor, “Kulağını bana ver, işit-meyesice beni dinle” diyordu.2

Yine Yahudiler Müslümanlara selam verirken “Esselamu aleykûm” yerine, telaffuzda buna benzeyen “Essâmu aleykûm” derlerdi ki “Sâm” ölüm demektir.

Bunun için Allah, onlara karşılık verirken “ve aleykümselam” yerine sadece “ve aleykûm” demekle yetinmemizi emretmiştir.3

Bazı müfessirlere göre ise cahiliyye döneminde Medineli Ensârın bu kelimeyi birbirlerine karşı küçük düşürücü, argo bir kelime olarak kullanmalarından dola-yı bu kelimeyi müminlerin kullanması yasaklanmıştır.4

“Râinâ” lafzı, müfâale babından emirdir ve iki kimse arasındaki bir müşare-keti ifade eder. Bu sebeple bu vasıf, muhataplar arasında bir musâvaat olduğunu hissettirir. Buna göre onlar sanki şöyle demişlerdir: “Sen bize kulak ver ki, biz de sana kulak verelim!” Bu sebeple Allahu Teala Onları bundan men ederek Hz.

Peygambere (s.a.v)’e hitap ederken mutlaka ta’zime rîâyet edilmesi gerektiğini beyan etmiştir.5

“Râinâ” kelimesi hem “bizi koru, biz de seni koruyalım. Bizi denetle bizde seni denetleyelim” mânâsına gelmekte, hem de “kulağını sadece bize ver. Başka şeyler din-leme”6 manasına gelmektedir. Bu sebeple Allah, müminlere, peygamberlerine tam bir saygı göstermeleri için onlara bu tür çeşitli manalara gelebilecek kelimeleri kullanmayı yasaklamış ve saygı ifadelerini öğretmiştir.7 Bu ve benzeri âyetler, mü’minlerin, Hz.

Peygamber’e karşı nasıl bir edep tavrı takınması gerektiğini öğretmektedir.

Rasulullah’ın Yanında Sesi Yükseltmemek

Müslümanların uyması gerekli kurallardan biri de, herhangi bir kimseye hi-tap eder gibi Hz. Peygambere hihi-tapta bulunmamaktır. İnsanlara hihi-tap ederken

1 Taberi, a.g.e., I, s. 518.

2 Taberi, a.g.e., I, s. 516.

3 Ebû’l-Fidâ İsmail İbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, Mektebetü Dâri’l Türasi, Kahire, 1980, I, s. 148.

4 Taberi, a.g.e., I, s. 516.

5 Razi, a.g.e., I, s. 634; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, Eser Neşriyat ve Dağıtım, yy, 1979, II, s. 453.

6 Taberi, a.g.e., I, s. 517.

7 Taberi, a.g.e., I, s. 517.

nasıl çağrılması gerektiği de önemlidir. Bunun önemine binaen Allah, Hz. Pey-gamber’in çevresindekileri ve onların şahsında tüm insanları uyararak şöyle bu-yurmaktadır. “Ey inananlar, seslerinizi peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konuş-mayın; yoksa siz farkında olmadan güzel işleriniz boşa çıkar.”1 Yani, siz onunla konuşurken onu örnek alınız ve ona saygı ve ta’zimi muhafaza ederek seslerini-zi onun sesinin üzerine çıkarmayın.2 Temimoğullarından peygambere bir heyet gelmişti. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, Temimoğularının kendilerine bir “emir”

istedikleri anda seslerini yükselttiler. Hz. Ömer Temimoğullarına Akra b. Hâbis’i

“emir” tâyin etmesini peygamberden istedi. Bunun üzerine Hz. Ebubekir Hz.

Ömer’e kızarak: “Sen sırf bana karşı çıkmak için böyle yapıyorsun,” dedi. Hz.

Ömer böyle bir amacının olmadığını söylemiş, aralarında çıkan tartışma üzerine bu ayet inmiştir.3 Bu ayetin nüzûlünden sonra Hz. Ömer ancak peygamberin anlayabileceği kadar yüksek bir sesle konuşurdu.4

Sağırlığından dolayı ses tonu yüksek olan Sabit b. Kays, zikredilen âyet na-zil olunca, muhatabın, kendisi olduğu düşüncesiyle evine kapanıp amellerinin boşa gittiğine yandı. Peygamberlerimiz durumu öğrenince, onun, sesini kasten yükseltmediği için bu âyetin muhatabı olmadığını, aksine Allah’ın elçisine bunca saygısı sebebiyle cennetliklerden olduğunu müjdelediği ifade edilmektedir.5

Ayetteki, “Seslerinizi yüksek çıkarmayın...”6 hitabı hususunda ya hakiki mana, ya çok konuşmaktan men etmek ya da “tazim” anlamı kastedilmiş olabilir.7

“Ona, sözle birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın...”8 hitabı ile ilgili de şunlar söylenebilir. Peygamberi başkalarını çağırdığınız gibi çağırmayın. Bir mü‘minin Hz. Peygamberle kölenin efendisiyle konuştuğu gibi konuşması, çok söz söyleme-yip bunu oldukça aza indirmesi lazımdır.9

Bu âyet inmeden önce müminler peygamberle kendi aralarında konuştuk-ları gibi onunla konuşuyorlardı.10 Allah, bu ayet ile müminlere Hz. Peygamberle

1 Hucurat, 49/2.

2 Ebi Bekr Ahmed er-Razi el-Cassâs, Ahkâmul-Kur’an, Beyrut, 1993, III. s. 592.

3 Taberi, a.g.e.,XI, s. 380; Süleyman Ateş, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, ts, VIII, s.509.

4 İbn Kesir, a.g.e., IV, s. 205-206; Seyyid Kutub, Fi Zilâl’il- Kur ‘an, İstanbul: Hikmet Yayınları, ts, XIII, s. 490.

5 İsmail Hakkı Bursevî, Ruhu’l-Beyan, İstanbul, 1389 h. IX. 63; Ateş, a.g.e., VIII, s. 509.

6 Hucurat, 49/2.

7 Razi, a.g.e., X, s. 93.

8 Hucurat, 49/2.

9 Razi, a.g.e., X, s. 93-94.

10 Taberi, a.g.e., XI, s. 379.

konuşma adabını öğretmekte ve Onun huzurunda konuşurken seslerini kısarak konuşmalarını emretmektedir. Yine bu ayetle Allah, müminlerin, Peygamber’e karşı edepli ve saygılı olmalarını emretmiştir.

Tazim İçin Yavaş Konuşmak

Allah, Resul’e saygıyla takva arasında bir bağ kuruyor ve şöyle buyuruyor:

“Gerçekten, Allah’ın peygamberi yanında seslerini kısanlar yok mu, Onlar Al-lah’ın takva için kalplerini imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ücret vardır.”1

Ayetteki, “Allah’ın takva için kalplerini imtihan ettiği...”2 ifadesi şu şekilde açıklanabilir: Nefsine öncelik tanıyan, sesini yükselten, nefsine ikram, şahsına ihtiramda bulunmuş olur. İşte bundan dolayı Allah, “Bu ihtiramı terk etmekle gerçek ihtiram; bu ikrama yanaşmama ile de gerçek ikram ortaya çıkar. Çünkü böylece sizin takvanız ortaya çıkmış olur. Çünkü Allah katında en keriminiz, en muttaki olanınızdır” demiş olur.3

Allah, bu ayette bundan önceki âyetin emrine uyarak peygamberin yanında seslerini kısanların imtihanı başardıklarını, takvaya ulaştıklarını, böylece geçmiş günahlarının bağışlandığını ve kendilerine, büyük bir mükâfat olan cennetin ve-rileceğini açıklamıştır.

Evinin Dışından Seslenmemek

Bir önceki âyette peygamber karşısında seslerini kısanlar övülmüştü. Burada ise tam bu davranışın zıddı olan bir davranış yani seslerini kabaca yükseltenlerden bahsedilmiş ve şöyle buyurulmuştur. “Sana hücrelerin ötesinden seslenenlerin ço-ğunun akılları ermez.”4 Bu ayetle Allah, Rasul’ullah’ın hanımlarının bulunduğu odaların arkasında “Ey Muhammed” diye ona seslenen bedevileri kınamaktadır.5

Câbîr’den rivayet edildiğine göre, bir gün Temim kabilesi gelip peygamberin evinin önünde bağrışmaya başladılar. “Ya Muhammed çık bize! Çünkü, methimiz zînet, zemmimiz şîn, yani ayıp ve noksandır.” dediler. Yani Onlar bu sözleriyle seni methedersek sana kuvvet ve şeref, zemmedersek de sana noksanlık veririz demek istediler. Daha sonra hatip ve şairleriyle övünmek istediler ve Hz.

Peygam-1 Hucurat, 49/3 2 Hucurat, 49/3 3 Razi, a.g.e., X, s. 95.

4 Hucurat, 49/4.

5 Taberi, a.g.e., XI, s. 382.

ber’den de hatip ve şairlerini çıkarmasını istediler. Önce Temim hatibi çıktı bir şeyler söyledi. Daha sonra Hz. Peygamber, hâtibî olan Sabit b. Kays’ı kaldırdı ve gereken söylendi. Daha sonra Temimin şairi kalktı, beyitler okudu. Hz. Peygam-ber’in şairi Hassan ona cevap verdi. Bunun üzerine Beni Temimin reisi Akra İbn Habis kalkarak peygamberin hatibinin ve şairinin kendilerininkinden daha iyi şeyler söylediğini itiraf etti ve hep birlikte şahadet getirdiler.1

Hucûrat, hücrenin çoğuludur. Hücre, etrafı çevrilerek meydana getirilen ba-rınaktır ve dokuz adettir. Peygamberimizin hanımlarından her birinin kaldığı oda ya da peygamberimizin istirahat ettiği bölümdür.2 Ayetteki “hucurat” sözüyle Hz.

Peygamber’in istirahat halinde bu sözün söylendiğine ve ona ihtiyacı olanın, bu durumda onu rahatsız etmenin adaba aykırı olup, isabetli olanın, işini birazcık ertelemek olduğuna bir işaret vardır.3

“Onların çoğunun akılları ermez”4 derken onlardan sudur eden nida, güzel ve edebe uygun olmayınca onlar bu nidalarında, akılları eren kimseler derecesinin dışına çıkmış oldular. Böylece onların bağırması bazı hayvanlardan meydana ge-len bir bağırış gibi olmuştur.5 Böylece onların Peygamber’i evinin dışından kaba sapa bir şekilde çağırmaları yasaklanmakta ve bu kimseler “akılları ermez” şeklin-de nitelendirilmektedir.

Peygamberi Kendi Aramızda Çağırır Gibi Çağırmamak

Kur’an, Hz. Peygamber’i çağırırken onu sıradan bir insanı çağırıyor gibi ça-ğırmayı reddetmektedir. “(Ey Müminler!) Peygamber’i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın…”6 Bu ayetin birçok izahı yapılmıştır. Birinci izah şekline göre Hz. Peygambere onlar: “Ey Muhammed, Ey Ebu’l Kasım” derlerdi. İşte Al-lah, Peygamber’inin şanını yücelterek onların bu şekilde Peygamber’i çağırmala-rını yasakladı. Onların yapması gereken şey, onu “Ey Allah’ın Rasulû” gibi saygı ifade eden bir sözle çağırmalarıydı.7 İkinci bir izah şekline göre ise “Peygamberin çağırmasını, sizin birbirinizi çağırmanızla bir tutmayınız. Onun çağırışına derhal gidiniz, buyruğunu tutunuz”8 şeklindedir.

1 H. Tahsin Emiroğlu, Esbâb-ı Nüzul, Konya: Ülkü Basımevi, 1978, XI, s. 163.

2 Konyalı Mehmed Vehbi, BüyükKur’an Tefsiri, İstanbul: Üçdal Neşriyat, ts, XIII, s. 5485; Ateş, a.g.e., VIII, s. 511.

3 Razi, a.g.e., X, s. 96.

4 Hucurat, 49/4.

5 Razi, a.g.e., X, s. 96.

6 Nur, 24/63.

7 İbn Kesir, a.g.e., III, s. 306; Taberi, a.g.e., IX, s. 360.

8 Ateş, a.g.e., VI, s. 215.

Üçüncü bir izah şekline göre ise de “Peygamberin bedduasını sizlerden her-hangi birinizin bedduası gibi sanmayın. Onu kızdıracak bir iş işlemeyin. Zira o aleyhinize dua edecek olursa helak olursunuz.”1

Ey inananlar peygamberin çağrısını birbirinize yaptığınız çağrılara benzet-meyin. Zira peygamber sizi, dini ve dünyevi işlerinizde görüşmek üzere çağırıyor.

Şu halde onun çağrısını genel konularda ve çok önemli bir iş olarak telakki edi-niz. Onun çağrısını, önemsiz bazı işlerde birbirinize yaptığınız çağrılara benzet-meyin.2 Böylece Hz. Peygamber’i çağırırken insanlar, daha edepli olmaya teşvik edilmektedir.