• Sonuç bulunamadı

III. Kaynak Değerlendirmesi

3. MUHKEM VE MÜTEŞÂBİHE YAKLAŞIMI

1.3. NÜBÜVVET

1.3.2. Peygamber ve İmamların İsmeti

Arapça مصع kelimesinden türemiş olan ismet kelimesi, sözcük anlamı itibariyle bir şeyden korumak, kötü sıfatlardan engelleme gibi anlamlara gelmektedir.644 Istilahî

anlamda ismet, “peygamberlerin, imkanları olmakla birlikte kötülüklerden uzak durma özelliği’ şeklinde645 veya kelâmî terminolojide kısaca, ‘Peygamberlerin ilahî iradenin

gücüyle günah işlemekten korunması’ olarak ifade edilmiştir.646

İsmet lafzına dair çizilen bu öz kavramsal çerçeveden sonra hemen ifade edilmelidir ki İbn Şehrâşûb, İmâmiyye Şiâsının hem nübüvvet öncesi hem de nübüvvet

641 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, II, s. 315-316.

642 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, II, s. 316; ayrıca bkz. et-Tûsî, et-Tibyân, VI, s. 502-503.

643 Gerçi kimi isimler gulat gruplara nisbet edilen ‘imamların meleklerden üstün olduğu’ şeklindeki anlayışı

İmamiyye Şiâsının tümüne mal etmektedir ki -biz bu görüşün zayıf olduğunu düşünmekteyiz- Hatta görüşün İmamiyye Şiâsının bir icmâı olarak takdim edilmesi de izaha muhtaç bir bilgi olarak görünmektedir. Görüşün Şîa’nın bir icmâı formunda aktarılmış bir örneği için bkz. Süleyman Ömer Eşkar, er-Rusul ve'r-Risâlât, IV. baskı, Kuveyt: Mektebetü'l-fellâh li'n-neşr ve't-tevzî', 1989, s. 212.

644 İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, XII, s. 403.; Murteza ez-Zebidi, Tacu'l-Arus, XXXI, s. 101.; Muhtâr Ömer,

Mu'cem el-Luğati'l-'Arabiyyeti'l-Muâsıra, II, s. 1509.; Ebü’l-Hüseyn Ahmed İbn Fâris, Muʿcemü Mekāyîsi’l-Luğa, y.y.: Dârü'l-fikr, 1979, IV, s. 331.

645 Cürcânî, et-Taʿrîfât, s. 150.

133

sonrası peygamber ve imamların büyük ve küçük bütün günahlardan korunmuş olduğu konusunda ittifak ettiğini öncelikle kaydeder.647 İmamiyyenin söz konusu anlayışının

ümmetin bir kesimi tarafından tartışma konusu edildiğini söyleyen müellif, Şiâ’nın bu konudaki delili hakkında ise şunları ifade eder; bizim delilimize gelince, peygamberlerin kendisinden münezzeh kılındığı şey/ler nihai olarak mu’ciz ilimden -vahiyden- kaynaklanmaktadır. Peygamberlere verilen mu’ciz ilim, vahiy konusunda onları teyid ederek yalan söylemelerine bir engel mesabesindedir. Çünkü peygamberler ve imamların büyük günahları işleyebileceğini düşünmek, nübüvvetin esprisi olan peygambere tabi olmayı dümûra uğratır; bir başka tabirle büyük günah işlemesi muhtemel birisine tabi olmak bir tarafa, kendisinin sözlerini dinlenmeyi ve sözlerini kabullenmeyi ortadan kaldırır.648

Müfessir daha sonra doğrudan değilse de Peygamberlerin ismeti bağlamında, Nübüvvete delâlet eden bazı Kur’ânî beyanların te’vilini yapmaya girişmektedir. Bu aşamada ön plana çıkan görüşlerinden birisi tefsirlerde Hz. Yakub’un oğulları olarak ifade edilen “ طاَبْسَ ْ ا َو” kelimesi649 ile ilgilidir. İbn Şehrâşûb’a göre özelde âyetin, genelde

de Kur’an’ın zâhirinden söz konusu kelime ile işaret edilen kimselerin peygamber olduğuna dair bir delâlet bulunmamaktadır, çünkü vahyin el-esbâd ile işaret edilen kimselerden sadece peygamber olanlara indirilmiş olması muhtemeldir. Ancak bu kimselerin peygamberliği konusunda bir hüküm verilmeden önce dikkate alınması gereken önemli bir madde de bu kimselerin Hz. Yusuf ile kardeşleri arasında cereyan eden olayda gördüldüğü üzere çirkin, kötü fiillerde bulunmamış olmaları gerekir.650 Ek

olarak İbn Şehrâşûb, " طاَبْسَ ْ ا َو” ile ifade edilen kimselerin Peygamberlere tabi olması gerekli kişiler olmasını da mümkün görmektedir. Şöyle ki her ne kadar Kur’ân Hz. Peygambere inzal edilmiş olsa da Müslümanların onunla amel etme zorunluluğundan dolayı Müslümanların kendilerine nisbetle ‘bize indirilen Kur’ân’ deyişi nasıl anlamlı bir

647 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, II, s. 317. 648 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, II, s. 317-318. 649 Bakara 2/136.; Âl-û İmrân 3/84.; Nisâ 4/163. 650 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, II, s. 322.

134

kaziyye ise ilgili kelime ile kastedien kimselerin de peygamber olmaktan ziyade vahye tabi olması gereken kimseler olması muhtemeldir.651

Peygamberlerin seçilmesi ile ilgili olarak da müfessir “ اَنْيَفَطْصا َني ۪ذَّلا َباَت كْلا اَنْث َر ْوَا َّمُث ٌُۚد صَتْقُم ْمُهْن م َو ُ۪ۚه سْفَن ل ٌم لاَظ ْمُهْن مَف ُۚاَن ماَب ع ْن م, Sonra kullarımızdan seçtiğimiz kimseleri Allah'ın izniyle bu Kitab’a mirasçı yaparız. Onlardan kimi kendine kötülük yapar, kimi orta yolda gider (…)”652 âyetini zikrettikten sonra, seçilecek kimselerin peygamberler ve imamlar gibi

günahtan uzak olası gerektiğini ifade etmektedir. Yine ilgili âyetin, ‘Onlardan kimi kendine kötülük yapar’ beyanınca, “günahtan uzak peygamber ve imamlar nasıl kötülük yapabilmektedir?” şeklinde soru sormakta ve buna cevap olarak da ilgili lafzın âyette kendisine en yakın olan ‘kullarımızdan’ kelimesinden kinaye olduğunu söylemiştir. Bu durumda kendi nefislerine kötülük yapanlar, orta yolu tutanlar şeklindeki tanımlamalar; Peygamberleri değil, ‘kulları’ vasfeden bir konumda yer almaktadır.653

Diğer taraftan İsrailoğullarının alemlere üstün kılındığına dair Kur’ân beyanlarının654 esasen kendi dönemlerinde geçerli bir üstünlüğü ifade ettiğini söyleyen

müfessir yine Kur’ân’da peygamberler arasında istünlük/tafdil olduğunu ifade eden pasajlarla655 ilgili olarak şunları kaydetmektedir; Kur’an’ın peygamberler arasında bir

fazilet farkının olduğunu belirtmesinin anlamı şöyledir, i- risâlet bakımından eş değerde olan peygamberlerin, fiilleri alanında da aynı olduğu şeklinde bir anlaşılmanın önüne geçmek için bu şekilde ifade edilmiş olabilir, ii- diğer peygamberlerin kendi tarihsel süreçleri içerisinde kendilerinden önceki peygambelere üstünlüğü gibi Hz. Peygamberin faziletinin de bu şekilde oluşunu belirtmek, iii- söz gelimi üstünlük, birtakım farz edaların yerine getirilmesinin akabinde oluşmuş olabilir, fakat bu maddedeki (iii) üstünlük Hz. Musa’nın Allah ile konuşması, Hz. İsâ’nın ölüleri diriltmesi ve Hz. Peygamber’in

651 Âyette nüzul kelimesi Hz. İbrahim, İsmaili İshak, Yakub ve Yakupoğullarına –طاَب ْْْْْْْسَ ْ ا َو - gönderme

yaptığı için, âyette ‘kendilerine inzal edilen Yakupoğulları’ ibaresi müteşâbih durmaktadır. Bkz. İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, II, s. 322.

652 Fâtır 35/32.

653 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, II, s. 323. 654 Bakara 2/47,122.

655 Örnek olarak şu âyete yer verilebilir; “ اَنْيَتٰاَو َۜ تاَج َرَم ْمُه َض ْعَب َعَف َر َو ُ ٰاللّ َمَّلَك ْنَم ْمُهْن م ُۢ ضْعَب كٰلَع ْمُه َض ْعَب اَنْل َّضَف ُل ُس لَّرلا َكْل ت

َا َو تا َْْنّ يَبْلا َمَي ْرَم َنْبا ك َْْْْْْسي ۪ع

َۜ سُد ُْْقْلا حوُر ب ُها َْْنْد َّْْي , İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs'le destekledik. Bakara 2/253.

135

şeriatinin bütün insanlığı kuşatacak bir evrenselliğe sahip olması gibi sadece bazı peygamberlere özel durumlarla ilintilidir, iv- bazı peygamberlerin kendilerini daha faziletli kılacak bazı ameller açısından üstün kılınmış olması da muhtemeldir.656