• Sonuç bulunamadı

III. Kaynak Değerlendirmesi

3. MUHKEM VE MÜTEŞÂBİHE YAKLAŞIMI

1.4. İMAMET

1.4.4. On İki İmâmın İmâmeti ve Meşrûiyetlerinin Temeli

Öncelikli olarak ifade edilmelidir ki İbn Şehrâşûb imâmetin temelini nübüvvet kurumunun birtakım özellikleri ile özdeşleştirerek tespit etmektedir. Bu baptan olmak üzere kendisine göre filvaki peygamberlerden Âdem’in Şît’e, Nûh’un Sâm’a, İbrahim’in İsmail’e olan vasiyeti, bir anlamda kendisinden sonra bir resûl veya nebî gelmeyecek Hz. Peygamber’in de kendisinden sonra yerini alacak bir kimseyi vasiyyet ile belirlemesinin imkân ve olumsallığını ortaya koymaktadır. Bu açıdan İbn Şehrâşûb’a göre diğer peygamberler için bir vasiyyet statükosu mümkün iken Hz. Peygamber’in bundan geri durması hele de “ ا ًّقَح ُۚ فو ُرْعَمْلا ب َني۪ب َرْقَ ْ ا َو نْيَد لا َوْل ل ُةَّي ص َوْلَا ُۚا ارْيَخ َك َرَت ْن ا ُت ْوَمْلا ُمُكَدَحَا َرَضَح اَذ ا ْمُكْيَلَع َب تُك ََۜني ۪قَّتُمْلا كَلَع, Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ancca babaya, yakınlara, uygun bir tarzda vasiyet etmesi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak size

farz kılındı”860 gibi bir Kur’anî beyanın gereğini yerine getirmekten geri durduğu

düşünülemez.861 Kaldı ki son tahlilde Hz. Peygamber’in savaş durumu gibi olağanüstü

durumlar ile hastalık gibi kendisinin yokluğunu doğuran hallerde yerine görev alacak

859 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 209. 860 Bakara 2/180.

175

birtakım kimseleri belirlediği bilinmektedir ki bunun en çarpıcı örneği, Hz. Peygamber’in hicret esnasında kendisinin yerine bıraktığı Hz. Ali’dir. Sadece hicrette değil, Tebük gibi müteaddit savaşta Hz. Peygamber, kendisinin yerine birtakım görevleri komuta edecek kimseleri belirlemekteydi.862 Bu bağlamda müfessir, Ali’nin Hz. Peygamber tarafından savaşta sancağın taşınması, birebir çarpışmalarda görevlendirimesi gibi bazı hususların sadece birer görev olarak anlaşılıp, bunların halifeliği için mesnet sayılmamasını zayıf bir görüş olarak görmektedir. Zira kendisine göre Hz. Peygamber’in halifelik makamıyla kıyaslandığında daha küçük olan bu görevleri verip din ve dünya işleriyle ilgili daha büyük öneme haiz olan halifelik konusunda bir görev vermemesi pek makul değildir.863

Müfessir daha sonra da “ َۜاابي ۪قَن َرَشَع ْيَنْثا ُمُهْن م اَنْثَعَب َو َُۚلي ۪ءا ََٓرْس ا يَ۪ٓن َب َقاَثي ۪م ُ ٰاللّ َذَخَا ْدَقَل َو, And olsun

ki, Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. Onlardan oniki reis seçtik”864 âyetinde

nükebânın sayısından hareketle, imamların sayısının da oniki olduğunu ve bir anlamda imamlarının sayısına kadar bütün ayrıntıların Kur’an’da yer aldığını savunmuştur. Gerçi müellif sadece Kur’an’da değil Hz. Peygamber’den gelen birtakım rivâyetlerde de imamların sayısının oniki olarak haber verdildiğini ifade etmektedir. Bu bağlamda müellifin yer verdiği bir rivâyete göre Hz. Peygamber, ‘benden sonraki imamların sayısı benî İsrail’in oniki nükebâsı sayısıncadır’ demektedir. Yine Selmân-ı Farisî (ö. 36/656 [?]), Ebû Eyyub el-Ensarî (ö. 49/669), İbn Mesud, Huzeyfe b. Yeman, Ebû Hureyre (ö. 58/678) gibi bazı meşhur isimlerden gelen bir başka rivâyete göre Hz. Peygamber’e ‘senden sonra gelecek imamların sayısı kaçtır’ meâlindeki bir soruya ‘benden sonra benî İsrail’in oniki nükebâsı kadar imam gelecektir’ şeklinde bir cevap vermektedir. Müfessir bu rivâyetlerde yer alan oniki imamın kimler veya özelliklerinin neler olduğu konusunda da yine yer verdiği bazı rivâyetler çerçevesinde cevap vermektedir ki dikkat çeken rivâyetlerden birisine göre imamları ‘havarî’ olarak tanımlayan Hz. Peygamber, imamların sayısının yanı sıra, imamların Hz. Ali’nin evlatlarından olacağı bilgisini vermektedir.865

862 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 213. 863 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 213-214. 864 Mâide 5/12.

176

Bu bağlamda zikredilmesi gereken önemli bir husus da müfessirin imamların nesep ve zürriyeti açısından Peygamber’le soydaş olması gerektiği şeklindeki görüşüdür. Bu meyanda müfessire göre Kur’an’ın müteaddit yerlerinde bu gerçekliğe işaret edilmiştir ki bunlardan dikkat çekenleri şunlardır; “ اَم ه تَّي ّرُذ ي ۪ف اَنْلَعَج َو َمي ۪ه ٰرْب ا َو ااحوُن اَنْلَس ْرَا ْدَقَل َو

ْن م ٌري۪ثَك َو ُۚ دَتْهُم ْمُهْن مَف َباَت كْلا َو َة َّوُبلَّنلا

َنوُق ساَف ْمُه , … Nuh'u ve İbrahim'i biz gönderdik; ikisinin soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik…”866 “ اة َّمُا آََن تَّي ّرُذ ْن م َو َكَل نْيَم لْسُم اَنْلَعْجا َو اَنَّب َر

َتْنَا َكَّن ا ُۚاَنْيَلَع ْبُت َو اَنَك ساَنَم اَن رَا َو َكَل اةَم لْسُم

ُمي ۪ح َّرلا ُبا َّوَّتلا , Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler

kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl”,867 “İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u

bahşettik. Soyundan gelenlere Kitab ve peygamberlik verdik”.868

İbn Şehrâşûb yukarıda yer verilen rivâyetler ile oniki imamın imâmetinin nas ile sabit olduğunu temellendirme babında getirdiği diğer hadislere karşı, hadis tekniği açısından gelecek itirazlara cevap sadedinde birtakım açıklamalarda bulunur. Bu baptan olmak üzere ona göre ilgili hadisler tikel anlamda ahâd olarak nitelendirilebilirse de mezkûr rivâyetler tümel bakımdan imamların sayısı ve meşruiyyetlerini standardize edecek niteliktedir.869 Rivâyetlere ahâd haber olmaları üzerinden gelecek eleştirilerin

dışında İbn Şehrâşûb, râvilerin güvenilirlikleri açısından birtakım problemler taşıdığı itirazını da kabul etmez ve bunu peşinen reddeder. Ona göre ravilerin zayıflığından dem vuranların, iddia ettikleri zayıflıkları ortaya koymaları gerekmektedir. Bunun da ötesinde ona göre esasen mezkûr rivâyetlerin râvilerini zayıf olarak görenler, hadislerin kabulü ve kendileriyle amel edilişi noktasında çifte standart uygulamaktadırlar. Çünkü bu itirazların geldiği kaynak (Ehl-i sünnet), esasen bir tutarsızlık örneği sergileyerek bir taraftan dinin amelî konularında ahâd haberle muamelesinde bir problem görmezken, aynı rivâyet özelliklerini taşıyan, hatta üzerlerinde icmâ düzeyinde bir ittifakın oluştuğu diğer haberleri zayıf görmektedir.870

866 Hadîd 57/26.

867 Bakara 2/128. 868 Ankebût 29/27.

869 İbn Şehrâşûb’un oniki imam bağlamında ifade ettiği bu husus esasen Şîa’nın Tusî gibi bazı

müfessirlerince de Hz. Ali’ bağlamında ifade edilmiştir. Zira Tusî’ye göre Hz. Ali’nin imâmetini saraheten ifade eden rivâyetler artık o kadar fazla ve meşhur olmuştur ki bunlar artık tevatür seviyedeki bir bilgi için gerekli şartları kendi içlerinde taşımış bulunmaktadır. Detaylı bilgi için bkz. Tûsî, Resâʾilü'ş-Şeyh et-Tûsî - er-Resâʾilü'l-ʿaşr-, Kûm: Müessesetü'n-neşri'l-İslâmî, 1994, s. 118.

177

Müfessirin te’vil sürecinde ele aldığı ve dikkat çeken bir diğer âyet ise şöyledir; ‘ ٰاللّ باَت ك ي۪ف ا ارْهَش َرَشَع اَنْثا ٰاللّ َدْن ع روُهلَّشلا َةَّد ع َّن ا…, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah'a göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aydır. Bu

dosdoğru bir nizamdır”,871 Hemen ifade edilmelidir ki müfessir ayların sayısı olarak tabir

edilmiş oniki sayısını, imamların sayısının haber verilmesi olarak okumaktadır. Şöyle ki kendisine göre Allah’ın ed’din’ul-kayyim olarak zikrettiği dinle, ‘mütedeyyin olmak’ vacip iken bundan yüz çevirmek küfürdür. Müfessir devam ederek, ramazan ve zilhicce ayları dışında genel anlamda ay ve yıl bilgisinin esasen dini açıdan bilinmesi gerekli bir bilgi olmadığını, binaenaleyh bu bilgiye sahip olmaksızın ölen bir kimsenin de herhangi bir kınamayı almayacağını, buna karşın oniki imamın sayısı hususundaki bilgiye sahip olmayan ve böylece ölen kişinin cahilliyye ölümü üzerine öldüğünü savunmuştur.872

Bu arada İbn Şehrâşûb, Kur’an’da müteaddit defa geçmekte olan istefâ (كفطصا)873

sözcüğü ve türevlerleri ile nitelendirilen veya isimlendirilen (نيفطصملا-كفطصملا)874

veyahut da naslarda seçildiği ve nübüvvet veya imâmet makamıyla faziletli kılındığının haber verilmiş olmasının ‘bizler için tâbi olma ve onlara uyma’ bilgisini sağladığını belirtmektedir.875 Kur’an’da söz konusu lafız formlarıyla nitelendirilmeleri, onlara tabi

olma konusundaki bilgiyi sağlamaya yetmekte iken ismi Kur’an’da açıkça zikredilmeyen veyahut da mezkûr lafızların herhangi bir türevi ile sıfatlanmamış kimse veya kimselere (imamlar) tabi olma zorunluluğu nasıl anlaşılacaktır? şeklindeki bir soru karşısında ise müfessir şunları ifade eder; eğer [imamlara] tabi olmayı gerektirecek zâhiri bir beyan yoksa bu durumda imamlardan gelen iki haber çeşidi ön plana çıkar. Bunlardan birincisi Ehl-i beytin üzerinde icmâ ettiği haberlerdir ki babaları ve dedeleri aracılığıyla Hz. Peygamber’den naklettikleri ve söz gelimi hasr yönü olmayan bu aktarımlarda kendilerinin Hz. Peygamber’den sonra gelen imamlar olduğu bilgisi, sayıları ve isimlerinin açıkça zikredilişi konuyla ilgili olarak bilgiyi sağlamaya kafidir. İşte bu

871 Tevbe 9/36.

872 İbn Şehrâşûb, burada Muhammed Bâkır ile Ca’fer es-Sadık’ın da mezkûr âyette geçen oniki sayısını

imamların oniki oluşu olarak tefsir ettiklerini belirtmekte ve bunu da Ehl-i beyt’in icmâsı formatında sunarak tâbi olunması gerekli bir bilgi kategorisine yerleştirmiştir. İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 219-220.

873 Bazı örnekler için bkz. Bakara 2/130.; Âl-û İmran 3/33, 42.; A’râf 7/144.; Hac 22/75.; Sâd 38/47. 874 Sâd 38/47.

178

aktarımların imâmet için bilgi sağlayıcı olduğu konusundaki Ehl-i beyt icmâsı hüccet mesabesindedir.876 İkincisi ise ‘muhaliflerimizin’ aktardığı haberlerdir ki bunlar da iki

farklı kategoriyi oluşturur; birincisi, bizlere (Şiâ’ya) tayin edilmeksizin imamların sayıları ile ilgili bilgilerde ve onların imâmet görevinin olduğu konusunda muvafakat gösteren rivâyetlerdir ki bunun bir örneği Buhârî ve Müslim’in sahihleri877, Ebû Dâvûd es- Sicistânî’nin (ö. 275/889) es-Sünen’i878, Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö. 463/1071) Târîhû

Baġdâd’ı879 ve Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin (ö. 430/1038) Hilyetü’l-Evliyâ’sında880, Câbir

bin Semre’nin (ö. 74/693) Hz. Peygamber’den rivâyet ettiği, ‘Oniki halifenin hilafeti devam ettiği sürece İslam güçlü olarak kalacaktır. Halifeler de Kureyş’ten olacaktır’ rivâyetidir.881 Bu kategorideki rivâyetlerin ikincisi ise Hz. Peygamber’in, ‘Size çok önemli iki şey bırakıyorum; i- Allah’ın kitabı, ii- ıtrem (Ehl-i beytim), bu ikisine sıkıca sarıldığınız sürece asla dalâlete düşmezsiniz ve bu ikisi (yine) kıyamette havz-ı kevsere kadar beraber gelecektir’ meâlindeki hadisidir.882 Burada yeri gelmişken ifade edilmelidir ki müfessir, Hz. Peygamber’in “Kur’an ve Ehl-i beyt’e” tabi olunmasını bir anlamda delâletten kurtuluş reçetesi olarak sunmasını, söz konusu iki unsurdan Kur’an’ın bâtıldan uzak olmasını Ehl-i beyt’in de masum olmasını gerektirdiğini söylemektedir.883

Ehl-i beytin hadiste mutlak olarak zikredildiğine dikkat çeken İbn Şehrâşûb, bu şekildeki kullanımın dilin verdiği imkanlar ölçüsünde- iktidâsı gerekli- Ehl-i beyt kapsamındaki kimselerin dinî sorumluluk açısından teklifle ilintili konulardaki söz ve fiillerine tabi olunmasını gerektirdiğini belirtmektedir.884 Bir başka ifade ile müellife göre ilgili hadisler

876 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 223-224.

877 Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc, el-Câmiʿu’s-Sahîh, (thk. Muhammed Fuâd Abdulbâki), Beyrut:

Dârü ihyâi't-türâsi'l-Arabî, t.s., III, s. 1453.

878 Küçük bir lafız farklılığıyla Ebû Dâvûd Süleymân Sicistânî, es-Sünen, (thk. Şuayb el-Arnaût), Dâru'r-

Risâle el-Âlemiyye, 2009, VI, s. 335.

879 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd ve Zuyûlehû, II, s. 124

880 Küçük bir lafız farklılığıyla Ebû Nuaym Ahmed İsfahânî, Hilyetü’l-Evliyâʾ ve Tabakâtü’l-Asfiyâʾ,

Beyrut: Dârü’l-kitâbi'l-Arabî, 1974, IV, s. 333.

881 Müfessirin de işaret ettiği üzere rivâyet, otuzdört farklı târikten aktaran Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i

gibi başka birçok hadis ve tarih eserinde nakledilmektedir. Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, XXXIV, s. 401-523; hadis numaraları, 20805, 20830, 20837, 20838, 20861, 20862, 20879, 20880, 20923, 20924, 20926, 20927, 20928, 20939, 20951, 20952, 20966, 21013, 21020, 21033.

882 Ali b. Ca'd b, Müsnedü Ebi Ca'd, I, s. 397.; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, s. 351.; zâid bazı lafızlarla

Ahmed b. Hanbel, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, XVII, s. 170 (11104, 11131 numaralı hadisler); XVIII, s. 114 (11561 numaralı hadis).; et-Taberânî, el-Muʿcemü’l-Kebîr, V, s. 154.; Hasan el-Vâsıtî el-Mâlikî (İbn Meğâzılî), Menâkıb-ı Ali, s. 301.

883 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 231.

884 Müfessir bu bağlamda Hz. Peygamber’in Ehl-i beyt’i Nuh’un gemisine benzettiği ‘Ehl-i beytim Nuh’un

179

çerçevesinde Ehl-i beyt cümlesinden olan imamların, masum oldukları sonucunun çıkması; onların imâmetini ve onlara tabi olmayı zorunlu kılmaktadır.885 Buna göre Ehl-

i beyt’in tarihi süreçteki temsilcileri olan imamlar, masumdurlar ve masumlara tabi olmak da Kur’an’ın dâlaletten kurtuluşu sağlaması gibi sağlamaktadır.

Son olarak müfessirin imamlara yönelik yaptığı bazı methiyelere burada yer verilmesi uygun görünmektedir. Her şeyden önce müfessirin peygamberler gibi ismet sıfatına hâiz olduğunu söylediği imamlar, yaşadıkları asrın ilim erbabıdırlar, onlar cesaret timsâli, zühd, takva ve ibadette sahip oldukları ubûdiyyet makamı ve kendilerinden zuhûr eden mûcizeler ile Allah katında bütün beşeriyetten üstün bir faziletleri bulunmaktadır.886 Onlar; şer’î ahkâmda kendileri dışındaki herkesten daha bilgindirler, bununla birlikte kendileri dışındaki kimselerin bu ilimleri elde etme süreçleri, onlar için geçerli değildir. Onlar mektepli olmamış, bir hocadan ders almamışlardır, binaenaleyh kendilerine düşman olanlardan müstağni olarak, evliyâlarının dahi kendilerine muhtaç olduğu bir bilgileri bulunmaktadır. Onların işkâlden uzak bilgileri, şâibe ve noksanlıktan da uzak olup, asırları aşan bir bilgi aşkınlığına sahiptir.887 Onların imâmetine delalet eden ve

kendilerinden zuhûr eden mucizeler, onların imâmetine sıkı bir şekilde bağlı olup kendilerinden sâdır olan mûcizelerinin varlığı konusundaki bilgi, Peygamber’in mucizelerinin varlığı konusundaki tevâtür derecesi gibidir.888