• Sonuç bulunamadı

III. Kaynak Değerlendirmesi

3. MUHKEM VE MÜTEŞÂBİHE YAKLAŞIMI

1.4. İMAMET

1.4.5. Hz Peygamber’in Nesebi ve Ebû Tâlib’in İmanı Meselesi

İbn Şehrâşûb Hz. Peygamber’in nesebi ile ilgili bazı hususları Kur’anî birtakım beyanlar çerçevesinde ele alarak peygamberin hem baba hem de anne tarafından şirkten uzak bir nesebinin olduğunu ispat etmeye çalışmaktadır. Esasen Hz. Peygamberin nesep açısından ak pak bir soyunun olduğunun aynı zamanda Kur’an’ın da bir beyânı olduğunu düşünen

yer vermekte ve Ehl-i beyt’in herhangi bir tahsise konu olmaksızın genel olarak tabi olunması gerekli kimseler şeklinde tarif edildiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte ona göre bu hadisler çerçevesinde Ehl- i beyt’e tabi olunmasını salık veren ifadelerin sadece oniki imama mahsus olduğuna bir delalet bulunmaktadır. Bkz. İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 232-233.

885 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 233. 886 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 234.

887 Müfessirin bilgi aşkınlığı olarak ifade ettiği şey aslında vahiy kategorisindeki bilgiden farksızdır. 888 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 335-336.

180

İbn Şehrâşûb, bu çerçevede yer verdiği âyetlerde doğrudan hatta dolaylı yoldan neseple bir örgensel bağı bulunmayan âyetleri mezkûr bağlamda değerlendirmiştir. Bu minvalde yer verilen âyetlerden biri “Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören,

güçlü ve merhametli Allah'a güven…”889 beyanıdır. Müfessir âyette zikredilen ve Hz.

Peygamber’in dahilinde olduğu belirtilen ‘namaz kılanlar [ َني ۪د جاَّسلا]’ grubunu, Hz. Peygamber’in soyu olarak te’vil etmiş ve bu te’vile göre de Hz. Peygamber’in nesebi; namaz kılan muvahhidlerden oluşmaktadır.890 Buna göre Hz. Peygamber asırlar boyunca

Peygamberlerin sulbünden doğduğu güne şirkten uzak olarak gelmiş ve söz konusu Peygamberlerin nesebinden meydana gelen bu soy ağacı da nihayetinde salih babalar ve temiz analardan oluşmuştur.891 Bu bağlamda müfessir, spesifik anlamda Hz. Peygamber’in annesi Âmine’nin mümin olduğu konusunda ısrarcıdır. Zira “ كَٓ ٰلَع ّلَصُت َ َو

َحَا كٰلَع ْمُقَت َ َو اادَبَا َتاَم ْمُهْن م د

َنوُق ساَف ْمُه َو اوُتاَم َو ۪ه لوُس َر َو ٰلِلّا ب او ُرَفَك ْمُهَّن ا َ۪ۜه رْبَق , Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini

inkâr ettiler, fasık olarak öldüler”892 âyetinin sârih bildirimine rağmen birçok hadiste

ifade edilmiş bir bilgi olarak893 Hz. Peygamber’in annesinin kabri başına giderek durması,

Âmine’nin mümin bir kadın olduğunu göstermektedir.894

Âmine’nin dışında Abdullah ile ilgili olarak Şiâ ile Ehl-i Sünnnet arasında mümin olup olmaması arasında hakkında sıkı tartışmaların yaşandığı Ebû Tâlib’in (ö. 619 m.) de mümin olduğu kanaatini paylaşan İbn Şehrâşûb, “ ٌسَجَن َنوُك رْشُمْلا اَمَّن ا اوَُٓنَمٰا َني ۪ذَّلا اَهلَّيَا آََي, Ey iman

edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir”895 gibi bazı Kur’an

pasajlarının da buna delalet ettiğini söylemektedir.896 Kendisine göre aksi taktirde

889 Şu’arâ 26/217-219.

890 Müfessir bu görüşünü esasen İbn Abbas’tan gelen bir görüş olarak sunmaktadır. Bkz. İbn Şehrâşûb,

Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 263.

891 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 263-264. 892 Tevbe 9/84.

893 Ebû Hâtim Muhammed İbn Hibbân, el-İhsân fî takrîbi Sahîhi İbn Hibbân, Beyrut: Müessesetü'r-risâle,

1988, III, s. 261.

894 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 263-264. 895 Tevbe 9/28.

896 Müslüman âlimlerin kahir ekseriyeti Hz. Peygamber’in soyunun muvahhidlerden oluştuğunu kabul

etmişlerdir. Ancak Ebû Tâlib’in özelinde ortaya atılan ve temelde nezih ve hüsn-ü niyete binaen kabullenen bu muvahhidlik projesi yine Müslümanların bizzat kendi kelâmî kabullerince filtrelenmiş olduğu da bu noktada belirtilmelidir. Duygusal bir refleksle verildiği açık bir şekilde kendisini gösteren bu anlayışın da ötesinde Müslümanların iman-küfür konusunda dahi çifte standartlık döngüsü içerisinde olması ise trajikomik durmaktadır.

181

tehlikeli bir şekilde hem Hz. Peygamber de hem de vâsi olan Ali, ‘iki necis’ kişinin çocukları olacaktır ki bu mümkün değildir.897 Ayrıca İslam’ın tebliğinin yapıldığı zor

şartlarda Ebû Tâlib, Hz. Peygamber’e türlü yardımlarda bulunmuş ve yardımlarının da Allah tarafından karşılıksız bırakılmayacağı, müfessire göre “ َُۜه ُرُصْنَي ْنَم ُ ٰاللّ َّن َرُصْنَيَل َو , …Allah'a yardım edenlere O da yardım eder”898 gibi birtakım âyetlere konu olmuştur.

Burada bir parantez açmak gerekirse İbn Şehrâşûb’un yanı sıra Şiâ’dan başka isimlerde de Ebû Talib’in Hz. Peygamber’e risâleti sürecinde çok kıymetli yardımlarda bulunmuş olması ve nihayetinde âyetin de yardım eden kişiye ‘yardım edileceğini’ söylemesi, Ebû Talib’in imanına yorulması gerektiği kanaati mevcuttur.899 Buna ek olarak olarak Hz.

Peygamber, Ebû Tâlib’in ölümünü müteakib sağ iken kendisini koruyup kollamasını hatırlayarak arkasından bazı övgüleri irad etmiş ve ardından da orada hazır bulunan insanlara ‘Allah’a yemin ederim ki amcama öyle bir şefaatte bulunacağım ki iki sekâleyn (insanlar ve cinler) bunun şaşkınlığı içerisinde olacaklardır’ demek sûretiyle ancak bir mümin için geçerli olacak şefaat yetkisini kendisi için kullanacağını ilan etmiştir.900 Buna göre şefaat yalnızca müminler için geçerli bir hal olduğuna göre veyahut şefaatin fonksiyonel olması için temel şart iman etmiş olmak olduğuna göre Hz. Peygamber’in kendisi hakkında şefaatte bulunacağını söylediği Ebû Tâlib’in iman etmemiş olması mümkün değildir.901

Müfessire göre âyet ve hadislerin yanı sıra Ebû Tâlib’in ölümünün hemen sonrasında Hz. Peygamber’in Ebû Tâlib’in tekfin işlemleri için Hz. Ali’yi görevlendirmiş olması gibi bazı nüanslar da Ebû Tâlib’in iman ettiğini göstermektedir. Şöyle ki Ebû Tâlib, vefat ettiğinde evlatlarından iman eden Ali ve Habeşistân’da bulunan Ca’fer ile

897 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 263-264. 898 Hac 22/40

899 Halil İbrahim Bulut, Şiî-Sünnî Polemiğinde Ebû Tâlib ve Dini Konumu, Ankara: Araştırma Yayınları,

2011, s. 147-148.

900 Detaylı bilgi için bkz. Bulut, Şiî-Sünnî Polemiğinde Ebû Tâlib, s. 157-158.

901 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 265-266. Hz. Peygamber’in Ebû Talib gibi genellikle şirk

veya iman edip etmediği konusunda kaynaklarda farklı verilerin bulunduğu bazı kimseler hakkında istiğfâr veya şefaatte bulunacağını ikrar ederek onları kurtarmaya girişmesi gibi bazı çabaları insanî bir durum olmakla birlikte birtakım âyetlerin sebeb-i nüzulü bağlamında ifade edilen olaylar ve âyetlerde Hz. Peygamber’in bu tutum ve davranışlarından ötürü kınandığı bilinmektedir. Buna göre bizce Hz. Peygamber’in Ebû Tâlib’in ölümünün ardından kendisine şefaatte bulunacağını ilan ettiği doğru bir bilgi olarak varsayımda bulunulsa dahi Peygamber’in şefâat hakkını kendisi için kullanacağını özellikle belirtmiş olması Ebû Tâlib’in mümin oluşuna değil ancak mümin dışında bir hal üzerine öldüğüne delil sayılabilir.

182

birlikte o dönemde henüz iman etmemiş olan Akîl ve Tâlib bulunmaktaydı. Temelde müşrik bir kimsenin ancak müşrik bir kimse veya kimseler tarafından yıkanmasının daha doğru olduğu dikkate alındığında Hz. Peygamber’in mümin bir kimse olan Ali’yi çağırarak babasını yıkamasını emretmesi, Ebû Tâlib’in ancak mü’min oluşuna yorulabilir.902 Müfessire göre son tahlilde iman, kalbin bir edimi olduğuna göre ‘ َ َكَّن ا َني ۪دَتْهُمْلا ب ُمَلْعَا َوُه َو ُُۚءآََشَي ْنَم ي ۪دْهَي َ ٰاللّ َّن كٰل َو َتْبَبْحَا ْنَم ي ۪دْهَت, Sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin,

ama Allah, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi o bilir’903 âyetinin

beyanınca da Allah, Ebû Tâlib’e hidâyet vermiş olabilir.904 İbn Şehrâşûb’un Ebû Tâlib’in

iman etmiş olabileceğine yorduğu bu âyetin, temelde sünnî âlimlerce İbn Şehrâşûb’un çıkardığı anlamın tam da zıttı anlamına geldiğini düşünmektedirler. Ancak söz gelimi Hz. Peygamber, amcası Ebû Tâlib’i çok sevmekte ve onun iman etmesi konusunda da çok istekli olması Kur’an’ın “Sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin” şeklindeki beyanınca bir akamete uğradığını düşünen müfessirleri ve genelde de âyeti Ebû Tâlib ile ilişkilendirenleri, meşhur Şiî âlim Fehhâr el-Mâ’d el-Mevsûi’ (ö. 630/1232), cahillik ve yolunu şaşırmakla suçlamıştır. Bu meyanda ifade ettiğine göre âyetten istidlalde bulunarak Ebû Tâlib’in iman etmediği uğraşısında olanlar esasen âyetin sebeb- nüzûlü ve bu çerçevede aktarılan haberlerin de cahilidirler. Zira ona göre âyetin aleyhisselâm dediği Ebû Talib’le bir ilgisi bulunmamaktadır, çünkü âyetin nüzûlü ile Ebû Talib’in vefatı arasında geçen süre altı yıl dört aydır. Yani mezkûr âyet hicretin üçüncü yılı nâzil oldu ki Ebû Tâlib hicretten üç yıl dört ay önce vefat etmiştir. O bu konuda eleştirilerini devam ettirmektedir; ancak son tahlilde ona göre bu âyet ve benzer muhtevaya sahip diğer bazı âyetlerin ifade ettiği ortak temel husus hidâyetin Allah’ın iradesi ve meşieti altında olduğudur.905

902 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 266-267. 903 Kasas 28/56.

904 İbn Şehrâşûb, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, III, s. 271.

905 Fehhâr el-Mâ’d Mevsûi’, İmânu Ebî Tâlib: el-Hüccetu Â'la Zâhibi ilâ Tekfiri Ebî Tâlib, Necef:

Matbaâtü'l-Âdab, 1965, s. 144-159. Mevsûi’, bu arada âyetin tarihlendirilmesine dair değerlendirmelerde bulunurken ilginç bir tespitte bulunmaktadır. İfade ettiğine göre Peygamber’in hicretinin arka planında Ebû Talib’in vefatı yatmaktadır. Ebû Talib vefat ettiğinde Cebrâil yeryüzüne -hubût ederek- inerek Peygamber’e ‘artık seni koruyan, kol kanat geren kişi öldü ve senin için hicret yaklaştı’ demiştir. Bkz. Mevsûi’, a. e., s. 158-159.

183