• Sonuç bulunamadı

Peirce’ın Görüşleri Açıdan Verilebilecek Cevaplar

D- Kapalı Sistematik Yorumun Saf Mantıksal Çözümlemesinin Yetersiz Olduğuna İlişkin

2- Peirce’ın Görüşleri Açıdan Verilebilecek Cevaplar

Kapalı lafzi, kapalı sistematik ve kapalı tarihi yorum yöntemindeki salt mantıksal akıl yürütme usulüne yapılabilecek itirazlardan birisi mantıksal kanıtların değerinin olmayacağı yönündedir. Bu itiraza göre, “her kanıt kendileri kanıt gerektiren öncüllere dayanır, bu öncüllerin de başka öncüllere dayanması gerekir ve bu kanıt gerektirme durumu sonsuza dek böyle devam eder” O halde, gerçekte hiçbir şey şüphe olasılığı ötesinde kanıtlanamaz, çıkarım sadece bir idrak ediminden başka bir idrak edimine geçiştir. Her çıkarımın öncülü başka yargılardır; ilk öncüllerin çıkarımı yapılmamıştır ya da ilk öncül yoktur.

Peirce’cı açıdan baktığımızda, bu itiraza şu cevabı verilir: Öncüller bu sırayı takip etmez, çünkü bu dizide ilk yoktur. Bu nedenden ötürü o yargı dizisinin zamanda her hangi bir başlangıcı yoktur; zira yargı dizileri sürekli olabilir ve yavaş yavaş oluşmuştur416.

İtirazlar ve cevaplar hukuk felsefesi alanındaki tartışmaların vergi hukukuna yansıyabilecek yönüyle birebir örtüşmektedir. İtirazlar, vergi hukukundaki temel öncüller olan vergi hukuku ilkelerinin veya her hangi bir vergi hukuku kuralının dayandığı değerlerin kanıtlanamayacağı, bunların ideolojik ön kabuller olduğu yönündeki eleştirilere denk gelir. Bu eleştirinin doğal sonucu, vergi hukukundaki bir yorumun doğrulanmasından değil belli ideolojik ön kabuller tarafından onaylanmasından bahsedilebileceğidir. Peirce açısından bakarsak buna verilecek cevap, “vergi hukuku yorumunda, yorumun doğruluğunu kanıtlayan hukuk ön kabullerinin insanlık tarihinin sürekliliği içinde ve yavaş yavaş insanlık tecrübelerinin birikimi içinde oluştuğu, dolayısıyla bunların kanıtlanması diye bir şeyin söz konusu olamayacağı, bu öncüllere dayalı bir yorumun boş bir eylem olarak yargılanamayacağı” şeklinde olacaktır.

Peirce’nin aktardığına göre, Locke aynı konuyu incelemiştir. O bu itirazı “başlangıcının ispatsız olarak ifade edilmesi ilkesi(petitio princpii)” olarak isimlendirmiştir. Çıkarım zaten öncülde bulunmaktadır. Başka değişle sonuç, öncülün anlamıyla ilgili değildir, fakat sadece akıl yürütmenin geçerliliği ile ilgilidir417.

Locke açısından baktığımızda, vergi hukukundaki yorumun temellerinin ispatının olmadığını ve ispata da gerek bulunmadığı iddia edilmelidir. Bu açık bir doğal hukuk argümanıdır.

416 Peirce, 2004, s. 13.

417 Peirce, 2004, s. 13-15.

133

Çıkarım usulü açısından, hukuksal akıl yürütmede çıkarımın zaten hukuk kuralı içinde bulunduğu, hukuk yorumunun bir anlamda malumun ilanı olduğu ileri sürülmelidir. Sonuçta temel hukuki ve vergi hukuku ilkelerine dayalı yorum yapan bir yorumcunun kanıtlayacağı şey, mantıksal analizin doğruluğudur. Ortada bir anlamın doğruluğunun kanıtlanması değil, akıl yürütmenin kurallara uygunluğunun kanıtlanması sorunu vardır. Ama Peirce bu fikrin her zaman geçerli olmadığını ileri sürer. Yorumcu anlamın doğruluğunu sorgulayan ve kanıtlayan kişi de olmalıdır aynı zamanda.

b- Vergi Hukukunda Kavramların Gerçekliği Tam Temsil Edemediği Yönünde İleri Sürülebilecek İtiraza Cevap

Peirce’cı açıdan baktığımızda, kavramların üç tür görevi olduğunu belirtmektedir: Bir takım değerlerin temsili olarak “ikon”, yaşayan veya fiziksel veya düşünsel olguların zihindeki bağlantılarının temsili olarak “indeks” , dildeki bazı işaretlerin temsili olarak “sembol” olmak görevi418. Genel itiraz, bu temsillerin hiçbir zaman gerçeğin tam temsili olamayacağı yönündedir.

Bu itirazı yapanlar akıl yürütmenin yalnızca bir mekanik süreç olduğu üzerinden hareket ederler. “Akıl yürütme yalın bir kural ya da formüle bağlı olarak yürür. Öncül ve terimlerin sırasını değiştirebilecek bir makine yapılabilir. Eğer durum böyleyse akıl kendisi zaten başka bir formüldür, onun işlemesini sağlamak için başka bir akıla ihtiyaç vardır ve o aklın işlemesi için gene başka bir akıla ihtiyaç vardır ve o aklın işlemesi için gene başka bir akıla ihtiyaç vardır ve bu durum sonu olmaksızın böyle devam eder. Bu sürecin gerçeğin temsili ile hiçbir ilgisi yoktur.” Peirce, bu itiraza yorumun aslında nasıl bir şey olduğunu gözler önüne seren şu cevabı verir: “Bu itiraz, bir insanın bir arazi ölçümcüsüne şunları söylemesi gibidir: “Siz arazinin doğru bir temsilini yapmıyorsunuz; yalnızca bir noktadan diğerine uzunlukları ölçüyorsunuz….demek istediğim çizgileri ölçüyorsunuz. Eğer açıları inceliyorsanız, bunun amacı üçgenleri çözmek ve kenarlarının uzunluklarını hesaplamaktır. Ve haritanızı yapma eylemine giriştiğinizde, sadece çizgiler çizebilen bir kalem kullanıyorsunuz. Demek ki işiniz sadece çizgilerle. Fakat arazi bir yüzeydir; ve arazi ne kadar küçük olursa olsun ve çizgiler ne kadar büyük olursa olsun o çizgiler bir yüzeyin yerini tutamaz. Bu nedenle araziyi temsil etmemiş olursunuz.” Peirce’ye göre, arazi ölçümcüsü şu şekilde cevap verirdi: “bayım, çizgilerimin arazinin yerine geçemeyeceğini ve haritamın arazinin kendisi olmadığını kanıtladınız. Ben hiçbir zaman bunu iddia etmedim. Fakat bu haritamın açıkça araziyi temsil etmesine engel değildir”. Bir akıl edimi ne kadar sınırlı olursa olsun, hiçbir akıl yürütme usulü onun yerini tutamaz. Bu açıkça beklenen bir şeydir ve akıl edimini temsil etmesi gerektiğini düşünecek olsak dahi formel akıl yürütmenin tamamen akıl edimini temsil ettiği düşüncesi

418 Broekman, 1999, s. http://www.semioticsoflaw.com/site/secondschool.php

134

bundan çıkarılmamalıdır. Formel mantıkçının söyleyeceği tek şey; bu-şu çeşitteki kelimelerin ifade edebildiği gerçekler doğru ise, bunlara ilişkin ifade edilen bir gerçeğin de doğru olduğudur419.

Aynı itirazlar akıl yürütme kurallarına uyarak yapılan vergi hukuku yorumu için de yapılabilir.

Bu itiraza Peirce’cı bir cevap vardır: Vergi hukukundaki yorum eylemi bir akıl edimidir ve akıl edimi içinde sadece formel akıl yürütme usulü yoktur. O halde vergi hukukundaki akıl edimi, mantıktan çok öte bir şeydir. Ama yine de vergi hukuku akıl ediminin akıl yürütme usulü içinde temsil edilmeyeceği ileri sürülemez. Buradan hareketle, yargı yorumlarının vergi hukuku olayı olarak tipikleştirdikleri şeyin ve yasaya verdikleri anlamın, gerçek hayatın yanında ne kadar renksiz ve sınırlı kaldığının bir gerçek olduğunu ve bu gerçeğin söz konusu yorum ve tipikleştirme faaliyetinin değeri ve önemini etkilemeyeceği ortaya konmaktadır. Bu durum, kavram mantığının eksikliği değil doğası olarak kabul edilmelidir.

c- Vergi Hukukundaki Formel Akıl Yürütmenin Öznellik Taşıdığı İtirazına Cevap

Formel akıl yürütmeye karşı ileri sürülen itirazlardan biri de akıl yürütmenin “demek ki”

kısmının öznel olduğudur. Bu itiraz, yorum yapanın ister istemez kendi kaygılarını, ideolojisini, psikolojisini, geleneklerini, alışkanlıklarını, sübjektif adalet duygusunu çıkarımına yansıttığını da söyler bize. Ancak “demek ki” ler üzerinde bir çok insanın uzlaşması varsa akıl yürütmenin geçerliliğine itiraz yersizdir.

Peirce’ye göre, insanlar “duman var; ateş olmadan hiçbir vakit duman olmaz: bundan dolayı ateş vardır” sıralamasıyla düşünür. Duman ateşin nedeni değil sonucudur. Durum böyleyse, nedenselliğin gerçekte zamanın doğru sıralamasıyla olayları belirlemesine karşın, akıl yürütmede, takip eden olay önce gelir meydana gelen olay sonra gelir. Eğer gerçek, bütün topluluğun sonunda üzerinde anlaşmaya vardığı şey ise, olaylardan bu gerçeğe ulaştıran akıl yürütme geçerlidir420.

Bu yaklaşım, vergi hukukunda ekonomik yorumu veya bizim deyimimizle açık sistematik yorumun bir parçası olan ekonomik amaçsallığa dayalı yorum, gerçek düşünme şekline denk geldiği biçiminde yorumlanabilir. Vergi hukukunda yorum yapan birisi öncelikle ekonomik olayın gerçek mahiyetine konsantre olur. Bu konuda, genel kabul gören bir tanımlama yapılabilirse, vergiyi doğuran olayın hangi hukuk kuralına karşılık geldiğine ilişkin bir değerlendirme olacaktır. Vergiden kaçınma amacıyla ekonomik gerçeğin özünü saptıran çabaları deşifre eden her eylem objektiflik yolunda atılan bir adımdır.

419 Peirce, 2004, s. 15-17.

420 Peirce, 2004, s. 18,19.

135

Peirce’nin bu savunusu, kavram mantığına dayalı kapalı sistematik yorumun eksikliğini gün yüzüne çıkartmaktadır.

d- Vergi Hukuku Kuralına Verilen Anlam Doğru, Formel Akıl Yürütme Usulü Doğru Olsa Bile Hukuksal Çıkarımın Yanlış Olabileceği İtirazı

Peirce’cı açıdan baktığımızda, bu tarz bir itirazın Hegel’ci bakış açısından kaynaklandığı iddia edilmelidir. Hegel’in Örneği, şöyledir: “orta terimi bir duvarın maviye boyandığı olan bir çıkarımda, sonuç duvarın mavi olduğudur; ancak gene de bu akıl yürütmede; eğer duvara bir kat da sarı boya sürülmüşse duvarın yeşil olabileceği söylenebilir ve bu son durumdan dolayı sonuç duvarın sarı olduğudur. Gezegenlerin, uyduların ve kuyruklu yıldızların güneş ile aralarındaki çekim kuvvetinin orta teriminden, bu kütlelerin güneşin içine düştüğü vargısına ulaşılabilir fakat bunlar güneşin içine düşmemektedir. Çünkü bizzat kendi merkezleri ile aralarında aynı çekim kuvveti(merkezkaç) vardır.” Peirce, bu durumda asıl meselenin terimlere verilen anlamların belirginleştirilmesi olduğunu ve bu belirginleştirilmeyle sorunun çözüleceğini belirtmektedir. Anlam belirginleştirme anlamları temsil eden sembollerle ifade edilmelidir. Cümle şöyle ifade edilmelidir: “Mavi kılınmış her şey mavidir. >Bu mavi kılınmıştır.

(Demek ki) Bu şimdi mavidir…….şimdi öznelerin ve yüklemlerin yerine harfler koyalım; şu şekli elde ederiz, M, P’dir>S, M’dir: (Demek ki) S,Q’dur……”421.

Peirce, dilin sınırlarından dolayı öncülün tam anlaşılamaması sorununu klasik mantığın çözemediğini ancak semboller devreye girdiğinde, klasik akıl yürütme formüllerinin bu sorunu çözeceğini belirtir. Yorumdaki akıl yürütme silsilesinde ilk önerme yanlış(veya öteki yanlış) ise sonuç da yanlış olacaktır. Mantık silsilesi doğru olsa bile bu böyledir. O halde mesele vergi hukuku kuralının anlamında düğümlenmektedir. Mantık doğru sonuca ulaşmak açısından temel metodu verir. Ancak hukuksal akıl yürütmenin geçerli olabilmesi için hukuk kuralına verilen anlamın içerik olarak doğru çözümlenmesi önemlidir. Bu çözümleme, verilen anlamın sembolik ifadelere dönüştürülmesi şeklinde olursa, o sembolün anlamı konusunda bir uzlaşma olacağından, çıkarımlar arasında uyuşmamazlık sorunu da çözülmüş olur.

Söz konusu yaklaşımın özünü ve sonuçlarını ayrıntılı bir şekilde açık lâfzî yorum içinde inceledik.

3- Traktatus Logico-Philosophicus Dönemi Wittgenstein Görüşleri