• Sonuç bulunamadı

E- Kavram Mantığının Bir Parçası Olarak Kapalı Sistematik Yorum

3- Kavram, Terim

Klasik mantıkta Aristo geleneğine bağlı olarak “kavram(Concept, Mefhum)”, “bir şeyin zihindeki tasarımı olarak tanımlanır. Kavram bir obje veya olgunun düşüncedeki karşılığıdır 443 .” “Mantık için tasarlanabilen, düşünülebilen her şey”dir 444 . Kavram imgelemeden(hayal etmekten) farklıdır. Bir şeyin imgesi, tek ve somut bir varlığa aitken, bir şeyin kavramı genel ve soyut varlığa aittir445.

441 Gözler, 1998

442 Işıktaç & Metin, Hukuk Metodolojisi, 2003, s. 69,70.

443 Çüçen, Mantık, 2009, s. 54,55.

444 Löringhoff, 1973, s. 40.

445 Çüçen, Mantık, 2009, s. 55.

143

Kavramların düşünme sırasında oynadıkları rol, kağıt paranın ekonomide oynadığı role benzer. Kağıt para bir değiş tokuş aracıdır; belirli bir şeyi, belirli bir miktar değerli madeni temsil etmektedir446.

Soyutlama ve genelleme ile meydana gelen kavramların ve yalnız soyutlama ile elde edilen fikirlerin sözle söylenmesine mantıkta “terim(Term)” denir447. Terim, zihnimizde düşünülmüş şeye ilişkin tasarımın yani kavramın dilsel işaretidir448. Vergi hukukunda terim, yasal metindeki ifadelere denk gelir. Yani vergi hukuku kavramlarının yasaya yazılmış olanları vergi hukuku terimleridir.

b- Tümel, Tikel ve Tekil Kavramlar

Eğer kavram bir sınıfın tümünü gösteriyorsa “tümel(Universal, Külli)”dir449. Tikel kavram ise

“tikel(Particuler, Cüz’i)” önermede özne durumunda olan ve bir sınıfın bir kısmını gösteren kavramdır (bazı insanlar, bir kısım gezegenler, birkaç çiçek…)450. Zihinde tasarlanan bir şey tek bir varlığa karşılık geliyorsa bu kavram “tekil(Singular, Individual, Ferdi)” bir kavramdır451. Örneğin, Gelir Vergisi Kanunu(GVK)’nun 1’nci maddesi’nin gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir hükmündeki “gerçek kişilerin gelirleri” tikel kavramdır. Gelir elde eden tüm gerçek ve tüzel kişiler içinde gerçek kişilerin gelirleri belirtilmektedir. GVK’nun 2’nci maddesindeki ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlar da daha dar kapsamlı tikel kavramlardır. Bu kavramların tümeli “gelir” dir. Gelir tümel kavramı kapsamına diğer yasal düzenlemeler, ekonomik hayatın gerçekleri çerçevesinde oluşturulan kavramlar da dahildir.

Vergi hukukunda yorum, vergi yasalarında yer alan tümel ve tikel kavramların anlamlarının çözümlenmesi ve bu anlamın somut olayla bağının kurulması eylemidir. Belli bir vergi mükellefinin elde ettiği belli bir gelir tipinden bahsedildiğinde tekil bir kavramdan mı bahsedilir? Hayır. Burada kavram kurulmuyor, somut bir olaydan söz ediliyor ve belli bir yasa kuralı(önerme) çerçevesinde çıkarım yapılıyor. Eğer yasada örneğin sadece A Ltd. Şti. nin elde ettiği X iradı da gelir tipleri arasında sayılsaydı o gelir için tekil gelir kavramı denebilirdi.

446 Hirş E. , Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, 2001, s. 103.

447 Kulen N. , 1972, s. 21.

448 Özlem, Mantık-Klasik/Sembolik Mantık-Mantık Felsefesi, 2006, s. 66.

449 Öner, Klasik Mantık, 1978, s. 16.

450 Özlem, Mantık-Klasik/Sembolik Mantık-Mantık Felsefesi, 2006, s. 71.

451 Çüçen, Klasik Mantık, 2004, s. 66.

144 c- Olumlu ve Olumsuz Kavramlar

“Olumlu(Positive) kavram”, işaret ettiği şeyde bir niteliğin bulunduğunu; “olumsuz(Negative) kavram”, işaret ettiği şeyde bir niteliğin bulunmadığını bildiren kavramdır452. Olumsuzlukta, öyle zımni bir onay vardır ki, düşünce bir görüşü kapatırsa, inkar bir çok görüşlere yol açar.

Çoğu zaman, inkar etmek iki defa onaylamak demektir. Çünkü inkar eden kimse, iyice belli olan olumsuz bir gerçeği ve aynı zamanda henüz var olmayan olumlu bir gerçeği bildiriyor demektir453. Anlamın bu açıdan bakılarak belirlenmesine vergi hukukunda “zıt kavram tekniğiyle yorum” adı verilir.

Olumlu ve olumsuz kavramlar, birbirleriyle olan bağıntılarına göre karşıt kavramlar veya çelişik kavramlar olabilirler. Karşıt iki kavram biri diğerinin olumsuzu olan kavramlardır.

“Karşıt(Contrare) kavramlar” aralarında hep bir orta kavrama izin verirler. Örneğin ak-kara arasında gri gibi bir orta kavram bulunur. Oysa “çelişik(contradictore) kavramlar” arasında böyle bir orta kavram bulunmaz. Örneğin ak-ak olmayan çelişik kavramlardır ve aralarından hiçbir orta kavram bulunmaz454. Karşıtlık ve çelişiklik farkının bilinmesi yorumcu için çok önemlidir.

“Muaflık” ve “istisnalar”, Vergi Hukukunda “mükellefiyet” ve “vergi konusu” kavramlarının çelişiğine örnek gösterilebilir. “Muafiyetler” başlıklı Kurumlar Vergisi Kanunu(KVK)’nun 4/1-a’ncı maddesine göre; Kamu idare ve kuruluşları tarafından tarım ve hayvancılığı, bilimi, fennî ve güzel sanatları öğretmek, yaymak, geliştirmek ve teşvik etmek amacıyla işletilen okullar, okul atölyeleri, konservatuvarlar, kütüphaneler, tiyatrolar, müzeler, sergiler, numune fidanlıkları, tohum ve hayvan geliştirme ve üretme istasyonları, yarış yerleri, kitap, gazete, dergi yayınevleri ve benzeri kuruluşlar kurumlar vergisinden muaftır. Diğer bir deyimle bu müesseseler kurumlar vergisi mükellefi değildirler. Değil eki olumsuzluk bildirdiğinden ve mükellefiyet ve muafiyet iki ayrı kümenin elemanları olduğundan muafiyet kavramı, mükellefiyet kavramının çelişiğidir.

Diğer taraftan, vergi yasalarında ortak noktaları bulunan farklı kavramların tanımlanması veya benzer kavramların farklı hukuk dallarında tanımlanması durumunda(eğer söz konusu hukuk kuralı kendisi dışındaki tanımları geçerli kabul etmiyor ise), yorumladığımız kavram kümesinin kapsamı dışında kalan kümenin “karşıt” kavram olarak değerlendirilmesi mümkündür. Karşıtlıkta önemli olan, karşıt kavramların aralarında bulunan orta kavramın yorum konusu kavramın analizinde dikkate alınacak bir unsur olarak değerini koruduğudur.

452 Öner, Klasik Mantık, 1978, s. 17.

453 Guitton, 1968, s. 87,88.

454 Özlem, Mantık-Klasik/Sembolik Mantık-Mantık Felsefesi, 2006, s. 80-83.

145

Karşıtlık ve çelişiklik açısından önemli fark şuradadır: Karşıtlardan birisinin olumlanması öbürünün yadsınmasını gerektirir, ama birisinin yadsınması öbürünün olumlanmasını gerektirmez(çünkü bir şey, aksa mutlaka kara değildir, ama ak değilse mutlaka kara olması gerekmez). Ancak çelişiklerden birinin yadsınması öbürünün olumlanmasını gerektirdiği gibi birinin olumlanması da öbürünün yadsınmasını zorunlu olarak gerektirir455.

d- Soyut ve Somut Kavramlar

Bir kavram, tek bir nesneye işaret ediyorsa “somut(Concrete)”, bir nesnenin ya da nesnelerin niteliği olarak düşünülen şeyi ifade ediyorsa “soyut(Abstract)” kavramdır456.

Vergi Hukuku’nda soyut-somut kavramlar arası ilişkilerden birisi olarak “Vergiden Kaçınma”, kavramını örnek gösterebiliriz. Bu kavrama ilk bakıldığında soyuttur. Kavramı somut hale getirebilmek için pek çok bağlantılı kavramın değerlendirildiği, en azından üzerinde anlamsal uzlaşmayla sonuçlanan bir kavramsal analiz gereklidir. Daha sonra belli bir vergi olayı bağlamında, incelenen o olayın gerçekten vergiden kaçınma olup olmadığı sorusuna cevap verebilecek şekilde kavram somutlaştırılmalıdır. Kavramı soyuttan somuta doğru analiz edebilmemiz için öncelikle soyut olanı netleştirmemiz gereklidir.

e- Kolektif ve Distribütif Kavramlar

“Kolektif(Collective)” kavramlar, farklı sınıflar içinde yer alan tekillerin (bireylerin) bir iş ve amaç doğrultusunda bir araya gelerek oluşturdukları grup veya toplulukların kavramlarıdır457.

“Distribütif(Distributive)” kavramlar anlamını ve özelliğini kolektif kavramlardan alırlar. Bir sınıf içinde yer alan bireyleri gösteren kavramlara distribütif kavramlar denir. Distribütif kavramlar, kolektif kavramlar içinde dağıtılmış olarak bulunurlar458.

Örneğin, “Vergi Hukuku” kolektif bir kavramdır. Anayasa, tüm vergi kanunları, yönetmelikler, tebliğler, özelgeler ve yargı kararları ve doktrin ile oluşan tüm vergisel kavramların kolektif ifadesidir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, harç, damga vergisi..v.b. kavramlar ise Vergi Hukuku kavramına göre distirbütif kavramlardır.

Vergi Hukukunda kolektif kavrama bir diğer örnek “vergiyi doğuran olay” kavramıdır. Vergi Usul Kanunu (VUK)’un 1 ve 2’nci maddelerine göre, VUK kavramları, gümrük vergileri hariç olmak üzere, genel bütçeye giren vergi, resim ve harçlar ile il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim ve harçlar’ı ilgilendiren tüm vergi yasalarında yer alan kavramların tümüne ilişkin ortak esasları düzenlemektedir. Bu anlamıyla VUK’un 19’ncu maddesinde tanımlanan

455 Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü - Geliştirilmiş ve Genişletilmiş Yeni Basım, 1993, s. 206.

456 Özlem, Mantık-Klasik/Sembolik Mantık-Mantık Felsefesi, 2006, s. 70.

457 Özlem, Mantık-Klasik/Sembolik Mantık-Mantık Felsefesi, 2006, s. 77.

458 Çüçen, Klasik Mantık, 2004, s. 72.

146

“vergiyi doğuran olay” kavramı kolektif niteliktedir. Aynı kavramın distirbütif nitelikte olanına örnek ise Katma Değer Vergisi Kanunu (KDVK)’nun “teslim” kavramıdır.

Yorumda belirsizliğin veya diğer bir deyimle birden fazla yorumun mümkün olabilmesinin nedenlerinin anlaşılabilmesi veya neden başka bir yorumu değil de kabul edilen yorumun seçildiğini açıklayabilmek için kolektif-distirbütif kavramlar arasındaki ilişkilerin kuruluş biçiminin neye göre belirlendiğinin açıkça ortaya konulması gerekir.

f- Özlük ve İlinti Kavramları

Bir kavram, bir önerme içinde başka kavramın yüklemi olabilir. Yüklem durumundaki kavram özneyi içine alıyorsa, yüklem durumundaki kavram, özne durumundaki kavrama göre “özlük”

kavramı olur. Yüklem durumundaki kavram öznenin özüne ait değil de onun ilintisine aitse, bu kavrama “ilinti” kavramı denir459. Örneğin : “İnsan, elektronik alet yapandır.” ifadesinde

“elektronik alet yapmak” sadece insana özgü olduğu için “insan” kavramının “özlüğü” olur.

Ancak “İnsan, hareket edendir.” ifadesinde “hareket etmek” insan dışında diğer canlılarda da görüldüğünden “insan” kavramının “ilintiliği”dir.

Bir kavramın özlük veya ilinti kavramı olup olmadığını tespit etmek o kavramın anlamının belirlenmesinde önem arz etmektedir. Kavramın özlük niteliğinde olup olmadığını dikkate almadan yapılan bir yorumda nasıl bir belirsizlik doğabileceğine bir örnek asgari geçim indirimi müessesesinin ilk yürürlüğe girdiği dönemde “çalışmayan ve her hangi bir geliri olmayan eş” kavramı ile ilgili yapılan bazı yorumlarda göze çarpmaktadır.

GVK’nun 32’nci maddesine göre, “ücretin gerçek usûlde vergilendirilmesinde asgarî geçim indirimi uygulanır. Asgarî geçim indirimi; ücretin elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgarî ücretin yıllık brüt tutarının; mükellefin kendisi için % 50'si, çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eşi için % 10'u…dur. Asgarî geçim indirimi, bu fıkraya göre belirlenen tutar ile 103. maddedeki gelir vergisi tarifesinin birinci gelir dilimine uygulanan oranın çarpılmasıyla bulunan tutarın, hesaplanan vergiden mahsup edilmesi suretiyle uygulanır”. Bu hükümdeki “çalışmayan ve herhangi bir ücreti olmayan eş” kavramının özlük ve ilinti boyutlarına ilişkin bir değerlendirme yapmak gerekirse şunları söyleyebiliriz: Bu hükmü şu şekilde yazabiliriz: “İşçinin asgari geçim indirimine %10 ilave edilecek konuma gelmesi için yasanın istediği koşul, çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eştir”. Buradaki “çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş”

in özlük niteliği çalışmamak ve herhangi bir geliri olmamaktır. Ancak 265 no’lu GVK Tebliğ’i kavramın özlüğünü dikkate almamıştır. Tebliğe göre, sadece ücret geliri elde eden eş,

459 Özlem, Mantık-Klasik/Sembolik Mantık-Mantık Felsefesi, 2006, s. 85.

147

‘çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş’ kapsamında değerlendirilmeyecektir. Bunlar dışındakiler ise çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş kapsamında değerlendirilecek olup, münhasıran emekli maaşı alanlar da çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş olarak kabul edilecektir. Sonuç olarak, mükellef de ücret geliri dışında geliri olan eşleri

“çalışmayan eş” kabul edecek ve asgari geçim indirimi hesaplamasını ona göre yapabileceklerdir.

g- İçlem ve Kaplam

“İçlem(Intension, Comprehension, Tazammun)”, bir kavramın kendi bünyesinde taşıdığı özelliklerdir. En özel ifadeler, genel ifadelere göre daha çok içleme sahiptir. Bir kavramın içlemini belirlemek o kavramın anlamını belirlemek demektir460. Bir kavramın içlemi, onun temsil ettiği nesnelerin ayırıcı niteliklerinin toplamı demektir461. Örneğin “Türkiyeli” kavramı bünyesinde “Türkiye’de yaşama”, “insan olma”, “canlı olma” ve “varlık olma” gibi birçok özellik barındırır. Tüm bu özellikler bu kavramların içlemidir462.

Bir kavram içine aldığı nesneleri ve varlıkları tamamen kapsıyorsa kavranılan tüm nesne ve varlıklara o varlığın “kaplamı(Extension, Şumul)” denir463. Yani bir kavramın kaplamı, bu kavramdan anlaşılan nesne ve olayların toplam miktarı, genişliği demektir464. Örneğin :

“Varlık” kavramı “canlı” ve “cansız” kavramlarını alt grubu olarak bünyesinde barındırır.

“Canlı” ve “cansız” kavramları da birçok alt kümeye sahiptir ve bu alt kümeler aynı zamanda

“varlık” kavramının alt kümeleri sayılır. "İnsan nedir?" sorusunun cevapları, insan kavramının içlemidir,"kim insandır?" sorusunun cevapları ise insan kavramının kaplamıdır465.

Edebi eserlerde anlam analizlerinde içlem ve kaplamın tespiti metnin doğru anlaşılması için zaruridir. Edebi eser analiz edilirken bunlar tespit edildiğinde farklı ifadelerin aynı anlama geldiği, aynı görünen ifadelerin anlamlarının farklı olduğu kavranabilir: Şu ifadeleri gözden geçirelim: A1=Anafartalar kahramanı; A2=Anafartalar kartalı; A3=Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı. Üç ibarede de ifade edilen kişi Atatürk'tür. Bu ifadelerin içlemlerini şu formülle gösterelim: A1 ve A2=Y1, A3=Y2. Bu ifadelerin kaplamlarını şu formülle ifade edebiliriz: Atatürk= Y1 ve Y2. Yani kaplam yönünden A1 ve A3'ün manası aynı olmakla birlikte, içlem yönünden farklıdır. Birinci ve ikinci asker Atatürk'ü, üçüncü sivil Atatürk'ü ifade

460 Özlem, Mantık-Klasik/Sembolik Mantık-Mantık Felsefesi, 2006, s. 94.

461 Hirş E. , Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, 2001, s. 104.

462 Çüçen, Klasik Mantık, 2004, s. 76.

463 Çüçen, Klasik Mantık, 2004, s. 76.

464 Hirş E. , Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, 2001, s. 104.

465 Filizok, 2008

148

eder. Öyleyse, bir eserde Atatürk'ü ifade eden kavramların sayısından bir sonuca varmak istediğimizde, yukarıdaki ayırımı göz önünde bulundurmazsak yanlış yorumlara varabiliriz466. Bu örneği vergi hukukunda kullanmak mümkündür. Örneğin, menkul sermaye iradı niteliğinde olan bazı gelirler kaplam yönünden menkul sermaye iradı olsalar da nitelikleri farklıdır. Dolayısıyla anlamları birbirinden farklıdır ve dolayısıyla vergilendirme rejimi farklı olabilir. Ayrıca aynı kavramların vergi kanunu ve diğer kanunlar açısından kaplamları farklı olabilir. Yeni bazı finansal enstrumanların GVK’nun 75.maddesinde tanımlanan menkul sermaye iratları içinde veya dışında olup olmadığının tespiti için içlem ve kaplam bağlamında değerlendirme yapmak gerekir.

Vergi Kanunlarının sistematiğine içlem ve kaplam şematiği perspektifinden bakılabilir: Vergi Kanunları, kaplamdan içleme göre düzenlenmiştir. Örneğin: Vergi Usul Kanunu’nun değerleme hükümleri içlem-kaplam açısından şöyle bir düzenlemeyle yazılmıştır:

Tablo 18 VUK’un Değerleme Hükümleri İçlem Kaplam Tablosu

1-Vergi Kanunları 2-Vergi Usul Kanunu

3-Üçüncü Kitap: Değerleme

4-Birinci Kısım: İktisadi Kıymet Değerleri 5-Birinci Bölüm: Değerlemenin Esasları

Kaplam 6-Değerlemenin Tarifi İçlem

Artar(6 dan sonra) 6-Değerleme Günü Artar

6-Değerlemede Esas (6 ya kadar) 6-Değerleme Ölçüleri

6-Maliyet bedeli 6-Borsa rayici 6-Tasarruf değeri 6-Mukayyet değer 6-İtibari değer 6-Vergi değeri 6-Rayiç bedel

6-Emsal bedeli ve ücreti 6-Vergi Değeri

466 Filizok, 2008

149

Ayrıca, diğer bir örnek olarak vergi hukukunda gayrimenkul kavramı çerçevesinde de verilebilir. Gayrimenkulün tanımı içlem, nelerin gayrimenkul olduğunun belirlenmesi ise kaplamı oluşturur. Örneğin gayrimenkul kavramı, vergi kanunları ve medeni hukukta farklı kaplama sahiptir. İçlem ve kaplamı tam belirlemeden kavramların kullanılması durumunda, vergi hukukundaki bir yorumun anlam bakımından uygulanmasında yanlışlıklar yapılabilir.

h- Açık ve Seçik Kavramlar

Descartes’e göre, “açık (Clair, Vazıh) kavram”, bize doğrudan gelen, yani aracısız elde ettiğimiz kavramlardır. Örneğin: dişimizin ağrıması halinde ağrı kavramı açıktır. Fakat açık kavram her zaman seçik olmayabilir. Hangi dişimizin ağrıdığını bilmiyorsak ağrımız bize seçik değildir. “Seçik(Distinct, Sarih) kavram” ise başka kavramlardan ayırt edilen, ayrılmış kavramdır. Dişçi ağrıyan dişi bulup vurduğunda ağrımız hem açık hem de seçik olmaktadır.

O halde, bir kavram açık olduğu halde seçik olmayabilir ancak seçikse mutlaka açıktır467. Hirş ise bir kavramın açıklığı-seçikliğinin, içeriğinin ayırıcı nitelikleriyle mümkün olduğunu söyler. Hirş’e göre, bir kavramın açıklığı, kaplamının belirli olmasıyla mümkündür. O halde bir kavramı açık ve anlaşılır şekilde tanımlamak, onun içlem ve kaplamını tayin etmek demektir468.

Vergi Hukuku’nda bir kavramın açıklık ve seçiklik konusunda incelenmesi, kavramın açıklık ve seçiklik düzeyine göre kapalı lâfzî, açık lâfzî, kapalı veya açık tarihi, sistematik ve ilkesel amaçsal yorum yöntemlerinden birisinin kullanılmasını gerektirebilir. Ticari bir iş yapan mükellefin bu işinden gelir elde etmesi durumunda gelir vergisini ilgilendiren bir olayın söz konusu olması veya fatura düzenlemenin KDV’nin konusunu oluşturması, o mükellef açısından açıktır. Ticari hayatın içinde olan herkes bunu neredeyse doğrudan doğruya verilmiş bilgi düzeyinde bilir. Ancak bilginin bu düzeyinin mükellef açısından seçiklik taşımasını beklemek yersizdir. Çünkü seçiklik için vergisel olayların ayrıntısına girmek, vergi hukukuna hukuki ve profesyonel düzeyde hakim olmak ve yorumlanan kuralın lafzı, bağlantılı diğer hukuk kuralları, ilkeler ve ticari yaşam olayları ile ilişkisinden yararlanmak gerekmektedir. Örneğin, vergi mükellefi bir işlem yaptığında kurumlar vergisi, gelir vergisi veya KDV ödemesi gerektiğini bilebilir. Ancak eyleminin vergi hukuku karsındaki durumunun yorumlanması, “işlem(muamele)” kavramının seçikleştirilmesini gerektirir. “İşlem(muamele)”

kavramı, ticari, zirai, mesleki faaliyet, vergiyi doğuran olay, mal teslimi, hizmet ifası, risk, sübjektif-objektif unsur, kar-zarar, katma değer kavramlarının ilişki sistematiğinin ortaya konulması durumunda seçikleştirilebilir.

467 Çüçen, Klasik Mantık, 2004, s. 66.

468 Hirş E. , Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, 2001, s. 105.

150

Şöyle ki; “Vergi hukuku bakımından işlemin; ticari, zirai ve mesleki faaliyete bağlı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Gerek gelir ve kurumlar vergisinde, vergiyi doğuran olayı oluşturan gelirin elde edilmesi, gerekse katma değer vergisinde vergiyi doğuran olayın bağlandığı mal teslimi ve hizmet ifası, ticari, sınai, zirai veya mesleki faaliyet çerçevesinde bir işlemin yapılması ile oluşur. Bu faaliyetlerdeki ortak özellik ise, işlemin kar arayış ve beklentisi ve zarar riski içinde gelir elde etmek amacına yönelik olarak yapılması ve sonuçta bir kar veya zarar unsurunu içerecek olmasıdır. Gelir elde etme amacı, işlemin-muamelenin subjektif unsurunu, sonuçta bir kar veya zararın belirmesi ise, objektif unsurunu teşkil eder. Bunlardan yalnızca birisinin bulunması, işlemin oluşması için yeterlidir.

Buna karşılık, her iki unsurun da bulunmadığı durumlarda, ticari, zirai, mesleki muamelenin varlığından söz edilemez. Bu nitelik olmayınca da katma değer vergisi ile herhangi bir şekilde ilgilendirilemez.

Katma değer vergisinde görünürdeki matrah, mal ve hizmet satış bedeli olmakla beraber, gerçek matrah, mükellef bazında yaratılan katma değerdir. Yapılan işlemin mükellef bazında katma değer yaratması ilke ve ihtimal olarak söz konusu değilse, katma değer vergisi kapsamına alınması da mümkün olamaz.

Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1.maddesinde, vergi konusunun, işlemler (muameleler) ve işlemin süjesi (ticari, zirai veya mesleki faaliyet yapanlar) itibariyle belirlenmiş olması bu nedene dayanır. Mükellef bazında katma değerin, ticari, zirai veya mesleki işletmeler bünyesinde, kar elde etme amacına yönelik muameleler sonucunda doğacağının bunun dı-şındaki hallerde, katma değerin oluşmayacağının varsayıldığını ifade eder. Aslında, ticari, zirai ve mesleki faaliyetler çerçevesindeki muameleler, gelir elde etme amacını ve sonuçta kar veya zarar belirmesi özelliğini kural olarak taşır469.”

Bu metinde, işlem(A) kavramı öncelikle vergi hukuku bakımından sınırlayan “ticari, zirai ve mesleki faaliyete bağlılık(B)” çerçevesinin içine alınıyor (A ≡ B). Ticari, zirai ve mesleki faaliyete bağlılığı(B) ise kar arayışı ve beklentisi ve zarar riski içinde gelir elde etme amacı(C) olarak açıklanııyor (B≡C) ve zorunlu olarak A≡C. Ayrıca, kar arayışı ve beklentisi ve zarar riski içinde gelir elde etme amacı demek, katma değer yaratma ilke ve ihtimali(D)nin de bulunması demektir (C≡D). Yasa maddesi tanımı E ile sembolize edilirse A≡B≡C≡D≡E;

469 Kızılot, Katma Değer Vergisi Kanunu ve Uygulaması, Madde -1, IV, 2009, http://www.yaklasim.com/kdvmevzuati/index.asp, Erişim: 24.12.2009.

151

A ≡ E çıkarımı ile denklikler arasında zincirleme çıkarımlar yoluyla A’nın bir derece seçikleştirilmesi mümkün olabiliyor.

4- Tanım, Bölme, Sınıflama