• Sonuç bulunamadı

Açık Sistematik Yoruma Dworkin’ci Katkı

1- Dworkin’in Estetik Hipotezi

Dworkin’in teklifi, anlamın yorumlanması üzerine bir bütün olarak çalışmaktır. Anlamı bir bütün olarak görerek çalışmak, özel terimlerden tek tek anlamları üzerinde çalışmaktan daha iyidir526.

Dworkin’in bu konudaki “estetik hipotez” olarak adlandırdığı önerisi şudur: Edebiyat denemelerinin bir parçası olan yorum, okumanın(konuşmanın, yönetmenin veya oyunculuğun) en yüksek düzeyde sanatsal hale getirilmesi amacıyla metnin yaşatılmasıdır527. Metin, “kimlik” olarak adlandırabileceğimiz katı bir sınırlama üretir. Metnin kimliğini keşfetmeye çalışan herhangi bir edebiyat eleştirmeninin tarzı, metne ilişkin standart kuralların doğası ve belirtileri ile ilgili kabul ettiği teorik varsayımlara göre değişecektir. Yorum tarzı, aynı zamanda yorumcunun sanatta uyum ve bütünlük hakkındaki görüşlerine de duyarlı olacaktır. Bir sanatsal yapıtı yorumlayan herhangi bir kişi, sanatta neyin iyi olduğuyla ilgili normatif inançlara olduğu kadar, sanatın teorik karakteri ve sanatın diğer formel özellikleri ile ilgili inançlara da dayanır528.

526 Dworkin R. , 1982, s. 530.

527 Dworkin R. , 1982, s. 530,531.

528 Dworkin R. , 1982, s. 532,533,534 .

175

Dworkin, yorumda objektiflik iddiasını ve her koşulda geçerli olduğu hipotezini iki açıdan hatalı bulur. Birincisi, yorum kamusal bir girişimdir ve apriori olarak her hangi bir kamusal girişimin merkezi önermesinin apriori olarak mutlaka geçerlilik ehliyetine sahip olması gerektiğinin varsayılması yanlıştır. İkincisi, yorumun mantıksal olarak kanıtlanması yeterli değildir. Ampirik kaynaklı kanıtlara ihtiyaç vardır529.

Edebiyat yorumu çalışmalarında önemli bir soru sorulur: Yazar neye niyet etmiş olabilir?

Cevap şu şekilde verilir: Yazarın niyetini(veya en azından niyetle ilgili olası sonuçları) keşfedebiliriz ve bu keşif diğer amaçların tespiti için de önemlidir. Tamam da, neden önemlidir? Diğer amaçlar nedir? Her hangi bir cevap, yazarın niyet ettiği şey olarak düşünülen bağlamdaki öncelikleri, onun için önemli veya değerli olan şeylerin neler olduğuna ilişkin belli varsayımlarla verilir530.

Dworkin, edebi yorum tekniklerini, hukuki analiz metodları için merkezi bir model olarak kullanmaktadır. Verdiği örnek ilginçtir: “Varsayalım ki, bir grup yazar özel bir projeye angaje oldular ve oyunun hangi bölümünü yazabileceklerine ilişkin karar vermek için kura çektiler.

En düşük numarayı çeken romanın açılış bölümünü yazacak ve yazdığı bölümü diğer yazara gönderecek, bu diğer yazar da kendi yazdığı bölümü buna ekleyerek öteki yazara gönderecek ve böylece her yazar kendi bölümünü ekleyip diğer bölümlerle birlikte öteki yazara göndererek roman tamamlanacak. Şimdi, ilk yazar hariç bütün yazarların hem yorumlama hem yazma sorumlulukları bulunmaktadır. Çünkü her birinin kendi bölümünü oluşturabilmek için diğer bölümleri romanın nasıl ilerlemesi gerektiğine ilişkin yorumlayıcı bir yaklaşımla okuması gerekmektedir. Yazar, karakterlerin nasıl olması gerektiğine, hangi güdülerin onlara yön verdiğine, hangi noktaların romanda geliştirileceğine, karşılaştırmalı olarak, bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanılan bazı edebi üslup ve şekillere ne kadar mesafeli olacağına ve diğer yazarın gönderdiği bölümlerin çizdiği yönün dışında olaylara ve kişilere verilen önemi değiştirip değiştiremeyeceğine veya bazı hususları daha rafine bir şekilde sunup sunamayacağına veya bazı şeyleri kısaltıp kısaltamayacağı veya bazı şeyleri kesip kesemeyeceği gibi durumlara karar vermelidir. Bu işlemler niyet çözümlemesi dışında bir yorum tarzını gerektirmektedir. Çünkü sonuçta ikinci yazardan sonraki bütün yazarlar için niyetinin belli kural ve çerçeveye bağlı olarak yorumlanacağı birden fazla yazar bulunmaktadır531.”

Dworkin’e göre, hukuktaki zor davalarda karar vermek bu ilginç süreç gibidir. En belirgin benzerlik, daha önce emsal karar verilmiş olan bir karar verilirken görülür. Bu tür kararlarda,

529 Dworkin R. , 1982, s. 535.

530 Dworkin R. , 1982, s..537.

531 Dworkin R. , 1982, s. 541.

176

kararın temel argümanı, daha önce verilmiş ilgili kararların altında yatan temel hukuk prensiplerine ve kurallarından yararlanılarak üretilir. Bu durumdaki her bir yargıcın durumu, romanın tamamlanmamış bölümlerini tamamlayan yazarlar gibidir. Yargıç, kendinden önceki yargıçların kararlarını okumalı ve onların karar verirkenki düşünce yapılarını keşfetmelidir.

Keşfedeceği şey, hakimlerin birebir düşünceleri değil bu kararlarda yer alan kolektif hukuki mantıklarıdır. Bu aynen romancılarımızın önceki yazarların tümüne ait kolektif hususları dikkate almasına benzer. Her bir yargıç, karar verirken kendinden öncekilere ait sayısız karar ve olayın yanında yerinin ne olduğuna ilişkin kendisine ait bir bakışa sahip olmalıdır.

Onun işi geçmişi anlamak ve geleceğe bir katkı sağlamaktır. Yaptığı yorumun geçmişteki neye tekabül ettiğini bilmelidir çünkü onun sorumluluğu yepyeni ilkeler icat etmektense eldeki eskiyi geliştirerek yeniden üretmektir532. Böylece yargıç, eski emsal kararlardan seçtiklerinin uygulamada işe yarayıp yaramadığına bakmalı ve bunları sahip olduğu kişisel yargılarına göre değerlendirerek karar vermelidir533.

Hukuki olayda uygun bir yorum şu iki boyutu içermelidir: Uygulanabilir olmalı ve yüksek değerlere aykırı olmamalıdır. Hukuk genel özellikleri açısından politik bir girişimdir. Sosyal ve kişisel ilişkileri ve çatışmaları koordine etmek, vatandaşların kendi aralarında veya vatandaşla devlet arasındaki güvenlik ve adalet meselesini çözmek veya tüm bunları bir arada ilgilendiren sorunlara çare bulmak gibi özelliklere sahiptir. Bu çözüm olayı, tarafsız ve her kez tarafından uygun görülen yorum şeklinde kendini gösterir. Böylece, herhangi bir hukuk olayında veya uyuşmazlıkta yapılan bir yorum, en yüksek prensiplere dayanarak hukukun politik özelliğine uygunluğunu göstermeli veya genel politikaya hizmet verebilir olmalıdır534.

Herhangi bir yargıcın yorum yaparken ulaştığı her bir anlam veya karar verdiği her bir hukuk fonksiyonu, mevcut hukuki gelenekle uyumlu ve tutarlı bazı kavramlara dayanacaktır. Ve bu kavramlaştırma uygunluk açısından hem yönlendirici hem de sınırlandırıcı olacaktır. Bu sınırlar, hukukun öncelikleri konusundaki kanaatleridir. Dikkat edilirse bu bahsettiğimiz şey zincir yazarların durumuna benzemektedir535.

Konuyu şöyle özetleyebiliriz. Yargıçlar hukuk yorumlarını geliştirirken bir araca dayanırlar.

Bu araç onların hukuk felsefeleridir. Bu hukuk felsefesi, hem yargıcın yaptığı yorumun doktrin tarihi tarafından belirlenmiş yorum yöntemlerine uygunluğunu hem de temel sosyal talepleri ve adalet ilkelerini içermelidir. Herhangi bir yargıcın en iyi yorum hakkındaki kanaatinin diğer

532 Bizim kıyas uygulaması hakkındaki değerlendirmemi aynı paralel yaklaşımı taşımaktadır.

533 Dworkin R. , 1982, s. 542,543.

534 Dworkin R. , 1982, s. 543,544.

535 Dworkin R. , 1982, s. 545.

177

yargıçlarınkiyle aynı olması zorunlu değildir. Çünkü, hukuk felsefesine ilişkin inançlarında farklılıklar söz konusudur. Bir yargıç hukuk sisteminin temel amacının ekonomik amaçlara hizmet etmek olduğuna inanabilir. Hukukun bu boyutunu tatsız bulan bazı yargıçlar ise eski kararları bu tür bir stratejiyle okumayacaklar ve belki de eski kararlardan geleneksel değerlerin güçlendirilmesine ve bu değerlere karşı sorumluluğa dikkat çekecekleri keşifler yapacaklardır536.

Dworkin’in bu yaklaşımları, bizim yaklaşımımızdaki yorumun kaynakları ile yorum eylemi arasındaki ilişkiyle aynı şeyleri betimlemektedir.

2- Dworkin Sonrası Kural Temelli Karar Vermenin Standart Modeli

Bobbitt, Schauer’den alıntıladığı ve Dworkin’den sonra kural temelli karar vermenin standart modeli olarak kabul edilen özellikleri şöyle açıklar537:

1-Kurallar kararlara temel olurlar çünkü alınacak her bir kararın uygun gerekçesini onlar üretir.

2-Karar almadaki bu temellendirme, bazen mantıksal olarak yanlış olabilir. Çünkü,olay özeline genelleştirilmiş bir bakış her zaman doğru olmayabilir.

3-Bol miktarda benzer birikiminin olduğu, bilinen ve mahiyeti kestirilen hukuk olaylarında(kolay davalarda), yasa kuralıyla reel olayın kolaylıkla benzeştirilmesi mümkündür. Ancak, zor davalarda reel olayın kuraldaki kavramlara benzetilmesi(olayın o kurala uyduğu varsayımı) pek de kolay elde edilmez.

4-Kurallar, doğası gereği olasılıklı genelleştirme yaparlar. Dolayısıyla kurala dayalı kararlar önceden kesin olarak belirlenemeyebilir. Örneğin, VUK’un 7. maddesine göre, bütün mülkiye amirleri, emniyet amir ve memurları, belediye başkanları, köy muhtarları ve kamu müesseseleri vergi kanunlarının uygulanmasında uygulama ile ilgili memurlara ve komisyonlara ellerindeki bütün imkanlarla kolaylık göstermeye ve yardımda bulunmaya mecburdurlar. Bu kuralda, görevli kimselerin vergi memurlarına yardımda bulunması zorunluluğu genel bir kuraldır. Ancak, yardımın yasanın amacına ilişkin kullanılması, yardımı yapan ve yardım gören görevlilerin sahip oldukları koşullar, imkanlar, yapılageliş alışkanlıkları ve o işin o anki reel durumu v.b. nedenlere göre değişen üsluplarda olabilir.

Burada, yasanın çizdiği esas amaca aykırı olmamak kaydıyla sayısız tarzda yardım biçimi söz konusu olabilir.

536 Dworkin R. , 1982, s. 545,546.

537 Bobbitt 1999, 55-57., (Örnekler bize aittir)

178

5-Kurallar, bazen uygulayıcının gerçek amacını gizleyerek hatta amaçla tamamen çelişen bir söylemle(gerekçeyle) uygulanabilir. Bu durumda, uygulamadaki gerçek amacı görmek gerekir.