• Sonuç bulunamadı

3.BÖLÜM: FATMA BARBAROSOĞLU’NUN ESERLERİNDE GELENEK VE MODERNİZM

3.1. Eserlerdeki Gelenek ve Modernizm Unsurları

3.2.6. Geleneksel/Modern Kadın

3.2.6.1. Pedagoji ve kadın

Modern pedagojiyle birlikte artık aileler çocuklarına geleneksel yaklaşımın dışında çocuklarını eğitmeye özen göstermektedirler. Çocuklarına kızmak yerine onları düzeltme yolunu seçerler.

Pedagoji ortaya çıktığından beri, çocukların nasıl yetişmesi gerektiği, eğitimi, ebeveynlerin rolü ile ilgili birçok araştırma yapılır ve birçok farklı görüş ortaya atılır. Günümüzde, bu alanda yapılan çokça araştırma sayesinde elde edilen bilginin çokluğunun yanısıra, kitle iletişimin gelişmesi sayesinde bu bilgilere ulaşım da oldukça kolaylaşır. Ebeveynler, çocuklarını nasıl yetiştirmeleri gerektiği üzerine daha fazla kafa yorarlar. Özgüveni ve benlik saygısı yüksek çocukların yetişmesi için ebeveyn çocuk arasındaki duygusal yakınlık ile güvenli bir bağlanmanın oluşması son derece önemlidir. (İpek, 2018)

“Çay Bahçesi” hikâyesinde çay bahçesinde koşturan çocuklarını, kibar bir dille uyarırlar. Çocuklarını döven anneleri de cahil bularak onlardan hesap sorarlar.

“Modern anne olmak isteyenler uysunlar. Kılı kırk yaran kişilikli çocuk yetiştirilirken nelere dikkat edilmeli başlığı altında ebeveyni köleleştiren kurallara.” (R.A, 2013, s. 57)

Çocuk yetiştirme artık gelenekselden moderne dönmüştür. Böylece çekirdek ailede çalışan anne ve babalar çocuklarını bakıcıya, kreşe bırakırlar. Modern hayatın istekleri doğrultusunda eğitilen çocuk, bencil, kibirli, adeta bir put gibi yetişiyor. “Küçük hanım bütün doğumlara karşı. İyi ki benim kardeşim yok diyor. Yeni nesil nasıl bir bencillik içindedir. Biz ölürdük kardeşimiz olsun diye.” (R.A, 2013, s. 56)

Modernizmin etkisiyle kadınlar sosyal hayata dâhil olurlar ve evdeki sorumluluklarını yerine getiremeyerek çocuklarını yuvalara bırakmak zorunda kalırlar. Eserde bu konu üzerinde de durulur:

“Her yerde mantar gibi çocuk yuvası vardı. Yirmi otuz çocuk ile bir yuvayı ayakta tutabilmek hiç mümkün değil. Aileler çocuklarının neşeli olmasını ve iyi beslenmelerini çok önemsiyor. Ama iş ücret ödemeye geldiğinde oldukça cimri davranıyorlar.” (S.O.D, 2014, s. 147)

Yazar, kadın erkek ayrımı yapmadan toplumun içinde bulunduğu psikolojik durumun tespitlerini yapar. Geleneksel toplumlarda sadece eviyle ilgilenen kadınlar, modernleşmeyle birden fazla işi yapmak zorunda kalırlar fakat “Sevilmek İçin Randevu Alan Çocuk” hikâyesinde bu yoğun tempo çocuğun anne sevgisinden mahrum kalmasına sebep olur. Bu hikâye de çocuğun gözünden modern anne-baba eleştirisi yapılır. Eleştirilen asıl konu, çalışan kadının anne rolünü ihmal etmesidir.

“Günümüzde modernitenin en büyük aktörünün kadın olarak görülmesiyle birlikte birçok değişim topluma onun üzerinden kabul ettirilmeye çalışıldı. Bu durum sadece bizim ülkemizde değil bütün dünyada kadının rolü üzerinden gerçekleşti ve “kadın evinden ne kadar uzaklaşırsa, o derece modern olur” düşüncesi toplumlarda yayıldı. Gerçek kadın kimliğinin sorgulanmaya başlanması olumlu bir durum olmakla beraber kadının çalışma hayatına girmesiyle de başka sorunlar ortaya çıktığı bir gerçekliktir. Kadının çalışması, toplumdaki değişimin göstergelerinden biri olarak görülüp, onun çalışmasına kadının yararı düşünülmeden propaganda unsurları açısından hep övgüyle yaklaşıldı. Bu durum, “modernist düşünce” olarak sunulunca, toplumdaki bazı değerlerde değişmeler yaşandı.” (Tarhan, 2010, s. 175)

Bu noktada aile kurumundaki olumlu ve olumsuz değişimlerin en önemli sebebi kadının çalışması olarak görülür; çünkü artık rollerde de bir değişiklik söz konusu olur.

Çalışmaya başlayan anne eviyle işi arasında kalır. İşten arta kalan zamanda ailesiyle ilgilenmek zorundadır fakat bunun da üstesinden gelemez. Çalıştığı zamanlar çocuğunu kreşe verir.

“Her sabah yuva denen, adına kreş denen o yere bırakılır. Başkalarının annesinde, kendi annesinin hasretini çeker gün boyu. Sabahın köründe “benim annem ne zaman gelecek, diye gözyaşları eker solgun yüzüne dizi dizi.” (G.A, 2000, s. 17)

İşten eve gelen anne, ev işleriyle de uğraştıktan sonra yorularak, çocuğuna zaman ayıramaz.

Yuvadan eve geldiğinde çocuk kapıyı açar açmaz annesine koşarak “Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?” (G.A, 2000, s. 21) diye sorar. Annesi telefonda konuştuğu için çocuğu azarlar, telefonda konuştuğunu söyler. Üzülen çocuk, annesinin telefonu, babasının da arabasını sevdiğini, kendisine sevgi kalmadığını düşünür.

Bu şekilde ailesiyle vakit geçiremeyen çocuk, ilerde sevgisizlik sonucu kendisini sosyal çevreden soyutlamak ve yalnızlaşmak ister. Kreşe giden çocuğun annemi özlerim, altıma kaçırırsam, öğretmenim kötü davranırsa, arkadaş edinemezsem gibi kaygıları olur. Kreşe başlangıcın üzerinden haftalar sonrasında da çocukta dışlanmışlık ve yalnızlık görülüyorsa öğretmene danışarak bir psikiyatriste götürmekte yarar vardır. .

“Aşk Nedir” hikâyesinde çalışma hayatına atılan kadınlar, ev iş arasındaki dengeyi kuramazlar ve çocuklarını ihmal etmeye başlarlar.

Stresli bir gün sonunda eve gelen anne, çocuğunun sorusuyla alakasız bir cevap verir. Çocuğunun bir problem yaşamasından dolayı okula çağrılan anne, kendini suçlu hissetmeye başlar.

Barbarosoğlu, çalışan kadınların çocuklarını ihmal etmesine eleştirel gözle yaklaşır ve kadının toplumdaki değişen rollerini de eleştirerek, kadının aile içindeki yerinin korunması gerektiğini sezdirir.

Modernleşmeyle birlikte kadın evinin dışına çıkarak toplumda aktif olmaya başlar. Böyle olduğu zaman, “Tamir Görmemiş Aşk”da olduğu gibi kadınların asli görevlerini yapamayarak çocuklarını aile sevgisinden uzak kreşlere verme fikrine sebebiyet verir.

Bir bankada çalışan Nurgül, bütün gün işte çalışır, çocuğa ise günlerini şiir yazarak geçiren babası bakar. Baba bir gün Nurgül’e “bu oğlan’ı yuvaya versek… Büyüdü artık. Hem arkadaş edinir, hem de ben daha çok çalışma imkânına kavuşurum” (G.A, 2000, s. 84)