• Sonuç bulunamadı

1.2. Modernite, Modernleşme, Modernizm

1.2.5. Modernizm Kapitalizm

Kapitalizm, bireylerin ve üretici birimlerin kişisel çıkarları doğrultusunda ve en başta kâr amacıyla iktisadi faaliyetlerde bulunduğu, özel mülkiyet ve hür teşebbüsün esas olduğu, üretimin ise pazara dönük yapıldığı sosyo ekonomik ve ideolojik sistemdir. (Demir-Acar, 1993, s. 198) Bu sistemin felsefi dayanakları liberalizm, bireycilik ve haz-elem felsefesidir.

Marx, kapitalizmi üretim tarzı çerçevesinde irdelerken; özel mülkiyetle birlikte üretim araçlarına sahip olanlar ve olmayanlar biçiminde iki sınıfın meydana geldiğini belirtir. İnsanlık gitgide daha yapay ve insan yapısı bir dünyada yaşamaya başlar. İnsan emeğinin yerini makineler alır. Uzmanlaşma ve işbölümü gelişir. Marx, alt- yapı olarak nitelendirdiği üretim ilişkileri yani ekonomik kurum açısından kapitalizmi tahlil eder. (Macfarlane, 1993, s. 261-263)

Modern dünya bir emek sürecinin ürünüdür; fakat buna rağmen modernitenin unutturduğu ilk şey o emek sürecinin kendisidir. Zamanı verimli kullanmak

teknolojik aletlerin en önemli ilkesidir; çünkü makineler, yalnızca zaman darlığına uyum sağlayabildiklerinde ekonomik olarak hayatta kalabilirler. Sonuç itibariyle, bilişim odaklı teknolojilerde makineler insan algısını kat kat aşan hızlara ulaşabilir hale geldi. “O halde, kapitalist ile işçinin çalışma süresinin tam kontrolü konusunda bariz olarak karşıt kutuplarda yer aldığı kapitalist toplum yapısı içinde, toplumsal ilişkilerin belirli biçimleri oldukça şeffaftır. Buna karşın bulanık hale gelen, dönüştürücü emek süreci için asli olan zaman biçimidir. Marx’a göre, tüm toplumsal hayatın tarihüstü tek bir koşulu vardır: insan emeği. Emek, insanın varoluşunun koşuludur ve insan ile doğa arasındaki –Marx’ın deyişiyle- “metobolizma”sı arabuluculuk eder. Marx, bu düşüncelerin emeğin zamansallığı açısından temelde ne ifade ettiğini Grundrisse’de şöyle açıklar: İnsan emeğini harekete geçiren onun bir maksadının olmasıdır ve bu durum ona yön kazandırır. Marx: “emek, yaşayan ve şekillendiren bir ateştir; şeylerin zamanla oluşumu olduğu kadar, dönüşümü ve zamansallığıdır” der. (Connerton, 2014, s. 47-48)

Geleneksel toplumdaki büyük ailenin yerini, modern toplumda çekirdek aile alır. Modern toplumun öngördüğü çekirdek aile yapısı geliştikçe, konut ihtiyacı ve tüketim mallarındaki tüketim oranı da artar. Geleneksel aileye bir buzdolabı yeterken, çekirdek ailede iki kişiye ayrı buzdolabı, çamaşır makinası, elektrik süpürgesi, radyo, teyp gibi araçlar gerekir olur.

Geleneksel ailede sınırlı eşya ile çok insan yaşar. Bu insanları bölüp çekirdek aile yaptığımızda her iki kişi için ayrı bir konut, eşya araba vs. gerekir. Bu da piyasa hareketliliği ve kapital demektir. Bu yüzden modern hayat aile yapısını böler ve daha çok paraya çevirir.

Önceleri kadınlar kimyasallara ihtiyaç duymadan, bulaşıklarını deterjansız, toprak, kil veya külle yıkayabiliyorken şimdi ise tahriş edici, derinin hücrelerini öldürücü temizlik malzemeleri kullanılmaktadır. Dahası gıda üretiminde kendimize yeterli bir ülke iken, dışa bağımlı hale gelindi ve sebze ve meyvelere karışan kimyasallar insan sağlığını büyük ölçüde tehlikeye attı. İlaç, suni tohum, gübre derken geleneksel ülkeler kendi tarımlarını yapamaz oldular. Tarımsal ilaçları üreten ülkeler, ilaçları kendi ülkelerinde yasaklarken, bizim gibi ülkelere ihraç etmektedirler.

Modern dünyayı algılama şeklimiz, modern dünyayı tanımlayanlar tarafından belirlenir. Modern dünyanın işleyiş tarzı bu şekilde devam ettikçe zenginlerle yoksul ülkeler arasında bir uçuruma gidilmektedir ve kutuplaşma giderek artmaktadır. Endüstrileşmemiş ülkeler modern bir yoksulluk içindedirler. Sebebi ise sahip oldukları kaynaklarını kendi geleneksel yöntemleriyle kullanma becerisini yitirmeleri ve modern devletlere karşı bir aşağılık duygusu içerinde olmalarıdır. İkinci önemli sebep ise, modern refah seviyesinin, insanoğlunun ulaşması gereken tek yaşama biçimi konumunda algılanmasının sebep olduğu, ruhsal ve zihinsel sapmadır. Bu sapma pahalı ve yabancı ürünlere aşırı talebe neden olur. Ancak arz herkese yetecek kadar değildir.

Kapitalizmde tüketim her zaman körüklenir, insanlar tüketim kültürünün esiri durumuna getirilir. Kapitalizm, toplumun ihtiyaçlarını gözetmeden meta üretir. Kapitalistler için önemli olan kârdır. Ne kadar çok mal üretilirse o kadar çok kâr elde ederler.

1.2.6.“Moda” Kavramının Modernizmdeki Yeri ve Önemi

Moda da tıpkı modernizm gibi şimdiyle alakalıdır. Kendi değerini belirleyen ve düşüren moda; kendini yüceltirken otomatik olarak değersizleştiren “yeni” kategorinin simgesi olur. On dokuzuncu ve yirminci yüzyılların kültüründe diğer tüm kelimelerden önce gelmesi gereken kelime “yeni” kelimesidir. Bilgi teknolojilerinin çoğunlukta olduğu yıllarda kullanılan “post” ön ekinin yerini, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “yeni” sıfatı alır: Yeni Realizm, Yeni Dalga, Yeni Eleştiri, Yeni Roman, Yeni Mutfak, ve Yeni Felsefe. Valery’e göre değişim sadece değişim için, yalnızca yeninin kurulması için yapılır bu durum da politik zamanını kaybederek basit bir reddetme dürtüsü haline gelir. Valery’nin bu anlayışını destekleyen Adorno, bu “yeni” kategorisinin, tarihsel olarak gerçekten yeni olan ile yeni gibi görünen arasında herhangi bir ayrım yapabilmemiz için işlevsiz kaldığı sonucuna varır.

Bir şeyin yeni olması, kullanımda olanın eskimesi anlamına gelmektedir. Eskiler atılıp moda olan alınmalıdır. Bu da tüketim, piyasa hareketliliği ve kapital demektir. Moda, insan ve toplumla yakından ilişkilidir. Birey olarak var olmak için ve belli bir toplumsal gruba ait olmak modanın tetikleyici unsurudur.

Kapitalist ideolojinin taşıyıcısı olan tüketim kültüründe beden, özellikle de kadın bedeni çok büyük bir öneme sahiptir. Kadın bedeni, kapitalist sistemin kendini yeniden üretmesi için bulduğu tüketim yollarından biridir. Kadın bedeninin metalaşmasını sağlayan moda da kapitalist sistemin kullandığı araçlardan biridir. Bir maske, bir zırh gibi kadın bedenini kuşatan moda, kendi bedeninden rahatsız olan kadına, mutluluk, statü, farklılık ve haz yolları sunmaktadır. Birbine tıpatıp benzeyen kadınlara modaya uyarak özgürlük vaat edilmektedir.