• Sonuç bulunamadı

3.BÖLÜM: FATMA BARBAROSOĞLU’NUN ESERLERİNDE GELENEK VE MODERNİZM

3.1. Eserlerdeki Gelenek ve Modernizm Unsurları

3.2.6. Geleneksel/Modern Kadın

3.2.6.2. Kadının eğitimi ve feminizm

Fatma Aliye, ilk kadın romancımız, ilk kadın felsefecimiz, edebiyatımızda ilk kez çeviri yapan, kadın haklarından ve kadın-erkek eşitliğinden ilk kez bahseden yazarımızdır. Ahmet Cevdet Paşa’nın kızıdır.

‘Fatma Aliye: Uzak Ülke’de, Batı’dan gelen her şeyin kabul edilmesi, eski olan her şeyin atılması, yenileşmenin ve modernliğin kıyafete indirgenmesi konularında eleştirilerde bulunularak Aliye’nin feminist olarak algılanmasına da yer verilir. Fatma Aliye’nin çok eşliliğe karşı olması onun feminist olarak algılanmasına sebebiyet verir.

“Fatma Aliye’nin İslamcı olmasını engelleyen ne? Taaddüd-i zevcat’a karşı çıktığı için mi? Kızların eğitim hakkını savunduğu için mi? Kadınlar kadınlardan yana olunca, elimizde feministten başka kelime kalmıyor mu? (F.A.U.Ü, 2015, s. 245) Eserde, feministlerin sadece tesettürsüz kadınların hakkını savunduğundan da bahsedilir:

“Kariye’de feministlerin ilk defa yaptığı ‘Koca Dayağına Son’ yürüyüşüne katılmıştı kadın ve aile dergisinin muhabiri olarak. Meydandaki tek tesettürlü kendisi olduğu için ve üstelik 23 yaşın bütün naifliğini üzerinde taşıdığı için herkes üzerine yürümüştü. Türkiye’de dayak yiyen bütün kadınların sorumlusuymuş gibi. “İslam olmasa dayak olmaz” diyordu kızıl saçlı bir kadın, kendisini gösterip.” (F.A.U.Ü, 2015, s. 345-346)

Eserde modernleşmenin, milli ve İslâmî değerlerin korunarak da sağlanabileceği ve okuyan kadının sağlıklı bir birey olabileceği de aktarılır:

“Okuyan ve düşünen kadının, eşine hürmetsiz olacağının doğru olmadığını göstermiyor muydu Fatma Aliye Hanım! Bütün romanların ifsat edici olduğunu söyleyenler yanılıyordu elbet.” (F.A.U.Ü, 2015, s. 65)

Aliye Hanım, ülkenin kötü durumdan kurtulmasında kadınların payının olduğunu belirtir.

“Kadınlar cehaletten kurtulmadıkça milletin inkırazdan kurtulma ihtimali yok. Halbuki Devlet-i Aliye bugün çok müşkül vaziyetlere düçar oluyor. Böyle zamanlarda fazl ve kemal sahibi hanımefendiler biraz fedakârlık göstermeye ve erkeklerin bu haksızlıklarıyla mübarezeye girişmeye imkân bulamıyor musunuz?” (F.A.U.Ü, 2015, s. 130)

Kadın eğitiminden gerekli hasılayı elde edebilmemizin ölçüsü onu eğittiğimiz orandadır. Kadınlarımız eğitildiği müddetçe kalkınmamız olur. Eğitilmemiş kadınlar bu ülke için insan kaynağı bakımından büyük bir kayıptır. Kız çocuklarını eğitmeyen milletler, nesillerini mahrum bırakmaktadırlar. Kadınlarımız eğitilmeli ve eğitilmiş kadın gücünden yeterince faydalanılmalıdır.

Kadının kurtuluşu sağlayabilmesi için eğitim hakkından en üstün düzeyde yararlanmaları gerekmektedir. Kadınların eğitimsizliği toplumları felakete sürükler. Diğer taraftan toplumsal kalkınmayı planlayan ülkelerin kadının toplumsal hayatta hak ettikleri yeri alabilmesi için öncelikle eğitimde cinsiyete dayalı fırsat eşitliğini sağlamaları gerekmektedir. Kadınların eğitim olanağından en üstün düzeyde faydalanılması toplumsal refahı artıracağı gibi gelecek nesillerin bilinçli yetiştirilmesinde ve çağdaş toplumlara ayak uydurabilme konusunda da önemlidir. Eğitimli kadınların çocukları daha fazla okula gitmekte, eğitimli kadınlar daha geç evlenmekte ve daha az çocuk sahibi olmaktadırlar. Eğitimli kadınların çocukları daha iyi beslendiği gibi daha az hastalanmakta ve bebek ve çocuk ölümleri daha da azalmaktadır. Yani eğitimli kadın toplumun önemli bir tetikleyicisidir. Bunun için kadınların eğitime erişimi arttırılmalıdır.

Fatma Aliye, ne İslâmi kesim tarafından ne de feministler tarafından tam olarak benimsenmese bile onun milli ve manevi aile hayatına ve kadın haklarına verdiği değer, onun kendi değerinin bilinmesi gerektiğine delildir.

3.2.6.3. Evlilik

Modernleşme sonucu eğitimli birey olan kadınların evlilik kararlarını bilinçli bir şekilde alması gerektiği vurgusunu yapan Barbarosoğlu, görücü usûlü evliliğin yanlışlığı üzerinde de durur. “Sözün Bittiği Yer” hikâyesinde Sühendan, ailesinin kendisine uygun gördüğü eş adayıyla bir araya gelir, ancak aralarında hiçbir uyum yoktur. Konuşmaya çalıştıkça daha da uzaklaşır. Fakat ailesinin bu evliliği istemesi üzerine bu evliliğe sesini çıkaramaz. Sühendan, sevdiği bir resmi eş adayına vererek aynı hisleri paylaşmak ve birbirlerine daha yakın olmak ister, fakat umduğu ilgiyi bulamayarak yanlış anlaşılır.

“Günümüz toplum yapısında evlilik öncesi süreçte görülen iki temel ilişki biçimi Görücü Usulü ve Flört tarzıdır. Batının etkilediği hızlı toplumsal değişme süreci altında sağlıksız ve çarpıklıklara uğramış da olsa genellikle Görücü ve nadiren Flört ile ona yakın formlarda yapılan evlilikler ve kurulan aileler sonrasında da bu iki tipin farklı özelliklerini göstermektedir. Böylece bir taraftan Batı ilişki tarzı olan flörtün, diğer taraftan da görücülüğün flörte yakınlaşan forma dönüşmesiyle yaşanan süreçten aile yapıları olumsuz etkilenmektedir.”

(Yılmazçoban, 2016, s. 1)

“Tamir Görmemiş Aşk”ta bir bakıma modernleşen toplumlarda sadece bireysel isteklere göre evlilik yapmanın yanlışlığı, ailelerin onayı olmadan yapılan evlilik de eleştirilir.

Evlilikte, aileler silinip atılamaz. Ancak onların da görüşü alınarak mutlu huzurlu bir evlilik yapılabilir. Evlilikte aile onayı da önemlidir. ‘Biz anlaştık’ deyip, aile onayı olmadan evlenen çiftler kısa sürede ayrılırlar. Uzmanlar, aile onayı olmadan gerçekleştirilen evliliklerin ilk bir yıl içinde ayrılıkla sonuçlandığını bildiriyor. Oysa aile onayı olan evliliklerde daha olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Aile bireylerinin birbirlerini anlayıp dinlemeleri gerekmektedir. Daha sağlıklı bir evlilik buna bağlıdır.

Geleneksel toplumlarda kadınlar daha çok ailevi işleri yerine getirirken, modernleşmeyle birlikte hayata atılan kadın çoklu rollerde olduğu için kimlik

karmaşası yaşar. Evlendiği için bireysel kimliğini geri plana atan Nurgül, İstanbul’dan ayrılmak istemeyen eşinin mutluluğu için öğretmenlik mesleğinden vazgeçer ve bankada işe girer.

“Kimse bilmez Nurgül’ün neden edebiyat tahsilini görüp de banka cariyesi olduğunu. Özhan Bey ayrılamaz İstanbul’dan.

-Ne? Tayinin Simav’a mı çıktı? Beni düşün bir tanem. Küçük denizlerde yaşayamam ben. Ummana karışmam lazım benim.” (G.A, 2000, s. 90)

“İncir Ağaçlarının Gölgesi” hikâyesinde Fahri ve Tülay, aynı mahallede otururlar ve birbirlerine âşık olurlar.

Geleneksel toplumlarda kadınların tanışma usulleri toplumada açık alanlarda gerçekleşir ya da aileler aracı olur, modernleşme ile birlikte kadınlar çalışma ortamında eş adaylarıyla tanışmaya başlarlar.