• Sonuç bulunamadı

PAVLUS’UN KULLANDIĞI ESKATOLOJİK DİL

Pavlus’un eskatolojik öğretisindeki özellikle Parousia ve ona bağlı olarak ölüm ve ölülerin dirilişi anlayışlarındaki değişikliklerin yanı sıra eskatolojik dilinde de değişikler yaşanır. Eskatolojik dilindeki bu değişmeler, kısmen yazıldığı yerin şartlarının değişmesi sebebiyledir. Eskatolojik mesajını aktarmak ve onu anlaşılır kılmak için mevcut dili kullanır.

Rabb’ın muzaffer dönüşü, yalnızca Korintlilere I. Mektup ve Selaniklilere I. Mektup’da παροσια (parousia) olarak tasvir edilirken, Korintlilere II. Mektup 4/14 ve Filipelilere Mektup 3/20’de farklı dille tasvir edilir. Selaniklilere I. Mektup ve Korintlilere I. Mektup ölüm için edebi bir ifade olan, κοιμαω (κοψμαο) kullanılırken, Filipelilere Mektupt 1/23’de onun yerini ανλυω (anlüo) alır. θαντοδ (tantod) kelimesi Selaniklilere I. Mektub’da hiç yer almazken, Korintlilere I. Mektub’de çok sık olarak kullanılır. Mesih’in dirilişi için kullanılan Аνιστεμι (αϖιστεμι) gelecekte gerçekleşecek olan diriliş için hiçbir yerde kullanılmaz. İsa’nın dirilişine göndermede kullanılan Έγειρο (εγεψρο) Korintlilere I. Mektup 15’te on beş kez kullanılırken, Selaniklilere I. Mektup’de yalnızca bir kez kullanılır. Bunlardan Pavlus’un eskatolojik dilinin standart olmadığı, dolaysıyla da karmaşık olduğu sonucuna ulaşılabilir1376 ya da bu farklı

1369 Pavlus’un olmadığı hususunda genel bir kabul olan İbraniler’de, Musa-İsa karşılaştırması yapılır.

Buradaki karışlaştırmanın konusu, Musa’nın Tanrı tarafından yapılan, sadik bekçisi iken, Mesih, evin üzerinde hakim olan sadık hizmetkarırdır. Musa, daha sonra söylenecek sözlere tanıklık etmek için vardır. İbraniler 3/2-6.

1370 Sanders, Paul and Palestinian Judaism, s. 512.

1371 Ridderbos, Paul:An Outline of His Theology, s.313.

1372 Mesih’in gelişi ve zaman dolunca Tanrı’nın Oğlunu göndermesi gIBi ifadeler eskatoloji-kristoloji ayrılmazlığının birer örneğidirler. Ridderbos, a.g.e., s. 49.

1373 Richard N.Longenecker, “Paul’s Early Eschatology”, NTS, vol. XIII, 1985, s. 89-90.

1374 Sel. I 1/9-10;Kor. I 6/14, 15/15; Kor. II 4/14; Gal. 1/1; Rom. 4/24, 10/9.

1375 Krietzer, “Eschatology”, DPL, s. 265.

1376 Baird, "Pauline Eschatology in Hermeneutical Perspective”, NTS, 324.

Silinmiş: DPL.,

kavramlar ve farklı anlatım tarzlarının kullanılması bir anlamda, geleceğin gizli olmasından dolayı kesin olarak tanımlanmalarının imkansız olmasından kaynaklanıyor olarak da anlaşılabilir.

Eskatolojisinde apokaliptikten, kozmik unsurlara varıncaya kadar uzanan kavramları kullanan Pavlus’un eskatolojik dilinin kaynaklarının bir kısmı yahudi apokaliptik metinler, bir kısmı ise, helenistik merkezli, diğerleri ise yahudi-hıristiyan apokaliptik geleneğinden kaynaklanır. Bunları, elimizedeki mevcut metinlerden çıkarmak mümkündür1377.

Pavlus, sona dair, açık ve basit bir apokaliptik resme sahip değildir. Dili dış kaynaklardan alınmıştır ve tutarlı değildir. Ölümden sonraki hayata dair farkli bir helenistik doktirini yoktur. Bu tür kavramları çağrıştıranlar ise, farklı ve yahudi apokaliptik unsurlarla lekelenmiştir.

1377 Yahudi apokaliptiğinde benzeri bulunanlar, Rabbin gelişi, Mika 1/3; baş melek, IV Ezra 4/36;

Trompet , IV Ezra 6/23; bulutlar, II Enok 3/1; Sel. I 5/5, Rom. 13/13’daki ışık oğulları, Qumran 1QM’yı hatırlatır; Rabbin günü sembolü, Amos 5/18 ve Zek. 14/1’de ve Mesih’in tahtının önünde görünme Enok 62/3-5’de görünür. Baird, a.g.m., NTS, 324. Helenistik kullanımlar Kor. II 5.

bölümde yer alır. Ruh’un bedenden ayrılışının sembolik ifadesi olan, çıplaklık, Nag Hammadi metinlerinde vardır. Çıplaktan korkmak, bir yahudi kullanımı olmakla birlikte çıplak bedensiz ruh, Plato ve Philo’da vardır. Pavlus’un erken Hıristiyan apokaliptiğinden alınmış kullanımlar için, Sel. I 5/1’deki “gece beklenmeden gelen hırsız” (Matta 24/43, Vahiy, 3/3) kullanımı örnek olarak verilebilir. Kor. II 5, Davies tarafından yahudi kavramlarıyla temellendirilmeye çalışılmış, J.N. Sevenster tarafından ise farklı anlamlı helenistik terminoloji kullanıldığı gösterilmiş, Bulttman da pasajın hellenistik kullanımı betimlemiştir. Baird, a.g.m., NTS, 324. Bkz .Davies, Paul and Rabbinic Judaism, s. 308 vd ; Bultmann, TNT, I, 201 vd.

Silinmiş: ı Silinmiş: l Silinmiş: i

Silinmiş: hellenistik

Silinmiş: NT Silinmiş: .

SONUÇ

Hıristiyan tarihi içindeki yerine rağmen, Elçilerin İşleri ve kendi mektupları dışında, hakkında tarihi diyebileceğimiz miladi birinci yüzyıla ait hiçbir kaynakta bilgi bulunmayan Pavlus’un hayatına dair söylenen ve bu iki kaynak dışında yer alanlar; spekülatif ve efsanevi bir özellik taşırlar. Hayatı hakkında bilgi veren iki kaynaktan biri olan Elçilerin İşleri’nde nakledilenler ise, mektuplardan sonra en eski kaynak olma itibariyle bir ayrıcalığa sahiptir;

yoksa mutlak anlamda güvenilir bir kaynak olarak kabul edilmez. Çünkü -kesin olmamakla birlikte- metnin yazarı olarak kabul edilen Luka, Pavlus konusunda çok rahattır; hatta bazen yazdıklarıyla Pavlus’un mektuplarında yer alanlar arasındaki tutarsızlıklar göze çarpacak kadar belirgindir.

Yahudi bir anne-babadan doğan Pavlus, yetişme döneminin tamamına yakın bir kısmını, Yahudi dininin merkezi konumunda olan Kudüs dışında geçirmiştir. Yasa’ya bağlı katı bir yahudi olarak yetişmiş olsa bile, milletlere (gentil) karşı daha açık ve Yahudiliği onlar arasında yaymaya hevesli olmakla Kudüs yahudi toplumundan farklı bir özelliğe sahip olan diaspora üyesidir. Bir diaspora yahudisi olmanın izlerini özellikle Hıristiyan olduktan sonra, kurtuluşun milletleri kapsayacak kadar genişletilmesi tavrında görülmesi gibi, sürekli olarak üzerinde taşır.

Ayrıca Pavlus, genel özelliği doğu-batı kültür ve dinlerinin karşılaşması ve karışması olan helenistik dönem insanıdır. Bu dönemin onun hayata bakışında ve yaşadığı olayları okumasında bir etken olduğu da -aşırı olmamak kaydıyla- genel olarak kabul edilir.

İsa’nın kendisine görünmesiyle Pavlus, bir dönüşüm yaşar; İsa tarafından, milletlere elçi olarak görevlendirildiğine kesin olarak inanır. Bu dönüşüm, yeni bir dinle değil, eski dinin, yaşadıkları bağlamında yeniden yorumlanmasıyla sonuçlanır. Bunu, dönüşüm sonunda ulaştığı noktayı hep eskiden hareketle açıklamayla çalışmasından, yahudi ve ferisi olmakla övünmesinden, farklı kullanımları olsa da, Yasa’ya karşı tavrından çıkarmak mümkündür.

Hayata bakışı ve din anlayışı, geçmiş birikimlerinin yardımıyla, kendisine görünen, böylece bir anlamda içinde bulunduğu sıkıntılardan onu kurtaran İsa’nın yaşadıkları üzerindeki yorumundan kaynaklanmaktadır. Din anlayışının merkezinde, İsa’nın yaşadıkları ve kendisine görünerek onu milletlere elçi olarak görevlendirmesiyle sonuçlanan kendi yaşadıkları yer almaktadır.

Hıristiyanlık hakkındaki bilgilerinin, dünyevi vasıtalar dışında olan bilgilendirme yollarından kaynaklandığını iddia eder. Bilgilendirilme yollarından dolayı, bu bilgiler tanrısal bir özellik taşır; bu yüzden de, bu bilgilerle ulaştığını düşündüğü sonuçların sorgulanmasını hiçbir zaman kabullenmez ve karşı eleştirileri, beşeri kaynaktan geldiğini düşündüğü için de küçümser. Oysa, yıllarca takibata uğrattığı insanlar hakkında hiçbir bilgiye sahip olmaması mümkün değildir. Üstelik, yaşadığı tecrübenin arkasından hıristiyanlardan, kendisinin ismen naklettiği Hananya ile tanışır ve Kudüs’te Yakup ve Petrus’la on beş gün bir arada kalır.

Barnaba ile birliktelikleri ise, daha uzun bir dönemi kapsar. Bu birlikteliklerden, İsa ve öğretisi hakkında bilgi edinmesi mümkündür. Zaten, durumun böyle olduğu bazı şeyleri kendisinden önceki hıristiyanlardan aldığını ifade eden, “aldığımı verdim” şeklindeki bir dili kullanmasından da kolaylıkla anlaşılabilir.

Yaşadığı tecrübe ile ilgili yorumlarında, kendi katkıları da olmakla birlikte, bu yorumlarla ilgili olarak yahudi ve helenistik kaynaklar bulmak da mümkündür. Bu kaynakların, onun yaşadıklarını ifade etmesinde en azından kavram düzeyinde etkili oldukları genel olarak kabul görür. Pavlus’un yaşadığı-yetiştiği ortamın ve edindiği bilgi birikiminin, İsa’nın kendisine görünmesinden itibaren yaşadıklarını yorumlamasını sağlayacak sağlıklı bir düşünme ortamının olması gerekmektedir. Bu ortamı, Pavlus’un hayatının ‘kayıp yılları’ olarak

isimlendirilebilecek olan üç yılını geçirdiği Arabistan’da bulmuş olması mümkündür. Bu üç yılda yaşadıklarını, sahip olduğu birikimle açıklamaya ve anlamlandırmaya çalıştığını düşünmek uygun görünmektedir. Ancak, yaşadıklarına dair bu tutarlı temellendirmelerin, konjonktürel olan mektuplarının tutarsızlıklar ve çelişkiler taşımalarından dolayı tam olarak yansımadığı düşünülebilir.

Hıristiyanlık hakkındaki bilgi kaynaklarının tanrısallığına dair yaklaşımının bir diğer sonucu da, kendisinin İsa Mesih tarafından milletlere havari olarak gönderildiği inancında görülebilir. İsa’nın ilk tâbîleri olan yahudi-hıristiyanlar tarafından kabul edilmese ve eleştirilse de, Pavlus bu konudaki iddiasını sürdürmek için her türlü savunmaya başvurmaya hazırdır.

Hatta, İsa’yı dünyevi hayatında tanımanın havarilik için gerekli olduğu ve Pavlus’un ise, onu dünyadayken hiç görmediği eleştirilerine karşı, havariliğini savunmak için İsa’yı dünyevi olarak tanımanın önemli olmadığını söyler. Ancak havariliği hususundaki kendi vurgusu ve havari olarak atanma tarzının diğerlerinden farklı olduğu hususundaki ısrarlarına rağmen, Pavlus’un bu iddiası Kudüs’teki merkez hıristiyan cemaat tarafından hiçbir zaman kabul edilmemiş görünmektedir. Bu kabul edilmemişlik, Pavlus’un, dolaştığı her yerde takip edilmesi ve kendisinin de mektuplarında sürekli olarak Kudüs cemaatine yönelik atıflarında ve onlar nezdinde meşruluk arayışlarında görülebilir..

İsa’nın kendi yaşadıkları ve Pavlus’a görünmesi, onun İncil anlayışının özünü oluşturur.

İsa’yı ve yaşadıklarının Pavlus’un kendi yaşadıkları ve geçmiş birikimi süzgecinden geçerek mesaja dönüşmüş hali olan incil, yazılı bir metin değil, Tanrı’nın İsa vasıtasıyla gerçekleştirdiği/gerçekleştireceği kurtuluşun mesajıdır/müjdesidir. Hıristiyanlık hakkındaki bilgi kaynağının tanrısal oluşunu vurguladığı gibi, İncil’inin de kaynağı itibariyle tanrısal olduğunu söyler. Kendisinin tebliğ ettiği incil, gerçek İncildir. Bu yüzden, hiçbir kimse onun aksini iddia edemez ve onu yok sayamaz. Hatta melekler bile, onun incilinin aksine bir incil getirme hakkına sahip değildirler. İncili kurtuluş mesajını taşır ve kurtuluş tarihinin gizli planı, onunla aşikar hale gelir.

Tanrı’nın İsa vasıtasıyla gerçekleştirdiği/gerçekleştireceği kurtuluşun mesajı olan İncil’i kabul imandır. Bu mesaj, İsa’nın ölüp dirilerek kazandığı Rab sıfatını kabulü de içermektedir.

Bu yüzden de iman, Rab İsa Mesih’in öldüğünün ve ölüler arasından dirildiğinin kabulüdür. Bu kabul, Hıristiyan oluşun ve Hıristiyanlığın bir din olarak mevcudiyetinin temel şartıdır. İman, tebliğle yani mesajı işitmeyle elde edilir. Bu yüzden de, iman ve havarilik birbirinden ayrılmaz bir özellik arzederler.

İsa’nın kendisine görünmesinden sonra bir dönüşüm geçirmiş olmasına rağmen, Pavlus’un önceki tanrı anlayışında her hangi bir değişiklik olmamıştır. O, yine tek, her şeyin yaratıcısı, insanları yargılayan ve onlara karşı sevgisi diğer tavırlarına baskın olan Tek Tanrı’dır. Değişiklik, yahudilerin tanrısı olan ve yalnızca onları kurtarmayı hedefleyen bir tanrı anlayışından tüm insanları kurtarmayı hedefleyen, bunun için ödenmesi gereken kefaret olarak kendini oğlunu vermekten çekinmeyen bir Tanrı anlayışına geçiş ve Tanrı’nın yargılama fonksiyonuna Mesih’in ortak olmasıdır. Ancak, kendi içinde sıkıntılar doğuracak ifadeler olsa da, Pavlus mektuplarında Tanrı’nın tekliğini muhafaza hususunda gayretlidir.

Pavlus’un bütün tecrübesinin ve onun ifadesi olan din anlayışının temelinde Rab İsa Mesih oturmaktadır. İsa’nın ölmesi ve dirilmesinin kabulü, imanın içeriğini oluşturduğu gibi, imanın nesnesini de Rab İsa Mesih oluşturmaktadır. Pavlus için İsa, Mesih’tir. İsa, Rab ismi gibi Mesih ismini de diriliş sonrası kazanmıştır. Ancak, mesih yahudilerin beklediği gibi, onlara siyasi özgürlüklerini geri vererek eski dünyevi ihtişamlarını kazandıracak siyasal görevi olan bir mesih değildir. Bu mesih, insan görünüşünde olmakla birlikte, yalnızca insan değil, Tanrı’yla aynı özden, ancak bu özelliğinden, insanların kurtuluşunu gerçekleştirmeyi isteyen Tanrı’nın planına uygun olarak sıyrılarak haç üzerinde çarmıha gerilmeye razı olan biridir.

Tanrı’nın bu isteklerine gönüllü olarak boyun eğmesinden dolayı, Tanrı onu her şeyin üstünde olan bir sıfatla, Rab sıfatı ile mükafatlandırmıştır. Bununla, yeryüzündeki her şey üzerinde hakim olması sağlanmıştır. Rab kavramı, köken ve kullanım itibariyle kendisinden önceki yahudiler ve hıristiyanlar tarafından bilinmekte ve kullanılmaktadır. Ancak, Pavlus’un kavramı

İsa için kullanış şekli onlardan farklıdır ve sır dinlerinin acı çeken, ölen ve dirilen kurtarıcı özelliğine sahip tanrılarını çağrıştırmaktadır. Rab kavramı ve yahudiler tarafından kullanılan ve tanrıyla yakın ilişkiyi ya da onun tarafından belli bir görev için seçilmeyi ifade eden Tanrı Oğlu kavramı hususunda -bu kavramlarla ifade edilen kişinin Tanrı olmadığına dair- Pavlus’un çok dikkatli davranmaması yüzünden kendisinden sonra gelenler bu kavramların kullanıldığı kimseyi Tanrı’yla eşitlemişler ve İsa Mesih’i ontolojik olarak Tanrı’yla aynı statüye yerleştirmişler; böylece de İsa’yı daha sonra gelişen teslisin bir unsuruna dönüştürmüşlerdir.

Pavlus’da teslisi çağrıştıracak kullanımlar olsa da, bu üç unsurun birbirinden ayrı olduğunu ortaya koymaya yönelik bir gayret içinde de olmuştur. Ancak, bu hususta çok dakik olmaması, kendisinde teslis düşüncesini arayanlara gereken malzemeyi verecek bir ortam hazırlamıştır.

Pavlus’un İsa anlayışı, günah ve Yasa’ya bakışıyla yakından ilişkilidir. Günah, Adem’in Tanrı’nın sözünü dinlememesiyle yeryüzüne girmiştir. Ancak, ister bu günahın irsi bir şekilde sonraki nesle geçmesiyle -asli günahı çağrıştıran bu yaklaşım Pavlus’da yoktur, ancak, her konu da olduğu gibi, bu şekilde yorumlanmaya müsait metinler bulmak da mümkündür- isterse, şahsi günahlarıyla bu günaha ortak olmalarının bir sonucu olsun, bütün insanlar günahkardır.

Bu günah duygusunu uyandıran ise, Musa’ya verilen Yasa’dır. Yasa, günah duygusunu uyandırdığından insanları günahın, onun sonucu olan ölümün ve yeryüzünde hakim olan diğer güçlerin kölesi haline getirmiş ve insanların bu kölelikten kurtulmasını sağlayamamıştır. Zaten Yasa, bu görevi yerine getirme kapasitesine sahip de değildir. Çünkü o, kurtarmak için değil, günah duygusunu uyandırarak insanların günah içine batmaları ve günah’ın hakimiyetinden kurtulmak için Mesih’in ölümü ve dirilişiyle gerçekleşen kurtuluş yolundan başka bir yolun olmadığını kabule hazır hale gelmeler için verilmiştir. Tanrı, oğlu olan İsa’yı Yasa’nın yerine getiremediği yeryüzündeki günah ve onun sonucu olan ölümün hakimiyetinden insanlığı kurtarma görevini yerine getirmek için göndermiştir. Pavlus, yer yer Yasa’nın kutsallığını, iyi oluşunu ve tanrısal kaynaklı oluşunu kabul etse de, bu anlamda, yani kurtuluşun gerçekleşmesiyle sonuçlanan yolu hazırlama anlamında görevini tamamlamıştır. Yasa’nın iki konuda sona erdiğini düşünür. Onun için, kurtuluşa götüren bir yol olarak Yasa, İsa’nın alternatifi değildir. Bu anlamda İsa, Yasa’nın sonudur yani, Yasa İsa’nın hazırlayıcısı olma görevini yerine getirmiş ve ilga edilmiştir. Milletlerle yahudiler arasındaki ayırımı devam ettiren emirlerde hususunda da Şerait geçerliliğini yitirmiştir.. Bu ayırımları konu alan şerî emirler de Pavlus’a göre ilga edilmiştir. Sünnetle, yeme-içme ile ilgili emirler artık geçerli değildir. Kurtuluş yolu olma bakımından ve milletlerle yahudiler arasındaki ayrılığa sebep olan kısımlarının ilga edildiğini söylemesine rağmen, hıristiyanların davranışlarında uyulması gereken bir ölçü olma anlamında Yasa, hala geçerliliğini sürdürmektedir. Ayrıca Yasa’ya karşı tavırları sebebiyle, onu geçersiz sayıyor olduğu suçlamalarını karşılık, Pavlus zaman zaman da, Yasa’nın emirlerinin yerine sevgiyi koyarak, onu geçersiz saymak yerine onu yerine getirdiğini de söyler.

Pavlus’un Yahudi Yasa’sı hakkındaki yaklaşımları hususunda yapılmaya çalışılan bu tasnife rağmen, onun konuyla ilgili tavrı net olarak ortaya konulmuş olmamaktadır.

Mektupların yazılmasının savunmaya yönelik olmasından dolayı, konunun, Pavlus’un anlaşılması en zor taraflarından birini oluşturduğuna dair Pavlus hakkında çalışanlar arasında genel bir uzlaşma vardır.

Hıristiyanlar İsa Mesih’in yaşadıklarında ona katılarak, onun gibi, günah karşısında ölerek, günahın hakimiyetini ortadan kaldırır ve böylece kurtuluşu gerçekleştirmiş olurlar. İsa Mesih’in yaşadıklarına katılma ise, ancak vaftizle gerçekleşir. Hıristiyan, vaftiz suyuna dalmakla, İsa’nın ölmesi ve ölüler diyarına inmesi, sudan çıkmakla da, onun ölüler arasından kalkması ve her şey hakim olmasını gerçekleştirmiş olur. Vaftizle insanlar hıristiyan olur ve yeni bir dönemin alamet-i fârikası olan Ruh’u alırlar. Vaftizde gerçekleştirilen fiiler, bizatihi bir etkiye sahiptir ve onu alan üzerinde bir dönüşüm gerçekleştirirler. Vaftiz olan kimse, ölmesi ve dirilmesiyle günahı ve şer güçleri alt eden Mesih’e vaftizle katıldığından, günahın ve yeryüzündeki diğer güçlerin hakimiyetinden kurtulur. Ancak, bu nihai bir kurtuluş değildir.

Çünkü, günah ve onun sonucu olan ölüm hala varlığını devam ettirmektedir. Bunlardan mutlak kurtuluş, İsa Mesih’in ikinci gelişinde gerçekleşecektir.

Başlangıçta İsa’nın hatırasını canlı tutmak maksadıyla kutlanan Evharistiya, Pavlus’da yeni bir yorum ve yeni bir anlam kazanır. İnananlar, İsa’nın eti olan ekmeği yedikleri ve onun kanını olan şarabı içtiklerinde, onuna katılırlar. Evharistiya ile inananlar yalnızca İsa Mesih’le değil birbirlerine de katılırlar. O, İsa Mesih’in günahın karşılığında kefaret olarak ölüşünün sembolüdür. Bu yüzden de, ona katılanlar İsa Mesih’in ölümünün kurtarıcı etkisine katılmış olurlar. Evharistiya da sakramental bir özelliğe sahiptir. Uygulanması sırasındaki yanlış davranışlar kötü sonuçlara yol açar.

Hem vaftiz hem de Evharistiya, kendilerine şeklen benzeyen ve yahudi kaynaklı olan öncüllere sahiptir. Ancak, önceki uygulamalar, tam olarak Pavlus’un yüklediği anlamlara sahip değildirler. Pavlus’un anlamlandırdığı şekliyle bu ayinlerde gerçekleştirilen fiiller, bizatihi bir etkiye ve onları yapanda bir değişikliğe sebep olma bakımından sır dinlerinin uygulamalarını andırmaktadırlar. Pavlus ve sır dinleri arasındaki bu benzerlik yaklaşımı, sır ayinlerinde kurtuluşun gerçekleştiği ve Pavlus’un yaşadığı yerlerde bu tür sır dinlerinin yaygın olarak bulunduğu bilindiğinde daha da güçlü bir hal almaktadır.

Pavlus’un Yasa’nın geçersizliğin çağrıştıran -bazen gerçekten da o anlama gelen- ifadeleri onun davranışlarda bir ölçü gözetmediği suçlamasına maruz kalmasına yol açmıştır.

Suçlama karşısında Pavlus, Yasa’yı geçersiz saymakla birlikte, davranışlarda bir ölçüsüzlüğün olduğu anlamına gelmediğini ortaya koymaya çalışır. Mesih’in gelişi, ölmesi ve dirilmesi ve kendisine katılarak onun yaşadıklarını yaşayan insanlar, yeni bir varlık haline gelmişlerdir. Bu yüzden eskinin ölçütleri, ortadan kalmış onun yerini yeni ölçütler almışlardır. Bunlar, Rab İsa Mesih, onu gören ve kendisine ölçü alan Pavlus, yeni dönemin hakim unsuru olan Ruh, vicdan ve örf gibi, yeni dönemin ahlaki kıstaslarıdır. Ancak, yeni ölçütlere rağmen, Pavlus Eski Ahid’i ve özellikle de On Emir’in bir kriter olarak varlığını devam ettirdiğini sözleriyle ortaya koyar.

Rab İsa Mesih’in gelişiyle yeni bir devir ve inananların kurtuluşu başlamış olmakla birlikte, kurtuluş tam anlamıyla İsa Mesih’in ikinci gelişinde (parousia) gerçekleşecektir. Bu bir anlamda dünyanın ve aynı zamanda da tarihin sonu olacaktır. Pavlus, bu ikinci gelişin çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğini düşünmektedir. Bu yüzden de, inanlara sonun yakın oluşuna uygun olarak davranmaya teşvik eder. Sonun yakın oluşuna dair Pavlus’un kanaati, onun düşünce tarzının tamamına yansır. İnananları günah işlemekten alıkoymaya çalışır, çünkü gelmesi yakın olan Tanrı’nın Krallığında günahkarların, ahlaksızların payları olmayacaktır.

Son geldiğinde İsa her şeye hakim olacak; tüm güçler gerçek anlamda hakimiyetlerini yitirecek ve son olarak da, ölüm ortadan kalkacaktır. Ölüler çürümeyen göksel bedenlerle dirilecek, diri olanların bedenleri ise göksel bedenlere dönüştürülecektir. İsa Mesih, her şeyi hakimiyeti altına aldıktan sonra, yani Mesihî Krallığını yani, Tanrı’nın Krallğını tam olarak hakim kıldıktan sonra, krallığı Tanrı’ya teslim edecek ve kendi Rabblığı da böylece sona erecektir. Bu, Mesih’in ilk gelişiyle başlayan ve ikinci gelişiyle her yerde Tanrı’nın Krallığının

Son geldiğinde İsa her şeye hakim olacak; tüm güçler gerçek anlamda hakimiyetlerini yitirecek ve son olarak da, ölüm ortadan kalkacaktır. Ölüler çürümeyen göksel bedenlerle dirilecek, diri olanların bedenleri ise göksel bedenlere dönüştürülecektir. İsa Mesih, her şeyi hakimiyeti altına aldıktan sonra, yani Mesihî Krallığını yani, Tanrı’nın Krallğını tam olarak hakim kıldıktan sonra, krallığı Tanrı’ya teslim edecek ve kendi Rabblığı da böylece sona erecektir. Bu, Mesih’in ilk gelişiyle başlayan ve ikinci gelişiyle her yerde Tanrı’nın Krallığının