• Sonuç bulunamadı

VARIABLES, PHYSICAL EDUCATION, GAME AND SPORT PARTICIPATION

1.1. Problem Durumu

1.1.1. Beden Eğitimi

1.1.2.1. Oyunun Tanımı

Dünyada oyun kavramını ifade etmek için geçmişte olduğu gibi günümüzde de farklı kelime veya kelimeler kullanılmıştır. Türk dünyasında oyun kavramını ifade etmek için eskiden olduğu gibi, bugün de “oyun” kelimesi kullanılmaktadır. Türk kültür tarihinin temel yazılı kaynaklarında “oyun” kelimesine rastlamak mümkündür (Özdemir, 2006: 21).

Oğuz Kağan Destanı’nda, Manas Destanı’nda, Divanü Lugat-it-Türk’te, Kutadgu Bilig’de, Volga Bulgar Kitabeleri’nde, Dede Korkut Kitabı’nda, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “oyun” kelimesinin varlığı, oyun kavramının Türk kültür tarihi açısından eskiliğini ortaya koymaktadır (Özdemir, 2006: 21).

Türkçede oyun kelimesi “çocuk oyunu; dans; kağıt, zar ve şans oyunları; spor faaliyetleri; tiyatro metni ya da gösterisi; aşk oyunu” gibi pek çok anlamda kullanılmaktadır. Türkçe sözlüklerin büyük bir bölümünde oyun hakkındaki bilgilerin benzer, hatta aynı olduğu tespit edilmiştir (Özdemir, 2006: 22).

Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Türkçe Sözlük’te oyun kelimesinin hangi anlamlarda kullanıldığı aşağıdaki şekilde belirtilmiştir:

Oyun: is. 1. Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence: tenis, tavla,

dama, çelik çomak, bale oyundur. 2. Kumar. 3. Şaşkınlık uyandırıcı hüner: Hokkabazın oyunu, cambazın oyunu. 4. Tiyatro ve sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi. 5. Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü: Zeybek oyunu. 6. Sahne veya mikrofonda oynamak için hazırlanmış eser, temsil, piyes. 7. Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma: Olimpiyat oyunları. 8. Düzen, hile, entrika. 9. sp. (Güreşte) Hasmını yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket. 10. sp. (Teniste) taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç (Türkçe Sözlük, 1988: 1126; Akt., Özdemir, 2006: 22-23).

Sözlüklerdeki oyun kelimesinin anlam zenginliği ile oyun kökenli kelimelerin sayısındaki fazlalık, oyunun Türk kültüründe ve yaşamında ne denli önemli olduğunun bir delili olarak kabul edilebilir (Özdemir, 2006: 23).

Caillois (1958) Huizinga' dan etkilenerek oyunu şu şekilde tanımlar. "Oyun serbestçe kabul edilmiş fakat bağlayıcı olan kurallara göre belli bir alan ve zaman süreci içinde sürdürülen, gerilim ve eğlence duygularını içeren, gerçek hayattan farklı olduğu bilinci ile yapılan gönüllü hareket ya da faaliyettir" (Baykoç-Dönmez, 1992: 12; Akt., Özdemir, 2006: 33; Poyraz, 2012: 7).

Huizinga (1995: 48)’ya göre oyun; özgürce razı olunan, ama tamamen emredici kurallara uygun olarak, belirli zaman ve mekan sınırları içinde gerçekleştirilen, bizatihi bir amaca sahip olan, bir gerilim ve sevinç duygusu ile alışılmış hayattan başka türlü olmak bilincinin eşlik ettiği, iradi bir eylem veya faaliyettir (Özdemir, 2006: 31).

Arnold (1979: 5)’e göre oyun; örnek bazı durumlar meydana getirerek, tecrübe ve tasarlama yoluyla gerçeği öğrenen insan yeteneklerinin çocuksu ortaya çıkışıdır (Poyraz, 2012: 174).

Foulquie (1994: 369)’ a göre oyun; genellikle itibarı kurallara veya fiksiyona dayanan, hiçbir menfaat gütmeyen ve failinin bilincinde kendi kendisinden başka bir gayesi, sağladığı zevkten başka bir amacı bulunmayan bedensel ve zihinsel faaliyettir (Özdemir, 2006: 30).

Fortes (1938)'e göre oyun, hiç de basit olmayan yetişkin faaliyetlerinin mekaniksel olarak tekrarlanmasıdır (Özdemir, 2006: 452).

Pressey ve Robinson (1991: 109)’a göre oyun; bir kimsenin hoşlandığı için yaptığı şeydir (Özdemir, 2006: 29).

Türkiye'de oyun kavramı, çocuk eğitimi ve gelişimi, çocuk ruh sağlığı ve psikoloji açılarından da tanımlanmıştır. Bu işlevsel açıdan yapılan tanımlarda oyun bir eğitim, gelişim ve tanı aracı olarak değerlendirilir. Oyunun kültürel açıdan önemine ise pek belirli olmamakla birlikte toplumsallaşma kavramı içinde değinilmiştir. Ansiklopedilerdeki oyun ve çocuk oyunu maddelerinin büyük bir bölümünün de çocuk gelişimi, eğitimi uzmanları (pedagoglar) ve psikologlar tarafından kaleme alınmış olması, aynı tanımların ve verilerin tekrarlanmasına sebep olmuştur. Bu oyun tanımlarından bazıları aşağıda verilmiştir (Özdemir, 2006: 29).

Fişek ve Sükan (1983: 84)’a göre oyun; çocuğun en önemli işi, oyuncakları da en önemli araçlarıdır (Özdemir, 2006: 29).

Gürün (1984: 120-121)’e göre oyun; çocuklar arasında ortak bir anlaşma yoludur. Oyun, çocuğun fiziksel ve zihinsel yapısını geliştiren, nesneler dünyasıyla ilişki kurmasını, özgürlük ve bireysellik kazanmasını sağlayan ve sonra da toplumsallaşmasına büyük ölçüde yardımcı olan çok önemli bir etkinliktir (Özdemir, 2006: 29).

Mangır ve Silleli (1987: 1)’ ye göre oyun; çocuğun kendi kendini ifade edebildiği, yeteneklerini fark ettiği. Yaratıcı potansiyelini kullanabildiği, dil, zihin, sosyal, duygusal ve motor becerilerini geliştirebileceği önemli bir fırsattır (Özdemir, 2006: 30).

Yörükoğlu (1989: 150)’na göre oyun; çocuğun özgürlüğüdür. Oyun çocuktaki tüm yetenekleri uyandıran, serpilip açılmasına yarayan bir dürtüdür (Özdemir, 2006: 29).

Kağıtçıbaşı, Bekman ve Sunar (1991: 46)’ya göre oyun; çocuğun çevresini tanımasına, evinde ve etrafında olup bitenlere uyum sağlamasına, anlamasına ve bir şeyler öğrenmesine yardımcı olan gerekli bir faaliyettir. Oyun, çocuğun önemli ve ciddi işidir (Özdemir, 2006: 29).

Öngen (1991: 1-2)’ e göre oyun; sonucu düşünülmeden herhangi bir amaca ulaşmaktan çok zevk almak amacıyla girişilen, görünürde pratik bir sonucu olmayan etkinlik olarak tanımlanmaktadır. Daha dar anlamıyla, önceden belirlenen kurallara göre yürütülen ve yarışmacıların gücüne, becerisine veya şansına bağlı olarak bir sonuca ulaşan etkinlik anlamına gelmektedir. Oyun, bireysel, kendiliğinden ve imgelem gücüne dayanan etkinliklerden grup içinde ve kurallarla düzenlenen yarışma tipindeki etkinliklere doğru bir gelişme göstermektedir (Özdemir, 2006: 30).

Seyrek ve Sun (1991: 3)’e göre oyun; çocuğun usgücü yaratmalarına, bedensel devinimlerine dayanan ve bunların bileşiminden oluşan tüm etkinlikleridir (Özdemir, 2006: 30).

Kantarcıoğlu (1992: 74)’na göre oyun; çocuğun bedensel, ruhsal ve moral gelişimini sağlayan, haz ve neşe yaratan, tek ya da topluca yapılabilen etkinliktir (Özdemir, 2006: 30).

Dönmez (1992, 12-13)’e göre oyun; belli bir amaca yönelik olan veya olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilen, fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dilsel, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan, gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme sürecidir (Özdemir, 2006: 30; Poyraz, 2012: 3-4).

Görmez ve Göka (1993: 112)’ye göre oyun; çocuk için yoğun bir yaşantıdır (Özdemir, 2006: 30).

Yavuzer (1994: 169-173)’e göre oyun; sonucu düşünülmeden, eğlenmek amacıyla yapılan hareketlerdir. Oyun, canlılık demek olan yaratıcılığın sürekli bir kanıtıdır. Oyun, çocuğu tanımada değerli bir araçtır. Oyun, çocuğun yaratma ortamıdır. Oyun, gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki köprüdür (Özdemir, 2006: 30).

Hazar (1997)’a göre oyun; insanların, günlük uğraşlarının dışında kalan zamanda belirli bir amaca yönelik olarak (eğlence, eğitim, sağlık gibi) fiziksel ve zihinsel yeteneklerle, sınırlandırılmış yer ve zaman içerisinde; kendine özgü kurallarla yapılan, gönüllü katılım yoluyla grup oluşturan, sosyal uyum ve duygusal olgunluğu geliştiren, yetenek, zeka, dikkat, beceri ve rastlantıya dayanan, katılanları ve çoğunlukla izleyicileri de etkisi altında tutan gerilim duygusunun eşlik ettiği sonuçta maddi çıkar sağlamayan zevk veren etkinliklerdir (Onay, 2008: 26).

Özdemir (2006: 29)’ a göre oyun; uzak bir maksada veya geleceğe ait bir tatmine dayanmaksızın maksadı içinde bulunan herhangi bir zevk verici faaliyettir. Çocukluğun başlangıç yıllarında oynanan oyunlar düzenli veya kurallı olmaktan uzaktır. Yaş ilerledikçe oyunun niteliği değişir. Oyunun amacı, sadece faaliyettir. Bunun dışında bir sonuç beklenemez.

Koç (2011: 7)’a göre oyun; belli bir amaca yönelik olarak, fiziksel ve zihinsel yeteneklerle belirli bir yer ve zaman içerisinde, kendine özgü kurallarla yapılan, sosyal uyumu, zeka ve beceriyi geliştiren, aynı zamanda eğlendiren etkinliklerdir.

Poyraz (2012: 174)’e göre oyun; çocukluk döneminin temel amacı, öğrenme, yaratma, tecrübe kazanma, iletişim kurma ve yetişkinliğe hazırlanma aracı, duyguları ifade etme yolu sıkıntılardan kurtuluş, özgürce yapılan haz veren mutluluk kaynağı

olan çocuğu geliştiren ve eğlendiren, çocuğun tüm gelişim alanlarını destekleyen etkinliklerin tümüdür.

Türk halkbilimi alanında çalışan pek çok araştırmacı ve derleyici de oyun ve çocuk oyunu kavramını değişik açılardan tanımlamıştır. Bu tanımlar da pedagog ve psikologların tanımlarından çok farklı değildir. Oyunun çocuğun fiziksel, bedensel, ruhsal ve ahlaki gelişmesini sağlayan bir araç olduğunun belirtilmesi dışında farklı bir açıdan kavram analiz edilip tanımlanamamıştır (Özdemir, 2006: 31).

Demiray (1960: 2132), çocuk oyunlarının "gelenek ve göreneklerin, mevsim, geçim, boş zaman ve eşya"nın tesiri altında olduğunu belirtmiştir (Özdemir, 2006: 31).

"Türk Kültüründe Oyunun Önemi" adlı makalesinde Tanyol, oyunun topluluğun her şeyini ifade eden müşterek mevzu ve anlatış vasıtası olduğunu vurgular (Tanyol, 1961: 2489; Akt., Özdemir, 2006: 31).

Mevlüt Özhan, "Çocuk Oyunlarımız" adını taşıyan çalışmasında, oyunu "bir veya birden fazla kişinin belli kurallar içerisinde zihni, bedeni ve ahlaki güçlerini geliştirmek amacıyla yaptıkları eğlence türü hareketlerdir" şeklinde tanımlamıştır (Özhan, 1990: 3; Akt., Özdemir, 2006: 31).

Alişar (1994: 7)'a göre oyun "çocuk oyunları binlerce yıllık halk kültüründen süzüle süzüle gelmiş bir mirastır." (Özdemir, 2006: 31).

İnsanda insiyaki (içgüdüsel-biyolojik) olarak mevcut olan, temeli din ve büyü ile ilgili bazı töre ve törenlere dayanan; toplumların kültür yapısına göre şekillenen ve toplumdan topluma farklılıklar gösteren; yer ve zaman bakımından günlük hayattan farklı, isteğe bağlı gönüllü, hür hareketlerdir. (Eroğlu, 1994: 8; Akt., Özdemir, 2006: 31)

Prof. Nevzat Dr. Gözaydın (1985: 327), çocuk kültürünü incelediği makalesinde, çocuk oyunlarının hem çocuğa kişilik kazandırdığını, hem de folklora zengin malzeme sağladığını vurgular (Özdemir, 2006: 31).

Oyunun (play) tanımı aşağıdaki özelliklerinden çıkartılabilir (Anshel vd., 1991; Caillois, 1961; Huizinga, 1950; Akt., Konter, 2013a: 31-32).

2. Kendi içinde bir amaç ve içsellik taşıyan bir aktivitedir.

3. Kendi içinde doğan, geliştirilen, düzenli olarak ayarlanan ve daha esnek olan kurallarla yönetilen bir aktivitedir.

4. Maddi çıkarlarla ilişkili olmayan bir aktivitedir (unproductive).

5. Maddi çıkar elde etmek aktivitenin gerçek amacı olmamasına karşın, kumdan kale yapmak gibi bir materyal ve şiir gibi sembolik bir üretimle sonuçlanabilir bir aktivitedir.

6. Kişiye yaratıcılık ve dönüştürme rolüyle ilgili deneyim sağlayan bir aktivitedir.

7. Hareket eden vücut içinde zevk ve neşe duyulmasına yönelik bir fonksiyon taşır.

8. Yaşamın diğer aktivitelerinden alan ve zaman içinde farklılık gösteren bir aktivitedir (separate).

9. Sonuçla ilgili olarak belirsizlik taşıyan bir aktivitedir (uncertain).

10. Sonraki oyunlar için zorunlu bir bağlayıcılık ve kalıcılık taşımayan bir aktivitedir.

11. Sanki gerçekmiş gibi inandırıcı rolleri içeren bir aktivitedir (make believe). 12. Ciddi olmayan ancak kişiyi bütünüyle içine çeken, içine gömülünen ve bütünleşilen bir aktivitedir.

13. Kılık kıyafetler değiştirerek kendini gizlilikle çevreleme eğiliminde olan bir aktivitedir.

Yukarıda sıralanan bütün özellikler dikkate alınarak bir tanım yapılması oldukça güç ve uzun olacaktır, sıralanan oyunun bütün bu özellikleri dikkate alınmadan yapılan bir tanımlama da onu eksik ve yetersiz bırakabilir (Konter, 2013a: 31-32).

Kurallı-yarışmasal oyun (game), oyunun (play) bir veya birkaç özelliğini içinde taşıyan yapılandırılmış, yarışmayı içeren ve önceden belirlenmiş kurallarla gerçekleştirilen bir oyun olduğu söylenebilir.

Roberts ve Sutton-Smith kurallı yarışmasal oyunu (game) üç önemli özelliğine göre sınıflandırmışlardır. Bunlar:

1. Üstün fiziksel mücadeleyi gerektirenler,

2. Kişinin hareket süreci içinde zihinsel seçim yaparak denemelerde bulunduğu oyun stratejileri,

3. Şans oyunları.

Kurallı-yarışmasal oyun (game), yukarıda belirtilen özellikler göz önünde bulundurulduğunda; neşelendirici, yarışma içinde sonucun fiziksel beceri, strateji ve şansla kombine olarak veya bunlardan biriyle belirlendiği bir aktivite olarak ileri sürülebilir (Konter, 2013a: 34)

Oyun çeşitleri hakkındaki tanımlar da şu şekildedir:

Çocuk Oyunları: Çocuklar tarafından eğlenmek ve oyalanmak amacıyla tek

başına ya da topluca yapılan kurallı ya da kuralsız, belli bir oyun aracını gerektiren ya da gerektirmeyen; çoğunlukla hesap, taklit, rastlantı ya da maharete dayanan eylemdir (Büyük Larousse 1986: 8995; Akt., Poyraz, 2012: 174). Büyük ölçüde fantezi ve düş gücüne dayalı, kendiliğinden, planlanmamış etkileri kapsadığı gibi, kurallı belirlenmiş oyunları da içerebilen çocuk eğlenceleridir (Ana Britannica, 1992: 501; Akt., Özdemir, 2006: 30).

Eğitici Oyun: Çocukta haz ve neşe yaratan, sevgi, saygı, arkadaşlık ve

birbirlerine karşı yardım duygularını geliştiren, çocuğun beden, zihin ve duygusal gelişimine yardımcı olan, ona iyi davranış ve alışkanlıklar kazandıran, kısacası; çocuğun çevresini tanıma, öğrenme ve yeni şeyler ortaya koymasını sağlayan, çocuğun yaşama biçimidir (Sel 1987: 7; Akt., Poyraz, 2012: 174).

Hayali Oyun: Çocukların çeşitli insan ilişkilerini yansıttıkları ve serbest olarak

küçük gruplarda oynadıkları sembolik bir oyun türüdür (Oğuzkan ve Om 1987: 229; Akt., Poyraz, 2012: 175).

Yaratıcı Oyun: Çocukların daha önceden belirlenmiş metinlere ya da kurallara

bağlı olmaksızın, gelişim düzeylerine uygun, değişik sıralarda tek başlarına veya gruplar halinde kendi koydukları kurallarla oynadıkları serbest oyundur (Oğuzkan, Tezcan, Tür, Demiral, 1987: 3; Akt., Poyraz, 2012: 175).

Yukarıdaki tanımların yanında bazı filozof, yazar, şair, eğitimci ve bilim adamları çocuk ve oyun ilişkisi hakkındaki düşünceleri aşağıdaki şekilde belirtmişlerdir (Özdemir, 2006: 31):

Eflatun (M. Ö. 427-347), eğitimi beden ve ruh eğitimi olarak ikiye ayırdıktan

sonra "çocuk oyunla büyümelidir" diyerek oyunun bedensel eğitim açısından önemini vurgulamıştır (Özdemir, 2006: 32).

Eğitimin istek ve sevgi ile birlikte yürütülmesi gerektiğini savunan İtalyan eğitimci Vittorino da Feltre (1378-1446), "oyunlar ve yarışmalarla çocukta yaşama ve yaratma isteğinin güçlendirilebileceğini" belirtmiştir (Özdemir, 2006: 32).

Alman ilahiyatçısı ve reformcusu Martin Luther (1483-1546), Orta Çağ manastır okullarındaki beden eğitimi konusundaki katı tutuma, hatta düşmanlığına karşı olarak "oyunlarla bedenin daha sağlıklı kılınabileceğine" işaret etmiştir (Özdemir, 2006: 32).

Fransız yazar ve eğitimcisi François Rabelais (1483-1553), "çocuğun yalnızca düşünce ve ahlak eğitimi ile yetinilmemeli, bu derslerin yanında beden eğitimi ile el işlerine de yer verilmesini" savunmuş ve beden eğitiminin, yürüyüş ve oyunların çocukta sağlığın korunmasına; el işlerinin ve bunun gibi çeşitli etkinliklerin çocukta yaratıcılığın uyanmasına ve geliştirilmesine yararlı olacağını" belirtmiştir (Özdemir, 2006: 32).

Alman Erasmus Von Rotterdam (1467-1536), "öğretim işi, çocuklar için zevkli

bir şekle sokulmalı bu nedenle öğretim, oyun ile birleştirilmelidir." savunmasını yapar (Seyrek-Sun, 1991: 31-32, 42; Akt., Poyraz, 2012: 2).

Kınalızade Ali Çelebi (1510) Ahlak-ı Alayi (Yüce Ahlak) kitabında "her gün bir miktar tembellik ve oyuna müsaade edilmeli ama oyun, kötülük ve çirkinlikleri içine almamalıdır." der (Atabek, 1994: 218; Akt., Poyraz, 2012: 2).

Michael de Montaigne (1553-1592), daha önce var olan "oyun çocuğun

eğlenmesine, oyalanmasına yarayan amaçsız bir uğraştır; çocuk oyundan uzak tutulduğu oranda ve ölçüde eğitilebilecektir" şeklindeki görüşlere karşı çıkarak "çocukların oyununun, oyun değil, onların en gerçek uğraşı" olduğunu söylemiştir (Özdemir, 2006: 32; Poyraz, 2012: 2).

İngiliz filozof John Locke (1632- 1704), "derslerin daha çekici olmasını istiyorsanız, çocuğun ilk yaşlardaki oyun içgüdülerinden faydalanınız" diyerek oyunun eğitim ve öğretimdeki önemini vurgulamıştır.

Jean Jacques Rousseau (1712-1778), "çocuğun bedenini her zaman işletiniz.

Bedenen güçlü ve sağlıklı olan bir çocuk fikren de gelişir ve akıllı olur." diyerek her okulda bir beden eğitimi alanının bulunmasını istemiştir (Özdemir, 2006: 32).

Alman eğitimci ve ilahiyatçı Salzmann (1744-1811) açtığı bir okulda kuramsal derslerle, oyun ve jimnastik çalışmalarını bir arada yürütmüş ve öğretmenlere yönelik olarak "çocuklarla oynamayı bilmeyen, onların eğlencelerine katılmayı onursuzluk sayan kişi eğitimci olmamalıdır." demiştir (Poyraz, 2012: 1).

Alman şair ve tiyatro oyunu yazarı Friedrich Von Schiller (1759- 1805), oyunun ne olup olmadığını şu sözlerle açıklamıştır: "İnsan, sözcüğün tam anlamıyla oynadığı yerde insandır. Oyun birikmiş fazla enerjinin harcanması, tüketimi değildir. Tüm yetilerin uygunluğu, eğilimlerin uyumu, duyguların özgürlüğüdür." (Özdemir, 2006: 32).

Alman eğitimcisi Friedrich Fröbel (1782- 1852), "oyun çocuğun tüm yaşamını belirleyen bir çekirdektir; oyun okul öncesi dönemde çocuğun en katıksız, en çok ruhsal doyum sağlayan uğraşıdır." diyerek oyunu eğitimin önemli bir aracı olarak görmüştür (Özdemir, 2006: 32).

Alman ruhbilimcisi ve filozofu Karl Groos'a (1861-1946) göre oyun, insan ve hayvanı gelecekteki yaşamına hazırlayan bir pratiktir. Oyun, gelecekteki yaşam kavgası için bir ön hazırlık ve beceri kazanma eylemidir (Özdemir, 2006: 32).

Avusturyalı Musevi asıllı ve psikanaliz bilimin kurucusu Sigmund Freud (1865-1939), "çocuğun oyunu, düşler ve sinirsel belirtiler gibi anlamı olan davranışlardır; oyun da düşler ve sinirsel belirtiler gibi açıklanabilir ve yorumlanabilir"

diyerek oyunu çocuğun davranışının ve kişiliğinin bir aynası olarak kabul etmiştir. Freud, çocukların oyunlarını gözleyerek onları çok çeşitli yönleriyle tanımanın ve iyileştirmenin (oyunla sağaltım yöntemi) mümkün olduğunu belirtmiştir (Özdemir, 2006: 32-33).

İtalyan eğitimcisi Maria Montessori (1870-1952) "çocuk etkinliğe can atar. Eğer ona etkinlik olanaklarını sağlarsak mutluluk veririz. Bu etkinlik faydalı olursa, onun etkinlik gereksinimi kargaşalık yaratacağı yerde bir iş yaratmış olur" (Seyrek ve Sun, 1991: 30-44; Akt., Özdemir, 2006: 33).

Tezcan, "Boş Zamanlar Sosyolojisi" adlı çalışmasında oyunu boş zaman eğitiminin önemli bir bölümü olarak kabul etmiş ve bazı düşünürlerin oyun hakkındaki tanımlamalarına yer vermiştir:

John Dewey: Oyun, kendilerinin dışında herhangi bir sonuç elde etmeye

yönelmeden yerine getirilen bilinçsiz etkinliklerdir.

Gulick: Yapılması istenilenin yapılmasıdır.

Patrick: Özgürce ve kendiliğinden yapılan, iç ve dış bir zorlama altında

yapılmayan beşeri etkinliklerdir.

Lazarus: Özgür, amaçsız ve eğlendirici bir etkinliktir. (Tezcan 1993: 115; Akt.,

Özdemir, 2006: 33).