• Sonuç bulunamadı

VARIABLES, PHYSICAL EDUCATION, GAME AND SPORT PARTICIPATION

1.1. Problem Durumu

1.1.1. Beden Eğitimi

1.1.2.10. Oyun Teorileri

1.1.2.10.2. Çağdaş Oyun Teorileri (20. Yüzyıl Yaklaşımları)

Geleneksel oyun teorileri daha sonra geliştirilen çağdaş oyun teorilerinin ortaya çıkmasında önemli bir zemin oluşturmaktadır. 19. yüzyıldaki teorilerin daha çok Darwin'den etkilenerek ortaya çıktığını söyleyebiliriz. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarıyla birlikte oyunla ilgili yeni düşünceler de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. 20. yüzyılda oyunun davranışçı, psikoanalitik ve bilişsel yaklaşımlardan önemli ölçüde etkilendiğini söyleyebiliriz. 1910-1920 arasında oyunun biyolojik temelleri ve bu bağlamda içgüdüler üzerinde durulmuştur. Örneğin; McDougall'ın (1917) ünlü 14 içgüdü listesi. Ross (1908) gibi bilimciler oyunla ilişkili olarak çevre ve öğrenmenin rolü üzerinde durmaya başlamışlardır. Davranışçı yaklaşımın öncüsü olan James Watson (1919) bir çağrıda bulunarak içgüdü ile ilgili açıklamaların yararsız olduğunu ileri sürerek bunun bütün psikoloji literatüründen kaldırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu noktadan sonra oyunun biyolojik açıklamalarının yukarıda belirtilen üç alana yayılarak ve aşılarak bir gelişme gösterdiği söylenebilir. Psikoanalitik görüş oyunla ilişkili olarak içgüdüsel enerjiye, bilinçaltına ve bilinçaltı motivasyona vurgu yapmaktadır. Davranışçılar oyunla ilişkili olarak daha çok öğrenmeye vurgu yaparlarken bilişsel yaklaşımı benimseyenler, bilişsel, algısal duruma, sembolik öğrenmeye ve kişiler arası etkileşime dayalı açıklamalar getirmişlerdir. Bütün bu yaklaşımlar birbirlerinden farklı da gözükseler bütünüyle

birbirlerinden kopuk oldukları da söylenemez. İleri sürülen bu değişik yaklaşımların birbirleri ile örtüştükleri noktalar da vardır (Alderman, 1974; Akt., Konter; 2013: 168-169).

1.1.2.10.2.1. Psikoanalitik Yaklaşım ve Oyun

Yukarıda sözü edilen 20. yüzyılda oluşan 3 önemli ayrım içinde oyunun biyolojik ve içgüdülerle açıklanmasına en çok psikoanalitik yaklaşımın uygun düştüğü söylenebilir. Bu bağlamda Freud (1908 ve 1920) tarafından psikoanalitik olarak açıklık getirilen oyunun, oyunun geleneksel yaklaşımları içindeki fazla enerjinin boşalımı veya arındırılması görüşüyle uyumlu düşmektedir (Konter, 2013a: 169). Bu yaklaşıma göre, oyun davranışı, çocuğun büyümeye ilişkin biyolojik ihtiyacı ile büyüme arzusunun bir birleşimi olarak açıklanabilir. Oyun, çocuk için aynı zamanda bir arınmadır (Oktay, 2013: 44). Oyunun boşalım veya arınma ile olan ilişkisinin Aristotales'e kadar gittiği söylenebilir. Ancak bu durum 1902'lere kadar da dile getirilmemiştir (Carr, 1902; Akt., Konter, 2013a: 169). Psikoanalitik teori oyunun, o anda çocuğun kendisi için zorlayıcı gelen konularda ve durumlarda beceri geliştirmek için olduğunu kabul eder (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 169).

1.1.2.10.2.1.1. Gerginliğin Giderilmesi Olarak Oyun

Freud'a göre cinsel içgüdü bütünüyle motivasyon kaynağını oluşturmaktadır. Bu içgüdüye “libido” ve “eros” adı verilmektedir. Genel anlamda kullanılan cinsellik kendini zevk arama içinde göstermektedir. Bilindiği gibi Freud bu konuyla ilgili gelişimsel 5 aşamadan söz etmiştir. Bunlar; oral, anal, fallik, latent ve genital dönemlerdir. Cinsel enerji olan libido bu belirtilen süreçlerden geçerek kişiyi olgunlaşmaya doğru götürmektedir. Sağlıklı gelişim için libido süreçlerinin zorunlu olduğu ileri sürülmüştür. Cinsel enerji herhangi bir şekilde sınırlandığında veya engellendiğinde, kılık değiştiren şekillere girerek veya emilerek sosyal olarak kabul edilmeyen şekillerde patlamalara yol açabilir. Yukarıda belirtilen libidonun gelişimsel süreçlerinin ilerideki başarılar ve uyum sağlama üzerinde önemli etkilerinin bulunduğu ileri sürülmüştür. Belirtilen aşamalardan geçen çocuk, bu aşamaların birinde zorlanır veya engellenir ise, o aşamaya takılı kalabilir ve daha sonraki yaşamda da bu dönemin bulgularını gösterebilir. Herkes bu tür çatışmaları ve engellemeleri yaşayabilir. Böylelikle kişiler, içgüdüsel bir çocukluk yaşantısından sosyal olarak

uyum sağlanmış bir yetişkinliğe doğru ilerler (Alderman, 1974; Konter, 2013a: 169). Freud’a göre oyun çocuğun engellerden ve gerçek dünyanın yasaklarından kurtulup güvenli bir ortamda kabul edilmeyen, saldırgan ve gerçek yaşamda tehlikeli olabilecek duygu ve davranışların açığa vurulmasıdır (Sevinç, 2005; Akt., Koçyiğit ve ark., 2007: 333). Bu bağlamda oyunun, engellenmelerden, bıkkınlıklardan ortaya çıkan kaygıyı, gerginliği rahatlatmada önemli bir fonksiyon gördüğü ileri sürülmüştür. Oyun çocuğun her bir gelişim dönemindeki isteklerini ve çatışmalarını yansıtmada önemlidir (Alderman, 1974; Konter, 2013a: 169-170). Freud, çocukların isteklerini özgürce ifade etmelerine yer veren oyun olgusunu çok kısa süreli olarak kabul etmektedir (Koçyiğit ve ark., 2007: 333). Oyun bilinçaltı isteklere iki şekilde tepki olarak görülmektedir. (1) Zevk ilkesiyle uyumlu olarak oyun, çocuğun her zaman zevk alma isteğini, büyüme ve gelişme isteğini yansıtabilir. (2) Boşalım veya arınma teorisiyle uyumlu olarak, kalıtımsal bir yineleme eğilimini yansıtabilir. Bu yineleme içinde çocuk, kendisi için geçmişte bir zamanlar güç olan bir şeyi tekrar tekrar yapar. Bu bir bakıma beceriklilik veya ustalık arayışıdır. Sonuç olarak oyun, çocuğun zevk arayışı ve acıdan kaçışı olarak yorumlanabilir. Oyunda objeler ve çevresel koşulların kullanılmasına karşın, oyun acı gerçeklerle değil, çocuğun istekleriyle belirlenmektedir. Çocuk oyun içinde zevk alabilmesi için istediği düzenlemeleri ve değişiklikleri yapar, kendi kendine bir dünya yaratarak, oyunla gerçek arasındaki farkları da ayırt eder (Alderman, 1974; Konter, 2013a: 170). Çocuk oyunda yetişkin rolü oynayarak hayal içinde kazandığı duyguları ileride gerçekler karşısında kullanmak üzere saklamaktadır (Koçyiğit ve ark., 2007: 334). Çocuk oyunu bu yetişkin olma isteğini başarmak için de düzenler. Örneğin çocuk; oyun içinde anne, baba, antrenör, sporcu, polis, patron, doktor, avukat, öğretmen gibi rolleri üstlenir (Alderman, 1974; Konter, 2013a: 170). Fakat Freud’e göre çocuklar, oyunlarında kimleri taklit edecekleri konusunda seçici davranırlar. O kişiye karşı olan sevgi, saygı, korku ve kızgınlık duyguları bu seçimde önemli rol oynar. Çocuklar sevgi ve saygı duydukları yetişkinleri taklit ederler, böylece onlar gibi olma arzularını gerçekleştirirler. Korku ve kızgınlık uyandıran kişilerin taklidi ise çocuğun bu kişi ile ilgili yaşadığı kaygıyı kontrol altına almasına yardımcı olur (Oktay, 2013: 44).

İnsanlar aynı zamanda sinirsel gerginliklerini azaltmak istemektedir. Ortalama bir insan için yüksek uyarılma düzeyi ve gerginlikler oldukça rahatsızlık vericidir (bu

düşünceye karşı görüşler de vardır). Bu anlamda oyun, gerginliğin giderilmesi için pasif bir seyirci olmaktan çok aktif bir şekilde katılıma yol açmaktadır. Çocuk, günlük yaşamın sıkıntılarından, gerginliklerinden, zorlanmalarından, çatışmalarında kaçarak oyun içinde bunları rahatlatma ve çözümleme çabası içine girdiği de ileri sürülebilir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 170). Freud’a göre oyun, çocukların yaşadıkları travmatik olayların neden olduğu olumsuz duygulardan kurtulabileceği bir yoldur (Hirsh, 2004; Akt., Aksoy ve Çiftçi, 2014: 28). Gerçek yaşamda kızgınlıklar ve engellenmeler yaşayan bir çocuk, bunu oyuna, oyun içindeki rol ve mücadelelere, şiddete, saldırganlığa ve strese de yansıtabilir. Annesine, babasına, arkadaşına, öğretmenine kızan bir çocuk bunu oynadığı oyunlara aktarabilir. Sonuç olarak oyun; çocuğun isteklerini, çatışmalarını yansıttığı, zevk arayışını ve acıdan kaçışını dile getirdiği bir etkinliktir. Oyun, çocuğun içsel dünyasını yansıtmakta ve motivasyonel eğilimlerini ortaya koymaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 170).

1.1.2.10.2.1.2. Ego Gelişimi (Uzmanlığı) Olarak Oyun Freud'un düşüncelerinden yola çıkarak bunlarda biraz değişiklikler yapan yeni Freudçular, oyunu her günkü yaşamın gerçeklerini karşılamada bir ego fonksiyonu olarak ele almışlardır. Bu konuda özellikle Erikson örnek gösterilebilir. Erikson (1950), ego gelişiminde sekiz aşamayı ileri sürerek kişi ile sosyal çevresi arasında sistematik bir ilişkinin bulunduğunu belirtmiştir (Konter, 2013a: 170). Oyun, çocuğun giderek çevresi üzerinde ustalaşırken kaygısını yönetebilir bir düzeyde tuttuğu bir aktivitedir. Bir ego fonksiyonu olarak oyunu ele alan Erikson ayrıca üç dönemden söz etmiştir. Bunlar; dünyanın çocuğun kendi vücut merkezinde olduğu otokozmik (autocosmic), diğerleriyle paylaşılan küçük bir dünya (microsphere) ve büyüklerle paylaşılan dünya (macrosphere). Her bir dönemin kendine özgü bir gerçeği ve ustalığı söz konusudur ve bir dönemden diğerine doğru ilerlenmektedir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 171). Oyun, aynı zamanda duyguların ifadesi, geçmiş durumları yeniden yaratma veya gelecekte olacakları düşleme ve var olmak için yeni modeller yaratmadır (Oktay, 2013: 45). Çocuklar geçmişteki başarısızlık ve çelişkilerle baş etmek için oyunu kullanır. Çocuklar girişkenlik ve yetişkinlik kısıtlamaları arasındaki çatışmaları, hayali oyun ve ebeveynlerinden ayrı büyüyen çocuk rolünü üstlendikleri öyküler yolu ile açığa çıkarır. Dramatik oyunda çocuklar girişkenlik ve bağımsızlık

kavramlarını keşfettiği hayalin içine girer. Doğru ve yanlış yargılar, çocukların gelişimine göre yetişkinler tarafından oluşturulur. Çocuklar, kendi içsel yargılarından çok, yetişkin yargılarına güvenmeyi öğrenir. Erikson’a göre oyun, çocukların psikososyal gelişiminin aynası olarak ilerler (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 28). Erikson, libido modelinin yetersizliklerine karşın yetişkin oyununun eşsizliğine (rekreasyon) ve çocukların oyununda sembolik oyun fonksiyonuna dikkat çekmiştir. Bu anlamda Erikson'un çocuk oyunu ile yetişkin oyunu arasında bir ayrım yaptığı görülmektedir. Yetişkin oyunla başka bir gerçeğin içine koyarken çocuk sürekli olarak varlığı ile beceriklilik kazanmaktadır. Yetişkin için oyun, gerçekten, ciddilikten, meydana gelen olaylardan ve işten bir mola alma olabilir. Çocuk için ise oyun hiçbir zaman bir iş değildir. Bu nedenle oyun çocuk için bir işten kaçış olamaz. Bu nedenle Erikson'a göre yetişkinler oyunu bir iş olarak görebilir veya tamamen saçmalık olarak algılayabilir. Ancak, oyun çocuklar için beceriklilik, ustalık, uzmanlık deneyimleri elde ettikleri ve onlara çeşitli değerleri öğreterek kazandırdığı bir etkinliktir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 171).

1.1.2.10.2.2. Davranışçı Yaklaşım ve Oyun

Davranışçılık James Watson (1919) tarafından popüler hale getirilmesine karşın, Watson ve Freud'un iç gözlem gibi yöntemlerinden farklı olarak, deneysel koşullarda açık davranışların gözleminde bulunulduğu bir düşünce akımı olduğu söylenebilir. Oyunla ilgili olarak davranışçılarda ön plana çıkan isim olarak Clarke L. Hull'ı (1943) görmekteyiz (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 171).

1.1.2.10.2.2.1. İkincil Pekiştireç Olarak Oyun

Hull'un öğrenme teorisi uyaran ve tepki ile ilişkili olarak birincil ve ikincil güdülere vurgu yapmaktadır. Hull'a göre oyun davranışı ikincil pekiştireç olarak açıklamaktadır. Bu pekiştireç, ödülle ilişkili bir öğrenme formunda olabileceği gibi, kişinin kendi tepkileri tarafından üretilen koşullanmış bir uyaranla da olabilir. Hull'a göre ödül öğrenme için bir zorunluluktur. Öğrenme, ihtiyacın tatmin edilmesi sonucu güdü düzeyinin aşağıya düşmesiyle meydana gelmektedir. Ortaya çıkan ihtiyaç da güdü düzeyini yukarıya çekmektedir. Yiyecek ve su gibi ihtiyaçlar oluştuğunda bunları gidermek için birincil güdüler (açlık ve susuzlukla ilgili) harekete geçmektedir. Bu durum ikincil güdüler içinde geçerlidir. Ödüller, övgüler, tanıma, statü, prestij, para ve

oyuncaklar ikincil güdüleri harekete geçirerek öğrenmeyi etkiler. İkincil güdüler olarak ilişki kurma, başarı elde etme ve bağımsızlık oyunda ve öğrenmede oldukça önemlidir. Özellikle çocuğun yakın çevresi ikincil güdüler olarak önemli işlev görmekte ve çocuğun psikolojik yapısı üzerinde etkili olmaktadır. Örneğin; anne, baba, öğretmen vb. Oyunda açık bir birincil güdü görünmese de oyun birçok ikincil güdünün ve ödüllerin etkisi altındadır. Çocuklar çok erken yaşlardan başlayarak iyi performansın ödül, tanınma, statü, saygınlık vb. ürettiğini öğrenirler. Çocuklar bunu sadece kendi akranlarında değil aynı zamanda büyüklerden de öğrenirler (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 171-172).

1.1.2.10.2.2.2. Taklitle Öğrenme Olarak Oyun

Oyunda ikincil güdülerin yanı sıra taklitle öğrenmenin meydana geldiği ileri sürülmüştür (Miller ve Dollard, 1941; Akt., Konter, 2013a: 172). Denk düşen seçici tepkilerin taklit edilmesi genelleşmiş bir alışkanlığa veya kazanılmış bir taklit davranışına dönmektedir. Örneğin, çocuğun yalandan yapma davranışları, öğrenilmiş bir taklit güdüsüyle açıklanabilir. Genelleşmiş bir alışkanlık olarak taklit ödüllerle öğrenilmiş olması gerekmez. Çocuklar çevrelerinde bulunan ilgili uyaranlara katılmayı öğrenebilirler. Bir taklit davranışı olarak rol oynama, çocukların algıladıkları çevresel uyaranlarla onların oyunlarında özgür bir şekilde ve sık sık ortaya çıkmaktadır. Örneğin; bir çocuğun futbol oyununda en çok gol atması ve takımının galibiyetlerinde önemli rol oynaması, ona liderlikle ilgili uyaranları yaşatabilir. Böylelikle çocuk, ona tanıdık gelen veya daha önceden görerek alışık olduğu liderlikle ilgili örnek tipleri taklit etmeye koyulabilir. Örneğin; babasını, annesini, öğretmenini, antrenörünü vb. Bu anlamda taklit davranışının bir rol oynama ve hatırlanabilir olayların tekrar ortaya çıkarılmasıyla meydana geldiği düşünülebilir. Çocuk için geçmişte zevk verici olan şeylerin tekrar tekrar ortaya çıkışı, bazı çocukların oyunlarında gözlenebilir. Çocuk gözlemde bulunduğu ve onun önem verdiği diğerlerinin davranışlarını veya onun için önemli olan olayları rol oynamayla tekrarlayabilir. Bu nedenle çocuk, Maradona’nın attığı bir çalımı veya golü gördüğünde kendisi de benzer davranışları yapmak için ortaya çıkabilir. Çocuk filmden etkilendiği birinin davranışlarını tekrarlamak isteyebilir. Sonuç olarak bu

taklit ederek öğrenme dediğimiz bir alanın içine düşmektedir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 172).

1.1.2.10.2.2.3. Araştırma ve Heyecan Arama Girişimi Olarak Oyun

Bir araştırma ve inceleme girişimi olarak oyun Hull'un güdü azaltma teorisiyle ilişkilidir ve oyunu çocuğun bir araştırma ve inceleme gereksinmesi olarak ele alır. Bir pekiştireç olarak güdü azaltma teorisine çok vurgu yapıldığında, araştırma, inceleme ve manipülasyon gerektiren davranışlar gözden kaçırılmaktadır. Yoksun bırakma ve kendini uyarma ile ilgili araştırmalar araştırıcı rol davranışının güdü azaltma olmaksızın meydana gelebileceğini göstermiştir. Araştırıcı davranış kişinin kendi içindeki çatışmayı azaltmak için çevresinden bilgi edinerek meydana gelmektedir. Örneğin; çocuk futbol oynamak istiyor ama sakatlanmaktan korkuyor, nasıl oynanacağını bilmiyor veya kendisine oynamaması söyleniyor olabilir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 173). Berlyne oyunu keşif dürtüsünü tatmin eden, başlı başına heyecanlı ve zevkli bir olgu olarak tanımlamıştır (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 32). Berlyne'e göre, araştırıcı oyuna çevre içindeki yenilik, değişiklik, karmaşa ve belirsizlik çekiciliği neden olmaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 173). Bu dürtü merakı yeni veya sıra dışı olan bir şey hakkında bilgi sahibi olma isteğini içerir (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 32). Bu durumlar araştırıcı eğilimleri uyarmaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 173). Merkezi sinir siteminin güdülenmeyi en üst düzeyde tutma isteği sonucu oyun ortaya çıkar (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 32). Çocuk için göreli olarak yeni bir çevre, örneğin ilk olarak bisiklet sürmeyi öğrenme, topu atmayı ve tutmayı öğrenme, onun için büyük bir uyaran olacaktır. Takım sporlarının karmaşıklığı (örn; futbol, basketbol, hentbol, voleybol, hokey vb.) çocuk için güçlü bir uyaran olacaktır. Berlyne’e göre çocuk bu tür durumlar içine girdiğinde, uyarılma durumunu azaltmaya çalışmaktadır. Çocuk için bisiklete binme ve topu atıp tutmayı öğrenme önemli bir zevk kaynağını oluşturmaktadır. Çocuk heyecanını bu yollarla gidermekte ve dolayısıyla bir ödül görmektedir. Kararsızlık ve orta düzeyde korku bu tür araştırıcı oyunlara neden olmaktadır ve kişi tarafından zevk alma olarak da yorumlanmaktadır. Araştırıcı oyun davranışı, bir bakıma çatışma azaltımı olarak da yorumlanabilir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 173). Berlyne, oyunu bir

uyarılma fonksiyonu olarak ele almakta, belirsizlik ve sıkıntılı durumu giderme, organizmayı en üst uyarılma düzeyinde tutmayla ilişkili olarak ele almaktadır (Sevinç, 2004; Akt., Konter, 2013a: 173).

Çocuk gereğinden çok uyarım alırsa, bu uyarımı azaltan etkinliklere yönelir. Eğer gereğinden az uyarım alırsa kendisini rahatsız eder, sıkılır ve bir dengeye gereksinim duyar. Örneğin; çocuk çok uyarım alırsa, bunun nedeni yabancı bir nesnenin varlığıdır ve uyarım o nesneye aşına olma ve keşfedilme ile azaltılabilir. Bu dengeyi oyun oluşturur ve çocuk oyun yoluyla bilgilerini ortaya koyar (Aslan, 2012; Johnson ve ark., 1987; Saracho ve Spodek, 1998; Akt., Aksoy ve Çiftçi, 2014: 32). Berlyne, heyecan arama kavramını ileri sürerek hareketsizliğin organizmanın doğal bir durumu olmadığını ve aktif olarak çevreyle etkileşim içerisinde bulunduğunu vurgulamıştır (Berlyne, 1960; Pehlivan, 2005; Özdoğan, 2004; Akt., Konter, 2013a: 173).

1.1.2.10.2.2.4. Ustalaşma/Beceriklilik Kazanma Girişimi Olarak Oyun

White (1959) büyük ölçüde Freud'un teorisine dayanarak beceriklilik kazanma ile ilgili merkezi sinir sisteminin motive etmesi üzerinde durmuştur. Ona göre oyun çocuğun içindeki güdü tarafından motive edilmekte ve böylelikle çocuk çevresine karşı etkili bir alışkanlık sağlamakta, tanışıklık geliştirmekte ve uyum kurmaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 174). Bu yaklaşımda oyun, ustalık elde etmek ve çevre üzerinde yetkinlik kazanmak için yeni nesnelerin ve ortamların araştırıldığı bir araç olarak görülmektedir (Barnett, 1976: 9). Çocuk oyun girişimleri içinde sosyal ve fiziksel çevresine karşı ustalık kazanmaktadır. Böylelikle eylemlerinden olumlu bir geri bildirim almakta, ustalık ve beceriklilik kazanarak da ödül görmektedir. Bir beceriklilik kazanma girişimi olarak oyun yaklaşımı, çocuk için oyunu bütünüyle zevk alma olduğunu kabul etmesine karşın, oyunun aynı zamanda çok ciddi bir uğraşı olduğu da ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre becerikli olmak motivasyonu içseldir, birincil güdülerden farklıdır ve çocuğun girişmiş olduğu aktiviteler içinde elde ettiği başarılarla ve kazanımlarla bir parça tatmin edilmektedir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 174).

Bir amaç olarak oyun içinde becerikli olma ve ödül görme çevresel ve kültürel olarak da çok destek görmektedir. Birinci olma, başarı elde etme, hedeflerine varma bütün kurumlarda, kültürlerde ve sporlarda önem verilen konulardır. Bunun oyun için de geçerli olduğu düşünülmektedir. Toplumun önem verdiği değerler çocukların oyunlarına da yansımaktadır. Becerikli, usta ve uzman olma yüksek düzeyde önem verilen bir değerdir. White'ın ileri sürdüğü içsel motivasyonun bir bakıma başarmak için motivasyon veya başarı motivasyonu olduğu söylenebilir. Günümüzde çocuk oyun içinde beceriklilik kazanmak ve ustalaşmak için oynarken, özellikle sporlarda birinci olmak, yenmek ve kazanmak için de oynamaya zorlanmaktadır. Kişinin kendisini becerikli hissetmesi, gelişim kaydetmesinden çok alınan kazanma ve kaybetme sonuçlarıyla ilişkilendirilmekte ve bu durumda çocuğun içsel motivasyonuna ve beceriklilik kazanmasına zarar verici olabilmektedir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 174).

1.1.2.10.2.2.5. Yenilik, Karmaşıklık ve Belirsizlik Arama Olarak Oyun

Yukarıda ileri sürülen birçok aktivasyonla ilgili açıklamalar Heckhausen (1964) tarafından ilginç bir yapıya oturtulmuştur. Heckhausen'a göre oyun ve diğer doğrudan üretimle ilişkili olmayan aktiviteler aktivasyon döngüsü ile yönetilir, bu durum kişinin günlük aktiviteleri içinde alçalır ve yükselir. Aktivasyonda yükselip düşüşler farklılıklar olarak algılanır. Bu farklılıklar dört kategoriye bölünür (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 174);

1. Yenilik ve Değişim: Çocuğun şu andaki algılaması ile daha önceki deneyimleri veya beklentileri arasında.

2. Sürpriz İçerik: Kişinin şu andaki algıları ile daha önceki deneyimleriyle şekillenen beklentileri arasında.

3.Karmaşıklık: Çocuğun gördüğü algısal alan bölümleri arasındaki farklılıklar. 4. Belirsizlik ve Çatışma: Farklı beklentiler arasındaki farklılıklar.

Kişide aktivasyon veya uyarılma düzeyini optimal düzeyde tutmak için bir zorlama oluşturan içsel motivasyon vardır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a:

175).. Heckhausen bu başarma motivasyonunu; bir kişinin başarılı olmak istediği alanlarda sürdürdüğü faaliyetlerde kendi yetkinliğini en üst seviyede ya da mümkün olan en üst seviyede sürdürme çabası olarak tanımlar (Heckhausen, 1965: 604). Bu optimum düzeyine doğru olan hareketler zevk verici olarak algılanır. Oyun çocuğun uyarılma potansiyelini yükseltir. Çocuk böyle davranarak her günkü yaşamdaki belirsizlik, risk, sürpriz ve tehlike eksikliklerini telafi etmektedir. Bu durum bir bakıma yaşamdaki değişiklik ve çeşitlilik gereksinmesini ifade etmektedir. Bu oyunun yaşamda yenilik, karışıklık, sürpriz arama ve belirsizlik arama ile ilgili yorumudur. Bu nedenle bu yaklaşım, çocuğun aktivasyon düzeyine oyunun önemli bir katkı sağladığını ileri sürmektedir. Heckhausen'e göre gerginlik azaltmadan çok gerginlik arama oyunun ana amacıdır. Ancak bütün bu uyarılmayı arttırma veya azaltma süreci koşullara bağlıdır. Kişinin sporlar ve oyunlar içinde farklılıklar arayışı, değişik aktivite istemleri ve çeşitliliklerin motive edici olması bu bakımdan biraz anlaşılabilir. Çocuk uyarılmayı arttırmak veya azaltmak için oynar (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 175).

1.1.2.10.2.3. Bilişsel Yaklaşım ve Oyun

Bilişsel yaklaşımcılar için insanın içinde bulunduğu durumu nasıl algılandığı ve yorumladığı önemli olmaktadır. Bunun davranışın doğrudan gözlenmesini değerli gören davranışçılara karşıt bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Bilişsel yaklaşımlar