• Sonuç bulunamadı

VARIABLES, PHYSICAL EDUCATION, GAME AND SPORT PARTICIPATION

1.1. Problem Durumu

1.1.1. Beden Eğitimi

1.1.2.10. Oyun Teorileri

1.1.2.10.1. Geleneksel Oyun Teorileri

Geleneksel olarak oyun teorileri, özellikle 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında, oyunu daha çok biyolojik olarak ele almış, doğasında içgüdüler bulunduğunu ve fonksiyonlarında da psikolojik faktörlerin etkili olduğunu ileri sürmüşlerdir. Örneğin; içgüdü teorileri oyunla fazla enerjinin boşalımı veya korunması üzerinde durmuştur. Öncelikle biyolojik teorileri kavradıktan sonra psikolojik teorileri daha iyi anlayabiliriz. Elbette oyunla ilgili ileri sürülen teoriler arasında benzerlikler ve farklılıklar bulunabileceği gibi bunların bir etkileşim içinde olduklarını da unutmamak gerekir (Konter, 2013a: 164).

1.1.2.10.1.1. Fazla Enerjinin Sonucu Olarak Oyun

Fazla enerji kuramı Schiller ve Spencer tarafından ortaya konmuştur. F. Schiller Alman bir şairdir (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 25). Herbert Spencer Darwin’in yazılarından önce bile evrim teorisi üzerine düşünceleri olan ve Darwin’in çalışmalarını memnuniyetle karşılayan İngiliz bir filozoftur (Smith, 2010: 24). Oyunların faydalarını gözetmeksizin anlık memnuniyet için oynandığını söyler (Spencer, 1898: 632). Kuramında ise çocukların fazla enerjilerini harcamaları için oyun oynadıklarını ileri sürer (Spencer, 1896; Akt., Barnett, 1976: 7). Teoriye göre kişide belirli bir düzeyde fazla enerji bulunmakta ve enerjisini hedefli olmayan aktiviteler (oyunlar-play) içinde kullanmaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 165). Bu yaklaşıma göre; kişi bütün enerjisini işte harcamamakta ve diğer ihtiyaçlarını giderdikten sonra kalan fazla enerjisini de oyunlar içinde kullanarak gerginlik yaratan bu enerjiyi atar ve sağlıklı bir dengeye kavuşur ve böylece kendini iyi hisseder (Aksoy ve Çiftçi, 2014). Fazla enerjinin boşalımı özellikle iş aktivitelerinin az ve boş zaman aktivitelerinin çok olduğu durumlar için geçerlidir. Özellikle çocuklarda ve aşırı aktif olan çocuklarda bu durumu gözlemleyebiliriz. Fazla enerjisi olan çocuğun bu enerjisi hareket eğitimi ve oyun gibi olumlu aktiviteleri içinde yönlendirilir ve kullanılırsa çocuğun gelişimine olumlu bir şekilde yansıyacağı öngörülmektedir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 165). Spencer aynı zamanda bilinç dışı yaşamı sürdüren içgüdülerin oyun diye nitelendirdiğimiz ortamlarda görüldüğüne dikkat çekmiştir (Sevinç, 2005; Akt., Koçyiğit, Tuğluk ve Kök, 2007: 330). Fazla enerjinin sonucu olarak oyun yaklaşımı bazı noktalarda eleştirilebilir.

Örneğin; çocuklar bütünüyle tükenmelerine rağmen neden oyundan

vazgeçmemektedirler? Kendilerini hareketsiz işlere veren bazı büyükler biriken fazla enerjileri sonucu neden sıkıntıya ya da bunalıma girmiyorlar? Günümüzün ciddi problemlerinden birinin hareketsizlik ve oyundan kopuş olduğu da ileri sürülebilir. Bunun sonucu olarak meydana gelen hastalıklar, stres ve depresyonların yaygınlığı da herkesçe bilinmektedir. Oyun (play) kendi içinde bir amaç olduğundan fazla enerjinin kullanımı amacına hizmet edebilir mi veya oyun kendi içinde bir amaç olduğundan sadece bir araca indirgenerek açıklanabilir mi? Çocuklar için oynama fırsatı ortaya çıktığında yorgunlukları söz konusu olmaksızın neden oynamayı seçerler ya da yorulmaksızın oynarlar? Yetişkinler için yaptıkları bir iş oyun haline geldiğinde fazla

enerjilerini mi atmaktadırlar veya kullanmaktadırlar? Bu ve buna benzer sorulara cevap vermede fazla enerjinin sonucu olarak oyun yaklaşımı tam açıklayıcı olamamaktadır. Fazla enerjinin sonucu olarak oyun yaklaşımı, gerilimi fiziksel aktiviteyle azaltmada biyolojik yapı ile psikolojik durum arasında bağlantı kurmada yararlı olabilir. Teneffüs zili çaldığında kapıdan dışarı fırlayan çocukların, bir koşturmaca, koşma, yakalama, tırmanma, kayma, atlama, sıçrama gibi fiziksel aktivite içinde olduklarını ve bu durumun sınıfta hareketsiz oturma sonucu meydana gelen (durumsal faktörler) bir psikolojik gerilimle motive edildiğini söyleyebilir miyiz (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 165)? Bu kuram ışığında, çocuklar teneffüsteki oyunlarda dersler sırasında biriken enerjilerini atmak için oyun oynarlar (Oktay, 2013: 43). Bu durumda; fiziksel enerjinin, çocuğun psikolojik durumu ve çevresel koşullarla etkileşime girerek ortaya çıktığını düşünebiliriz (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 164-165). Bu nedenle, çocuklar için oyunun sadece biyolojik bir fazla enerjinin kullanımıyla açıklanması yeterli değildir. İnsan çok boyutlu bir varlıktır ve tek bir nedene indirgenerek açıklanması sorunlu olacaktır (Konter, 2013a: 165).

1.1.2.10.1.2. Bir Ön Hazırlık (Egzersiz) Olarak Oyun

Bu düşünceyi savunan Groos, Spencer’ın teorisini bir dizi gerekçeyle eleştirmiştir ve oyunun Spencer’ın teorisinden çok daha kesin bir işlevi olduğunu düşünmüştür (Smith, 2010: 25). Groos, çocukta oyunun içgüdülerinin ortaya çıkmasının bir ürünü olduğunu ileri sürmüştür. Oyun; içgüdülerin yüzeye çıkmasına, bunların ayarlanmasına ve sonra da olgunlaşma sürecine bir hazırlık ve egzersiz işlevi olarak yardımcı olmaya olanak sağlamaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 166). Groos, oyunun geçmişteki içgüdüleri dışarı çıkarmaktan çok, gelecekteki gereksinim duyulacak içgüdüleri güçlendirmeye hizmet ettiğine inanmıştır (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 26). Çocuk motor aktiviteleri için zorunlu olan tekrarlı hareketlerle ve alıştırmalarla duyu organlarını deneyimlerden geçirmekte (örn; duyma, görme, dokuma gibi), bu durum çocuğa haz vermekte ve sonra da çocuğun kendini ve çevresini tanıma süreci içinde tekrarlar bir oyuna dönmektedir. Çocuk kassal aktiviteyi zevk verici bir deneyim olarak yaşar (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 166). Groos, çocuk oyunlarının gelişimle birlikte farklılaştığını söylemiştir. İlk aşamada deneyimsel oyun içinde duyusal ve motor alıştırmalar görülmektedir. Bu oyunlar

sonradan yapı-inşa oyunlarına ve kurallı oyunlara dönüşür. İkinci aşamada ise sosyonomik oyunlarda taklit, sosyal oyunlar, evcilik oyunları, kovalamaca ve kapışmalı oyunlar görülür. Deneyimsel oyun kendini kontrol etmeye yardım eder. Sosyonomik oyunlarda ise kişiler arası ilişkiler yer alır (Sevinç, 2005; Akt., Koçyiğit ve ark.,: 2007: 331). Groos, Darwin’in hayvanlardaki doğal seçim teorisinden önemli düzeyde etkilenmiştir. Bilindiği gibi Darwin'in teorisi doğaya uyum sağlayan en uygun düşen canlıların varlıklarını koruyacağı, değişime ve değişen çevre koşullarına ayak uyduramayanların ayıklanacağı tezine dayanmaktadır. Çocuklar doğduktan sonra çevrelerine uyum sağlama çabası içine girerler ve başarılı olurlar. Darwin'e göre hayvanların oyun oynadıkları söylenebilir. Hayvanlar oyunlar içinde becerilerini geliştirerek gelecek yaşantılarında ayakta kalmalarına ve varlıklarını korumalarına hazırlık yapmaktadırlar (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 166). Oyunun çocuklar için birçok faydası vardır. Bu fayda, hayatımızın içinde bulunan ve gerçekleştirmemiz gereken önemli görevler için uygulama ve alıştırmalardan oluşmaktadır (Groos, 1898: 76). Bir ön hazırlık olarak oyun yaklaşımına göre oyun, genel olarak gelecek için alıştırma bir itki olarak görülmektedir ve doğuştan çocuğa gelmektedir. Bugün sporlarda görülen yarışmacılık, saldırganlık ve kavgalar büyük ölçüde Groos’a atıf yapılarak açıklanabilir. Hatta bu görüşü savunanlar çocuğun ileri yaşlarda sporda ve yaşamda başarılı olması için yarışmacı ve saldırgan olmaya önceden hazırlık yapmaları gerektiğini de ileri sürebilirler. Böylelikle çocuklar oyun ve sporda başarılı olmak için içgüdülerini pekiştirmektedirler. Böylelikle günümüzde birçok antrenörün başarılı olmak için sporculara agresif olma telkinlerinde bulunduğunu da görmekteyiz. Bu nedenle de oyun içinde saldırganlık teşvikleri çoğu kez olumsuz sonuçlara da yol açmaktadır. Saldırganlık içgüdüsü kişi için varlığını sürdürme aracı olmaktan çıkarak bir diğerine zarar vermenin ve çeşitli cezalara çarptırılmanın bir aracı haline gelmektedir. Geleceğe ön hazırlık olarak oyun yaklaşımı, oyunu amaçsız bir aktivite olarak görmemektedir. Oyunun biyolojik bir amacı olduğunu ve gelecek için becerileri geliştirme gibi hedefler taşıdığını ileri sürmüştür (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 166). Hatta Groos çocukların varlığının büyük ölçüde oyunların var olması için olduğunu düşünmektedir (Groos, 1898: 76). Yetişkin oyunlarında uygulama yapmanın yararları bulunmasına karşın, oyunun (play) kendi içinde bir amaca dönük olması ile bir ilişkisinin bulunduğu söylenebilir mi? Yetişkin oyunlarının bazen çocukların

oyunlarından da zevkli hale gelebileceği ileri sürülebilir mi? Oyunların giderek sporlara dönüşmesi ve oyun etmenlerinin sporlar içinde giderek azalması veya yok edilmesiyle sporların bir oyun olduğu, halen zevk verici ve özgür bir aktivite olduğu söylenebilir mi? Bu bağlamda oyun halen geleceğe hazırlık bağlamında içgüdülerin olumlu bir şekilde ortaya çıkmasına ve topluma olumlu katkılar sağlamaya devam ettiği düşünülebilir mi? Aşırı yarışmacılık ve saldırganlık içgüdülerinin oyunlar içinde pekiştirilmesi ve geleceğe hazırlık olarak teşvik edilmesi gelecek için tehlikeler de taşımaktadır ve oyunun içindeki zevk bileşenine de zarar vermektedir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 166-167).

1.1.2.10.1.3. Bir Rahatlama-Yenilenme (Rekreasyon) Olarak Oyun

Bu yaklaşım oyunu, günlük yaşamın gerginlik ve yorgunluklarından toparlanma ve yenilenme olarak görmektedir (Lazarus, 1883; Akt., Konter, 2013a: 167). Lazarus oyunu, aylaklık ve çalışma ile karşılaştırmıştır (Oktay, 2013: 53). Fazla enerji kuramının tam tersi olan bu kuram Alman şair M Lazarus’un görüşlerini içerir. Bu kuram bireylerin enerjisinin tüketildiği ve onu mutlak eski haline getirmek gerektiğini savunur. Oyun oynama, çalışırken kullanılan enerjinin tamamen doldurulmasını sağlar (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 25). Oyun fazla enerjinin atılımına değil, toparlanmasına hizmet etmektedir. İş yaşantısının monoton ve stresli bir gününden sonra yürüyüşe çıkma, koşuya katılma, tenis oynama veya arkadaşlarla bir voleybol, futbol, basketbol gibi takım sporlarına katılma işteki yorgunluğu atma ve dinlenme amaçlı da yapılabilmektedir. İnsanlar geçmişte hiç olmadığı kadar zihinsel açıdan zorlanmalar yaşadıklarından yorulmakta ve bu yorgunluğu oyunlara katılarak atmakta veya tekrardan enerji depolamaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 167). Modern toplumlarda iş yaşamında bireyin beyin bölgesi ve ince kasları enerjiyi tekrar toplamada aşırı zorlanır. Çünkü iş yaşamı fiziksel zorlanmaya neden olur. Bu yaklaşım kaba motor etkinliklerinin enerjiyi açığa çıkaran etkenler olduğunu, bedenin bu etkinlikleri yaparken daha fazla rahatladığını ileri sürer (Isenberg ve Jalongo, 2006; Johnson ve ark., 1987; Seefeldt ve Barbaur, 1994; Akt., Aksoy ve Çiftçi, 2014: 25). Bu görüş modern toplumların iş sıkıntılarını, hareketsizliğini ve yetişkin yaşamının zorlanmalarına yardımcı olarak oyun formlarında rekreasyon aktivitelerini anlamada

yararlı olabilir. Ancak bu yaklaşıma getirilebilecek eleştirilerden biri kişinin oyun oynaması için her zaman zihinsel açıdan yorgunluk olmasının gerekmediğidir. Sürekli aklı kullanarak yapılan işler ve yetersiz kassal aktivitelerin varlığı kişilere obeziteden (fazla kilolu olma, şişmanlık) kalp rahatsızlıklarına kadar birçok sorun yaşatabilir. Bu nedenle, insan organizması hareket için planlanmış veya düzenlenmiş olduğundan, hareketlere ve oyunlara katılarak bu tür sorunlardan uzak kalınabileceği gibi dinlenme ve rahatlama amaçları da işlevsel olabilir. Ancak, bu yaklaşım insanın bütünüyle neden oynadığını açıklamada yetersizliklere sahip olduğu söylenebilir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 167).

1.1.2.10.1.4. Yineleme Olarak Oyun

Yineleme kuramını Granville Stanley Hall ortaya koymuştur (Aksoy ve Çiftçi, 2014: 26; Smith, 2010: 25). Hall, Groos’un teorisini çok kısmi, yüzeysel ve bozuk bir teori olarak nitelendirmiştir. Bizlerin atalarımızın aktivitelerini prova ettiğimizi belirtmiştir (Hall, 1908: 202). Oyun, Groos'un ileri sürdüğü gibi insanları geleceğe hazırlıktan çok insanın evrimindeki kültürel aşamaları yineleme amacına hizmet etmektedir (Hall, 1908: 207). Kişilerin gelişimi, kendi ırkının ve türünün de yinelenmesine yardımcı olmaktadır. Homo Sapiens’in cenini balıklardan bu yana daha önceki türlerle benzerlikler göstermektedir (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 167). Çocuklar bu kurama göre hayvanlarla, yetişkin insan arasındaki zincirin bir halkasını teşkil eder (Baykoç Dönmez, 2000; Akt., Koçyiğit ve ark., 2007: 332). Bu anlamda, bu görüşe göre oyun (play) kişinin yinelenmesine aracı olarak uzak geçmişindeki hem hayvan hem de insan atalarıyla bağlantı kurmasına olanak sağlamaktadır. Örneğin; ağaçlara tırmanma, atlama, sıçrama, yüzme, kano yapma, dağ tırmanışları, dalma, avlanma, atıcılık, okçuluk vb. aktivitelerin kolaylıkla bizim geçmişimizle bağlantısı kurulabilir. Yinelenme olarak oyun görüşüne göre oyun, insanın geriye dönük izlerini taşımaktadır. Bu iz içinde, hayvan yaşamına, vahşete, göçebeliğe, tarıma ve kabile yaşantılarına rastlanabilir. Oyun uzak geçmişle içgüdüsel bir bağı oluşturmaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 168). Oyunda çocuk, insan evriminin çeşitli dönemlerine denk düşer Çocuklar bu kurama göre hayvanlarla, yetişkin insan arasındaki zincirin bir halkasını teşkil eder (Baykoç Dönmez, 2000; Akt., Koçyiğit ve ark., 2007: 332). Tarihte Darwin'in doğal ayıklanma gibi Lamarck'ın

da ileri sürdüğü kazanılmış özelliklerin kalıtımla bir sonraki nesle aktarılacağına ilişkin görüşleri oldukça eleştiriler ve karşı çıkışlarla karşılaşmıştır. Ancak; günümüzde oyun ve özellikle sporlarda bu kadar şiddet, vahşet ve saldırganlık geçmişle bağlantı kurmadan sadece sosyal öğrenme süreçleri ile açıklanabilir mi? Bazı özellikler geçmişte yaşamda kalma için gerekli iken bunlar günümüz yaşantıları için de geçerli olabilir mi? İnsan oyunlarının hayvan oyunlarından da çok şiddeti ve saldırganlığı içerdiği ileri sürülebilir mi? İnsan hayvandan farklı olarak kendi türünü yok eden bir varlık mıdır ve bizler bunun sporlardaki örneklerini görmekte miyiz? İnsan insanın kurdu mudur (homo homini lupus) ve bizler bunun örneklerini özellikle günümüz profesyonel sporlarında görmekte miyiz? Oyun ve sporlarda gördüğümüz şiddet ve saldırganlık çeşitlerini insanın uzak geçmişi ile bir bağlantı kurarak bir yinelenme olarak mı yaşanmaktadır (Alderman, 1974; Akt., Konter, 2013a: 167-168)?