• Sonuç bulunamadı

1.4. DENİZ YETKİ ALANLARININ SINIRLANDIRILMASINDA

1.4.1. ULUSLARARASI HUKUKUN ASLİ VE YARDIMC

1.4.1.3. Hukukun Genel İlkeleri

1.4.1.3.4. Orantılılık İlkesi

Uluslararası deniz hukuku içinde, sınırlandırma hukuku bakımından yargı ve hakemlik kararlarında yer bulan bir diğer ilke orantılılık ilkesidir. Orantılılık ilkesi, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması sürecinde göz önünde bulundurulacak faktörlerin hangi oranda değerlendirileceğini ifade etmektedir.123

Orantılılık ilkesi, sınırlandırma sonunda, ilgili kıyı devletlerinin kıyı uzunlukları arasındaki oran ile her bir ilgili devlete tanınan kıta sahanlığı ve MEB alanlarının

121

Shaw, age, s.606. 122

1992 Kanada-Fransa arasındaki Saint Pierre-Miquelon Davası: Saint Pierre ve Miquelon Adaları, Kanada’nın anakarasının 27 mil güneyinde Fransa’ya ait iki küçük ada ve bunlara bitişil birkaç adadan oluşmaktadır. Fransa ve Kanada’nın hidrokarbon arama bölgelerinin Adaların kıta sahanlığının içinde üst üste gelmesi ve sonrasında iki tarafında 200 millik MEB ilanı etmesi ile çakışan alan sebebiyle Hakem Mahkemesi’ne gitme kararı almışlardır. Hakem Mahkemesinden, somut uyuşmazlığa uygulanabilecek uluslararası hukuk ilke ve kurallarına göre, Fransa ve Kanada’ya ait deniz alanlarının tespit edilerek taraflar arasında sınırlandırmanın yapılmasını talep etmiştir. Kanada’ya göre bahsi geçen adaların sadece 12 mil karasuları alanı olmalıdır. Olaya uygulanması gereken ilkenin hakkaniyet ve doğal uzantı esası olup eşitlik ilkesi uygulanmamalıdır. Fransa’nın görüşüne göre ise sınırlandırma eşit uzaklık ilkesine göre yapılmalıdır. Adaların da anakaralar gibi deniz alanlarına sahip olabileceği dikkate alınması gerektiğini ve her iki devletin de 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’ne taraf olduğundan dolayı 6. maddenin dikkate alınmasını istemiştir. Mahkeme, karşılıklı kıyıların uzunluklarının dikkate alınarak orantılılık ilkesi çerçevesinde hakkaniyete uygunluk değerlendirmesi yapmıştır. Sınırlandırmaya konu alanda Cenevre Kıta sahanlığı Sözleşmesi’nin 6. maddesinin uygulanamayacağını bildirmiştir. Adalar, Kanal Adaları gibi değerlendirilmemiş, coğrafi konumları ile bağdaşan bir sonuca ulaşmak için kesintisiz ve aynı kıta sahanlığı üzerinde bulunan tarafların her kıyı parçasına kıta sahanlığı alması gerektiği belirtilmiştir. Bknz: 1992 Kanada-Fransaarasındaki Saint Pierre-Miquelon Davası paragraf 24,40, 41, 65.

123 Mehmet Akif Kütükçü; İslam Safa Kaya, “Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Doğu Akdeniz’deki Petrol Ve Doğalgaz Kaynakları İle Türkiye’nin Hukuki Durumu”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, 2016, s.88.

53

arasındaki oranın birbirine olan yakınlık durumunu kontrol etmektedir. Bu anlamda denilebilir ki oransallık ilkesi sonuçlanan olayın bitişinde sonucun hakkaniyete uygun olup olmadığını kontrol etmede yardımcı bir işlev görmektedir.124 Yani bu ilke gereği, devletlerin kıyı uzunlukları ölçüldükten sonra, sonuçta ortaya çıkan oran ile sahip olunan deniz yetki alanı arasındaki oranın birbirine yakın olması amaçlanmaktadır. UAD’a göre, 1969 Kuzey Deniz Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davaları ile sınırlandırma hukukuna giren orantılılık ilkesi, ayrıcalıklı bir prensip değildir.125

Orantılılık ilkesinin gelişimine bakıldığında, kıyıları bitişik devletler arasındaki sınırlandırmalar da kullanılması için ortaya atılmış bir teoridir. Aslında birbirine yakın kıyı uzunluğu olan bitişik devletlerin, girintili ve çıkıntılı kıyı hatlarına sahip olmalarından dolayı dezavantajlarının en aza indirilmesi amacıyla ortaya çıkmıştır. Öyleyse orantılılık ilkesinin uygulanabilmesi ile ilgili olarak şu üç koşul sayılabilir: i)sınırlandırma amacı ile sınırlandırılacak alanda birbirine bitişik kıyının varlığı, ii)belirlenen uyuşmazlık alanında coğrafi yapının düzensiz olması, iii)devletlerin kıyı hattının uzunluğunun birbirine yakın olmasıdır. Fakat bu ilkenin kullanımı bakımından yukarıda sayılan koşulların olmadığı durumlarda da ilkenin uygulanabilir olduğu kabul edilmiştir.126

Bu bağlamda 1982 Tunus-Libya Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası’nda, taraflar arasındaki sınırlandırma uyuşmazlığında kıyı şeklinde herhangi bir çarpıklık olmamasına rağmen bu ilke sınırlandırma temelinde kullanılmıştır. Bu davada tarafların kıyı uzunlukları ölçülmüş ve sonrasında ortaya çıkan kıta sahanlığı yetki alanlarında bu ölçüye göre oranlama yapılmıştır.127

Dolayısıyla ortaya çıkan sonucun hakça ilkelere göre uygun olup olmadığının sağlaması da yapılmıştır.

Orantılılık ilkesinin rol oynadığı bir diğer dava olan 1984 Maine Körfezi Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası için Divan kararında, “Deniz sınırlandırması yapılırken taraflara verilen deniz alanı ile sınırlandırılmaya tabii alanın tarafların kıyı uzunlukları arasında net bir oran aranmamalıdır. Fakat diğer unsurlar dikkate alınarak yapılan sınırlandırma işlemi orantısızlığa sebep veriyorsa gerekli düzeltmelerin yapılması gerekmektedir.” ifadesini kullanmıştır.128

124 Acer, Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Ve Türkiye, s.3-10.

125 Mustafa Koç, Uluslararası Hukukta Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Gelişmeleri ve Türkiye’nin Deniz Alanlarının Sınırlandırılması, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006.

126 Açıkgönül, age, s.81. 127

Kaya, 2007, s.61.

54

Ancak orantılılık ilkesinin bir test aracı değil ilgili şart olduğunu ifade eden yargı kararları da bulunmaktadır. Bu bağlamda UAD, 2009 Ukrayna-Romanya Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası’nda129 belirlenen sınırın iki devletin deniz yetki alanları arasında orantısızlık yaratması durumunda kullanılacak bir kıstas olduğunu belirtmiştir.130

Yani orantılılık ilkesinin iki rolü vardır. İlk olarak kıyılar ve alanlar arasındaki orantının karşılaştırılması ve sonucun hakkaniyete uygunluğunun test edilmesi; ikinci olarak kıyı hatlarının karşılıklı uzunluklarının değerlendirilmesinde sınırlandırma tespitinde kullanılacak yöntemin gerçekleşmesi için dikkate alınan faktörlerden biri olması yani ilgili koşul olmasıdır.131

İlgili koşul olarak kullanılan orantılılık ilkesi için 1984 Libya-Malta Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası’nda taraflardan Libya, “Mevcut uyuşmazlığın coğrafi şartlar çerçevesinde hakkaniyet ilkelerinin uygulanmasını ve sınırlandırılması planlanan deniz alanına doğru bakan taraf devletlerin kıyı hatlarının arasındaki uzunluk farklılığının dikkate alınması gerektiği” şeklindeki tezini öne sürmüştür. Divan yaptığı gözlem ve değerlendirmede 24 km uzunluğundaki Malta kıyısını ve 192 km uzunluğundaki Libya kıyısı arasındaki farkı çok büyük bulmuştur. Buna karşı Divan “Kullanılan yönteme fark etmeksizin uygulanan orantılılık ilkesinin sınanması, çizilen sınırın hakkaniyete uygunluğunun sınanması anlamına geleceğini… , kıyı uzunlukları arasındaki farkın da Libya lehine olacak şekilde orta hattın kaydırılmasını gerektirecek seviyede olduğunu” dile getirmiştir. Yine Divan, “Bu ilkenin karşılıklı ve yan yana kıyılar arasındaki

129

2009 Ukrayna-Romanya Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası: Romanya ile Ukrayna arasındaki bu davada taraflardan Romanya; bitişik kıyılardaki sınırlandırma hattı, Serpents Adası2nın doğu yönüne doğru olmalıdır, Romanya kıyısı ile Ukrayna’ya bağlı Kırım Yarımadası’nın kıyılarının karşılıklı olduğu bölgede orta hat esasına göre sınır çizilmelidir. Ayrıca Serpents Adası sadece 12 millik karasularına sahip olabilir ve bu ada sınırlandırma esas çizgi olarak kabul edilemez. Serpents Adası kendine özgü ekonomik hayatı ve nüfusu olmayan bir ada konumundadır, dolayısıyla deniz alanlarına sahip olmaması gerektiğini ve Serpents Adası’nın jeomorfolojik olarak da kayalık statüsünde olduğunu savunmaktadır. Ukrayna ise Serpents Adası’nın geçici eşit uzaklık çizgisi oluşturulurken esas nokta olarak kabul edilmesi gerektiğini, bitişik kıyılarda sınırlandırma hattı, taraflar arasındaki kara sınırının bittiği Tuna Nehri’nin ağzının doğusundan başlamalı, karşılıklı kıyılarda ise daha batıda bir noktada başlamalıdır. Ukrayna Serpents Adası’nın kıyılarını kendi kıyısının bir parçası olarak kabul edilebileceğini savunmuştur. Ayrıca Adanın jeomorfolojik olarak yaşanılabilir ve yerleşime uygun bir ada olduğunu savunmuştur. Romanya’ya göre Serpents Adası ilgili şart olarak değerlendirilebilir. UAD, kararında deniz alanlarının sınırlandırılması konusunda hakkaniyet ilkelerinin ve ilgili şartların etkisine önemli bir örnek getirmiştir. Buna göre her coğrafyanın özel şartlarına göre göre değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bknz:2009 Ukrayna-Romanya Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası, paragraf, 180, 182, 183, 184

130 Yücel Acer, “Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Hukuku”, Yayıma Hazırlayan: Sertaç Hami Başeren, Doğu Akdeniz’de Hukuk ve Siyaset, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Fakültesi Yayın No: 608, Ankara 2013, s.315.

55

sınırlandırılmalarda hakkaniyetin sağlanması amacı ile bir araç olarak kullanılabileceğini” belirtmiştir.132

1993 Grönland-Jan Mayen Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası için ortaya atılan orantılılık ilkesi, sınırlandırmanın bitişinde mevcut durumun kontrol edilmesinden ziyade ilgili koşul olarak dikkate alınması bakımından önemlidir. Çünkü Norveç orantılılığın ilgili koşul olarak dikkate alınmasında sınırlandırmanın yanlış olacağını belirtip, sınırlandırmanın hakkaniyet sınaması olarak uygulanması gerektiğini belirtmiştir.133

Divan bu davada orantılılık ilkesinin dikkate alınmasını şöyle açıklamıştır: “Tarafların ilgili kıyılarının uzunlukları arasındaki fark o kadar fazladır ki sınırlandırma sürecinde bu niteliğin dikkate alınmaması söz konusu değildir”.134

Bu bağlamda ortaya çıkan orantısızlık Divan’a göre kıta sahanlığı sınırlandırmasında ortaya çıkan orantısızlık, Cenevre Sözleşmesi’nin 6. maddesinde karşılık bulan özel koşulu oluşturmaktadır.

Orantılılık ilkesi Doğu Akdeniz çerçevesinde düşünüldüğü zaman çizilecek bir sınır için bu ilkenin çok önemli olduğu görülmektedir. Bölgede Türkiye’nin çok daha uzun kıyılara sahip olduğu unutulmamalıdır. Özellikle Kıbrıs Adası’nın bulunduğu konum itibariyle sınırlandırmanın kıyı uzunlukları özelinde düşünülerek anakaraya göre daha az bir sınırlandırma alanına sahip olması gerekmektedir. Adaların ana kıtaların önünü kapatmayacak şekilde ve ters yönde olup olmamaları dikkate alınarak yapılmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda Kıbrıs’ın anakaraların önünü kapatmayacak şekilde sahip olabileceği deniz yetki alanının GKRY ve Lübnan, İsrail ve Mısır arasındaki orta hattın orantılılık ilkesi çerçevesinde Kıbrıs’a doğru kaydırılmış hatlar arasında kalan alan olması gerekmektedir. Bunun yanında özellikle Ege Deniz’i çizgisinde Yunanistan tarafından ileri sürülen kıta sahanlığı sınırlandırmasının Kaşot, Rodos, Kerpe ve Girit hattında Anadolu arasında gerçekleştirilmesi gerektiği iddiası orantılılık ilkesi bakımından Türkiye aleyhine hakkaniyete uygun olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Bu iddianın kabulü birbirine yakın anakara kıyı uzunluğuna sahip olan iki devletten birisine, diğerine göre çok daha sınırlı bir deniz alanı verilmesi durumu ile sonuçlanabilme ihtimali bulunmaktadır.

132 Açıkgönül, age, s.83.

133 1993 tarihli Grönland-Jan Mayen Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Sınırlandırma davası, paragraf 63. 134 1993 tarihli Grönland-Jan Mayen Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Sınırlandırma davası, paragraf 68.

56