• Sonuç bulunamadı

1.5. DİĞER FAKTÖRLERİN DİKKATE ALINMASINA İLİŞKİN

1.5.1. Sınırlandırmada İlgili/Özel Koşullar

1.5.1.3. Adaların Varlığı

Uluslararası yargı kararlarında ilgili ve özel koşullardan önemli olanı bölgede var olan ada ve adacıkların durumudur. Uluslararası hukuk, adaların kıta sahanlığına sahip olma durumunu ifade etmiş ancak bu sahiplik durumu sınırlandırma sürecinde kıyı devleti ile aynı hakları taşıdığı anlamına gelmemektedir. Çünkü adaların varlığı, coğrafi konumları, sosyo-ekonomik özellikleri gibi pek çok sahip oldukları faktörler bakımından sınırlandırma metodunu etkilememekte ya da sınırlı şekilde etkilemektedir.152

Dolayısıyla adaların varlığı, kıyıları karşılıklı veya yan yana olan kıyı devletleri açısından sınırlandırma sürecini daha sancılı bir hale getirmektedir.

Uluslararası hukuk kapsamında ada kavramı, 1958 Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi’nin 10. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre “bir ada, su ile çevrilmiş, suların en yüksek anında yukarıda kalan, doğal olarak oluşmuş bir kara parçasıdır.” Yine 1982 BMDHS’nin 121. maddesinde düzenlenmiştir:

149

Koç, age, s.223.

150 1984 Maine Körfezi Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası, paragraf 234. 151

1982 Tunus-Libya Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası, s.77,paragraf.107. 152 Acer, Ege Kıta Sahanlığı Sorunu ve Uluslararası Yargı Kararları, s.70.

61

Bir ada, sularla çevrili olan ve sular yükseldiğinde yukarda kalan, doğal olarak oluşmuş kara parçasıdır.

Bir adanın karasularının, bitişik bölgesinin, münhasır ekonomik bölgesinin ve kıta sahanlığının sınırlandırması, diğer kara parçalarına uygulanabilir hükümlere uygun olarak yapılır.

İnsanın yaşamına uygun olmayan ve kendilerine ait bir ekonomik yaşam şekli olmayan kayalıkların kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesi olamaz.153

Bu açıklama sonrasında sınırlandırmanın devletlerin haklarının uzandığı bölgelerde ki varlık mücadelesi veya yarışı, sahil devletlerinin her birinin kıyılarına ne derece etki edeceğinin ve sonucun hakkaniyet ilkelerine göre belirleneceği bir süreç ve işlemdir. Dolayısıyla adalarda kıyıların bir parçası olarak sınırlandırma alanının ilgili koşullarından biri olmaktadır.154

Zaten uluslararası doktrinlere de bakıldığında kıyıları karşılıklı ya da yan yana olan sahildar devletlerarasında kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölge alanları için sınırlandırma işlemi adaların ilgili koşul oluşturduğu yönündedir.155

Adaların ilgili koşul olma rolü bağlamında 1982 Tunus-Libya Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası’nda, Tunus’un Kerkennah adaları örnek verilebilir. Bu davada Divan, adaya yarım etki tanımıştır. Tunus, devletin doğu kıyı tarafını oluşturan ada ve adacıkların varlığının büyüklüğü ve konumu nedeniyle sınırlandırma sürecinde ilgili koşul oluşturduğunu belirtmiştir. Divan’da bu alanın dış bölgesini, Tunus’un kıyı çizgisinin yönüne doğru çizmiştir. Bu çizginin doğusunda bulunan Kerkennah adalarının kıyıdan uzaklığı 11 mil ve yüzölçümü 180 km2

dir.156 Yine çok önemli bir dava olan 1985 Libya- Malta Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası’nda Malta’nın bir ada devleti olması sebebiyle diğer davalardan farklılık arz etmektedir. Çünkü Divan, Malta’nın bu durumu için kıta sahanlığı uygulamasında nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda taraflar arasında tartışmalara neden olduğunu ifade etmiştir. Malta, ada devletleri için farklı bir ayrıcalık teşkil eden bir statü istememekle birlikte, kıta sahanlığı sınırlandırılması amacıyla ada devleti ile kara ülkesine bağlı olan adaların arasında ayrıma gidilmesinin gerekli olduğunu belirtmiştir. Çünkü Malta’nın tezine göre uluslararası hukuk, bağımlı olan

153 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, madde 121, http://denizmevzuat.udhb.gov.tr/dosyam/denizhukuku.pdf , Erişim Tarihi: 27.07.2019.

154

Dolunay Özbek, “Komşu Devletler Arasında Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Hukuku ve Ege Denizi Kıta Sahanlığı Uyuşmazlığı”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2004, s.32.

155

Ian Brownlie, “Principles of Public International Law”, Oxford University Press, 2003, s.220. 156 1982 Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması Davası, Paragraf 127, 128, 133.

62

adaların söz konusu olduğu uyuşmazlıklarda, bu adaların nüfusu, ekonomik yapısı, coğrafi konumları vb. unsurlara bağlı olarak dinamik etkiler tanınmakta olduğunu ileri sürmüştür.157

Dolayısıyla adaların tüm olaylarda etkisi genelde coğrafi kapsam içinde değerlendirilmektedir. Adaların varlığından ortaya çıkan etki bütün ilgili koşullar sebebiyle söz konusu olmaktadır.

Sonuç olarak sınırlandırmaya konu olan kıta sahanlığı alanında adaların olması durumu özel koşul veya ilgili koşul oluşturabilmektedir. Sınırlandırma bakımından adanın etkisi, büyüklüğü, karaya mesafesi vb. coğrafi niteliklere ve sınırlandırmayı dengesiz kılan etkiye bağlı olmaktadır.158

Adaların varlığı faktörü, Doğu Akdeniz için ele alındığında, Meis Adası ve Kıbrıs Adası ilgili şartı oluşturmaktadır. Bu bağlamda öncelikle Meis Adası’nın ilgili şart olma durumu ele alınırsa, Meis Adası’nın Türkiye’ye uzaklığı yaklaşık 2 mil, toplam nüfusu 500’dür. Kendine ait bir ekonomisi olmayan bu adanın Türkiye anakarasının önünde kıta sahanlığı veya MEB’i olmaması gerekmektedir. Meis Adası ile Türkiye arasında çizilen sınırlandırma çizgisine göre Meis’in güneybatısında adanın genişliği kadar 6 millik bir karasuyu verilmesi söz konusudur. Meis Adası’nın herhangi bir ekonomik hayatı olmadığı gibi Yunanistan’ın hayati çıkarlarını veya ekonomisini destekleyecek bir durumu da bulunmamaktadır. 1992 Saint Pierre ve Miquelon Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası’nda, adaların sınırlandırmadaki rolü belirlenirken, nüfus ve sosyo-ekonomik özellikleri dikkate alınmıştır. Mahkeme, Saint Pierre ve Miquelon adalarına Kanada kıyılarına bakan bölgede karasularının dışında 12 millik bir münhasır ekonomik bölge vermiştir.159

Ancak Meis Adası’nın ekonomik yapısının olmadığı gibi Yunanistan ekonomisine de bu suları kullanarak bir katkısı bulunmamaktadır. Çünkü insan nüfusunun sürekli gerileyen ve denizlerini kullanmayan Meis Adası Doğu Akdeniz’de Türkiye açısından düşünüldüğünde hakkaniyete uygun bir sınırlandırma için ilgili şart olmaktadır. Doğu Akdeniz’de Türkiye açısından diğer ilgili şart Kıbrıs Adası olmaktadır. Sınırlandırma sürecinde hakkaniyet ilkeleri temelinde ve hakça çözüme ulaşabilmek için yapılmasının bir gereği olarak, Kıbrıs’ın yönetim durumuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Türkiye ile Kıbrıs Adası arasındaki sınırlandırmada göz önünde bulundurulması gereken ikiye bölünmüş bir ada devleti olmasıdır. Bu konuda örnek dava

157 1985 Libya-Malta Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası, Paragraf 52. 158

Gökalp, age, s.85. 159 Koç, age, s.277.

63

1985 Libya-Malta Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası’dır. Bir ada ülkesi olan Malta, kıta ülkesi olan Libya ile karşı karşıya gelmiştir. Malta, bağımsız adalar ele alındığında uluslararası hukukun, adaların büyüklüğü, nüfusu, coğrafi konumları ve ekonomilerine göre farklı sonuçlar verebileceği görüşünü öne sürmüştür. Ancak Libya, Divan’ın bir ada ülkesiyle, anakaraya bağlı bir ada arasında ayrım yapmaması gerektiğini savunmuştur. Malta, Libya’nın bu görüşüne karşı çıkarak başka bir devlete bağlı ada ile bir ada devleti arasında sınırlandırma açısından önemli bir farklılık bulunmaktadır. Libya, bir devlete bağlı ada ile bir ada devleti arasında fark olmadığını belirterek, Malta’nın münhasır ekonomik bölgesinin daraltılması gerektiğini savunmuştur.160

Divan, sınırlandırma açısından Malta’nın savunduğu ayrıma dikkat çekmiştir. Divan, Malta’nın başka bir devlete ait ada olması durumunda, iki taraf arasındaki coğrafi ilişkinin de değişeceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla Malta’nın bir ada devleti olması sınırlandırma sürecinde taraflar arasındaki coğrafi ilişkiyi etkilemiştir. Divan’a göre durum, ada devleti veya bir devlete bağlı adanın asıl farkını, bir adanın bölgedeki başka bir devlete aitliği durumunda sınırlandırmanın boyutlarını ve şartlarının genel coğrafi çerçeve içinde değerlendirilmesini gerektirmektedir.161

Bu bilgi ışığında Kıbrıs, Malta’ya göre daha büyük bir ada olmasının yanında, durumu Malta’ya benzerlik göstermektedir. Kıbrıs’ın başka bir devlete ait olması durumunda, örnek olarak Suriye’ye veya Mısır’a ait olsaydı, sınırlandırmada Mısır veya Suriye kıyılarının da dikkate alınması ve hakkaniyetin çerçevesinin de değişmesi gerekmekteydi. Bu durumda ise Kıbrıs’a sınırlı bir etki verilmesi gerekmektedir. Kıbrıs’ın bir ada devleti olduğu düşünüldüğünde, bağlı bir ada olması durumundaki kadar etkisinin sınırlandırılmamasını gerektiren bir konumda olduğu varsayılabilir.162

Ancak Türkiye’nin anakarasını kapatması ve Doğu Akdeniz’de en önemli iki limanının önünü kapatması Kıbrıs’a, Malta’ya yapılan yaklaşımın yapılmasına izin vermemektedir. Kıbrıs ve Türkiye kıyıları arasındaki dar mesafe olmamış olsaydı belli bir ölçüde Kıbrıs Adası’na kıta sahanlığı ve MEB hakkı verilebilme ihtimali oluşabilirdi. 1993 Grönland-Jan Mayen Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası’nda maksimum erişim sağlanacak alanın varlığı ve aynı zamanda 350 mile yakın bir mesafe bulunmaktadır.163

Bu sebeple her bir sınırlandırma olayını kendine özgü şartları içinde Kıbrıs Adası’nın, Türkiye karşısındaki

160

1985 Libya-Malta Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası, s.42, Paragraf 52. 161

1985 Libya- Malta Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası, s.51, Paragraf 53,72 162

Koç, age, s.278.

64

coğrafi konumu ve Türkiye kıyılarının girişini ve limanlarının önünü kapatması, güvenlik açısından da sınırlandırmada ilgili şart kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.