• Sonuç bulunamadı

1.4. Okulöncesi Dönemde Kişiler Arası İlişkiler

1.4.1. Ebeveyn-Çocuk İlişkileri

1.4.1.1. Okulöncesi Dönemde Ebeveyn-Çocuk İlişkileri

Bir çocuğun ilk ilişki tecrübeleri, aile ortamı içerisinde oluşur. Bu yüzden, bir çocuğun sosyalleşmesinde aile çok önemli bir rol oynar. Aile hayatı, sosyal tecrübeler açısından çok zengin fırsatlar sunduğu için, ebeveynler ve kardeşler arasındaki ilişkilerin, bir çocuğu sosyalleşmesi açısından etkili olduğunu beklemek mümkündür. Bir çocuğun, ebeveynleriyle olan günlük etkileşimleri, çocuğun kendi sosyal dünyasını ve bu sosyal dünyası içerisinde diğer insanların sosyal dünyalarını da kurabileceği doğal bir laboratuar işlevi görmektedir (Akt. Laible ve başk., 2004;552 ).

Ana-baba, çocuğun en uzun süre ve en yakın etkileşimde bulunduğu kişilerdir. Çocuk, kültürel değerlerini, temel alışkanlıklarını, gelişim görevlerine karşı yaklaşımlarını aile ortamında kazanmaktadır. Çocuğun olumlu bir benlik tasarımı oluşturmasında, yeterlik duygusu kazanmasında ana-babası ile etkileşimi sırasında aldığı geri bildirimler çok önemli rol oynamaktadır. Ana-babalar, çocuklar için en yakın özdeşim modelleridirler. Özellikle kişiliğin oluşumunun ilk yıllarında ana-babaların tutumları, çocuklarda temel özelliklerin oluşmasında önemli rol oynamaktadır (Gürsoy ve Coşkun, 2006;152).

Ebeveynlik kendi başına stres yaratıcı bir süreç olarak düşünülebilir. Abidin’e göre, ebeveynlik stresinin 3 ana kaynağı vardır; (1) Çocuk karakteristik özellikleri (2) Ebeveyn karakteristik özellikleri (3) Durumsal ya da demografik yaşam stresi. Ebeveynlik stres kaynaklarıyla başa çıkabilme, ebeveynlik bağlanma ilişkilerine de dayanabilir. Diğer bir ifadeyle farklı ebeveynlik bağlanma ilişkileri, yaşanan ebeveynlik stresindeki farklılıklarla ilişkili olabilmektedir (Akt. Russell ve Russell, 1996;64).

Ebeveyn-çocuk ilişkisinin doğası, çocuk büyüdükçe ve ebeveyn-çocuk etkileşimlerinin bağlamı değiştikçe farklılık gösterecektir. Okul çağındaki çocukların, fiziksel bakım, oyun, günlük bilişsel, sosyal ve duygusal ihtiyaçları, bebeklerin ihtiyaçlarından büyük oranda farklılık göstermektedir. Bu dönemde sözel iletişim, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin en belirgin özelliğidir. Bronstein (1984), ebeveyn rollerinin çocuklar büyüdükçe, sınırlayıcılık/sıcaklık boyutlarında daha da farklılaşacağını ve babaların daha sınırlayıcı ve annelerin daha sıcak olacağını savunmaktadır (Akt. Russell- Russell, 1987;1574).

Çocuk üç yaşına girdiğinde, yaşanan olumsuzluklar ve ebeveyn çocuk arasında sürekli ortaya çıkan mücadeleler azalır ve erken bebeklik dönemindeki sakinlik havası yeniden ortaya çıkar. Sözel ve zihinsel kabiliyetleri göz önünde bulundurulduğunda, üç yaşındaki çocuklar diğer kişilerle yaşanacak ortak deneyimlerden büyük zevk alırlar. Dört ve beş yaşındaki çocuklara ebeveynlik yapılması sırasında, bazı yeni güçlükler ortaya çıkar. Çocuğun kendisi ve dış dünyası hakkındaki duyguları gelişmeye başladıkça, cinsel merak ve artan bir saldırganlık hali kendini göstermeye başlar. Dört ve beş yaşındaki çocuklar, televizyonda izledikleri saldırgan süper kahramanlar, hayaletler ve canavarlara hayranlık duyabilmektedir (Klas, 1996;158).

Annelerin genellikle çocuklarına karşı farklı şekilde davranmadıkları düşünülürken, Belsky (1979) ve Lamb (1997)’ın yaptıkları araştırmalarda babaların tercihen oğullarıyla etkileşim kurdukları görülmüştür (Akt. Russell- Russell, 1987;1574). Kızlar, ebeveynlerine karşı, kardeşlerine gösterdiklerinden daha fazla içtenlik gösterirler. Çocuklar genellikle, ebeveynlerini kendilerine yardım sağlayan ve kendileri üzerinde güç sahibi olan kişiler olarak görürlerken, kardeşlerini bir çatışma kaynağı olarak kabul etmektedir (Ross ve başk., 2005;111).

Ebeveynlerin eğitim seviyeleri, çocukların makro sistemlerdeki konumlarının bir belirleyicisidir. Ebeveynlerin eğitim düzeylerinin, çocukların gelişimsel sonuçları üzerinde, doğrudan ve dolaylı etkilere sahip olduğu düşünülmektedir (Akt. Hortaçsu, 1994;179-180).

Çocukların kendileri hakkındaki olumlu duygularının, ebeveyn-çocuk ilişkisi ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. Ebeveyn-çocuk ilişkilerinin kalitesi gibi ailesel süreçler, okulöncesi yıllar boyunca çok sayıda yeteneğin gelişimini etkilemektedir (Akt. Warash ve Markstrom, 2001;485). Ebeveyn-çocuk ilişkisi, çocuğun okula uyumunu da etkileyebilmektedir. Çocuk-anne etkileşiminin kalitesinin, çocuğun okulöncesi kuruma ve anaokuluna olan uyumu üzerinde, öğretmen-çocuk ilişkisinin kalitesinden daha fazla etkili olduğunu ifade eden Pianta, Nimetz ve Bennet (1997) tarafından yapılan çalışmalar, ebeveyn-çocuk ilişkisinin doğası ve sınıf ortamı arasındaki bu ilişkiyi göstermektedir. Reynolds (1992), sınıf içi faaliyetlere ebeveynlerin katılımının, özellikle düşük gelir grubuna ait çocukların akademik başarılarıyla ilişkili olduğunu saptamıştır. Başarı testlerinde daha yüksek sonuçlar elde eden çocukların, daha yüksek öz güvene sahip oldukları görülmüştür (Akt. Warash ve Markstrom, 2001;485). Kısacası, aile, çocuğun kendisi hakkındaki duygularını etkilemekte ve çocuğun kendisi hakkındaki bu duyguları, çocuğun elde edeceği akademik başarıya yansımaktadır (Warash ve Markstrom, 2001;485).

Eşler arasındaki ilişki ise ailedeki öncelikli ilişkidir. Bütün bir ailenin temelini bu ilişki sağlar. Çocuklar, ebeveynleri arasında meydana gelen ilişkiden etkilenirler. Eğer eşler birbirini sever ve bu duyguyu açık şekilde sergilerlerse, çocuklar, ebeveynlerinin mutlu olduğunu anlayabileceklerdir. Bu çocuklar da özgür bir şekilde sevecek ve sevgilerini yansıtabileceklerdir. Çocuklar, eşler arası olumlu ilişkilerin var olduğu ailelerde kendilerini güvende hissederler. Ebeveynlerinin, her zaman yardımına hazır olduklarını bilen çocuklar, serbestçe büyümeye ve kendi hedeflerini takip etmeye istekli olabilecektir (Ryder, 1995;67).

Ebeveynler arasındaki ilişki, karşılıklı bir ortaklıktır. Fakat ebeveyn-çocuk arasındaki ilişki genellikle tek yönlüdür; ebeveyn gerekli bakımları sağlar ve çocuk bunları alır. Ebeveynler arasındaki ilişkiler yatay olarak, ebeveyn-çocuk ilişkisi ise dikey olarak tanımlanmaktadır. Ancak, eğer çocuk, bir yetişkinin rollerinin önemli kısımlarını üstlenir ve bir yetişkin de, bir rol değişimi ile bir çocuğun rollerinin önemli kısımlarını üstlenirse, ebeveyn-çocuk ilişkisi yatay hale gelebilmektedir (Akt. Macfie ve başk., 2005;515).

Rollerin tersine dönmesi, bir ilişki karışıklığıdır. Böyle bir durumda bir ebeveyn çocuktan, bir yetişkin gibi davranmasını ve ebeveynlik, sıkı dostluk ve oyun gibi, ebeveynin bazı ihtiyaçlarını karşılamasını bekler. Rol değişimi (role reversal), bebeklik döneminde bir çocuğun kişisel gelişimini olumsuz şekilde etkileyebilir. Bebeklik döneminde anne babaya düşen görev, çocuğun etrafını keşfedebileceği güvenli bir ortamı sağlamanın yanında, sadece bireyselliği teşvik etmek değil, hem güvenlik hem de sosyal kuralları sağlayacak sınırları da belirlemek olmalıdır (Akt. Macfie ve başk., 2005;515).

Son 25 yılda, duygular ve duygusal gelişim üzerine olan bilgilerde önemli gelişmeler görülmektedir. Son zamanlara kadar, çoğu gelişimsel çalışma, çocukları bireyler olarak kabul etmenin yanında, çocukların duygusal gelişimlerini oldukça bireysel ve zihinsel bir süreç olarak tanımlamaktadır. Bunların yanı sıra duygusal iletişimin gelişimi, duyguları içeren kişiler arası süreçler ve ilişki düzeninin duygusal dinamikleri gibi konular daha az sıklıkla incelenmiştir. Ancak, insanoğlunun önemli ilişkiler olmaksızın yaşayamayan ve gelişemeyen sosyal bir canlı olarak doğduğu daima dikkate alınmalıdır (Salisch ve Saarni, 2001;289).

Çocukların birçok gelişimini doğrudan etkileyen ebeveyn davranışları arştırmacılar tarafından incelenmiş ve ebeveynlerin bu tutum ve davranışları farklı sınıflandırmalar içerisinde ele alınmıştır.