• Sonuç bulunamadı

1.5. Konu İle İlgili Yapılan Çalışmalar

1.5.2. Öğretmen-Çocuk İlişkileri İle İlgili Araştırmalar

Colwell-Lindsey (2003) yaptıkları araştırmada, öğretmen-öğrenci etkileşimi ile çocukların kendileri ve akranları hakkındaki algıları arasındaki ilişkiyi

incelemişlerdir. 4 aylık bir okul süreci boyunca, sınıf içi ve sınıf dışı aktiviteler yoluyla, 47 okulöncesi öğrencisi (27 erkek, 20 kız) gözlenmiş, öğrencilerin işbirlikçi davranışlarının, duygusal ifadelerinin ve öğretmenlerine yönelik tutumlarının yanı sıra, öğrencilerin öğretmenleriyle etkileşim içerisinde geçirdikleri zamanlar değerlendirmeye alınmıştır. Ayrıca, öğrencilerin kendileri ve akranları hakkındaki algılarını değerlendirmek için tasarlanan görüşmelerde öğrenciler de yer almıştır. Sonuçlar, kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla öğretmenleriyle etkileşim içerisinde daha fazla zaman geçirdikleri ve erkek öğrencilere oranla öğretmenleriyle daha fazla işbirliği içerisinde olduklarını göstermiştir. Ayrıca kız çocuklarının öğretmenleriyle etkileşimlerinin daha olumlu olduğu da ortaya çıkmıştır.

Hamre-Pianta (2001), 179 öğrenciden oluşan bir örneklem topluluğu (anaokulu seviyesinden 8. sınıf seviyesine kadar) üzerinde yaptıkları araştırmada, anaokulu öğretmenlerinin, öğrencilerle olan ilişkilerine yönelik algılarının, bu öğrencilerin ileriki dönemlerdeki okul başarılarını ne oranda etkilediğini incelemek için, süreci izlemeye almışlardır. Bu izleme sürecinde, çocukların davranışlarını ve öğretmen-öğrenci ilişkisinin kalitesini puanlamışlardır. Elde edilen veriler, akademik dönemlerde alınan notları, standart test sonuçlarını, çalışma-alışkanlık puanlarını ve disiplin kayıtlarını kapsamaktadır. Anaokulundaki ilişkisel olumsuzlukların (özellikle çatışma ve bağımlılıkla kendini gösteren olumsuzluklar), genellikle erkek çocuklar olmak üzere, üst seviyelerde davranış problemleri yaşayan çocukların, 8. sınıfa kadar olan akademik ve davranışsal sonuçlarıyla ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırma, okul başarısının göstergeleri, gelişimde yetişkin-çocuk ilişkilerinin rolü ve bir dizi erken müdahale ve engelleme çabaları üzerine geliştirilen teoriler açısından anlamlı sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

Chung (2000), okulöncesi çağdaki çocuklarla öğretmenleri arasındaki ilişkilerin kalitesinde, öğretmenin oynadığı rolü araştırmıştır. Buna ek olarak bu çalışmada, öğretmen-çocuk ilişkilerini etkileyen en önemli öğretmen faktörü tanımlanmıştır. Araştırmada incelenen öğretmen faktörleri arasında, öğretmenlerin eğitim geçmişleri, sahip oldukları öğretmenlik tecrübesinin süresi, öğretmenlik yeterlilikleri ve ebeveyn-öğretmen ilişkileri yer almıştır. Araştırmada, bir öğretmen bilgi anketi ve 3 değerlendirme ölçeği kullanılmıştır. Çalışmada, toplam 152 çocuk

bakım ve okulöncesi (3–6 yaş) başöğretmenleri yer almıştır. Sonuçlar, öğretmenlerin eğitim geçmişlerinin, öğretmenlik yeterliliklerinin ve ebeveyn-çocuk ilişkilerinin öğretmen-çocuk ilişkileriyle bağlantılı, öğretmen faktörleri olduğunu göstermiştir. Ebeveyn-öğretmen ilişkilerinin öğretmen-çocuk ilişkilerinin en güçlü göstergelerinden biri olduğu ortaya çıkmıştır.

Pianta-Stuhlman (2004), 490 öğrenciden oluşan bir örneklem grubu üzerinde yaptıkları çalışmada, öğretmen-öğrenci ilişkilerindeki yakınlık ve çatışma ile öğrencilerin 1. sınıftaki sosyal ve akademik becerileri arasındaki ilişkileri incelemişlerdir. Öğretmen-öğrenci ilişkilerinin değerlendirme süreci, okulöncesi ve 1. sınıftan elde edilmiştir. Sonuçlar, öğretmen-öğrenci ilişki kalitesinin, çocukların 1. sınıf becerilerini belirlediğini göstermiştir. Araştırmada çocukların cinsiyet, sosyo- ekonomik durumu, okulöncesinde tutulan ilgilerine yönelik kayıtları, istatistiksel açıdan kontrol edilmiştir. 1. sınıf seviyesinde öğrencilerde görülen bireysel beceri farklılıklarının, okulöncesi dönemdeki sosyal ve akademik becerilerle yakından ilişkili olmasıyla birlikte, beceri seviyesindeki değişimlerle, öğretmen-öğrenci ilişki kalitesinin ayrıca yakından ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Bulgular genel olarak, öğrencilerin okul başarısı için gerekli becerileri edinme yeteneklerinde, öğretmen- öğrenci ilişkilerinin önemli bir rol oynadığını göstermektedir.

Pianta-Stuhlman (2001), bir başka araştırmada, yarı yapılanmış görüşmeler yoluyla, öğretmenlerin çocuklarla olan ilişkileriyle ilgili görüşlerini almış ve ardından bu öğretmen ifadelerini, öğretmenlerin sınıf içerisinde çocuklara karşı davranışlarının izlenmesi yoluyla araştırmışlardır. Araştırmada, anaokulu ve 1. sınıflardan 50 öğretmen, sınıflarındaki bir öğrenciyle olan ilişkileri hakkında görüşmeye alınmış ve bu öğretmenlerin sınıfları yarım gün boyunca gözlenmiştir. Çocukla öğretmenlerin arasındaki ilişkinin farklı yönlerini yansıtan yedi kriter görüşmede dikkate alınmıştır. Bunlar: uyum, başarı, güvenlik, negatif duyguların ortadan kaldırılması, olumlu etki ve olumsuz etkidir. Araştırmada, öğretmenlerin görüşmelerde anlattıkları, kendilerine karşı çocukta gözlenen davranışın çeşitli yönleriyle, çocuğa yönelik gözlenen öğretmen davranışı arasında anlamlı ilişkiler ortaya çıkmıştır.

Ölçer (2004), okulöncesi öğretmenlerinin çocuklarla etkileşim sıklıkları, sözel ve sözel olmayan etkileşimlerinin yönünü (olumlu-olumsuz) belirlemek, aynı zamanda öğretmenlerin çocuklarla etkileşim sıklığı ve yönü üzerinde etkili olabileceği düşünülen değişkenlerle olan ilişkilerini tespit etmek amacıyla bir araştırma yapmıştır. 15 anasınıfı öğretmeni ve onların 171 öğrencisinin katıldığı çalışmanın sonuçlarına göre, öğretmenlerin çocuklarla etkileşim sıklığı ve yönü ile anne eğitim düzeyi, çocuğun cinsiyeti arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken, öğretmenlerin çocuklarla etkileşim sıklığı ve yönü ile çocuklardan beklenti düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ailenin gelir düzeyi söz konusu olduğunda, öğretmenlerin çocuklarla etkileşim sıklığı ve sözel olan etkileşim yönü ile ailenin gelir düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken, sözel olmayan etkileşimin yönünde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca öğretmenlerin çocuklarla etkileşim sıklığı ile çocukların fiziksel çekicilikleri arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmazken, sözel olan etkileşim yönü ile çocukların fiziksel çekicilikleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

Rydell-Bohlin ve Theroll (2005), yaptıkları araştırmada, ebeveynlere bağlanmanın ve çekingenliğin, çocukların okulöncesi eğitimde akranlarıyla olan uyum ve öğretmenleriyle olan ilişkilerinin bir belirleyicisi olup olmadığını incelemişlerdir. 112 öğrenciden (% 46 erkek) oluşan bir grupta, beş yaşında görülen anne-babalara bağlanma ve çekingenliğin, altı yaşına gelindiğinde okulöncesi eğitimdeki çocukların sosyal ilişkilerinin nasıl olacağını kestirmede, belirleyici unsur olarak geçerliliği araştırılmıştır. Araştırmada, bağlanmayı değerlendirmek için bir öykü tamamlama aktivitesinden yararlanılmıştır. Ayrıca okulöncesi öğretmenlerinin öğretmen-çocuk ilişkisi ve çocuğun akran ilişkileri karşılaştırılmıştır. Araştırma sonuçlarında, uzak durma eğilimleri gösteren öğrenciler, öğretmenleriyle daha uzak ve daha çatışmalı ilişkiler kuruyorken, bu öğrenciler güvenli bağlanma özellikleri gösteren diğer çocuklarla kıyaslandıkları zaman, akranlarına karşı daha az pro-sosyal uyum sergilemişlerdir. Kararsız davranışlar sergileyen öğrenciler, öğretmenleriyle daha az ilişkiler kurmuşlardır ki, bu öğrenciler, güven sergileyen öğrencilerle kıyaslandıklarında akranlarıyla olan ilişkilerinde daha az sosyal girişkenlik sergilemişlerdir. Çekingen öğrenciler daha uzak ve daha az çelişkili öğretmen

ilişkileri yaşıyorken, çekingen olmayan öğrencilerle karşılaştırıldıkları zaman akranlarıyla olan ilişkilerinde daha az sosyal ilişkiler sergilemişlerdir. Sonuç olarak, sosyal ilişkiler üzerinde, çekingenliğin ve bağlanma kalitesinin arasında az da olsa anlamlı bir etkileşim olduğu ortaya çıkmıştır.

Meehan-Hughes ve Cavell (2003), iki yıl süreli bir araştırmada, öğretmen- öğrenci ilişkilerinin kalitesi ve çocukların saldırganlık düzeyi arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmaya 2. ve 3. sınıf seviyelerindeki saldırganlık eğilimi gösteren 140 öğrenci katılmıştır (ortalama yaş 8,8). Elde edilen veriler, destekleyici öğretmen-öğrenci ilişkileri ve saldırganlık arasındaki ilişki üzerinde, olumsuz ebeveyn-çocuk ilişki kalitesinin, negatif etkisini azalttığını ortaya çıkarmıştır.

Koomen-Van Leeuwen ve Van der Leij (2004), okulöncesi çocuklarının duygusal güvenlik, yapılan aktivitelerde yer alma ve elde ettikleri başarılar ile bilişsel bir eğitim ortamında öğretmenin destekçi olarak hazır bulunması arasındaki ilişkileri araştırmışlardır. Bu bilişsel eğitim ortamında öğretmenin içtenliği değişiklik göstermektedir. Katılımcılar 48 okul öncesi çocuktan oluşmaktadır (Ortalama yaş 51,65 ay); 16 çocuk kendi öğretmenlerinden eğitim görmüş ( deney grubu 1), diğer 16 öğrenci daha az içtenlik gösteren bir öğretmen tarafından eğitilmiş (deney grubu 2) ve 16 öğrenci hiçbir eğitim almamıştır (Kontrol grubu). Üç eğitim amaçlı oturumda öğrenciler, eşler halinde yeni bir sınıflandırma ve hatırlama aktivitesinde çalışmışlardır. Eğitimli gözlemciler çocukların duygusal güvensizliklerini, aktiviteye katılımlarını ve öğretmenin destekleyici bir şekilde hazır bulunuşluğunu puanlamışlardır. Buna ek olarak sınıflandırma ve spontane hatırlama, çeşitli test skorları yoluyla ölçülmüştür. Çocukların duygusal güvensizlikleri, eğitim süresince aktivitelere katılımları olumsuz yönde etkilemiştir. Çocukların duygusal olarak kendilerini güvende hissetmeleri, katılımı ve bunun karşılığında spontane hatırlamayı olumlu yönde etkilemiştir. Buna ek olarak bir test durumunda, duygusal güvensizliğin, spontane hatırlama üzerinde doğrudan negatif bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Duygusal güvenlik üzerinde, öğretmenin destekleyici bir şekildeki hazır bulunuşluğunun hiçbir etkisi bulunmamıştır. Bulgular, çocukların katılımının öğrenme için önemli olduğunu ve duygusal güvensizlik tecrübelerinin aktivitelere

katılımı, test performansını ve okul başarısını olumsuz şekilde etkileyebileceğini göstermektedir.

Howes-Hamilton (1992a), bebeklik dönemi ve okulöncesi dönemdeki çocukların, anne ve öğretmenleriyle olan ilişkilerini incelemişlerdir. Araştırmada, 110 çocuk anneleriyle birlikte, çeşitli ziyaret ve toplantılar yoluyla ve 403 çocuk da öğretmenlerinin yanında gözlenmiştir. Bu gözlemlerden sonra üç farklı ilişki kategorisi ortaya çıkmıştır. Bu kategoriler; güvenli ilişki kategorisi, çekingen ilişki kategorisi ve kararsız ilişki kategorisi başlıkları altında ele alınmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, Güvenli ilişki kategorisine dâhil olan çocukların, diğer iki kategorideki çocuklara oranla, öğretmenleriyle daha fazla yakınlık içerisinde oldukları görülmüştür. Karasız ilişkiler kategorisindeki çocuklar ise, çekingen ilişki kategorisindeki çocuklarla kıyaslandığında, öğretmenlerine kaşı daha yakın ilişkiler içerisinde oldukları ortaya çıkmıştır.

Howes-Hamilton (1992b), başka bir araştırmada, çocuk bakım merkezlerine kayıt olan çocukların, bakım ilişkilerini incelemek amacıyla, 72 ve 106 çocuktan oluşan iki gruba, bebeklikten okulöncesi döneme kadar olan süreçte uzun süreli bir çalışma uygulamışlardır. Öğretmen-çocuk ilişkisinin kalitesi, “Bağlanma Q-Set” testleriyle ölçülmüş ve bu ilişki kalitesinin öğretmen aynı kaldığı sürece sabit olduğu görülmüştür. Öğretmen değiştiği zaman, öğretmen-çocuk ilişki kalitesi, çocuklar 30 aylık olana kadar, sabit olmama eğilimi gösterirken, 30 ayın ardından, öğretmen- çocuk ilişki kalitesinin, öğretmenin değişip değişmemesine bakılmaksızın, sabit olma eğilimi gösterdiği ortaya çıkmıştır.

Kienbaum-Volland ve Ulich (2001), beş yaşındaki okulöncesi çocukları arasında, sosyalleşme etkileri, kişi değişkenleri, anlayış ve pro-sosyal davranışlar arasındaki ilişkileri incelemek için iki çalışma yürütmüştür. Araştırmacılar, özellikle çocuk karakter özellikleri (cinsiyet, yabancılara yönelik tutum) ve öğretmenlerin sosyalleşmeye yönelik uygulamaları (çalışma 1) ve annelerin bakım stilleri (çalışma 2) arasındaki etkileşime yoğunlaşmışlardır. Birinci çalışmaya beş yaşındaki 105 çocuk, 25 öğretmen ve 93 ebeveyn, ikinci çalışmaya ise beş yaşındaki 79 çocuk ve onların anneleri dâhil edilmiştir. Çalışma 1 de sıkıntı oluşturan bir ortamla karşı karşıya bırakılan öğrencilerin, bu sıkıntı yaratan duruma olan tepkileri gözlenmiştir.

Anneler çocuklarının tutumlarını değerlendirmişler ve kendi bakım stillerinin kalitesini değerlendirmek amacıyla bir görüşmede yer almışlardır. Öğretmenlerin sıcak tutumları ve çocukların sıkıntı yaratan duruma yönelik anlayışlı, pro-sosyal tepkileri arasında, az miktarda da olsa olumlu ilişkilerin ortaya çıktığı gözlenmiştir; ebeveyn davranışına yönelik hiçbir doğrudan etki ise ortaya çıkmamıştır. Çocukların tutumları ve anlayışlı, pro-sosyal tepkileri arasında ise, az miktarda da olsa, olumsuz ilişkiler olduğu ortaya çıkmıştır.

Hughes-Cavell ve Jackson (1999), saldırgan tavırlara sahip oldukları, öğretmenleri tarafından değerlendirilen 2. ve 3. sınıf öğrencilerinden oluşan 61 çocuk üzerinde, öğretmen-öğrenci ilişkisinin kalitesinin, çocukların saldırganlık seviyesi üzerine olan etkisini araştırmışlardır. Çalışmada, öğretmenler ve öğrenciler, ilişkinin kalitesine yönelik ifadelerinde çok az uzlaşı göstermişlerdir. Öğretmenlerin ve öğrencilerin birinci yıldaki ilişkinin kalitesi üzerine olan ifadeleri, öğretmenlerin bir sonraki yıldaki saldırganlık değerlendirmelerini belirler nitelikte olduğu görülmüştür. Araştırmanın sonucunda, olumlu bir öğretmen-öğrenci ilişkisinin, ebeveyni tarafından önceki dönemlerde olumsuz tutuma maruz kalan çocuklar için büyük faydalar sağladığı ortaya çıkmıştır.

Howes (2000), beş yıllık bir süreçte, 307 çocuğun (152 kız) yer aldığı araştırmada, okulöncesi sosyo-duygusal atmosfer, erken öğretmen-çocuk ilişkilerinin ve davranış problemlerinin, çocukların daha sonraki yıllarda akranlarıyla olan sosyal ilişkileri üzerindeki etkilerini incelemiştir. Okulöncesi sınıflarda, akranlar arası sosyal ilişki atmosferini ölçmek amacıyla “Akran Oyun Ölçeği” kullanılmıştır. Davranış problemlerini ölçmek için “Sınıf Davranış Envanteri”, hem sınıf içi hem de bireysel düzeyde öğretmen-çocuk ilişki kalitesini ölçmek için ise “Öğretmen-Çocuk İlişki Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarında, çocukların ileriki öğrenim dönemlerinde, akranlarıyla olan sosyal ilişkilerinin, öğretmenleriyle olan ilişkilerinin ve sınıf içerisinde yaşayacakları sosyo-duygusal iklimin öngörüsünde, okulöncesi dönemdeki ve araştırmanın ilk 4 yılındaki durumlarının belirleyici ve yol gösterici olduğu ortaya çıkmıştır.

Kesner (1994), yaptığı araştırmada, öğretmenlerin bağlanma geçmişlerinin, bu öğretmenlerin sınıflarındaki çocuklarla kuracakları bağlanma ilişkilerinin türü

üzerindeki etkilerini incelemiştir. Araştırmaya 31 mezuniyet seviyesindeki öğretmen adayı ve 51 okulöncesi çocuğu katılmıştır. Öğretmenler, önce kendi bağlanma geçmişleriyle ilgili bir “Bağlanma Tarihçesi Anketi”ni ve öğrencilerle yapılan çalışmaların ardından, “Öğretmen-Öğrenci İlişkiler Ölçeği”ni doldurmuşlardır. Sonuçlar, bir öğretmenin çocukluk dönemi bağlanma tecrübelerinin ve o öğretmenin kendi öğrencileriyle arasında oluşacak ilişkilerin kalitesi arasında bir ilişkinin olduğuna yönelik bazı kanıtlar sağlamıştır. Elde edilen veriler, daha güvenli bağlanma geçmişine sahip öğretmenlerin öğrencileriyle daha az bağımlılıkla kendini gösteren ilişkiler kurduklarını ortaya çıkarmıştır.

Öğretmenlerin sınıf içerisindeki saldırgan ve çekingen davranışlar hakkındaki görüşlerinin, öğretmenlerin öğrencilere verdikleri destek ve ilginin, bu sınıf içi davranışlar ve akranlar tarafından kabul, sosyal uyum hakkındaki öğrenci görüşleri arasındaki ilişkileri etkilediği varsayılmaktadır. Chang (2003), bu varsayımları, 82 ortaokul sınıfında, yaşları 13 ile 16 arasında değişen 4650 kişilik bir örneklemde araştırmıştır. Sonuçlar, öğretmenlerin saldırganlığa ve çekingenliğe yönelik anlayışlı tutumlarının olmayışının, hem saldırganlık hem de çekingen öğrencilerin kendi algılarını geliştirdiğini ortaya çıkarmıştır. Öğretmenlerin içten davranışlarının da benzer etkilerinin olduğu ortaya çıkmıştır. Pro-sosyal liderliğin, öğretmen inançlarından bağımsız olarak, öğrenciler arasında olumlu bir sosyal etkiye sahip olduğu saptanmıştır.

Howes-Hamilton ve Matheson (1994), uzun süreli bir araştırmada, bebeklik dönemlerinde, çocuk bakım merkezlerinde eğitim almış 48 adet dört yaşındaki çocuk örneklemi üzerinde, çocukların akranlarıyla sosyal uyumları ve öğretmen-öğrenci ilişkilerinin farklı yönleri arasındaki ilişkilerini araştırmışlardır. Öğretmenleriyle önceki dönemlerinde güvenli ilişkiler geliştirmiş olan öğrencilerin, saldırganlık oranları arasında negatif bir ilişki ortaya çıkmıştır. Ayrıca, öğretmenleriyle güvenli ilişkiler geliştiren öğrenciler daha sonraki dönemlerde akran grubu içerisinde de olumlu davranışlar sergilemişlerdir. Okulöncesi dönemde öğretmenle kurulan güvenli ilişkinin, pro-sosyal davranışlar ve çekingen davranışlarla ilişkisinin olduğu saptanmıştır. Okulöncesi dönemde öğretmenlere bağımlılığın, sosyal çekingenlik ve aşırı saldırganlıkla bağları da ortaya çıkmıştır. Olumlu öğretmen-çocuk

sosyalleşmesinin, ileriki dönemlerde daha yüksek akran kabulüne yol açtığı anlaşılmıştır.

Henricsson-Rydell (2006) tarafından yapılan bir araştırmada, çeşitli problemler sergileyen çocuklar için, çocuğun sosyal uyumu, öğretmen ilişkileri ve akranlarına yönelik davranışları arasındaki ilişkinin, daha sonraki dönemlerde bu problemlerin devamı, okul performansı ve akranları tarafından kabul görme unsurları üzerindeki rolleri araştırılmıştır. Araştırma süresince, problemlerini içselleştiren (25 öğrenci), dışarıya yansıtan (26 öğrenci) ve problem sergileyen (44 öğrenci) olmak üzere, üç öğrenci grubu, 1. sınıftan başlayarak 6. sınıfa kadar izlemeye alınmıştır. Öğretmenler, 1., 3., ve 6. sınıf seviyelerinde, öğrencilerin davranış problemlerini ve sosyal uyumlarını oranlamışlardır. Ayrıca, 3. sınıfta, öğretmen-çocuk ilişkileri ve 6. sınıfta okul başarısı değerlendirilmiştir. Aynı zamanda akranlarla olan davranışlar, ilköğretim 2. kademenin son dönemlerinde yapılan gözlemlerle değerlendirilmiştir. Akranlar tarafından kabul görme durumu, 6. sınıfta akranların öğrenci hakkındaki görüşlerinin alınması yoluyla değerlendirilirken, her iki problem grubuna dâhil öğrenciler, problemsiz gruptaki öğrencilerle kıyaslandıklarında, 6. sınıf seviyesinde, daha düşük sosyal uyum, daha düşük okul başarısı ve daha düşük akran kabul oranlarına sahip oldukları saptanmıştır.

Blankemeyer- Flannery ve Vazsonyi (2002), çocukların öğretmenleriyle olan

ilişkilerini algılayışlarında, çocukların saldırganlığının ve sosyal uyumun üç göstergesinin (akranlar tarafından tercih edilen davranış, öğretmen tarafından tercih edilen davranış ve sosyal uyum) rolünü değerlendirmişlerdir. Araştırmada yer alan katılımcılar, 3. ve 5. sınıflarda öğrenim gören 1432 öğrenci (688 erkek, 744 kız) ve bu öğrencilerin öğretmenleridir. İstatistiksel veriler önemli etkileşim etkilerini ortaya çıkarmıştır. Yetersiz okul uyumunun, kızlardan daha çok erkekler için, daha negatif algılanan öğretmen-çocuk ilişkileriyle bağlantılı olduğu görülmüştür. Buna ek olarak saldırgan öğrenciler arasında algılanan öğretmen-çocuk ilişkisinin, yüksek okul uyum seviyelerine sahip olan öğrenciler için, okula daha zayıf uyum gösteren öğrencilere oranla daha olumlu olduğu saptanmıştır.

Kentucky State Dept. Of Education (1991) tarafından yapılan bir araştırmada, uygun donanım ve müfredatların yanı sıra, sınıf içerisinde oluşan kişiler arası iklimin

kalitesi de etkili bir okulöncesi programı için gerekli bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum araştırmanın odak noktasını oluşturmuştur. Bu çalışma, sınıf içi ortamın oluşturulmasında okulöncesi öğretmenlerinin rollerini ele almaktadır. Bu bağlamda öğretmenlerin sorumlulukları arasında, (1) öğretmen-çocuk ilişkilerinin geliştirilmesi; (2) verimli bir ev-okul ilişkisinin tasarlanması ve (3) yardımcı kaynak çalışanlarla ilişkilerin kurulması yer almaktadır. Ayrıca araştırma, okulöncesi öğretmenlerinin sahip olması gerektiği düşünülen kişisel niteliklerin arasında en önemli olan özelliklerin, her bir çocuğun farklı oluşunu bilmek, esnek olabilirliğini anlamak ve her çocuğun çok değişik ilgi alanlarına sahip olduğunu bilmek gerektiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, atölye çalışmalarının, konferansların, hizmet içi eğitim faaliyetlerinin ve periyodik yayınların mesleki gelişimi yükseltme yolları olabilecekleri ifade edilmiştir. Öğretmenlerin kendi sınıf içi performanslarını değerlendirebilmelerinin ve sınıf dışı ortamlarla da etkileşimler kurabilmelerinin, bu öğretmenlerin mesleki olarak gelişebilmelerine imkân sağladığı da bir başka bulgu olarak ortaya çıkmıştır.