• Sonuç bulunamadı

1.3. Öğretmen-Çocuk ve Ebeveyn-Çocuk İlişkileri İle İlgili Teoriler

1.3.2. Bağlanma Teorisi

Bağlanma, bebek ile anne-baba arasında duygusal olarak olumlu ve karşılıklı yardım edici bir ilişkinin kurulmasını belirtmektedir. İlişki uygun bir şekilde kurulduğunda, anne-baba kendilerini bebeklerine uydurmakta, bebek de anne- babasına ihtiyaçları hakkında ipuçları vermektedir (Çağdaş, 2002;22).

Bowlby, bebeklerin, bir ya da birden fazla figüre (genellikle anne) hayatlarının ilk dönemlerinde bir bağlanma geliştirdiklerini öne sürmektedir.

Bağlanmanın öncelikli rolü, güvenlik ve koruma elde etmektir. Bağlanma figürü, çocuğun dünyayı keşfedebileceği ve kaygılı olduğu zamanlarda başvurabileceği güvenli bir temel olarak işlev görür (Akt. Browne ve Shlosberg, 2006;134). Bowlby, bağlanma davranışını, genellikle daha güçlü ve daha akıllı olarak algılanan bir bireye yakınlık kurulmasıyla sonuçlanan bir davranış şekli olarak tanımlar. Bağlanma kurulduktan sonra, genellikle hayatın ilk dokuz ayı içerisinde, çocuk bir bağlanma davranışlar sistemi geliştirir ve bu sistem, bağlanma figürünün davranışlarının gözlenmesi sürecini kapsar. Herhangi bir tehdit unsurunun algılanmadığı ve bağlanma figürünün mevcut olmadığı, bilindik bir durum içerisinde, bebek çevresini keşfetmek için kendini muhtemelen güvende hissedecektir. Annenin bebekten ayrı olduğu zamanlardaki gibi kaygı ve yabancılık hissinin yaşandığı durumlarda ise bebeğin sıkıntı ve endişesini yansıtması olasıdır. Böyle bir durumda, ağlama, sıkıca sarılma ve çeşitli sesler çıkararak çağırma gibi bağlanma davranışlarından, bağlanma figürünü geri getirmek, bakım ve duygusal açıdan rahata ermek için faydalanılır. Bu yüzden, bağlanma davranış sisteminin sürekli olarak işler vaziyette olduğu söylenemez. Ancak, tehlike, sıkıntı ve alışılmadık durumlarla karşılaşıldığı zamanlarda, aktif hale gelen bir sistem olarak ortaya çıkar (Akt. Browne ve

Shlosberg, 2006;135).

Birçok davranışçı teorisyen çocuğun anneye bağlanmasının önemi üzerinde durmuştur. Annenin bebeğe karşı olan duyguları birkaç ay içerisinde güçlü bir duygusal bağın oluşmasına neden olur. Fakat bu bağ her zaman oluşmayabilir. Klaus ve Kennell’in gözlemlerine göre doğumdan sonra bebeklerinden ayrı kalan annelerin, ayrı kalmayanlara göre çocuklarına farklı davrandıkları belirlenmiştir. Bu annelerin çocuklarını ihmal edebildikleri, hatta ret bile edebilme olasılıklarının olduğu saptanmıştır. Bebekle anne arasındaki oluşması gereken bağ ortadan kalkmış, bu yüzden ilk aylarda bu bağ oluşmamıştır. Bazı anneler bebeklerin kendilerine ait olup olmadığından bile şüphe edebilmişlerdir. Bu yüzden doğumdan sonraki ilk aylar çok duyarlı dönemlerdir ve anneler bebekleriyle ilişkilerini (bağlarını) bu dönemde oluştururlar. Bu dönemde ayrı kalma bu önemli bağın oluşmasını engelleyebilmektedir (Eisenberg, 1995).

Anne her ne kadar olumlu özelliklere sahip olursa olsun anne-çocuk ilişkisi her zaman istendiği gibi gitmemektedir. Anne ile çocuk arasındaki ilişki, çocuğun gelişim ve değişimine bağlıdır. Bir anne diğer çocuklar hakkında ne kadar bilgi edinebilirse ve her yaşın davranışsal bir özellik olduğunu bilirse, o zaman çocuğuyla daha iyi ilişki kurabilmektedir (Ames, 1993).

Bowlby, yaşça büyük yetişkinler üzerinde bağlanmayla ilgili deneysel araştırmalar yapmamıştır. Ancak, araştırmalarından elde ettiği bulguların çoğu, hayatın ileriki dönemleriyle de ilişkilidir. Bowlby (1969,1979), özellikle hastalık ya da ölüm zamanlarında, bağlanma davranışının ortaya çıktığına vurgu yapmaktadır. Bu durumlar, yaşlanmayla birlikte daha da ortaya çıkabilmektedir. Bowlby, hayatın ileriki dönemlerinde bağlanma davranışının artık sadece yaşça daha büyüklere yönelmeyeceğini, bunun yerine daha genç kişilere de yönebileceğini ifade etmektedir (Akt. Browne ve Shlosberg, 2006;135).

1.3.2.1. Bağlanma Teorisi ve Ebeveyn-Çocuk İlişkileri

Bowlby’nin bağlanma teorisi, bebeklerin ve bakıcılarının, evrimsel bir hazırlıkla, bebeğin ve genelde bütün türlerin yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olacak etkileşimler kurmak için, birbirlerine bağlı oldukları fikrini benimsemektedir. Bağlanma sistemi, bakıcının, erken bebeklik döneminde, bebekten gelen sinyallere cevaplar vermesiyle başlar. Aynı zamanda erken çocukluğun daha sonraki dönemlerinde, bazı özel durumlarla karşılaşıldığında, belirli bir amaca yönelik olarak, bebeğin özel bir bakıcıya yönelmesiyle devam eder. Bağlanma sitemi, bebek davranışını yöneten, keşif, korkudan sakınma ve yakın ilişkiler kurma gibi diğer sistemlerden farklılık gösterir. Bebekler, güvende oldukları zaman, onların bakımını üstlenmeyen kişilerle de sosyal etkileşimlere girebilmektedir (Levitt, 2005;30).

Bağlanmanın oluşabilmesi için sadece uyumlu bir bakım ve sevgi gerekir. Çocuğun kendisi hakkında verdiği ipuçlarına cevap vermek önemlidir. Kurulan ilişki karşılıklı olmalıdır. Bebek, ses, bakış ya da vücut hareketleriyle bağlantı kurduğunda, ebeveyn bunlara cevap verir ve buna karşılık olarak da bebek ebeveyne karşılık verir (Berger, 1999;267).

Ebeveynleriyle güvenli bağlanma geçmişine sahip olan bir çocuk, ilişkileri karşılıklı ve destekleyici olarak algılayacak, beraber olduğu akranları ve bakıcılarına karşı, empatik ve duyarlı olabilecektir. Karşılanmayan ihtiyaçlar ve çatışma ile kendisini gösteren erken ebeveyn-çocuk ilişkileri, daha sonra yaşanacak ilişkilerin de benzer özellikleri taşıyacaklarına olan inancı arttıracaktır (Akt. Wood ve başk., 2004;246).

Son zamanlarda yapılan nörolojik araştırmalar, Bowlby’nin (1969,1973, 1980), bağlanma ilişkisinin evrensel, biyolojik kökenlerinin olduğuna dair teorik bilgilerini destekler niteliktedir. Çoğu memeli gibi bebekler, bakılmalarına ve kendilerini daha çekici yapmaya yardımcı olacak biyolojik temelli bazı davranışlara sahiptirler (sıkıca sarılma, emme; gülümseme, sesler çıkarma gibi) (Akt. Haight ve başk., 2003;197).

1.3.2.2.Bağlanma Teorisi ve Öğretmen-Çocuk İlişkileri

Bağlanma teorisine göre, ilişkilerin içsel çalışma modelleri, erken ebeveyn- çocuk etkileşimleri sırasında gelişmeye başlar ve bunun ardından gelecekteki ilişkilere doğru taşınır. Çocukların çoğu, okulöncesi bir kuruma girdikleri zaman, uyumlu bir akran grubuyla ilk tecrübelerini yaşadıklarından dolayı, erken ebeveyn- çocuk ilişkilerinde ortaya çıkmış olan içsel çalışma modelleri, okulöncesi çağda olan çocuklar arasında ortaya çıkacak olan, akran ilişkilerinin şekli üzerinde önemli bir etkiye sahip olacaktır. Erken akran ilişkilerinin kalitesi, çocuğun ileriki hayatındaki psiko-sosyal uyumu için önemli göstergeler sunacaktır (Akt. Wood ve başk., 2004;246).

Hayatın ilk yıllarında kurulan yetersiz etkileşim ve yetersiz bakım, çocuğun yaşamının geri kalan kısımlarında da önemli etkilere sahiptir. Çocukların öğrenmeye hazır oluşlarıyla ilgili ölçütlerden biri de, çocukların okula başladıkları zaman kendilerini huzurlu hissetmeleridir. 1930’lardan bu yana bağlanmanın gerekliliğiyle ilgili araştırmalar yapılmaktadır. Çocukların diğer kişilerle bağlanma ilişkileri kurmaları gerekir. Bu kişiler, güvenilen, sevilen bakıcıları ve öğretmenleri olabilir. 2. Dünya savaşı sırasında çocuklar, bombardımanlardan kurtulabilmek amacıyla

Londra’dan uzaklaştırılmıştır. Ancak bu çocukların çoğu, sevdikleri kişilerden uzakta kalamadıkları için geriye dönmek zorunda kalmışlardır (Berger, 1999;267).

Çocuklar, korku yaratıcı durumlarda ya da kendilerini yorgun ve hasta hissettiklerinde, belirli bir kişinin yakınlık göstermesini istiyorlarsa daha güvenli bir şekilde bağlanabilirler. Çocuk üzgün olduğu zaman, bir bağlanma figürü, etkili bir bağlanma kaynağı olarak işlev görebilir. Bağlanma kavramı, çocuğun ebeveynleriyle olan ilişkileriyle sınırlı değildir (Pool ve başk., 2000;596).

Çekingen öğrenciler öğretmenleriyle güvene dayalı sıcak ilişkiler geliştirmede ve öğretmenlerine yaklaşmada yeterince hazır olmayabilirler. Ya da tam aksine çekingen bir çocuk, gerginlik oluşturan bir durum karşısında, sığınma arayışı içerisinde öğretmenine karşı daha bağımlı hale de gelebilir. Çekingen çocukların zamanla öğretmenleriyle sağlıklı ilişkiler geliştirdikleri görülmüştür (Akt. Rydell ve başk., 2005;188).

Ayrıca bazı çalışmalar, öğretmen-çocuk bağlanma ilişkisinin öğretmenin daha uzun süreler grubun bir parçası olduğu durumlarda, daha güvenli olduğunu saptamıştır (Akt. Pool ve başk., 2000;596).