• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: COĞRAFYA, NÜFUSU TEŞKİL EDEN TOPLULUKLAR VE ŞEHİRLER TOPLULUKLAR VE ŞEHİRLER

2.3. Dini Hayat

2.3.2. XIX. Yüzyılda Buhara’da Din

2.3.2.1. Nakşibendîlik

Nakşibend, Farsça nakış yapan demektir.667 Bu tarikat, Orta Asya’da Kübreviyye ve Yeseviyye başta olmak üzere hemen hemen diğer bütün tarikatların yerini almıştır.668 Tarikatın kurucusu Muhammed Bahaddin Nakşibendî’dir.669 Bahaddin Nakşibendî’nin haleflerinden çoğu Buhara ve çevresinde yaşamıştır. Ubeydullah Ahrâr döneminde Nakşibendîye Orta Asya’nın en yaygın tarikatı haline gelmiş, nüfuzu artmış ve doktiriner yapısı kuvvetlenmiştir.670 XVIII. yüzyılda Müceddidiyye kolu ortaya çıkmış, Buhara ve diğer şehirlerde hızla yayılmıştır.671

Müslümanlar arasında Nakşibendî tarikatı çok güçlü olup tarikatın merkezi Buhara idi. Dervişler, İşanlar ve Şeyhler, sadece Buhara’da değil bütün Orta-Doğu’da faaliyet gösteriyorlardı.672 Orta Asya’nın İslamlaşmasında Nakşibendî tarikatının etkisi büyüktü.673

Nakşibendî tarikatının XVI. ve XVII. yüzyılda ortaya çıkmış son büyük kolu olan Cubayri şeyhleri XIX. yüzyılda hanlar üzerinde büyük nüfuz sahibiydi. Hangâhlar birçok mümini kendilerine çekiyor ve tasavvuf törenleri Buhara hayatında büyük bir yer işgal ediyordu. Ama tasavvuf bölünmüş durumdaydı: zikr-i hafiyi vazeden, dansı ve müziği yasaklayan, İslami buyruklara çok saygılı bir tarikat olan Nakşibendiyye üyeleri zikr-i cehri ve sema yapan diğer tarikatların (Kadiriyye ve Yeseviyye gibi) üyelerine karşı çıkıyorlardı. Buhara devletinin koşbeği gibi en yüksek mevkilerdeki memurlar

667

Seda Yılmaz, Özbek Tekkeleri, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2007, s.49.

668 Hamid Algar, “Nakşibendiyye”, İslam Ansiklopedisi, c.32, İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 2006, s.335-336; Alexander Benningen ve Chantal Lemercier-QuelQejay, Sufi ve Komiser: Rusya’da İslam Tarikatları, Osman Türer (çev.), Ankara: Akçağ Yayınları, 1988, s.80.

669 Andican, s.74. 670 Algar, s.335-336. 671 Algar, s. 338-340.

672 Hayit, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi, s.128. 673

zaman zaman zikir ve sema törenlerine katkıda bulunuyorlardı.674

XIX. yüzyılda yapılmış en iyi tasvir Rus doğubilimci Nikolay Vladimirviç Khanikoff’a aittir. Khanikoff’un zikr-i hafi tasviri, Buharalı sufilerin özellikle de Nakşibendîlerin hayat tarzını uzun uzun işleyen kitabının bir bölümünde yer almaktadır. Khanikoff bu bölümde tarikata kabul törenini, çeşitli dua biçimlerini, zikr-i hafi meclisini ve dervişlik için aldığı eğitimi betimlemektedir.

Khanikoff’a göre, bir kişi Hangah’a gelip büyük işanın emirleri altına girmek istediğini söylediğinde hemen kabul edilmez, öncelikle kurallardan haberdar olup olmadığı sınanır, konudaki bilgisini kanıtladığında işan ona kendisini Allah’a yöneltmesini tavsiye ederdi. Böylece bir şeyh olup olmayacağı kesinleşirdi. İnanışlarına göre cevaplar rüyalarda ihsan edilecekti. Ancak buna erişmek için üç gün boyunca abdestsiz tek bir akşam bile uykuya yatmamak, ikinci olarak sürekli halı veya hasır gibi temiz bir şeyin üzerinde ibadet ederek kirli hiçbir şeyle temasta olmadığından emin olmak zorundaydı. Bu durumları yerine getiren kişi rüyasında cevapları alacaktı. Ancak cevaplar bazen mecazi olarak iletilebiliyor ve yorumlanması gerekebiliyordu. Örneğin, yeni katılan biri rüyasında hiç bir şey görmezse ya da yeşil bir çayır, çiçekler benzeri şeyler görecek olursa cennet niyeti kabul edilmiş demekti.

Tam tersi olur da bir kurt, yılan, akrep ya da herhangi şeytanî bir şey görürse cennetin teslimiyetini kabul etmediği şeklinde yorumlanırdı. Her iki durumda da üç günün sonunda pir ya da Büyük işana gider, gördüklerini ona aktarır ve pir, güzel yorumlarından emin olursa onu Hangâhın çilehane denilen tövbekâr adayların kabulü için ayrılmış kısmına götürürdü. Ama nihai kararı sadece işanların en yaşlısı olan “pir” verebilirdi. Aday tarikata kabul edilirse hangâha bitişik, çilehane adı verilen bir murakabe odasına alınır ve sonra pir tarafından intisap ettirilirdi.675

Pir de onun karşısına diz çöker ve ikisinin dizlerinin birbirine değmesine dikkat eder, sonra ona gözlerini kapaması ve bilincini kalbine yönlendirmesi, Allah’ın adından başka hiçbir şey düşünmemeye çalışması ve kalbindeki bu adı içinden olabildiğince

674 Zarcone, Yasak Kent Buhara, s.103. 675

tekrarlaması emrini tebliğ ederdi. Eğer talip belli bir ilham almaya layıksa, bir tür trans içine gömülür; kalbi pirinki ile aynı ritimde çarpmaya başlar ve ikisi birden saatlerce öyle kalıp hiç durmadan, hızlı hızlı Allah’ın adını tekrarlardı.676

Khanikoff bu tarikata kabul edilme töreninin bir başka türünü daha nakleder; buna göre, iki sufi kalplerinin içine dönüşü (müşahede) güçlendirmek için uzun süre soluklarını tutar, böylece kan başlarına hücum eder, ağızlarından, burunlarından ve kulaklarından dışarı çıkar ve kendilerini kaybedip yere yıkılırlardı.677 Tarikata kabul edilme töreninden sonra pir yeni müridine dört buyruk bildirir: her zaman abdestini almak, hiçbir zaman bir yabancıdan yardım istememek, tek başına Allah adını söyleme ve bu adı söyleyerek murakabeye dalma alıştırmasını yapmak, gün doğmadan önce ve ikindi namazı ile yatsı namazı arasında piri ziyaret etmek.678 En alt seviyeden en üst makama kadar bütün müridler pirine mutlak bir itaat duyarlardı.679

Ziyaretler sırasında, pirin diğer müritlerinin de eşliğinde, sufiler topluca zikr-i hafi yaparlardı. Zikir esnasında şevkin artmasının etkisiyle nefes alıp verirken zikreden kişilerden değişik hırıltılar duyulurdu.680 Halka şeklinde sıralanıp gözleri kapalı, giderek hızlanan bir ritimle Allah’ın adını tekrar ederlerdi. Khanikoff, adayın bu meclisler sırasında “eğitildiğini” söyler. Kemale ermeden önce adayın beş aşamadan geçmesi gerekirdi. Bu aşamalardan her biri zikrin hep daha içselleştirilmiş bir uygulamasının sonucuydu ve giderek yükselen “makam”lar elde etmesini sağlardı. İlk aşamada müşahede kalbe, sonra bedenin diğer bölümlerine yönelirdi. Bununla birlikte bu farklı müşahedelerin ayrı ayrı değil aynı anda yapıldıklarını bilmeyen Khanikoff bu alıştırmanın gerçek anlamını kavrayamamaktadır. Hatta betimlemesi iyice karmaşıklaşır, çünkü sözlerinin sonunda, gerçeğe biraz yaklaşarak, beşinci aşamanın ilk dört aşamanın bir bileşimi olduğuna işaret etmektedir. Aslında bir tek alıştırma söz konusudur: Sufi içinden Allah’ın adını yineleyerek ve giderek uzayan aralarla nefesini

676 Zarcone, s.104. 677 Khanikoff, s.105. 678

Zarcone, Yasak Kent Buhara, s.105.

679 Benningen, Sufi ve Komiser: Rusya’da İslam Tarikatları, s.172. 680

tutarak soluğunu ve bilincini, bedeninin “letaif” adı verilen çeşitli noktalarını hareket ettirirdi.681

Khanikoff bunu sadece bağnazlığın ve cehaletin bir ürünü olarak görmektedir. Onun bakışı, XIX. yüzyıl seyyahlarının çoğununkiyle aynıdır. Hatta zikir meclislerine Buhara’da büyük değer verilmesinden ve başkalarından öğüt alma eğiliminde olmayan Buhara hanının işanların reisine sık sık danışmasından kaygılanmıştır. Şaşırtıcı bir ayrıntı olarak Khanikoff, herkesin tanıdığı kör bir Nakşibendî’nin hiç soluk almadan, “lailaheillallah” sözünü yineleyerek bedeninin kutsal noktalarını üç bin kez müşahede edebildiğini nakleder.682 Nakşibendîliğe kısaca değinen Schuyler ise; Nakşibendîlerin kurallarını keşişlerinkine benzetmiş, hayatlarını diğer tarikatlardan farklı bulmuştur.683

Son olarak tüm bu aşamaları geçen kişi Hangah ve çalıştığı işandan tam bir işan olduğuna dair bir belge alırdı. Bu belgede onu yetiştiren mürşidin, onun hocasının ve Hz.Muhammed’e kadar uzanan isimlerin listesi vardı. Bu belgeler izin mektubu (hatt-ı ruhsat ya da hatt-ı irşad) adını taşır ve sahibine aynı şekilde diğerlerini eğitmeye izin verirdi. Şeyhlerin emrettiği tüm durumları uygularlardı.684 Belli bir mesafe kat etmiş olan müridin hayatı sürekli bir ibadet halinde geçer ve yoğun bir ruhi ve zihni konsantrasyon hali içinde yaşardı.685

Nakşibendiyye tarikatı kapılarını kadınlara açmakta kararsız olup tarikatlarda kadınlar sadece Yeseviyye’nin radikal ve gizli bir kolu olan Laçıler ve Atlı İşanlar’ın üyeleri arasında bulunurdu.686

2.3.2.2. Kalenderiler

Yaşadığı toplumun nizamına karşı çıkarak dünyayı kaale almaya değer görmeyen ve bu

681

Zarcone, Yasak Kent Buhara, s.105-106. 682 Khanikoff, s.254-260. 683 Schuyler, s.156. 684 Khanikoff, s.253.

685 Benningen, Sufi ve Komiser: Rusya'da İslam Tarikatları, s.172. 686

düşünce tarzını günlük hayat ve davranışlarıyla açığa vuran tasavvuf akımına Kalenderilik denir.687

IX. yüzyıldan itibaren, Horasan’ın ve Maveraünnehir’in Nişabur, Herat, Belh, Kabil, Buhara ve Semerkand gibi merkezlerinde yaşamış Melâmeti şeyhlerinin müritleri arasından ilk kalenderi sufilerin belirmeye başladığı varsayılmaktadır.688

Nakşibendîler kadar etkili olamasa da Buhara’daki diğer bir sınıf da Kalender yoksullarıdır. Diğer Müslüman ülkelerdeki dervişlerdendirler. Kalenderiler kendilerine ait evlere sahip olup Kalenderhane evlerinden ya da dergâhlarından büyük şehirlerde birer tane vardı. Bu yerler genelde şehirlerin dış mahallelerinde, mezarlıklara yakın yerlerde bulunurlardı. Buhara’daki, bu türlü kurumların en büyüklerinden bir tanesidir. İçerisinde reisleri, yani Kalender Baba’ya ait resmi bir ev, ayrıca her kalender için de birer özel oda bulunurdu. Kalender olmak düşüncesinde olan bir kişi bu isteğini Kalender Baba’ya bildirir böyle bir durumda Kalender Baba bu kişiyi, günler ve geceler boyunca sürecek bir teste tabi tutardı. Bu süre içerisinde kalender adayı günlerini gece gündüz dua ederek geçirmeliydi. Ayrıca süpürmek, temizlemek ve su taşımak gibi görevleri de yerine getirmek zorunda idi. Eğer aday kalender babanın gözünde, deneme sürecinden sonra, bir derviş olmak için uygun görülürse ve kendisine geleneksel kalender kıyafeti verilirse, diğerleriyle birlikte, dilenmesi için, yolculuklara uğurlanırdı.

Genel ilkeleri “Yoksulluk benim erdemimdir” şeklindedir.689 Kardeşliklerinin temel kuralı evlenmemek ve günlük gereksinimlerinin haricinde para tutmamaktır.690 Yiyecek olarak başkalarının cömertliğine sürekli bağımlılardı. Sadaka alımı ve dilencilik bir kural haline gelmişti.691 Yerleşik adetlere çok değer vermemeleri İslam’ın buyruklarına fazla saygı göstermemeleri ve uyuşturucu kullanmaları da farklı oldukları diğer

687

Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik: Kalenderiler: XIV-XVII. Yüzyıllar, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1992, s.17.

688 Ocak, Kalenderiler, s.5. 689 Olufsen, s.396. 690 Khanikoff, s.262. 691

Ahmet H. Karamustafa, Tanrının Kural Tanımaz Kulları: İslam Dünyasında Derviş Toplulukları (1200-1550), Ruşen Sezer (çev.), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2007, s.25.

noktalardandır.692

Buhara’da Perşembe ve Pazarları iki gün onların toplanmaları için tahsis edilmiştir. O günlerde caddelerde kalabalıklar halinde dolanır, gelip-geçenleri durdur, yüksek çığlıklar atarak sadaka isterlerdi.693 Hiçbir tüccar onları reddetmez ve akçe verirdi. Onlar ilahiler söylemeyi de ihmal etmezlerdi.

Kalenderlerden biri daima koronun lideri olarak önde yürür “Ya hu, Ya hak” diye yüksek bir bağırış atar ve böylece koronun diğer üyeleri de daha yumuşak seslerle ilahiye katılırlardı. Tüm gün boyunca dilencilikten sağladıklarını, akşam olduğunda ve dergâha döndüklerinde Kalender Baba’ya iletmek zorunda idiler. Kalender Baba da aldıklarını dergâhın tüm dervişleri arasında paylaştırırdı. Dervişler, İslam’a bağlı kalmalı ve yaşamını tamamen dilenerek sağlamalıydı.694

1860’lı yıllardan sonra Taşkent şehrinde yaşayan dervişlerin vaazlarının ve öğütlerinin fitne çıkarıcı bir yapı arz ettiği düşünülmüş, kamu düzenini bozdukları gerekçesiyle bu vaazlar yasaklanmıştır. Kalender dervişleri Semerkand ve Hocent’te daha özgürce yaşamışlardı.695

Dervişler kendilerini giyim bakımından, türlü yollardan bütün toplumsal tiplerden ayırıyorlardı.696 Elbiseleri her zaman yırtık ve eski püsküydü. Çoğu ve özellikle liderleri görüntülerine daha fazla etki katmak için omuzlarına leopar derisi atardı.697 Elbiselerinin başlık kısmı, sert kahverengi devetüyünden yapılmış ucu sivri yüksek bir külahtan ya da tepelikten oluşurdu. Külah siyah figürlerle nakışlanmış, kenarları kürkle keskinleştirilmişti. Bu külahın altına kıvrımlı bir şekilde dolanmış siyah bir ip giyerlerdi. Kaftanları sıkı, yeşilimsi bir yünden yapılır, kısa beyaz çizgilere sahipti. Kaftan, geniş deri bir kemerle bağlanır, kemerin önünde, parlatılmış ve kemere çakılmış

692

Zarcone, Yasak Kent Buhara, s. 68. 693 Khanikoff, s.262. 694 Olufsen, s.397. 695 Schuyler, s.155. 696 Karamustafa, s.28. 697 Khanikoff, s.262.

siyah bir taş bulunurdu. Omuzlarının üzerinde bir kayış vasıtasıyla dilenme esnasında elde ettikleri yiyecekleri taşıdıkları bir tas ve ellerinde deri askılarla bağlanmış kuru bir balkabağı vardı. Ellerinde ya da kemerlerinde farklı renklerle süslenmiş kalın bir bastonları bulunurdu. Aksesuar olarak küçük bir mızrak ve ayrıca kemerlerine asılı olarak sarkan bir ya da iki adet pirinç yüzük taşımayı ihmal etmezlerdi.698