• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: COĞRAFYA, NÜFUSU TEŞKİL EDEN TOPLULUKLAR VE ŞEHİRLER TOPLULUKLAR VE ŞEHİRLER

3.3. Batıl İnançlar ve Hurafeler

3.4.5. Mezarlıklar

Mezarlıklar ölülerin gömüldükleri çukurların toprakla doldurulmaları ile tümsek tümsek kabarmış bir arazi parçasından veya sınırları çevrilmiş bir alandan ibaret değildir. Bir toplumun geçmişten geleceğe uzanan en önemli kültür köprülerinden biridir. Mezarlıklar kuşaktan kuşağa yaşayıp gidecek olan insanların ebedi istirahat yerleridir. Mezarlıklar toplumların yaşayışları ve gelenek görenekleri, hayata bakışları, tarihleri hakkında bilgi vermektedir.898

Seyyahlar Buhara’yı olağanüstü sayıdaki kutsal mezardan ötürü, kimi zaman “türbeler şehri” diye tanımlamışlardır. Buhara’da mezarlıklar belirli bir düzen dâhilinde değildi. Mezarlıklar sağa sola serpilmiş gibiydi ve her yerde insanların karşısına çıkabiliyorlardı. Gömüt yerleri genellikle steplerden ya da çölün içinden vahalardaki şehirlere doğru yol alırken dikkati çeken ilk mekânlardandır.899 Şehir duvarlarının dış cephelerinde ve çoğu zaman şehirlerin tam ortasında, kabirlerle kaplanmış alanlar görülürdü. Buhara’da mezarlıklar çevrelerinde yaşayan insanlara dünyanın geçiciliğini fısıldamaktaydı.900 Kerpiçten, kimi zaman da güneşte kurutulmuş tuğladan yapılmış anıtlar Seyhun

897

Olufsen, s.406. 898

Zeki Başar, Erzurum’da Eski Mezarlılar ve Resimli Mezar Taşları, Ankara: Sevinç Matbaası, 1973, s.8-9. 899 Bregel, An Hıstorıcala Atlas Of Central Asia, s.81.

900

kıyılarında çoğalarak şehirleri andıran geniş mezarlıklar oluştururlardı.901

Mezarlıklar ve mezar taşları Türk kültür tarihi açısından büyük önem taşımaktadır.902 Mezarlıklarda yer alan süslemelerin çeşitli anlamları vardı. Mesela Orta Asya’da hayat ağacı ve yanında yuvarlak şekiller mezar taşlarında çok sık rastlanan motiflerdendi. Bu motifler sonsuz yaşamın bir işareti idi.903 Bazı bölgelerde baş taşında süsleme olarak konan meyve tohumu öldükten sonra tekrar dirilmeyi ve ahiret hayatına dönüşü sembolize ederdi.904 Buhara’da farklı renklerde; ancak özellikle de kırmızı ve beyaz renkte; çaput ya da bayrak (alem) asılı çubuklar, lahitlerin ayaklarına yerleştirilmişlerdi.905 Şiilerin mezarlarına kırmızı renk kumaş asıldığı görülürdü.906 Mezarlar için dağdan taş getirildiği de olurdu. Bu taşların kaba bir yazıyla bir şeyler yazılacak kadar düz olmasına özen gösterilirdi.907

Mezar taşlarının incelenmesi ile toplumun meslekleri, uğraşları, dini tabirleri ve şahıslar için kullanılan unvanlarını tespit etmek mümkün olmaktaydı. Yak öküzü kuyruğu Buhara’da kabir başlarında sırığa asılırdı. Siyah ve beyaz kuyruklar kutsal bir anlam taşırdı. Asılı duran bir kuyruk o adamın önemli biri olduğunun göstergesidir. Kuyruk asmak için din adamları arasında tartışma yapılıp karar verilirdi. Kuyruk İslam’a özel bir katkısı olmuş insanlar için asılırdı ve bu insanların sosyal statülerinin bir önemi olmazdı. Buhara Emirleri’nin mezarlarında bile kuyruk yoktu. Buhara’nın son emirleri arasında, adı kötüye çıkmış olan Nasrullah(1827-1860) ve onun varisi Muzaffereddin herhangi bir süslemeye sahip olmayan kubbeli mezarlara sahiplerdi.

Yak öküzü kuyruğunun bir mezar başında dalgalanıyor olması, o kişinin Peygamber

901

Zarcone, Yasak Kent Buhara, s.82. 902 Bektaşoğlu, s.244.

903

Beyhan Karamağaralı, “Kültür Tarihimiz Bakımından Mezar Taşlarının Önemi ve İkonografyası”, Geçmişten

Günümüze Mezarlıklar Kültürü ve İnsan Hayatına Etkiler Sempozyumu, İstanbul: Mezarlıklar Vakfı, 18-20 Aralık

1998, s.37. 904

Recep Koyuncu, Rize İyidere İlçesi Tarihi Mezar Kitabeleri, İstanbul: İyidere Kaymakamlığı Kültür Yayınları, 2009, s.21. 905 Olufsen, s.401. 906 Tosun, s.108. 907 Bonvalot, s.199.

soyundan geliyor olmasından daha geniş anlamlar içerirdi. Bir aziz/evliyanın mezarına bir alem-tuğ (bayrak) asılırdı.908 Buhara’nın önemli evliyalarının soyundan gelen hocalar türbelere yaptıkları bağışlarla kutsal sayılan kişilerin yakınına gömülürlerdi.909 Mezarların başına koç boynuzlarının asıldığı da olurdu.910

Özbekler mezarlarının üstlerine çevre tepelerden getirdikleri taşları koyarlardı. Bu mezarlar uzak bir mesafeden bakıldığında görüş hatasından dolayı harabeleri ve yıkıntıları andırırdı. Çok geniş alanlara yayılırlardı. Göçebe Özbekler Kut-Kuduk kuyularının yanına ölülerini gömerlerdi.911

Şehirlerin içlerinde mezarlıklar bina yapılacak alanı daraltıyordu.912 Sulama suyunun ulaşabildiği alanlarda verimli topraklardan yararlanabilmek için yeni kabirler eskilerinin üzerine inşa edilirdi. Bunun sonucunda mezarlık alanları gittikçe yükselirdi. Büyük şehirlerde duvarları olan mezarlıklarda kabirler tamamen bir karmaşayla dik bir şekilde duvarlar boyunca birbiri üzerine yükselebiliyordu. Evliyaların ve peygamberlerin kabirleri etrafında yatanların, hesap gününde bu kişilerin şefaatinden yararlanabilecekleri düşünülürdü. Bunun tipik bir örneği Buhara’da Eyüp Peygamber’in mezarında görülmekteydi.

Sıradan halkın kabirleri en fazla bir buçuk metre kadar boy ve bir metre kadar yüksekliğe sahipti. Sıradan kabirler arasında dekore edilmişlerine çok az rastlanmaktaydı. Birbirlerinden ayırt edilmelerini sağlayacak ne bir isim plakası ne de bir işaret içeriyorlardı. Bir kural olarak tamamen duvarla yükseltilmiş şekildeydiler. Geleneksel olarak kabrin tepesinde küçük bir delik bırakılıyor, bu deliği sadece lösten bir tuğlayla kapatıyorlardı. İnsanların yaşıyorken kendi kabirlerini inşa etmesi çok görülen bir durumdu. Erkeklerin sadece kendileri için değil eşleri ve çocukları için de

908

Olufsen, s.410; Tosun, s.108. 909

Zarcone, Yasak Kent Buhara, s.41. 910

Dobson, s.254. 911 Bonvalot, s.117. 912

kabir hazırladıkları oluyordu.913

Seyyah Muhammed Zahir Bigi mezarların çoğunun kime ait olduğunun bilinmediğini bildirmiş, önemli şahsiyetlerin bölgeye hiç gelmemelerine rağmen mezarlarının Buhara’da mevcut olmasına şaşırmıştır. Bu durum kendisine garip gelmiştir.914

Kubbe şeklindeki kabirler Arapların İslam’la birlikte girdikleri istila sürecinde gelişmiş bir orijine hatta belki de daha eskilere dayanan bir forma sahiplerdi. Kubbeleştirilmiş kabir her yerde en yaygın olandır. Yüksek Pamir’de nehir kıyılarında ve göçebelerin kamplarının çok olduğu göl kenarlarındaki Kırgızlarda bu tür kabirler mevcuttu. Bu kabirler daha çok kum yığınlarını andırırlardı.

Kubbesiz kabirler tek başlarına; üzeri taşlarla kaplanmış düz bir şekildeydi. Kabrin üzeriyse birkaç çubuk kuma sokularak süslendirilmiş ya da ölünün başının bulunduğu yerde, yine çubuklardan kuma geçirilerek bir çember örülmüştü. Bir ip halka kimi zaman kabrin başının bulunduğu yer üzerine bırakılır ya da kabrin tümü deve tüyünden bir iple çerçeve içine sarılmış halde bulunurdu.

Dikdörtgen şeklindeki kabirlerse bu bölgeye daha sonra İranlılar tarafından getirilmiş ve Horasan’dan Buhara düzlüklerindeki vaha şehirlerine kadar yayılmıştı. Büyük bir olasılıkla Belh üzerinden Pamir vadileri boyunca ilerlemişti.915

Bazı aileler mezarcılara ve mollalara sembolik paralar verir; mezara lâmba, para veya başka eşyalar koyarlardı. Böylece ölenin günahlarının azalacağına inanılırdı.916 Kimi mezarlarda kubbeli kabirler üzerinde, kubbe yerine parlak kilden yapılmış sürahiler bulunmaktaydı. Ölünün akrabaları bu kabın içine kuşlar için mısır bırakırlardı. Bu mezarların üst bölümü, daha çok bir vazoyu andırırdı ve kuşlar özellikle güvercinler buradan yemek yediklerinde bu iyiye işaretti. Kabir kenarlarına, aynı amaçla içine su doldurulmuş, bunun yanında içerisinde Kuran’dan ayetler içeren oyma vazolar yerleştirilmekteydi. Büyük ihtimalle bu son bahsedilen gelenek, daha eskilerden 913 Olufsen, s.408. 914 Bigi, s.94. 915 Olufsen, s.407. 916 Bacon, s.93.

kalmadır. Yani bu yemekler aslında, orada yatan kişinin ruhu için bırakılırdı.917

Buhara’da evliya inancı ve atalar ruhuna saygı bu topraklarda köklü bir şekilde yer bulmaktaydı. Buhara’da mezarların ziyaret edilmesi çok önemliydi. Buralarda kutsal kişilerin mezarlarının ziyaret edilmesi bir ibadet gibi görülürdü. Haftanın belirli günleri bu iş için ayrılırdı.918

Buhara, İslam’ın merkezlerinden biri olmasına rağmen burada hurafelerden vazgeçilmemiştir.919 Türbelere ve mezarlara çaput bağlama geleneği yaygındı. Bu gelenek kutsal kişi kendini hatırlasın, dileğini yerine getirsin diye yapılmaktaydı.920

Buhara’da mezarlıklara seyyahların gömülmesi istenmezdi. Müslümanlar Belh şehrindeki mezarlığa Burnes’in seyyah arkadaşının gömülmesini istememişlerdir. Şehrin dışındaki bir yere gizli kalması şartıyla müsaade etmişlerdi. Gömülen kişinin Müslüman zannedilerek dua okunmasına engel olmak için yerliler mezarlıklara yabancıların gömülmesine karşı çıkarlardı.921

3.4.6. Astroloji

Yıldızlar, gökteki tüm cisimler ve onların devirsel hareketleri her çağda insanların dikkatini çekmiş ve inceleme konusu olmuştur. Astrolojinin belirlenen ilk kaynağı Mezopotamya’dır. Bu bölgenin güneyinde yaşayan ve yıldızlara bağlı bir inanç sitemine sahip olan Keldaniler tarafından ortaya konmuştur. Daha sonra Mısırlılar, Yunanlılar ve Araplar arasında yayılarak Haçlı seferleri vasıtası ile batıya geçmiştir.922 Hemen her millette olduğu gibi Türklerin de kendine ait bir kozmolojisi ve astrolojisi bulunmaktadır.923 Türkler herhangi bir işe karar vermeden önce, durumlarını ayın ve

917

Olufsen, s.411. 918

Bigi, s.92; Bennigsen, Sufi ve Komiser: Rusya'da İslam Tarikatları, s.285. 919

Olufsen, s.401. 920

Süleyman Toprak, “Kabir Ziyaretleri ile İlgili Yanlış Hareketler ve Sebepleri”, Geçmişten Günümüze Mezarlıklar

Kültürü ve İnsan Hayatına Etkiler Sempozyumu, İstanbul: Mezarlıklar Vakfı, 18-20 Aralık 1998, s.336.

921

Burnes, s.243.

922 Tıtus Burckhardt, Astroloji ve Simya, İstanbul: Verka Yayınları, 1999, s.217-218. 923

yıldızların hareketlerine bakarak tayin etmeye çalışırlardı.924

Emirlikteki astrologlar gök cisimlerinin pozisyonları ve hareketlerini inceleyerek insan yaşamı üzerindeki etkilerini yorumluyorlardı. Ortaya çıkan yorumlar üzerinde nihai kararlar da alınmıştı.

Emirlikte hanın bir astrolog meclisi vardı. Astronomiyi İsfahan’dan öğrenmişlerdi.925 Astronomi, Buhara’da astrolojiyle oldukça iç içe geçmiş durumdaydı. Astrolog hana herhangi bir güneş ya da ay tutulmasından iki gün önce uyarı vermeliydi. Böylece bu korkmaya hazır insanlar uygun zamanda her şeyin olağan olduğuna dair bir hazırlığa sokulmalıydı.926

Emir Haydar döneminde Buhara’nın sadece bir tane astroloğu vardı. Meyendorf astroloğun gerekli ölçümleri yapacak kapasiteye sahip olmasına rağmen sabit fikirli davrandığını ve geçmişteki bilgilerden kopmadığı izlenimine kapılmıştır. Seyyah bu astrologun ayın yörüngesini hesaplayabilecek kadar bilgi sahibi olmasına rağmen güneşin, dünyanın etrafında döndüğüne inandığını, kuyruklu yıldızların iki gezegenin çarpışması sonucu olduğunu ve toplamda sadece beş gezegen olduğunu zannettiğini not almıştır. Aynı zamanda Meyendorf astroloğun Batlamyus (Ptolemy) sistemine müthiş bir ilgi duyduğunu ve antik zaman Buharalı astronomcu Uluğ Beg’i güvenilir ve şaşmaz bulduğuna değinmiştir.927

Astrologlar geçmişten, eski Arap astrolojisinden ya da Uluğ Beg’den kalma astronomi parçalarının yardımlarıyla, hangi günlerin emirin ve devletin girişimleri için en kısmetli gün olduğuna karar verirdi. Astroloğun tahminlerine göre işler sıkça ertelenirdi. Mesela Kafkasya’ya yıllık tedavisi için demir yoluyla giden Emir Abdulahat için doğru zamanın astrolog tarafından belirlenmesi gerekirdi. Sadece bu yüzden tren, günler boyunca ayrılış tarihinin belirlenmesi için bekletilirdi. Bu tür durumlarda politik bir vekilden ziyade astroloğun kararı önemli idi. Astroloğun güneşin ve ayın

924

Kalafat, Nübüvvet Tarihi İtibariyle Türklüğün Dinî Geçmişi, s.31. 925

Meyendorf, s.60. 926 Khanikoff, s.274. 927

görünümlerine, pozisyonlarına, yolculuk süresince yıldızların alacağı konuma göre yaptığı tahminler son karar sürecinin hızlanması açısından bir zorunluluktu.928 Buhara’da evlenecek çiftlerin düğün tarihinin belirlenmesinde de astrolojiye başvurulurdu.929

XIX. yüzyılın ortalarında hanlıkta bulunan Khanikoff, Buhara’da gerçek anlamda bir astroloğun bulunmadığını gözlemlemiştir. Sadece bir mollanın bu unvanı taşıdığını ve onun da güneş ya da ay tutulmasını yanlış bildirdiği için unvanının elinden alındığını yazmıştır.930

Buhara’da yaşayan halklardan Türkmenler saat hesabını Süreyya gibi bazı yıldızların doğuş ve batışları üzerinden hesap etmişlerdi. Onlar, on iki hayvanlı Türk takvimi gereğince yılları hesap ediyorlardı. Demirkazık yıldızının yanında bulunan iki parlak yıldızı ise “Ağ at” ve “Boz at” ismiyle anar ve bunların daima Demirkazık etrafında döndüğüne inanırlardı. Büyükayı yıldızına “Yeti Karakçı” yani “Yedi yol kesici” adını da vermişlerdi. Ülker yıldızını, terazi burcunu ve diğer bazı yıldız kümelerini tanırlardı.

Sefere çıkacak olurlarsa güneşin batışından sonra Zülâl yıldızının göründüğü semte dikkat ederlerdi. Eğer Zülâl yıldızı sağ tarafta görülürse seferi hayırlı, sol tarafta görülürse uğursuz sayarlardı. Yıldızın tam karşıdan doğmasını tehlike emaresi sayarlar ve yıldız yer değiştirinceye kadar beklerlerdi.931

3.4.7. Depremler

Depremler oldukça sık görülürdü. Özellikle baharda depremler biraz daha az olurdu. 1820’li yıllarda Buhara’da büyük bir deprem olmuştu. Bu depremde Semerkand’daki Mirza Uluğ Beg medresesinin minareleri yıkılmıştı.932 Semerkand şehrinde sık sık

928 Olufsen, s.394. 929 Bacon, s.93 930 Khanikoff, s.274.

931 Mehmet Emin Efendi, s.87-88. 932

meydana gelen depremler büyük hasarlara yol açmakta idi.933

Buhara’da ilkbahar ekinoksunda bir depremin olacağına dair yaygın bir inanış vardı. Emin olmak için geceden toprağa bir bıçak saplarlar ve yeni yılın başlangıcının toprağın sallantısıyla bıçağın yere düştüğü an olarak düşünürlerdi.934

Olufsen Buhara’da kaldığı süre içinde çok az rastlanan bir doğa olayına yani Bey’in kalesinin harap kulelerini yerle bir eden, daha önce hiç görülmemiş bir depreme tanık olmuştu. 6 Eylül günü öğleden sonra önce vadiye ürkütücü bir sessizlik hâkim olmuş, daha sonra yerin altından gelen tuhaf bir ses duyulmuştu. İnsanlar ayakta kalmak için büyük çaba sarf etmişler, bir süre sonra bunun mümkün olmadığını anlayınca yere yatmak zorunda kalmışlardı.

Dağlar ve eteklerinde bulunan vadilerin kuzeyden güneye bir beşik gibi sallanması Olufsen’i oldukça korkutmuştu. Her şey çok kısa sürmüş olmasına rağmen herkes şoktan donup kaldığı için bu sürenin kaç saniye olduğunu düşünememişlerdi. Depremden hemen sonra bütün vadiyi silip süpüren bir rüzgâr esmiştir. Seyyah felaketten dolayı kendinin suçlanacağını düşünmüş ama öyle olmamıştır. Emir bölgede çok sık deprem olduğunu söylemiştir.935 Seyahati sırasında Olufsen ikinci kez depremi yaşamış, yattığı divan üstüne devrilmişti. Ancak bu kez önemli bir sıkıntı ortaya çıkmamıştı.936

Elkan Adler’in Buhara’da bulunduğu süre zarfında aynı gün içinde birkaç kez deprem olmuş, çatlaklar genişlemiş, pek çok seramik düşmüş, duvarlar çökmüş ya da çökme tehdidi altında kalmıştı. Binalar büyük hasar görmüştü.937

933 Schuyler, s.248. 934 Khanikoff, s.47. 935 Olufsen, s.106. 936 Olufsen, s.135. 937 Adler, s.225.