• Sonuç bulunamadı

B. Eski Ahid’de Vahiy

1.3. KELÂMULLAH TARTIŞMALARI VE KUR’AN

2.1.1. Mushaf’ın Kutsallaştırılması

İlâhî kelâm anlayışımızın ülkemizde olumsuz bir yansıması, bu kelâmın hattî (resmî, kitâbî) delâleti olarak kabul ettiğimiz Mushaf’ın, kutsalın taşıdığı anlama aykırı olarak kutsalın asıl amaçlarından uzaklaştıran “aşırı yüceltici ve hayattan dışlayıcı” bir anlamda kutsallaştırılmasıdır.274 “İslam'da kutsallık” konusu daha geniş çaplı bir çalışmayı gerektirse de burada konuya ışık tutması için kutsal, işlevleri ve kutsal karşısındaki konumumuz üzerinde biraz durmak gerekir.

“Mübarek, kutlu, temiz şeyleri ifade eden kutsal veya kutsiyet, dinlerin ortak bir terimi olup, genelde bazı varlıklarda bulunduğuna inanılan bir aşkın niteliktir. Bu nitelik dinlerin aşkın bir güç olarak kabul ettiği unsurları ve değerleri kapsamaktadır. Bütün dinlerde bu kavrama karşı saygı, korku ve heyecan yüklü bir anlayış bulunmaktadır. Zira halkın düşüncesinde, kutsalın arka planında tabiat üstü bir güç

vardır.”275 Ne var ki insanlar, kutsalın ne olduğu ve kutsal karşısında ne tavır alınması

gerektiği konusunda yanılabilmiş; kutsal yargısını bunu hak etmeyen varlıklara atfedebilmiş, ya da bu yargıyı hak eden kutsal hakkındaki tasavvurlarında ve davranışlarında aşırıya giderek kutsalı âdeta Tanrı’laştırmış, böyle olmasa bile esas anlamından soyutlayarak yücelere, hayatın dışına atabilmişlerdir. Bu durumda, kutsalı

273 bk. Kur’an Araştırmalar Grubu, Kur’an: Hiç Tükenmeyen Mucize, İstanbul Yayınevi, İstanbul 2010. 274

Bu durumda halkın, Ku’ran’ın “Allah’ın kadîm kelâmı” olması ile ne kastedildiğinden ve sünnî âlimlerin ilâhî kelâm hakkında yaptıkları nefsî ve lafzî ayrışımından haberdar olmamaları ve böylece Kutsal Kitap’ı yanlış algılamaları etkili olmuş olabilir.

simgeleyen somut değerler itibarlı olmuş ama içerdikleri anlamlar unutulmuş; böylece kutsallar asıl işlevlerini gerçekleştiremezken, batıl inançlara esas kılınarak tehlikeli işlevler görmüşlerdir. “Aşırı yüceltme yanlıları, yücelttikleri değeri elbette

sevmektedirler. Fakat bu sevgi, gerçekte üretici değil tüketicidir.”276 Burada “kutsal”

nitelikli olmasına rağmen, kimi kutsala gereken önemin verilmediği durumların da söz konusu olduğu ve indirgeyici bu yaklaşımın da en az diğerleri kadar tehlikeli olduğu söylenmelidir.

Kutsalın bu tehlikeleri, kutsal kitaplar için de söz konusu olmuş, Ehl-i Kitab kitaplarına karşı yeterince iyi niyetli ve koruyucu olamazken, müslümanlar Kur'an vahyini “Mushaf” ismini verdikleri bir kitapta toplayarak onu muhafaza etmişler, fakat iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen zamanla Kur'an mushafı, Allah'ın ona atfettiği anlamlardan öte kutsallaştırılırken, Mushaf’ın anlamı unutulmuş; neticede inananlar Kur’an’ı asıl maksadından uzak gerekçelerle ve beklentilerle okur olmuşlar ve böylece Kur'an insanlarca işitilemez hâle gelmiştir. Kur'an'ın hattı olan “Mushaf” ile onun manasındaki bu ayrışım ve uzaklaşma, özellikle ülkemiz gibi Kur'an dilinin bilinmediği

İslâm ülkelerinde daha bariz olarak görülmektedir. Nitekim ülkemizde Osmanlı Devleti’nin özellikle son dönemlerinden yakın zamana kadar, insanlar sadece Kur'an'ın nazmına teveccüh etmişler ve onun manalarından mahrum kalmışlardır. Burada Arap ülkelerinde de Kur’an için hatalı yaklaşımların söz konusu olabileceği söylenmelidir. Nitekim, İslam’ın dinî metinlerinin Arap kültür hareketi içinde geçirdiği fonksiyonel bir sapmadan bahseden Nasr Hamid Ebû Zeyd; bu durumda Selçuklular, Türkler, Deylemliler gibi unsurların kurduğu hâkimiyetin etkili olduğunu ileri sürer ve bu hâkimiyetlerin tesiri ile Kur’an’ı anlamada edebî yönün, yani şiirin ihmal edilip özellikle îmarda kullanılan hat, tezhip gibi yazı sanatlarının ve resmî sanatların ön plana çıkmasının, Kur’an’ın metin olmaktan “mushafa” dönüşmesine böylece kutsallaştırılmasına, olguyla uzaklaştırılmasına sebep olduğunu söyler.277 Şüphesiz Kur’an’ın geçirdiği fonksiyonel sapmada dinî, sosyolojik, psikolojik, kültürel ve eğitsel pek çok neden etkili olmuştur.

276 Mustafa İslamoğlu, Üç Muhammed: İki Tasavvur Bir Gerçek, Düşün Yay., İstanbul 2002, s. 34. 277 Ebû Zeyd, s. 33-34.

İslâm dininin kutsallarına bakacak olursak kutsiyetin, “Kuddûs” yani her türlü eksiklikten münezzeh olan Yaratıcı’dan geldiğini görürüz. Bu manada Allah'ın yarattığı her şey değerli ve hürmete layıktır. Bu hürmet kulu Allah'tan uzaklaştırmaz, başkasına kulluk etmeye götürmez, bilakis Allah'a yakınlaştırır. Kur’an'a göre de asıl; kavram, değer, zaman, mekân vs. varlıklardan Allah'ın diniyle ilgili olanların bir kutsiyeti vardır. Bu bağlamda kutsala hürmet Allah'a hürmet demektir. Nitekim kutsalların, inananları Allah merkezli değerler ve amaçlar etrafında toplayıcı, birleştirici, yenileyici, canlandırıcı ve sınayıcı işlevleri vardır.278 Konuyu bir örnekle açıklayacak olursak Kur’an'a göre insanlar için ilk ibadet evi olup âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan (3: 96), insanlara toplantı ve görev yeri kılınan (2: 125) Kâbe ve çevresi kutsal mekânlardandır (17: 1; 14: 37). İnananların bu kutsal mekâna karşı sorumlulukları; orada zulüm yapmamak (22: 25), yoluna gücü yetiyorsa ziyaret etmek (3: 97) ve bu ziyarette ifa edilen hac ibadeti esnasında yapılması haram olan şeylerle ilgili Allah'ın koyduğu sınırları çiğnememektir (5: 95-96). Kutsala hürmetle ilgili olan bu sınırlar, görmediği halde Allah'tan korkanlar ayırt edilsin diyedir (5: 94). Zira kutsala hürmet Allah'a hürmettir. Kâbe’yi ziyarete rağbet eden inananlar, Allah'a teveccüh etmektedirler. Kâbe, inananları tevhîde çağıran ve onların ruh dünyasını yenileyen, geliştiren bir mekândır. Kâbe’ye hürmet bu maksatları içermiyor ya da hâsıl etmiyorsa, Kâbe’ye hürmetin bir anlamı yoktur. Kur’an'ın şu âyeti bu durumu izah etmektedir. “Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse (lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.” (9: 19). “Bu âyete göre dindarlık, bir takım şekli merasimlerden önce bir iman, tasdik ve Allah rızası için gayret demektir. Bu şartlar tahakkuk ettikten sonradır ki hacılara su vermek, Mescid-i Haram'ı onarmak ve bakımını sağlamak gibi hizmetler Allah nezdinde

bir kıymet ifade eder.”279

Konuyu çalışma konumuzla irtibatlandıracak olursak Allah'ın mesajlarını ihtiva eden Kitaplar da Allah'a ve içerdikleri yüce manalara istinaden kutsaldırlar ve diğer

278 Örneğin, “Allah; Ka’be’yi, o saygıdeğer evi, haram ayı, hac kurbanını ve (bu kurbanlara takılı) gerdanlıkları insanlar(ın din ve dünyaları) için ayakta kalma (ve canlanma) sebebi kıldı. Bunlar, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın bildiğini ve Allah’ın (zaten) her şeyi hakkıyla bilmekte olduğunu bilmeniz içindir.” (5. Mâide: 97) âyeti bu durumu izah etmektedir.

kutsallar gibi kulu yaratıcısına yakınlaştırırlar. Ama bu konuda Kutsal Kitaplar, diğer kutsallardan daha önemli işaretlerdir ve daha fazla işlevleri vardır. Bu nedenle kolaylıkla okunup anlaşılabilmeleri için taşıdıkları mana yazı ile korunmakta ve saklanmaktadır. Bütün insanlığa, her zamanda hitap eden bir kitap olan Kur'an'ın manaları da Mushaf’ta korunmuştur. Nitekim Kur'an'da, vahyin, özellikle de son vahiy olan Kur'an'ın ne olup ne olmadığından, anlam ve değerinden bahsedilirken onun hak bir kitap olduğunu beyan için şeksiz şüphesiz Allah'a ait bir söz olduğundan bahsedildiği kadar, vahyin amaç ve işlevleri de ön plana çıkarılmaktadır. Buna göre Kur'an sadece Müslümanların kitabı değildir, âlemlere rahmettir.