• Sonuç bulunamadı

Ehl-i Sünnet’in Allah’ı Tenzihi ve Sıfatların Esaslaştırılması

B. Eski Ahid’de Vahiy

1.2. İTİKATTA SIFATLAR VE KELÂM

1.2.2. Ehl-i Sünnet’in Allah’ı Tenzihi ve Sıfatların Esaslaştırılması

Mu‘tezile, selefin Allah hakkındaki müteşâbih âyetleri olduğu gibi kabul edip bunların anlamlarının bilinen manalardan tamamen farklı olduğunu savunan; fakat hiçbir tevil yapmayarak anlaşılmaz bir Allah tasavvuru sunan görüşlerinin, Mücessime gibi sapık bir Allah anlayışına sahip fırkalarla ve İslam’a hücum eden filozoflarla mücadele için yeterli gelmemesinin de etkisiyle, aklı esas alan felsefeyi kullanarak yeni bir anlayış geliştirdi ve böylece İslâm’ı savundu. Üç asırlık bir etkinlikten sonra Mu‘tezile’nin zayıfladığı ve İslâm’a aykırı fikirlerin hala sürdüğü bir sırada Ehl-i Sünnet kelâmının oluşmasında öncü olan Eş’arî, selefin fikirlerini geliştirip canlandırarak İslam’ı savunmasıyla meşhur oldu, fikirleri kabul gördü. Eş’arî’nin meşhur olmasında, Mu‘tezile asıllı iken bu mezhepten ayrılması ve eski mezhebinin görüşlerini tenkit etmesi de etkili idi.160 Eş’arî, dini savunmada sürekli yeni karşıt fikirler üreten akıllara karşı sadece akıl ile mücadele etmenin yetersiz ve sonu gelmez bir mücadele olduğunu düşünmesinden dolayı olabilir, naklî delilleri aklî delillerden üstün tuttu ve Kur’an ile Sünnet’te zikredilen Allah’ın bütün sıfatlarının, Allah’ın zâtına yakıştığını, fakat bunların yaratıklarda olduğu gibi olmadığını savundu. Ona göre bu sıfatlar ezelî idi ve Allah’ın zâtının aynı değildi.161 Bu sırada, İmam Eş’arî’nin çağdaşı olan İmam Mâturîdî, Maveraünnehir ülkelerinde Iraklı Mu‘tezilîlerin sözlerini tekrarlayan Mu‘tezilîlere karşı selefin yolunu tutan bir âlim olarak meşhur oldu. Zira onun itikadî görüşleri, Ebu Hanife’nin görüşleri ile örtüşüyordu. Mâturîdî, naklî delillerle yardımlaşarak aklî delillere başvurma prensibinden hareketle, müteşâbih âyetleri müteşâbih olmayanlar ile tefsir etti ve aklın gücü yetmiyorsa tevilden vazgeçmek gerektiğini savundu. Böylece Eş’arîlik ile Mu‘tezile arasında bir yol tuttu.

158

Bilgiler için bk. Ebû Zehra, s. 156-171.

159 Tespit ve kaynağı için bk. Öge, s. 111. 160 bk. Ebû Zehra, s. 209.

Bu bağlamda, Eş’arî gibi ezelî sıfatları kabul ederken bu sıfatların Allah’ın zâtından farklı olmadığını söyleyerek Mu‘tezile’ye yaklaştı.162

Mu‘tezile mezhebine göre Allah âlimdir, kadirdir, diridir. Fakat kendisinden başka âlimler, kadirler ve diriler gibi değildir.163 Mu‘tezile ilim, kudret ve hayat sıfatlarını müstakil manalar olarak değil de Allah’ın zâtı ile aynı olarak kabul ederken; tekvin, irade,164 kelâm gibi sıfatların fiilî sıfatlar olduğunu ve bunların hâdis olduğunu kabul eder. Bu konuda Habbâzi’den, Eş’arîyye’nin de sıfatları zâtî ve fiilî olarak ikiye ayırıp fiilî sıfatları hâdis olarak kabul ettiği nakledilir. Örneğin Eş’âri, tekvinin mükevvenin aynı olduğunu söyler. Mu‘tezile ise, tekvini Allah’ın fiili olarak kabul etmekle birlikte tekvinin mükevvenin ötesinde bir şey olduğunu iddia etmiştir.165

Ehl-i Sünnet kelâmının oluşmasında etkili olan İmam Eş’arî ile İmam Mâturîdî’nin, içinde yaşadıkları çağın gereği olarak itikadî konularda naklin yanında aklî delillere de yer verme gibi metodik bir farkla selefin yolunu benimsemelerinde, tıpkı Mu‘tezilîler gibi Allah’ın teşbih ile anlatıldığı âyetlere ve buna ek olarak bu alandaki hadîslere yaklaşımları sebep olmuş olabilir. Bu imamlar bir taraftan Kur’an ve hadislerdeki naklî bilgileri olduğu gibi kabul edip naklî delillerde geçen özellikleri Allah’a nispet ederken, Kur’an’daki tevhîd ve tenzih anlayışına uygun olarak bu sıfatların yaratıklarda olduğundan farklı olduğunu savunmuşlardır. Zira Ehl-i Sünnet’in Allah’ı tenzih anlayışında, O’nu zâtına yakışmayan noksanlıklardan uzak tutma yaklaşımı vardır. Bu yaklaşımı Mu‘tezile de benimser ve kendi lehine kullanır. Örneğin, Ehl-i Sünnet bu yaklaşımla, Allah’ın kelâm sıfatının olmadığını söylemenin ona eksiklik getireceğini söylerken Mu‘tezile, Allah’ı mahlûkata has olan kelâm sıfatından ve bu gibi diğer bütün sıfatlardan tenzih eder. Yalnız bu tenzih, Allah’ın kelâm etmediği anlamına gelmez. Ne var ki kelâm Allah’ın ilmi; iradesi gibi bir fiilidir, yaratmasıdır. Bu görüşe ileride değinilecektir.

Sonuç olarak Ehl-i Sünnet ile Mu‘tezile’nin müteşâbih âyetler hakkındaki düşüncelerinin ve tefsirdeki metot farklılıklarının, İslam’daki “tevhîd” ve bu inancın

162 Ebû Zehra, s. 214-227.

163 Ebû Zehra, s. 157; bk. Kâdî Abdulcebbâr, el-Muhtasar fî Usûli’d-Din, (thk. Muhammed Amâra),

Kahire 1971, s. 180.

164

Şehristânî, ilk Mu‘tezilîler (Vâsılîler) sıfatları tamamen reddederken, takipçilerinin ilim-hayat-kudret ve irade hakkında gerçek sıfatlar dediklerini söyler. Bu da sonraki Mutezilîlerin, iradeyi de Allah’ın zâtına kattıklarını gösterir. bk. Şehristânî, el-Milel, s. 41.

diğer bir ucu olan “tenzih” inancı hakkındaki anlayışlarına yansıdığını söyleyebiliriz. Nitekim tefsirde aklî metodu esas alan Mu‘tezile müteşâbih âyetleri tevil ederken Ehl-i Sünnet’in Allah’ın sıfatları olarak kabul ettiği ilim, semi, basar gibi hususların tıpkı Allah’ın rahman, rahim isimleri gibi birer ismi olduğunu ve bunları Allah’a ezelde mevcut birer sıfat olarak nispet etmenin, Allah’tan başka ezeli şeyler kabul etmek olduğunu savunmuştur. Mu‘tezilîler böylece kendilerince Allah’ı tenzih etmiş ve tevhîd taraftarı olmuşlardır. Mutezile’nin bu yaklaşımı, Allah hakkında zatı ile olmasa da isim ve fiilleri ile akledilebilen bir Yaratan tasavvuru sunmuştur ki Allah’ın kendinden teşbih ile bahsetmesinin sebebi de O’nu tanıyabilmemiz, biraz da olsa anlayabilmemiz olabilir. Aklın gücünün yetmediği yerlerde nakil ile yetinmek gerektiği düşüncesinde olan Ehl-i Sünnet ise, müteşâbih âyetlerden doğrudan çıkardığı “Allah’ın sıfatları”nı, hiçbir

şekilde yaratılmışlara ait sıfatlara benzemediğini söylemek sureti ile, tevhîd ve tenzih anlayışına uygun olarak ve böylece Allah’ı tanımamızı sağlayacak hususları anlaşılmaz bir kisveye büründürerek iman ile ilgili konuların içerisine dâhil etmek suretiyle esaslaştırmıştır.166 Bu arada sünnî düşüncenin ilk temsilcileri olan selef ve onların yolunda olanların da, Mu‘tezilîlerin de ilk Müslümanların kendileri gibi düşündüğü iddiasında olmaları dikkat çekicidir.

1.2.3. Sıfatlar Tartışmasında Dış Tesirler: Sıfatlar ve Teslis Konsilleri