• Sonuç bulunamadı

B. Eski Ahid’de Vahiy

1.3. KELÂMULLAH TARTIŞMALARI VE KUR’AN

2.1.3. Anlama Amaçlı Okumanın Yerini Alan Faydacı Yaklaşımlar

2.1.3.3. Şifa İçin Okuma

İbadetlerin dünya ve ahirette sağladığı bir takım faydalar vardır. Ama ibadet bu faydaları elde etmek için değil; Allah’ın rızasını kazanmak, ona yaklaşmak için yapılır. Bunun için, ibadetin ihlâsla ve bilinçli olarak yapılması gerekir. Kur’an okuma da bir ibadettir ve elbette Kur’an, Allah’ın bu vahyini ona muhatap olduğu bilinciyle okuyanlara güzel hazinelerini açar ve bu hazinelerini istifadeye sunar, kişiye dünya ve ahirette çok faydalar sağlar. Çünkü Kur’an bereket kaynağı bir kitaptır (6: 92). Tarih boyunca Kur’an’ın bu yönü tecrübelerle de bilinmekte ve Kur’an’ın Allah’a ait lafzı Arapça olduğu için,306 Kur’an lafzı ile öğrenilmekte, okunmakta, ezberlenmektedir. Ancak bu süreçte, insanın Kur’an’a muhatap olduğunun unutulduğu ve Kur’an’ın

şuursuzca özellikle dünyevî menfaatler elde etme amaçlı okunmaya başlandığı görülmektedir. Bu durumda, Kur’an okumadan hâsıl olan şey sadece elde edilmek istenen menfaatler olmakta ve Kur’an’ın esas işlevselliği gerçekleşememektedir.

Kur’an okumada esas gayenin hâsıl olacağı anlama merkezli okumanın yerini alan faydacı yaklaşımlardan bir diğeri de Kur’an’ın şifa olması için okunması hususundadır. Kur’an inananlar için kalplere şifadır, ancak bugün Kur’an’ın şifa olmasından anlaşılan şey, daha çok bedensel ve kimi akıl-ruh hastalıklarına iyi geldiğidir. Kur’an’ın şifa olmasıyla ilgili, “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.” (10: 57) âyetinde Kur’an’ın, kalplere şifa olduğu açıkça belirtilmiştir. Şifa ile ilgili bir kaydın olmadığı “Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır.” (17: 82) ve “Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı

305 Şener, s. 410-411.

306 Kur’an, Arapça lafzı ile Allah’a izafe edilir ve tercüme için, Kur’an denmez. Kur’an’ın i‘câzı ve bu

değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifadır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” (41: 44) âyetlerinde ise âyetlerin siyak ve sibakından, Kur’an’ın insana yol göstererek manevî hastalıklara şifa olan ve bu yönüyle de rahmet olan bir kitap olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Kur’an’ın bu yönlü bir şifa olması içinse onu anlamanın ve ondan öğüt almanın önemi ortadadır. “Nitekim müfessirler genellikle Kur’an’ın şifa ve rahmet oluşunu manevî anlamda açıklamışlardır. Buna göre Kur’an’da şifa vardır; yani o, iman, amel ve ahlâka ilişkin manevî hastalıkları iyileştirir, müminleri bunlardan korur, kalplerden cahillik örtüsünü kaldırır, Allah’ın

varlığı ve birliği konusunda kuşkuları ve tereddütleri giderir.”307 Taberi de ilgili

âyetlerdeki şifayı, cehalet ve sapıklığa karşı şifa olarak tefsir eder.308 Âyetlerdeki

şifanın, manevî hastalıklar için olduğunu öncelikle kabul etmekle birlikte Kur’an’ın bedeni ve psikolojik hastalıklara da şifa olacağı yorumunu yapan müfessirler de vardır. Örneğin Elmalılı, maddî hekimliğin tedavisinde aciz kaldığı nice vücut hastalıklarına karşı da Kur’an’ın şifa bağışlayan özelliklerinin, yetkili kimselerce tecrübe ile görüldüğünü zikretmektedir.309

Kur’an’ın bedensel hastalıklara şifa olması inancının esas dayanağı şöyle açıklanır: “Belli sûre ve âyetlerin tedavi edici özelliğine dikkat çeken hadislerle sahabeden Ebû Saîd el-Hudrî’nin akrep sokan bir kabile reisini Fâtiha sûresini okuyarak tedavi etmesi ve Resulullah’ın da bunu tasvip etmesi şeklinde özetlenebilen “rukye hadisi”, İslam âlimlerinin hastalıkların tedavisinde Kur’an’dan bazı âyet ve sûreler okunmasını câiz görmelerinin gerekçesini teşkil etmiş, zamanla bu konuda farklı açılımları olan zengin bir kültürel birikim ortaya çıkmıştır.” Bu konuda, Hz. Peygamber’in, hastalıkların çaresinin bulunduğunu ve tedavi olunması gerektiğini bildirdiği, ayrıca okuyarak tedaviyi tıbbî tedavinin yerini alan, alternatif bir tedavi değil; ona yardımcı bir yöntem olarak onayladığı da belirtilir.310 Hadis kitaplarındaki “rukye” ile ilgili hadislere baktığımızda Resulullah’ın hastalıkların tedavisinde Kur’an âyetlerinden Fâtiha sûresi gibi dua içerikli olanlarına müracaat ettiğini ve farklı 307 Karaman v.dğr., III, 515 308 bk. Taberî, III, 329. 309 bk. Yazır, V, 317. 310 Şener, s. 411.

zamanlarda da Kur’an’dan olmayan dualar okuduğunu, öğrettiğini ve okunmasına izin verdiğini görürüz.311 Müminin her zaman Allah’a sığınması ve hiçbir zaman ümitsiz olmaması gerektiğini öngören İslâm dininin tebliğcisi olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’in bu tutumuyla inananları, şifayı Allah’tan umarak Allah inancından güç almaya sevkettiği anlaşılmaktadır. Zira söz konusu uygulama, hastalıkları için putların huzurunda dua etme ve ilaçlara başvurma yolları ile şifa arayan bir topluma,312 Allah inancı çerçevesinde sunulan bir alternatiftir; artık her şey gibi şifa da sadece Allah’tan istenecektir. Ne var ki Hz. Peygamber’in herhangi bir şekle ve şarta bağlamadığı “rukye”, günümüzde şartlara bağlı olarak şifa umulan bir tedavi halini almıştır. Bu şartlı tedavilere şu örneği verebiliriz: “Göz ağrısı için sabah namazının sünneti ile farzı arasında 41 defa Fâtiha okunur, ele üflenir ve bu elle gözü ağrıyan kişinin gözü mesh

edilirse bi-iznillâh şifa bulur.”313

Hz. Peygamber’in dönemindeki kullanım amaç ve şeklinden farklı mecralara çekilen Kur’an’la tedavi, ayrıca Kur’an’ın Mushaflaşması ile, Kur’an’ın yazılı metinlerinden istifade eden bir tedavi alanına dönüşmüştür. Bu tür tedavilerde hastanın hastalığına deva olacak yazılmış âyeti üzerinde taşıması ya da âyetin yazılı olduğu kaptan su içmesi şifa için kâfi görülebilmektedir. Mushaf’ın yüceliğini ön planda tutarak âyetlerin lafzî icâzından istifade eden bu yaklaşımın, tedavide de inananları Kur’an okumadan uzaklaştırdığı görülmektedir. Tarihte bu yaklaşımdan Havâssü’l- Kur’an adında bir disiplin teşkil olmuştur: “Havâssü’l-Kur’an, hakkında güvenilir kaynaklarda yeterli bilgi bulunmadığı halde zamanla tecrübe yoluyla elde edilen bilgilerden söz eden ve kelime, âyet ve sûrelerin belli bir tertibe göre okunması veya yazılması halinde niyet ve maksada uygun sonuçlar veren tesir ve özelliklerinden bahseden bir disiplin olup Kur’an’ın anlaşılmasına ve yorumlanmasına yardımcı

olmadığı için belli sayıda kimselerin ilgisini çekmiş, bazen de hoş görülmemiştir.” 314

Havâssü’l-Kur’an’dan örnek verecek olursak, isimlere göre yapılan bir tedaviye göre hasta hastalığı için iyi olacak âyeti yazıp yedi gün suyunu içer ve ayrıca şifa âyetleri yazılıp hastanın üzerinde taşıması sağlanır. Yine astım veya öksürük için şifa âyeti

311 bk. Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl, el-Câmiu’s-Sahîh I-IV, Beyrut ts., Tıb, 32-34; İcâre,

16; Müslim, Selâm, 65, 67.

312 Gölcük, s. 72-73.

313 Arif Pamuk, Şifalı Dualar ve Devalar -Maddi ve Manevi Tedavi-, İstanbul 2005, s. 46. 314 Abdülhamit Birışık, “Kur’an İlimleri”, DİA, Ankara 2002, XXVI, s. 403.

misk, safran ve gül suyu karışımlı bir mürekkep ile bir kaba yazılır ve hasta bu kaptan su içerse şifa bulur.315

“Hastalıkla mücadele ve tedavi esasen tıp ilminin konusu olmakla beraber tıbben tedavi imkânı bulunmadığı durumlarda insanlar inancın yapıcı etkisine sığınarak ondan manen ve ruhen güç alır, dinî metinler ve dualar okuyarak tedaviye

yönelirler.”316 Tedavi için kullanılan yöntem kadar hastanın tedavinin işe yarayacağına

dair inancı da önemlidir. Tıbben çaresi bulunmayan ya da tedavisi umutsuz vakalarda ise bu inanç daha önemli olabilmektedir. Özellikle böyle hastalıklarda dua, hastaların

şifa için tek dayanağı olur. Dua ise gönülden isteyerek ve inanılarak yapılırsa tesirli olur. Dua esnasında söylenilen sözlerin, dua kalıplarının, okunan dinî metinlerin pek önemi yoktur. Nitekim ağrıyan uzva dua eşliğinde dokunarak ya da sadece hasta için dua edilerek yapılan tedavinin bugün dünyanın farklı yerlerinde, farklı dinlerin müntesiplerince de kullanılan bir yöntem olduğu ve olumlu sonuçlar verdiği gözlenmiştir.317

Sonuç olarak Kur’an’la tedavinin, dua ile tedavi çerçevesinde mümkün ve câiz olan bir yöntem olmakla birlikte Kur’an’ın esasında kalplere şifa olduğu ve Müslümanların, Kur’an’ı daha çok bu yönlü bir şifa bekleyerek okumaları gerektiği söylenebilir. Kur’an gerektiğinde farklı yönlerden şifa bekleyerek okunsa da Kur’an okuma bu amaca indirgenmemelidir. Çünkü bu durum Kur’an’a faydacı bir yaklaşıma sebep olmaktadır. Nitekim günümüzde Kur’an’ı okumak bir tarafa, onu okumayı bile bilmeyen, ondan feyiz almayı hiç aklına getirmeyen, Kur’an’ı içselleştirmemiş pek çok kimse bedensel-ruhsal hastalık gibi ihtiyaç anlarında Kur’an’dan medet umarak hocalara gitmektedirler. Böylece Kur’an âyetlerinin sırf menfaatler için kullanıldığı bir piyasa oluşmuştur. Bu piyasada Kur’an gibi bereket kaynağı olan bir kitaptan elde edilen tek fayda, elde edilmek istenen şey olmaktadır ya da bu da elde edilememektedir.

315 Bk. Pamuk, s. 5, 64.

316 Şener, s. 411.

317 Avusturalya’daki bir aborjin kabilesiyle çölde geçirdiği bir ayda müşahede ettiği şeyleri “Bir Çift

Yürek” isimli kitabında anlatan tıp doktoru Marlo Morgan kitabında, kabiledeki hastaları dualar eşliğinde

dokunarak ve ağrıyan uzuvlarına kan, tükürük gibi şeyler sürerek tedavi eden şifacı (doctor) kadın ile adamdan ve tedavilerinin olumlu sonuçlarından hayretle bahsetmektedir. bk. Marlo Morgan, Bir Çift