• Sonuç bulunamadı

MURAD CÖMERTLİK:

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 147-152)

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN CÖMERTLİK:

III. MURAD CÖMERTLİK:

0% 5% 10% 15% 20% 25% 30% 35% Baki Cinani Derz izade Ulvi Çele bi Gelib olulu Mus tafa A li Haşi mi Nevi Seri 1

VI. 6- III. MEHMED Bağdadlı Rûhî:

Bağdadlı Rûhî, III.Mehmed’e bir kaside sunmuştur. Şair, “Der-Şân-ı Şerîf-i Sultân Muhammed Hân-ı Sâlis İbnü’s-sultân Murâd Hân-ı Sâlis” başlıklı kasidesine doğrudan methiye ile girmiş, yirmi üç beyitlik bu methiyede özellikle padişahın cömertliğini çeşitli benzetmeler kurarak övmüştür.

‘İnāyet u keremi bî-ķıyās u bî-ħaddür

Ol şeh ki luţfınadur ĥalķuñ iħtiyācı tamām (4-75)

Yardımı ve cömertliği ölçüsüz ve sınırsızdır. Halkın bütün ihtiyacı onun lutfuyla tamamlanmıştır.

Zemîni tutsa eger irmege ‘aţāsına kān

Yeterse başı göge yetmege kefine ġamām (11-76)

Maden, yeryüzünü tutsa da onun cömertliğine ulaşamaz. Bulutların başı göğe yetse onun eline yetmez. Dünyanın iyi söz sahiplerine o kadar altın vermiştir ki kıyamete kadar bu nam (cömertlik) yeter.

Şeh-i bülend-nažarsın saña müsellemdür

Mürüvvet ü kerem ü luţf u raħmet ü in‘ām (20-76)

O öyle yüksek bakışlı bir padişahtır ki yiğitlik, cömertlik, lutuf, rahmet ve nimet verme ona verilmiştir. Öyle ki dünyada onun lutfunun nefesinden zevk almayanlar ahirette toplandıklarında isteklerine ulaşamayacaklardır.

Bâkî:

Bâkî, III.Murad’ın cömertliğini överken pertev-i cûd u sehâ, deryâ-yı keff, çâre-sâz-ı derd-mendân, şeh-i sâhib-kerem, keremün gülşeni, bârân-ı sehâ, ebr-i cûd, çerâg-ı lutf, câm-ı kerem ifadelerini kullanır. Kozmik unsurları, madenleri ve çiçeklerle çeşitli benzetmeler yapar.

Bâkî, onun lutuflarıyla herkesin zenginlik bulduğunu söyler. O, tahta çıktığında dünya bahçesi kışta ilkbaharı yaşamıştır. Padişahlık devletinin tacı güneş gibi doğmuş, güneş gibi kainata ışık vermiş, cömertlik ışığı ile yeryüzüne ayarı tam saf altın saçmıştır.

Talihli cömert padişahın yıllık nimeti, yeryüzünü kar gibi gümüş paraya batırmıştır.

Deryā-yı keffi mevc-i ‘aţā urdı şöyle kim

Yekbār sîm-i nāb ile zeyn oldı her kenār (9-5/26)

Onun elinin denizi öyle bir ihsan dalgası vurmuştur ki bir defada her kenar saf gümüşle süslenmiştir.

N’ola ĥurşîd-veş başuñ göge irdiyse ħüsn içre

Ser-firāz-ı cihān ol çāre-sāz-ı derd-mendān ol (11-8/29)

Şair, başı güzellik içinde güneş gibi göğe erse şaşılacak ne var? Dünyanın en üstünü ol, dertlilerin devası ol diyerek padişahın cömertliğini beklemektedir.

Ayaġı topraġı tāc-ı ser-i eşrāf-ı cihān

Sürme-i ĥāk-i rehin dîde-i a‘yāne çeker (12-8/31)

Onun ayağının toprağı, dünyanın şeref ve itibar sahiplarinin başının tacıdır. O, yolunun toprağının sürmesini devletin ileri gelenlerinin gözüne çeker.

Ol ki ĥurşîd-i cihān-tāba zekāt-ı zer virür

Kāse-gerdān olsa şehrinde meh-i tābān eger (13-10/32)

Eğer parlak ay onun şehrinde kase çevirse dünyayı aydınlatan güneşe altın zekat verir. Nur saçan güneşin gözü akmasa da onun altın bağışlayan elinin nurlarla dolu bereketi tüm dünyaya yeter.

Dür ü gevher niśār itsün yolına ebr-i bārānî

Ser-ā-ser aţlas u dîbā döşetsün mihr-i raĥşānî (14-8/33)

Güneşdür ţal‘atı gūyā cihāndan def‘ u ref‘ itdi

Žalām-i žulm u ‘audvānı ďalāl-i küfr ü ţuġyānì (14-9/33) Bāġ-ı luţfuñda meh ü mihr iki aħķar nergis

Keremüñ gül-şenine sünbüle kem-ter sünbül (24-21/64)

Yağmur bulutları yoluna inciler saçar, parlayan güneş baştanbaşa süslü kumaşlar döşer. Dünyayı parlatan güzel yüzü bütün ufuklara ışık bağışlar, dünyayı durmadan aydınlatır. Ay ve güneş lutfunun bahçesinde iki tane değersiz nergis, Başak burcu da kereminin gül bahçesinde hakir bir sünbüldür.

Būy-ı ĥulķuñla güźār eylemese bāġa nesìm İdemez ĥalķ dimāġını mu‘aţţar sünbül (24-21/64)

Ebr-i cūduñdan eger irse nem-i in‘amuñ

Bitüre ĥāre gül ü lâle vü mermer sünbül (14-24/64)

Rüzgar onun yaratılışının kokusuyla bahçeden geçmeseydi, halkın zihnine sünbül kokusu veremezdi. Yine sünbül, onun cömertlik yağmuru ile geçip büyüse boyu sanavber ağacı gibi olur. Onun cömertliğinin bulutundan nimetinin nemi ulaşsa, taş gül ve lale, mermer de sünbül bitirir.

Nūr-baĥş olsa eger bāġa çerāġ-ı luţfuñ

Şem‘-vār eyleye etrāfı münevver sünbül (14-26/64)

Cür‘a-rîz olsa eger gülşene cām-ı keremüñ

Ţuta nergis-ŝıfat elde ķadeh-i zer sünbül (14-27/64)

Lutfunun çerağı bahçeye nur bağışlasa sünbül mum gibi etrafı aydınlatmaya, kereminin kadehi bir çeşit ibrik olsa sünbül nergis gibi elinde altın kadeh tutmaya başlar.

Cinânî:

Cinânî III.Mehmed’in cömertliğini överken şâhenşâh-ı kerem-güster, yem-i cûdı, bâd-ı lutf, reşha-i ihsân ifadelerini kullanır ve onu cömertlik sahibi olarak niteler. III. Mehmed, etrafına cömertlik yayan kerem sahibi bir padişahtır.

Ĥudāvend-i žafer-rehber şehenşāh-ı kerem-güster

Ĥidîv-i baħr u ber Sulţān Meħemmed Ĥān-ı ‘Ośmānî (21-12/70) O, rehberi zafer olan bir hükümdar, cömertlik sahibi padişahlar padişahı, kara ve denizlerin valisi, Osmanlı hanı sultan Mehmed’dir.

Yem-i cūdı güher-rìz olduġınca bād-ı luţfıyla

Temāşā eyleyen bir ķaţre ŝaymaz Baħr-ı ‘Ummānı (21-17/70) Görinmez źerre iħsānına nisbet ħāŝılı kānuñ

Ħicāb ile geçürdi yirlere el-ħāŝılı kānı (21-19/70)

Cömert eli lutuf rüzgarıyla inciler döktüğünü görenler de incileriyle meşhur Umman denizini bir damla bile saymazlar. Maden bile onun lutufları yanında bir zerre bile olamaz. Bu yüzden utancından yerlere geçmiştir.

Dükenmez ardı gördi reşha-i iħsānuñ aŝlā

Nisan yağmuru, onun ihsan damlalarının ardı arkasının kesilmediğini görünce utancından sıkılıp ter dökmüştür.

Gelibolu Mustafa Âli:

Gelibolu Mustafa Âli mihr-i şefkat, hûşeçîn-i hırmen-i ihsân, sütûde-dâd u dihiş ifadelerini kullanarak III.Mehmed’in cömertlik yönüne övgülerde bulunur.

Luţfı vücûdından anuñ herkes ġınâ bulmış temâm Mâl-ı ĥûyla ķande şeydâlardaki sevdâ uyur (28-4/85) Nâle ķılmaz dâyeler gehvâre görmez ıżdırâb

Aġlamaz tıfl-ı şîr şâm iken şeydâ uyur (28-7/85) Cān ile ten dilĥasteler dârü’şifâ-yı kûyuna

Nâleden bîzâr olup epsem yatur ħattâ uyur (28-9/86)

Onun vücudunun lutfundan herkes zenginlik içindedir. Onun döneminde dadılar inleyip sızlamaz, beşik ıstırap çekmez. Süt çoçuğu akşam olunca ağlamayıp kendinden geçmişçesine uyumaktadır. Can ile ten, hasta gönüller onun mahallesinin şifa evine inlemekten bıkıp dilsiz olup yatar, hatta uyur.

Gelibolulu Âli, III.Mehmed’e sunduğu geldi redifli kasidesinde onun tahta çıkışıyla dünyaya getirdiği güzellikleri övmektedir. İsteğine kavuşmuş padişah tahta çıktığında, dünyanın donmuş tenine taze can gelmiştir. Dünya yaşlı bir hastaya dönmüştü; fakat onun gelmesiyle sonsuz bir ömür kazanmıştır. Viran gönülleri imar etmeye gönüller alıcı, nüktedan, zarif bir sultan gelmiştir.

Ĥarâbe dilleri yap yap imâret eylemege

Göñüller alıcı sulţân-ı nüktedân geldi (39-4/110) Hakanî Mehmed Beğ:

Hakanî Mehmed Beğ, III.Mehmed’in cömertliğinin bahar mevsiminden daha güzel olduğunu, dünyayı kapladığını belirtmiştir.

Denizin kenarını incilerle, bahçeyi de taze yasemin yapraklarıyla doldurulduğunu şöyle söyler.

Baħrüñ kenārın eyledi pür dürr-i şāh-vār

Bāġuñ derūnın eyledi pür berg-i yāsemîn (3-17/91) Cömertliği dünyayı kuzey rüzgarlarından kaplar.

Nev’î:

Nev’î de diğer şairler gibi padişahın cömertliğini denize benzetir. O, lutuf ve ihsan denizidir.

Yine teşrîf idüp bir mihr-i ‘âlem taĥt-ı ‘Ośmânî

Yine geldi yirine mürde iken ‘âlemüñ cânı (XLV-1/135) Ķudûm-ı nev-bahâr-ı luţfı ķıldı mu‘tedil dehri

Meger itdi taķaddüm sâ‘at-i nevrûz-ı sulţânî (XLV-1/135)

Nevruz zamanında, onun lutfunun ilkbaharının gelişi dünyaya bir ılımanlık vermiştir. Nevruz zamanı, onun zamanında geçse şaşılmaz. Çünkü onun yüzünün parlak güneşi ufuklara sıcaklık vermiştir.

III. MEHMED

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 147-152)