• Sonuç bulunamadı

MEHMED KAHRAMANLIK:

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 114-118)

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN KAHRAMANLIK:

III. MEHMED KAHRAMANLIK:

0% 5% 10% 15% 20% 25% 30% 35% 40% 45% Bağdatlı Ruhi

Baki Cinani Gelibolulu

Mustafa Ali Hakani Mehmed Beğ Nevi Seri 1

II. VI. CÖMERTLİK BAKIMINDAN PADİŞAHLAR VI. 1- II.BAYEZİD

Lâmii Çelebi:

Lâmii Çelebi, cömertliğini övdüğü şu beyitinde II. Bayezid’in inciler saçan elini gülsuyuyla yıkamak istediğinde ayın gümüşten bir ibrik, güneşin de altından leğen tuttuğunu söyler:

Her ķaçan dest-i güher bāruñ gülābıyla yusañ

Sîmden ibrik meh-zerden legen ţutar güneş (X-140/106) Tâcizâde Câfer Çelebi:

Tâcizâde Cafer Çelebi, kalbi bir nazarda zer-i hâlis idici kîmyâ, cân tabîbi, zahma merhem, derde devâ, dârü’ş-şifâ, menba‘-ı lutf u kerem, kân-ı lutf u mekremet, deryâ-yı cûd u ma‘delet, menba‘-ı hulk u mürüvvet, lutfı Hüseyn, deryâ-yı cûd, kân-ı kerem, lutf u mürüvvet ma‘deni, mekremet ebri, atâ bahri, sahâvet kânı iafedelerini kullanarak II. Bayezid’in cömertliğini över. Övgülerinde onu cömertliği bakımından denizlere ve madenlere benzetir. Bazen eş tutar bazen de onlardan daha cömert olduğunu vurgular. Çeşitli benzetmeler yaparak cömertliğini mübalağalı bir şekilde över.

Yaraşur saña dirsem cān ţabībi

Ki zaĥma merhem ü derde devāsın (2-12/19) Virürsin her mizāca göre şerbet

Açub luţf-u-kerem dārü’ş-şifāsın (2-13/19)

Yaralara merhem, dertlere deva olan bir can doktorudur. Lutuf ve iyilikler saçarak her mizaca göre şerbet veren bir şifa yurdudur. Lutuflarıyla Hazret-i Hüseyin’dir. Lutfu ölmüş gönülleri diriltir, aydınlatır.

Şair, onu cömertlik ve iyilik madeni, cömertlik ve iyilik denizine benzetir. Cāh u ‘izzet menba‘ı luţf u mürüvvet ma‘deni

Mekremet ebri ‘aţā baħri saĥāvet kānıdur (25-28/136)

Cömertliğini deniz gibi coşan bir buluta benzetir. Ümit dalı, bu buluttan beslenmezse cömertlik bahçesinde meyve vermeyeceğini şöyle söyler.

Ebr-i deryā-bār-ı ihsānuñdan olmazsa meded

Virmeye şāh-ı emel bāğ-ı kerem içinde ber (4-31/25)

Ayrıca gökyüzündeki bulut, onun altın bağışlayan eline benzemek için şimşekler çakıp altınlar ve inciler saçar.

Berk-ü-bārāndan ki dür-bār u zer-efşāndur sehāb

Ŝanki şāhuñ dest-i zer-baĥş u güher-efşānıdur (25-26/135)

Şair, onun cömertliğini yağmura benzetir.Yeryüzünde cimrilik ve sitemin temelini yıkanın onun keskin kılıcı ile cömertliğinin yağmuru olduğunu söyler.

Ĥāne-i buĥl-ü-sitem bünyādını vīrān iden Âb-ı tīz-i tīgüñ ile cūduñ bārānıdur (25-45/137)

Güneş, onun cömertliğinin suyuyla dünya bahçesini sulamak için yakut testisini firuze renkli dolabı üstüne asar.

Âb-ı cūduñdan cihān bāġın ŝuvarmaġa güneş Kūze-i yākūt aŝar fīrūze dôlāb üstine (6-16/39)

Mavi renkli dokuz kubbe de onun cömertliğinin denizinde bir su kabarcığıdır. Kulzüminde cūduñuñ nüh ķubbe-i nīlī ħabāb

Şair, onun ihsan sofrasında gökyüzündeki ayla güneşin ekmek oluşunu şöyle söylemektedir.

Nān-ı māh-ı āsumān u ķurŝ-ı ĥurşīd-i felek

Sofra-i iħsānuñuñ içinde ĥān-ı mā-ħażar (4-34/25) Gūşe-i na’l-i semendüñ ħalķa-i gūş-ı hilāl

Tūtīyā-yı gerd-i rāhuñ sürme-i çeşm-i ķamer (4-35/25)

Cömertliğini bir meyveye benzetir. Onun bu meyvesinden gökyüzünün sırtı iki büklüm olmuştur.

Bir şehriyār-ı rūy-ı zemīndür ki rūz u şeb

Bārından oldı püşt-i felek cūdunuñ dü-tā (21-30/119)

Cömertliği bir ışıktır. Süheyl192 yıldızının ışığı onun cömertliğinin ışığı yanında bir zerreden de değersizdir.

Pertev-i luţfuñ ķatında źerreden kemdür Süheyl

Ger ħacerden kem degülsem ķadre irgür beni sen (11-50/70) Yıldızlar da hep akçe döküp padişahın ihsanını bekler. Bu yüzden her gece sabaha kadar gözüne uyku girmez.

Cümle itmek ister iħsānuñ döküb encüm direm

Ŝubħa dek budur işi her gice görmez çeşmi ĥāb (23-17/126) Yıldızlar yine halkın bayram yağması için samanyolu sofrasına kaseler diker. Şair, dağlık bölgelerde görünenler lale goncası değil, onun cömertliğinin nimetinin meyvesinin altındaki kandır der.

Ġonca-i lāle degül peydā olan kuhsārda

Zīr-i bār-ı ni‘met-i cūduñda ķan derler cibāl (7-25/44)

Ayrıca maden ocağı edepsizlik ederek onun cömert eline benzemeye çalışınca dünya halkı maden ocağının malını alıp onu ayakları altında çiğnemiştir.

Bī-edeplik eyleyüb çün keffüñe öykündi kān Mālın alub ĥalķ-ı ‘ālem itdi anı pāymāl (7-37/45)

Şair, onun cömertliğini bir gölgeye benzetir. Bu gölgenin akıl sahiplerinin üstüne düştüğünü; böylece devletindeki faziletin artmasına neden olduğunu belirtir.

192 “Süheyl, güney yarım kürede bulunana parlak ve büyük bir yıldızın adıdır.” İskender PALA, a.g.e., s. 490.

Ubeydî:

Ubeydî, II.Bayezid’in cömertliğini överken sehâb-ı keff-i cûd, şeh-i iklîm-i cûd ifadelerini kullanır ve onun cömertliğini mübalağalı bir şekilde anlatır.

Şair, denizin her bir damlası bir inci olsa da yine onun dünyaya bağışladığı inciler kadar olamaz der. Onun cömertliği o kadar büyüktür ki gökyüzündeki aydan denizdeki balığa kadar ulaşır. Şair, ayrıca cömert padişahın elini buluta benzetir. Cömert elinin bulutu, denizlere sofralar çeker.

Māhdan māhiye irişse nevālüñ n’ola kim

Lücce-i baħre seħāb-ı keff-i cūduñ çekdi hān (1-33/3) Vasfî:

Vasfî, II.Bayezid’in cömertliğini överken deryâ-dil, kef-i muhît-i nevâl, kef-i sehâ, ebr-i lutf, sipihr-i kerem, bârân-ı cûd ifadelerini kullanır.Cömertliğini tabiat unsurlarına teşbih ederek anlatır.

Onun cömertlik ve iyilik göğü olduğunu vurgular. Gönlünün deniz kadar engin olduğunu söyler. Cömertliğini denize ve rüzgara benzetir. Onun lutfunun rüzgarı esmeseydi; bahar rüzgarı, dünyaya bir yumuşaklık veremezdi. Cömertliğinin rüzgarı, cömertliğinin denizini dalgalandırdığında dünyayı incilerle doldurur.

Ger bâd-ı luţfuñ itdüre baħr-ı sehāña mevc ‘Âlem ŝadef dehânı gibi ola pür-le’âl (2-23/29)

Bir damla cömertliği, yıllarca deniz gibi dalgalanır. Deniz dalgaları, onun cömert elini gördüğü zaman ağlayarak aman diler. Maden ocakları da kesesinde neyi varsa boşaltmıştır; bu yüzden dağlar yankılanıp onun elinden figan etmektedirler.

Bârân-ı cûdı ebre ger ideydi terbiyet

Her dem iderdi dâmen-i deryâyı pür-le’âl (2-16/28)

Cömertliğinin yağmuru, buluta terbiye verirse denizi incilerle doldurur. Şair ayrıca denizlerde görülen adaların onun cömert elinin izi olduğunu şöyle ifade eder.

Nişânedür bu cezâyir kef-i seĥâsında

Başına acıyuban hâk koyduġına [biħâr] (1-19/24)

II. BAYEZİD

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 114-118)