• Sonuç bulunamadı

III. MEHMED Bağdatlı Ruhî:

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 106-114)

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN KAHRAMANLIK:

III. MURAD KAHRAMANLIK

V. 6- III. MEHMED Bağdatlı Ruhî:

Bağdatlı Ruhî, bir beyitinde yiğitliğin ona verildiğini, ona inat eden düşmanın cahil olduğunu şöyle söyler:

‘Adū-yı evletüni cehldür iden serkeş

Başında devleti olsa olurdı emrüñe rām (16-76) Bâkî:

Bâkî, III. Mehmed’in kahramanlığını överken Ali-sıfat, ser-efrâz-ı cihân, İskender-i zamân, şeh-i kişver-sitân, rûz-ı vegânun şâh-ı Merdânı, Dârâ-yı devrân, Mehemmed Hân-ı Gâzi âl-i Osmanun ser-efrâzı, ser-firâz ifadelerini kullanmıştır. III.Mehmed’i onun ülkeler alan bir padişah olarak niteler. Tarihi şahsiyetlere teşbih eder. Güç ve kudrette aslana benzetir. Ayrıca şair, onun kahramanlığını överken kılıcına ve okuna övgülerde bulunmuştur.

Nusret yüzini oldı nümâyende ‘âleme

‘Âyine-veş elinde o şemşîr-i âb-dâr (9-12/26)

O parlak kılıç elinde ayna gibi dünyaya zafer yüzünü göstermiştir. Evvelden beri dünya depremlerden hâli değilken dünya ülkesine kılıcıyla bir ölçü vermiştir.

Eyler hücûmı düşmen-i dîne ‘Alî-sıfat

Şemşîr-i hûn-feşânı kılur kâr-ı zü’l-fekâr (9-15/27)

Din düşmanlarına Hazret-i Ali gibi saldırır. Elindeki kan saçan kılıcı da Zülfikar kılıcının işini görür. Öfke ve kin duyduğu zaman kükreyen aslan gibi pençe salar. Savaş zamanı yabani bebre190 karşı durur.

Dâg-ı vefâ vü mihri göñülde şüküfte gül

Tîr-i hadengi cân-ı ‘adûda şikeste hâr (9-19/27)

Onun vefa ve sevgi yarası, gönülde açılmış gül; oku da düşman canına kırılmış bir dikendir.

Bâkî III.Mehmed’e sunduğu “Tehniye-i Kudûm-ı Sultân Mehemmed Hân-ı Gâzi Ez-sefer-i Huceste-eser” başlıklı doğrudan methiye bölümüyle başladığı kasidesinin otuz üç beyitinde onun kahramanlığını över. Onun zafer kazanıp dönmesiyle halkın başına güneş doğmuştur. Atının üzengisinin parlaklığı ile tüm dünyayı aydınlatmıştır. Işıklar kol kanat olmuş, güneş etrafını süsleyip İrem tavusu gibi sabah vakti dolaşmaya çıkmıştır. Parlak köşkü, aydınlık sabahın sancağı gibi altın başlı ve gümüş kaftanlı sancak yapmıştır.

190

“Bebr, bebir; eski kitaplara göre, Hindistan’da ve Afrika’da bulunur, kediye benzer, gayet büyük, üstü yol yol tüylü, saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeden, aslanın bile korktuğu azgın bir canavarmış. Ferit DEVELLİOĞLU, a.g.e., s. 75.

Cihān emn ü emān buldı yine şemşîr-i pūlādın Belā Ye‘cūcına sedd eyledi İskender-i sānî (14-5/33)

Çelik kılıcıyla dünya yine güven kazanmıştır. İkinci İskender olan padişah bela yecücüne (din düşmanlarına) set çekmiştir. Düşmanın bahtının evi yıkılmış, barbat olmuştur. Onun fethinin rüzgarıyla Süleymanlık tahtı can kazanmıştır.

‘Adūyı dil-figār itdi peleng-āsā şikār itdi

Muħal āşikār itdi neberd-i şìr-i Yezdānı (14-12/34)

Ülkeler zapteden padişah keskin kılıcıyla düşman ırkını katletmiştir. Düşmanın gönlünü yaralamış, kaplan gibi avlamıştır. Kısacası Hazret-i Ali’nin savaşını ortaya koymuştur.

Süleymān gibi ħaşr oldı livāsı žıllına ‘ālem

Ziyāde leşger-i mūr u melāĥdan ādem oġlanı (14-11/34)

Sancağı, Süleyman gibi karınca ve çekirge ordusundan ziyade insanoğlunu dünya gölgesine toplamıştır.

Didi Behrām-ı düşmen-kām gördi darb-ı şemşîrin

Ķoluña kuvvet ey rūz-ı vegānuñ Şāh-ı Merdānı (14-13/34) O, savaş gününün şâh-ı merdânıdır. Düşmana kavuşmuş Behram, onun kılıcının kuvvetini görünce koluna kuvvet demiştir.

Süreyyā ŝanmañ üstinde görünce şîr-i gerdūnı Atıldı āsmāne kūhsār-ı ķahrı ķaplānı (14-14/34)

Gökyüzündeki feleğin aslanı Süreyya değildir. Öfke dağının kaplanı gökyüzüne atılmıştır. Elindeki boz doğanı o kadar düşman yemiştir ki Kızılelma (Viyana) onu ansızın işitince eyvahlar koparmıştır.

Çalındı ķūslar ţabl u naķāre ŝaldı āvāze

Dügün bayram idi gūyā ġuzāta ceng meydānı (14-16/34) Ser-encām-ı ‘adū āhır ne ħāle irişür dirken

Hezārān kelleler ţop itdi nā-geh çarĥ çevgānı (14-18/34) Dilāverler oyunlar oynadı küffāre ol gün kim

Çıķup yelkenlüler Rūmì siperden bād-bānlarla

Yine gösterdiler cūş u ĥurūş-ı baħr-ı ‘ummānı (14-20/34) Neheng-āsa dil-āverler ‘adūyı yutdılar gitdi

‘Aceb deryā imiş ħaķķā bu leşger-gāh-ı ‘Ośmānì (14-21/34) Seferde kösler ve davullar çalmış, savaş meydanı gazilere düğün bayram gibi gelmiştir. Feleğin çevganı binlerce kelleleri koparıp top yapmıştır. Yiğit gaziler, kafirlerle oyun oynamışlardır. Onları görenler hayran kalmışlardır. Yelkenliler, denizde çoşmuştur. Düşmanı timsah gibi yutmuşlardır.

Dem-i ‘adā ile deşt-i cihānı lāle-zār itdi

Sipāh-ı berķ-reftār-ı Tatāruñ tìr-bārānjı (14-24/35) Miśāl-i ħalķa-i zülf-i girih-gìr-i ĥam-ender-ĥam Biri birine ķoydı tìğ-i ķahruñ kāfir-istānı (14-27/35)

Düşman kanıyla dünya çölü lale bahçesine dönmüştür. Kıvrım kıvrım düğümlü saçın halkası gibi öfkeli kılıcı, kafirlerin memleketini birbirine katmıştır.

Cinânî:

İskender-i sânî, Hudâvend-i zafer-rehber ifadelerini kullanan şair, III.Mehmed’in kahramanlığını savaş aletleriyle çeşitli benzetmeler yaparak över. Kahraman bir hükümdar olarak Hazret-i Süleyman’dan daha güçlü bir maiyetinin olduğunu belirtir.

Cinânî, III.Mehmed’i kahramanlıkta kahramanlığıyla ünlü İskender’e benzetir. Rehberi zafer olmuştur

Ĥudāvend-i žafer-rehber şehenşāh-ı kerem-güster

Ĥidîv-i baħr u ber Sulţān Meħemmed Ĥān-ı ‘Ośmānî (21-12/70) Görinse ġurre gibi üstine ĥalķ iždiĥām eyler

Hilālidür sipihr-i nuŝretüñ şemşìr-i bürrānı (21-21/70) Fitilidür dıraĥtı mehçe-i źerrìnidür şū‘le

Olupdur bezm-i rezmüñ rāyet-i şem‘i şebistānı (21-26/71)

Onun keskin kılıcı, zafer göğünün hilalidir. Sancağı, savaşın yeme içme meclisinde geceyi aydınlatan mumdur. Sopası fitil, altından hilali de ışığı olmuştur.

‘Adūnuñ mülkini almaķ her ne deñlü müşkil olursa Çeküp tîg-i cihān-gîrin alur ber-vech-i āsānî (21-29/71)

Düşmanın memleketini almak her ne kadar zor olsa da o dünyayı zapteden kılıcı ile çekip kolaylıkla alır. Öyle ki imkan çölünü baştan başa gezenler bilirler ki onun kadrinin ağır yüküne dağlık yerler bile denk olamaz. Bakış gücü kuvvetli olan ulak, çölleri geçse de bu dünyada onun bir benzerini bulmaya kadir değildir.

Yanıķ fetħi gibi dāġ-ı cigerdür ķalb-i düşmende ‘Adūnuñ bāşına tìgi yaķupdur nār-ı sūzānı (21-34/71) Dökildi ĥun-ı surĥı nice demler tìg-i ķahrıyle

Ķızılbaşuñ ķara başına yoķdur şimdi dermānı (21-36/72)

Kılıcı, düşmanın başına yanan ateşi yakmıştır. Kahrının kılıcıyla nice zaman kırmızı kan dökülmüş, Kızılbaşın kara başına artık derman kalmamıştır.

Ţolar dîvānı her gün bî-tevaķķuf Ehrimenlerle

Süleymānuñ da el ħaķ ţurmamışdur böyle dîvānı (21-36/72) Divanı her gün durmadan devlerle dolar. Doğrusu Süleyman’ın divanı bile böyle toplanmamıştır.

Gelibolulu Mustafa Âli:

Gelibolulu Mustafa Âli, III.Mehmed’in kahramanlığını överken şîr-i rûz-ı neberd, sebük-süvâr-ı cihân, İskender-i zamân, şâh-ı cihân-sitân ifadelerini kullanır.

Şair, padişahı usta at binicisi olarak niteler. III.Mehmed’i İskender’e, düşmanları ise yecüc kavmine benzetmiştir. Yine düşmanları Firavun’a, padişahı Hazret-i Musa’ya benzetmiştir. Kısacası şaire göre onun gibi dünyayı zapteden padişah gelmemiştir.

Yeter ķoyıldı re‘āyaya gürk Fir‘avûnı

Kelîm-i ħaķ gibi źî-şân bir şebân geldi (39-20/111) Ĥurûc-ı leşker-i Ye‘cüc-i fitne midür (kim)

Bu mülke çünki bir İskender-i zamân geldi (39-23/112) Ne mülk böyle memâlik güşâya malâk olur

Hakani Mehmed Beğ:

Hakani Mehmed Beğ, III. Mehmed’i överken neheng-i ma’reke, sahib-kırân-ı ejder-i ceng, serîr-i bebr- mehābet, peleng-i şir-efgen, şeh-i sâhib-kırân ifadelerini kullanır. Diğer şairler genellikle padişahı kahramanlıklarıyla ünlü tarihi şahsiyetlere benzetirken şair, güçlü hayvanlara benzetmiştir. Kahramanlıklarıyla ünlü şahsiyetlerden güç ve kudrette üstün olduğunu ifade etmiştir.

Şair, III.Mehmed’i savaş meydanının timsahı, savaşın her zaman başarı ve üstünlük kazanan ejderhası olarak niteler. Ululuk tahtının bebridir. Aslanı yere çalan bir kaplandır.

Neheng-i ma’reke ŝahib-ķıran-ı ejder-i ceng Serìr-i bebr-i mehābet peleng-i şìr-efgen (2-13/88) Kemān-ı ķahr-ı cihān-sūzına ķażā-ķabze

Ĥadeng-i ĥışm-ı ‘adū ķahrına ķader-demren (2-16/89)

Şair, dünyayı yakan kahrını yaya benzetmiş, kazayı da ona kabza yapmıştır. İskender, Huşenk, Siyamek ve Behmen onun kölesi, dilencisidir.

Ġulām-ı ĥalķa-begūşı Sikender u Hūşenk

Gedā-yı gūşe-i kūmı Siyāmek ü Behmen (2-16/89) Luhrasb na‘l-i esbini başına tāc ider

Güştasb ĥalķa-i seg-i kūyın ķılur kemìn (3-12/91) İķbāl gör ki ĥırmen-i ķadrinde

Dārāyı peyrev eyledi Cemşìdi ĥūşeçìn (3-13/91)

İskender ve Huşenk onun kulağı halkalı kölesi, Siyamek ve Behmen, Kum köşesinin dilencisidir. İranlı padişahlar onun atının üzengisini öpmek için boyun eğmiştir. Luhrasb, onun atının nalını başına taç yapar. Güştasb mahallesinin köpeğinin halkasını pusu yapar. Talih, onun kadrinin harmanında Dara’yı izinde yürüyen, Cemşid’i de başak toplayan biri yapmıştır.

Nev’î:

Nev’î, III.Mehmed’e Eğri kalesinin fethi üzerine sunduğu “Berây-ı Sultân Mehemmed Der Vasf-ı Feth-i Egri” başlıklı kasidesinin on iki beyitinde onun

kahramanlığını överken şeh-i çâpük-süvâr-ı feth, mihr-i zafer-semiyyi, ebu’l-feth, ser-firâz, ebu’l-cihâd, mücâhid-i ekber ifadelerini kullanır.Şair, padişahın fetih başarılarını dile getirir.

Sürdi semendin ol şeh-i çâpük-süvâr-ı fetħ Ķıldı diyâr-ı düşmeni bî-intižâr (X-1/28)

Toġruldı Egri fetħine luţf-ı Ĥudâ’yı gör

Żamm oldı aña kesr-i ‘adûdan hezâr fetĥ (X-2/28) Nasrun mina’llah ana [hemìn] dest-yârdur

Kim zûr-ı pençesinden olur her diyâr fetħ (X-3/28)

O, fethin en iyi at süren padişahıdır. Semendini fethi beklemeksizin düşman diyarına sürmüştür. Allah’ın lutfu olan o padişah Eğri fethine doğrulmuş, düşmanı bozguna uğratarak binlerce fetih kazanmıştır. Yardım Allah’tandır191 ayeti onun yardımcısıdır. O güçlü pençesiyle her diyarı fetheder.

Bir şâh böyle fetħe daĥi mâlik olmadı

Olalı tōp-ı mihr-ile bu nüh ħisâr fetħ (X-4/28)

Bu dokuz hisarı, güneş topuyla fethetmiştir. Hiçbir padişah böyle bir fetih yapmamıştır.

Tîġ ile bikr-i memleketin kâfirüñ açup

Kodı ‘arûs-ı devlete bir yâdigâr-ı fetħ (X-5/28)

O, kılıç ile kâfirin memleketinin el değmemiş kızını devletin düğününe bir fetih hediyesi olarak sunmuştur. Mızrağı kalelerin kapısına kitabeler yazmıştır. Nakşedilmiş her kitabenin harfinde fetih vardır.

Şair, Eğri kalesinden sonra düşman başını kana bulayıp atının üzengisine Kızıl Elma’yı fetih yurdu yapsın diyerek o dönemin Kızılelması olan Viyana’yı kasteder.

Mihr-i žafer-semiyyi Ebu’l-fetħ kim anuñ Ķıldı naŝîb aña Ĥudâ iştihâr-ı fetħ (X-8/28)

O, zaferle adaş olan bir güneştir. Fetih babasıdır. Allah, fetih şöhretini ona nasip etmiştir.

Sulţân Meĥemmed ol ki hücûm itse bir nefes Çarĥuñ ţoķuz ķıla‘ın ider târ-û-mâr-ı fetħ (X-9/28) Kesr-i ser-i ‘adû eśer-i ďarb-ı şeşperi

Oldı şikâf-ı tìġi ile âşikâr fetħ (X-10/28) Her ķal‘anuñ sürüp ķomayup kâfirin ķovar

Ķalmadı oldı hep Ķoraman Ulķuvar fetħ (X-12/29)

O bir an hücum etse, göğün dokuz kalesini fetih ile darmadağın eder. Düşman başını kırma, şeşper darbesinin izi ve kılıcının yarığı ile fetih ortaya çıkmıştır. Her kalenin düşmanını sürüp kovmuş, Koraman, Ulkuvar gibi bütün düşman illerini fethetmiştir.

Nev‘î, III.Mehmed’in Eğri kalesinin fethi üzerine yazdığı ve adeta zafer çığlığını dile getirdiği Berây-ı Sultân Mehemmed Der Kudûm-ı Âvâz-ı Sefer-i Egri başlıklı kasidesinde onun kahramanlığını, dünyanın kendisine boyun eğişini anlatmaktadır. O, devletinin zamanında inatçı zamanı üzengisine bağlamış, boyun eğdirmiştir. O zafer tacının incisi, devlet silsilesinin üstünlüğüne kuvvet ile düzen vermiştir. Kafirler ordusunu tamamen kılıçtan geçirmiştir. Kılıcının yolu düşmana tamamiyle kıyameti koparmıştır.

Zamanın padişahına zafer oku düşmüştür. Düşman ordusunun nasibi ise mızrak ve süngü yarası olmuştur. İskender gibi keskin kılıcıyla yecüc düşmanını yok etmiştir.

Ebü’l-cihâd lakabı aña gökden indi bugün

Egerçi bir de Ebü’l-feth diyü kondı nâm (XXXII-12/101)

Cihad’ın babası lakabı ona bugün gökten inmiştir. Bir de ona fethin babası diye bir ad da verilmiştir.

III. MEHMED

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 106-114)