• Sonuç bulunamadı

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN Âşık Çelebi:

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 158-172)

YAVUZ SULTAN SELİM ADALET:

VII. 3- KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN Âşık Çelebi:

Aşık Çelebi Kanunî’nin cömertliğini överken sulţān-ı kişver-gîr tîġ-i ‘adl, adl-i şāh, bād-ı ‘adl, bahār-ı ma’delet, zamān-ı ‘adālet, ‘Ömer-ma‘delet ifadelerini kullanmış, çeşitli benzetmeler kurmuştur. Adaletiyle ünlü Hazret-i Ömer’e, dertlere deva olan Hazret-i İsa’ya benzetmiştir. Çiçekler ile zengin imajlar kurmuştur.

Âşık Çelebi'ye göre dünyayı aydınlatan güneş, o ülkeler tutan padişahın adaletinin okuna altın işlemeli bir gül yazmıştır.

Sensin ol sulţān-ı kişver-gîr tîġ-i ‘adlüñe

Yazılupdur mihr-i ‘ālem-tāb bir zer-kāre gül (4-24/63) İrmedi mi gūşuna bād-ı ŝabādan ‘adl-i şāh

Nice bir āzar eyler ‘andelib-i zāre gül (4-22/63)

Gül, kulağına saba rüzgarından padişahın adaleti gelmediğinden bülbülü devamlı azarlamaktadır. Eğer padişahın adaleti saba rüzgarıyla güle ulaşsaydı bülbüle eziyet etmezdi.

Bād-ı ‘adlüñle gülistān-ı zamān her dem bahār

Tāb-ı ĥurşîd-i cemālüñle cihān hem-vāre gül (4-26/63)

0% 5% 10% 15% 20% 25% 30% 35% 40% İshak Ç elebi Lami i Çele bi Taciz ade C afer Ç elebi Ubey di Yahy a Be ğ Zati Seri 1

Onun adaletinin rüzgarıyla dünya gül bahçesi, her zaman bahar mevsimini yaşamaktadır. Dünya, onun güneş gibi güzel yüzünün ışıltısıyla gül olmuştur.

‘Âlemi ser-sebz ü ĥandān eyleyen’adlüñdürür

Ŝu içinde tāze vü ter ŝaķlanur hem-vāre gül (4-32/64)

Dünyayı tazecik, yemyeşil yapan ve güldüren onun adaletidir. Zamanında gül her zaman su içinde tazecik saklanır.

Bahār-ı ma’deletüñle riyāż-ı şer‘-i şerîf

Açıldı verd-i ţarî gibi güldü ġonce miśāl (5-10/67) Revā mıdur ki zamān-ı ‘adāletüñde olsa

Resūle müntesib olan müşevveşü’l-āħvāl (5-15/67)

Adaletinin baharıyla mübarek şeriat bahçeleri gonca gibi gülmüş, taze gül gibi açılmıştır. Adaletli zamanında peygambere bağlı olanların durumların karışması reva değildir.

‘Atîk-i ŝıdķ u ‘Ömer-ma‘delet ‘Alî-‘irfān

Ħasan-maħāsin ü Ośmān-ħayā Ħüseyn-ĥıŝāl (5-2/66) Eyā mū’essis-i Bünyān-ı ‘adl u ħāmî-yi dîn

Eyā mu‘ammer-i vîrān müŝaħħiħ-i aħvāl (5-6/66)

Adalette Hazret-i Ömer’dir. Adalet binasının kurucusudur. Viraneleri yaşatan, bütün yanlış durumları düzeltendir.

Cihānı ‘adl ile itdüñ Mesih-veş iħyā

Cefā vü žulmı götürdüñ çü fitne-i Deccāl (5-9/67)

O Hazret-i İsa gibi dünyayı aydınlatmıştır. Deccal’in203 fitnesini yıkarak dünyadan eziyet ve zulmü kaldırmıştır.

Aşkî:

Aşkî Kanunî’nin adaletli oluşunu överken adlüñ güneşi, rûy-ı adl, âdil şehriyâr Sikender-ma‘delet, envâr-ı ‘adl ifadelerini kullanmıştır. Kozmik ve tabiat unsurlarlarıyla çeşitli benzetmeler kurmuştur.

203 “Deccal, kıyametin büyük alametlerindendir. Deccal, son zamanlarda dünyaya gelecek olan, bir gözü kör bir Yahudidir.Deccal, Tanrılık davasında bulunacak ve Mehdi tarafından öldürülecekmiş. Deccal çıktığı zaman insanları kendisine bağlayıp bir çok taraftar toplayacakmış. Onun, uydurduğu yalanlar ile

Şair, onu adalet ve cömertlik kaynağı olarak nitelendirmektedir. Ser-te-ser ţutdı cihân mülkini ‘adlüñ güneşi

İrdi ‘adlüñde kemâle yine noķŝân-ı gazâ (17-23/23)

Şems-i burc-ı salţanat Sulţân Süleymân kim

Rûy-ı ‘adlüñden alur her ŝubħ nûr u fer güneş (20-11/28)

Aşkî de adaletini güneşe benzetmiştir. Onun adaletinin güneşi, dünya ülkesini baştan başa tutmuştur. Onun adaletinin yüzünden her sabah nur, güneş de parlaklık kazanır.

Ķanda la’l ü aķîķ etmezdi seng-i ħâreyi

Düşmeseydi âfitâb-ı ‘adline mažhar güneş (20-16/29)

Onun adaletli günlerinde güneş, her sabah nur ve ışık saçar. Ayrıca güneş, onun adaletinin güneşiyle şereflendirilmeseydi sert taşı lal ve akiğe çeviremezdi.

Aşkî diğer şairlerden farklı olarak adalette onu İskender’e benzetmiştir. Kısacası o adil padişahtır.

Ħıżr-himmet Ķahramân-heybet Sikender-ma‘delet Pâdişâh-ı baħr ü ber ŝâħib-ķırân-ı rûzigâr (24-15/38) ‘Adl ķılsañ ‘âleme luţfuñ nesîminden senüñ

Taze taze gül virür faŝl-ı şitâdan ķurı ĥâr (24-22/39) Gün gibi virür ziyâ envâr-ı ‘adlün ‘âleme

Yeryüzi ‘aks-i cemâlüñden olupdur nevbahâr (24-23/39)

Onun adaletinin nurları güneş gibi dünyayı aydınlatır. Yeryüzü onun güzel yüzünün aksiyle ilkbahara döner. Öyle ki dünyaya lutfunun rüzgarıyla adalet yaysa kış günü kuru dikenden taze taze güller biter.

Buldı çün dest-menc-i düşmen tîğuñ altında amân Gelmedi źâtuñ gibi dünyaya ‘âdil şehriyâr (23-17/37) Kısacası onun gibi dünyaya adil bir padişah gelmemiştir.

Bâkî:

Kanunî’nin cömertliğini överken kisri-i ‘adl ü re’fet, dâd-ı Keykubâd, adl ü dâd-ı ‘Ömer, pâdişâh-ı âdil gibi ifadeler kullanan Bâkî, Kanunî’nin adaletinden bahsederken onu tarihi şahsiyetlere teşbih etmiş ve onunla kıyaslamalar yapmıştır.

Cemşîd-i ‘ayş u ‘işret ü Dārā-yı dār u gîr

Kisri-i ‘adl ü re’fet ü İskender-i zamān (1-14/4) Saña Kisrî’yi ‘adāletde mu‘ādil ţutsam

Fażladur sende olan devlet-i dîn ü emān (2-33/9) ‘Adluñ ķatında cevr ü sitem dād-ı Keyķubād

Ĥışmuñ yanında luţf u kerem ķahr-ı Ķahramān (1-21/5)

O adaletin ve merhametin Kisrasıdır; 204fakat adalet bakımından onunla kıyaslansa Kanunî’nin adaleti daha üstündür. Yine Keykubad’ın205 adaleti onun adaleti yanında sitem ve eziyettir.

‘Adl ü dād-ı ‘Ömer ü ŝıdķ u ŝafā-yı Sıddîķ

‘İlm ü ‘irfān-ı ‘Alî ħlm ü ħayâ-yı ‘Osmān (2-27/9) O, adaletiyle ünlü Hazret-i Ömer’e benzemektedir.

Bāreka’llāh zehî Pādişāh-ı ‘ādil kim

Şarķdan ġarba degin buldı cihān emn ü emān (2-33/9)

Devrinde eziyetten ve sıkıntıdan inleyen yoktur. Dünyada doğudan batıya bütün herkes güven içinde yaşamaktadır. Tacının cevheriyle adaletinin hançeri tüm dünyayı aydınlatmış, nurlandırmıştır. Kısacası o adaletli bir padişahtır.

Behiştî:

Behiştî, Kanunî’nin adaletini överken adaletiyle ünlü şahsiyetlere telmih eder. Şaire göre Hazret-i Ömer, onun adaletini duysa ona insaf eder. İnsaf etmek merhamete, vicdana ve mantığa dayanan bir adalettir. Mervan padişahı da onun gayretli çalışmasını görünce onu beğenip takdir eder.

204“Kisra, İran padişahlarına verilen ünvandır. İlk defa adaletiyle ünlü Nuşirevan için kullanılmıştır.” İskender PALA, a.g.e., s. 334.

205 “İran’ın pişdâdiyân sülalesinden sonra gelen şah sülalesi Keyhaniyân’ın ilk hükümdarıdır. Key lakabını ilk defa kullanan odur. Adaletiyle ün salmıştır. Büyük Selçuklu sultanı Keykubâd ile bunun hiçbir alakası yoktur.” İskender PALA, a.g.e., s. 325.

Gûş itse Ömer hazreti insâf ide ‘adlini

Tahsîn ide ikdâmını görse şeh-i Mervân (4-52/186) Râi kılalı ‘adlini ağnam u enâma

İster yolına cümle râ’iyyet ola kurban (4-53/186)

O adaletini koyunlara ve halka çoban yapalı, ona boyun eğen tüm halk, yolunda kurban olmak istemiştir. Ardından yüce divanını övmeye başlamıştır.

Dîvânuñ ol evdür ki eyâ şâh-ı cihân-dâr

Kıymetlü güherlerden ola ol eve erkân (4-54/186)

O dünyayı yöneten hükümdarın divanı öyle bir evdir ki bütün direkleri kıymetli cevherlerden yapılmıştır. Bu yüce divanda kararların adil bir şekilde görüşüldüğünü şu beyitle açıklar.

‘Âkıl vüzerâ cem‘ oluban eylese tedbîr

Bî-ceng ü cedel feth ola her kûşede büldân (4-55/186)

Akıllı vezirler, o divanda toplanıp önlem alsalar kavgasız savaşsız her köşedeki bütün memleketler fethedilir.

Zâtuñ felek-i saltanata meyyîr-i a’zâm

‘Adlüñ san‘atı eyleyeli ‘âlemi Rahşân (4-56/186)

Onun adaletinin sanatı dünyayı aydınlatalı, kişiliği saltanat göğüne güneş olmuştur.

Cemilî:

Cemilî, Kanunî’ye sunduğu kasidesinde adalette bin Nuşirevan olsa onun adaletini görünce hepsinin hayran kalacağını şöyle ifade eder.

Ger ‘adālet birle bolsa ming anūşîrevān kimi

Her biri yüz nev‘ ile ‘adling körüp ĥayrān bolur (1-4/72) Munça fażl u ‘ilm ü ‘adl ü şevket ile il-ara

Nesl-i ādemden ķaçan bir sen kimi insān bolur (1-4/72)

Şair bunca fazilet,adalet ve büyüklükle insan neslinden onun gibi kaç kişi çıkar diyerek onun yüce kişiliğini ifade eder.

Fuzûlî:

Fuzûlî, kasidelerinde Kanunî’nin cömertliğini överken sultân-ı âdil, sâye-i adl, nur-ı adl-eş, fezâ-yı arsa-i adl, âdil Süleymân gibi ifadeler kullanmış, adaletine dair övgülerde bulunmuştur. Tarihi şahsiyetlerden hiçbirine teşbih etmemiş; sadece Ashab-ı kehf olayına telmihte bulunmuştur. Gül ile ilgili çeşitli benzetmeler yapmıştır.

Bâğbân Sultân-ı ‘âdil devridür tenbîh kıl

Urmasın gül-zâre âteş zulm edip zinhâr gül (9-35-46)

Şair bahçıvana devir adaletli bir sultanın devridir, Güle tenbih et, sakın zulmederek gül bahçesini ateşe vermesin, diyerek adaletinin her yeri kuşattığını dile getirmiştir. Gül adeta zulüm ile gül bahçesine saldırmış, kırmızı rengiyle ateşe vermiştir. Ona göre devir adaletli bir sultanın devridir. Onun devrinde bütün insanlar huzur içinde yaşamaktadır.

Her zarardan sâye-i adlindedir âsûde halk

İnnehüm ashâbün kehfin innehu hısnün hasîn (10-20/49)

Halk, onun adaletinin gölgesi altında her türlü zarardan korunmuştur. Halk Ashab-ı Kehf,206 padişah da onları koruyan sağlam bir kaledir.

Mehd-i mülkü me’men-i ehl-i zamândır fitneden Ahsenü’l-ahvâli fi’l-erhâmi ahvâlü’l-cenîn (10-21/49)

Fuzûlî yukarıdaki beyitte onun devletini beşiğe benzetmiştir. Onun bu beşiği bütün halkı fitne ve fesatlıklardan koruyan bir sığınaktır. Şair bu benzetmeyi, en korunaklı yer olan ana rahmini düşünerek kurmuştur. İnsanın en korunaklı yeri nasıl ana rahmiyse halkın da en korunaklı yeri onun devletinin beşiğidir.

Bârgâh-ı kadr-i orâ çarh hâk-i âsitân Sâid-i ikbâl-i orâ adl tarz-ı âsitîn (10-6/48)

Fuzûlî onun yüce bahtını bir bileğe benzetmiş, adaleti de o bileğin üstünde bir yene benzetmiştir.

206 “ Ashâb-ı kehf, yedi uyuyanlardır. Tarsus bölgesindeki Dakyanus adlı bir vali halkın puta tapmasını ister. Yedi genç ise puta tapmayıp Allah’a dua ederler. Vali bu durum karşısında bu yedi genci öldürmeye karar verir. Bunun üzerine şehirden kaçarlar ve bir mağaraya girerler. Arkadan onları kovalayanlar mağaranın ağzını örerler. Mağarada üç yüz dokuz yıl uyurlar. Bir ikindi vakti uyanırlar. Bir gün uyuduklarını sanırlar. Acıktıklarını anlayınca içlerinde Yemliha’yı ekmek aldırmak için çarşıya gönderirler. Yemliha her şeyin değiştiğini fark eder. Fırından ekmek alırken fırıncıya gümüş parayı verince fırıncı bir define bulduğunu düşünerek valiye haber verir. Yemliha’yı yakalarlar. O da bütün olanları anlatır. Vali arkadaşlarını görmek ister. Mağaraya geldiklerinde Yemliha içeri girer. Hepsi yine uykuya dalar. Diğerleri içeriye girmeye korkarlar. Mağaraya bir mabet yaparlar.” İskender PALA, a.g.e.,

Nûr-ı adl-eş kerde müstağni zi-behr-i rûşeni

Rub’-ı meskûn-râ zi-bezm-ârâ-yi çarh-ı çârümîn (10-12/49) Onun adaletinin ışıkları yeryüzünü o kadar çok aydınlatmıştır ki yeryüzü, güneşin ışıklarına muhtaç kalmamıştır.

Bezl-i der-hüsn-i mizâc-eş ıtr der-tab’-l gül-âb

Adl der-tab’-eş halâvet der-mizâc-ı engebîn (10-15/49) Fuzûlî Kanunî’deki adalet duygusunu balın özündeki tatlılığa benzetmiştir.

Muktedun levlâh mâ-sirrenâ ilâ sahni’s-sürûr

Muhtedün levlâh mâ-nimnâ ala mehdi’l-karâr (11-28/52) Adluhu min nâibâti’d-dehr kehfün li’l-enam

Mâlehüm illâ bihi’t-teskîn indel’l-ıztırâr (11-28/52)

Halkın, onun adaletinin gölgesi altında her türlü tehlikeden emin olduğunu, o olmasaydı halkın mutluluk vadisinde gezemeyeceğini, rahatlık yatağında uyuyamayacağını vurgulamıştır. Kısacası, onun adaleti halkın sığınağı olmuştur.

Hak iki âdil Süleyman hâkim etmiş âleme Evvel ü âhir kılıp sırr-ı adâlet âşkâr (11-57/54)

Fuzûlî, ayrıca isim benzerliğine dayanarak Hazret-i Süleyman’a benzetmiştir. Biri hem peygamber hem padişah olarak âdil Süleyman, diğeri de Hazret-i Muhammed (s.a.v.)’in dininin koruyucu olarak âdil Süleyman’dır.

Ân ki sadr-ı saltanat orâ-est ez-devr-i nehost Ân ki adl-memleket bâ-ost tâ rûz-ı pesîn (10-7/48)

Kısacası memlekette adaletin sağlanması onun sayesinde gerçekleşecektir. Hayalî:

Hayalî Kanunî’nin adaletli yönüne geniş yer vermiş, bir takım benzetmelerle övgülerde bulunmuştur. Tarihî şahsiyetlerden Hazret-i Ömer’e benzetmiş, Nuşirevan’dan daha üstün olduğunu vurgulamıştır. Çiçeklerden ve hayvanlardan yararlanmış, çeşitli benzetmeler kurmuştur.

‘Adl ü dâd ile iki âlemi memlû kıldın

Mütevâsi şol iki kefe-i mîzân-şekîl (8-18/38)

O, terazinin iki kefesi gibi iki alemi adalet ve doğrulukla doldurmuştur. Gözünü igneler ile dikip durur şehbâz

Adaleti, sülüne benzetmiştir. Onun adaletinin sülünü kol kanat açıp uçtuğundan beri doğan, gözünü iğnelerle diktirmiştir.

Çıkmaz illa adlin evsâfı dehân-ı goncadan

Etmez illâ zikr-i ihsanın senin her bar gül (12-18/45) Gonca, onun adaletini, gül de iyiliğini ağzından hiç eksik etmez.

Kâkül-i dil-ber perîşân oldı ahdinde hemîn

Devr-i ‘adlin içre ancak nây efgân eyledi (17-17/54)

Adaletli zamanında bir tek ney ağlayıp inlemektedir. Onun zamanında herkes korkudan emin güven içinde yaşamaktadır.

Hazret-i Sultân Süleymân-ı selîmü’l-kalb kim

Hırmeninde adlinin Nüşirevândır hûşe-çîn (23-21/62)

Hayalî de adalette Hazret-i Ömer’e benzetmektedir. Onun harmanında adaletiyle meşhur olan Nuşinrevan ise bir başak toplayıcısı olmuştur.

Sensin ol şâh-ı humâyûn-fer ki ‘adlin hârisi

Mârı güncişk âşiyânına nigehbân eyledi (17-16/54)

O öyle güçlü bir padişahtır ki onun adaletin koruyucu özelliği, yılanı serçe yuvasına bekçi yapmıştır.

Gûsfendi adlin eyyâmında bulsa bî-şobân

Şâne eyler mûyuna ser-pençesin gürg-i gurîn (23-25/62)

O da Taşlıcalı Yahya gibi “kurt koyun” sembolüne başvurur. Saldırgan kurt, onun adaletli günlerinde çobansız bir koyun bulsa güçlü kuvvetli pençesiyle onların kılını tarar.

Hüdâyî:

Hüdâyi, Kanunî’ye sunduğu kasidesinde onun adalet ile doğruluğuna ispata ne gerek olduğunu şöyle ifade eder:

‘Adl ile dāduña lāzım degil isbāt u delîl

Hüccet-i behçet-i hurşîde ne hācet burħān (1-20)

Ayrıca onun kılıcının suyu dünyadan zulüm, keder ve isyan tozunu yıkayıp temizlemiştir.

İbn-i Kemâl:

İbn-i Kemâl, Kanunî’ye sunduğu iki kasidesinde adaletine pek değinmemiştir. Sadece bir beyitinde onun zamanında dünyanın hal ve vaktinin yerinde olduğunu bu yüzden ele kılıç, mızrak, yay ve hançer almaya gerek kalmadığını şöyle ifade eder:

Çün oldı ‘ahd-i şehen-şāhda cihān ĥoş-ĥāl

Alınmasun ele seyf ü sinān kemān ĥançer (2-12/6) Kütahyalı Rahimî:

Kütahyalı Rahimî daha çok içinde bulunduğu durumu arz ettiğinden övgü kısmına fazla yer vermemiştir. Sadece padişahın adaletli bir gönlü olduğunu söylemiştir.

Lamii Çelebi:

Lâmii Çelebi de Kanunî’nin adaletli yönünü çeşitli şekillerle över. Adaletini överken diğer şairlerden farklı olarak bir âyete telmihte bulunmuş, tabiat unsurlarından faydalanmış, kılıç ile kalemin adaleti sağlaması bakımından önemine dikkat çekmiş, adaletiyle ünlü Nuşirevan’a benzetmiştir.

Âb-ı luţfuñdan olur ser-sebz-i rigistân-ı şûr

Bâd-ı ‘adlinden virür ĥâr-ı muġaylan bâr gül (XVI-36/122) Adaletini bir rüzgara benzetmiştir. Bütün çorak yerlerin yemyeşil olması, onun lutfunun suyuyladır. Deve dikeni adaletinin rüzgarıyla gül gibi meyve vermektedir.

İlticâ itseydi bâb-ı nev-bahâr-ı ‘adlüñe

Bir nefes bâd-ı ĥazândan olmaz idi zâr gül (XVI-43/122)

Gül onun adaletinin rüzgarına sığınsaydı sonbahar rüzgarından ağlayıp inlemezdi.

Dünyanın düzeni onun kişiliği sayesinde kurulmuştur. Bu düzeni bazen kalemiyle (adaletli kanunlarıyla) bazen de kılıcıyla sağlamıştır. Adaletin sembolü olan kılıcıyla, bu dünyada su gibi kan akıtmasaydı, dönüp duran bu zaman elini zulümden yıkayamazdı. Kaleminin suyuyla (buyruğuyla) memleketin bütün işlerini düzenlemiştir.

Râ-yı dehr-ârâñdur ser-mâye-i emn ü emân

Ĥavfden devrüñde ‘âlem olsa ţañ mıdır emîn (XVII-19/124) Korkusuzluğun ve güvenliğin sermayesi onun zamanı süsleyen fikirleridir. Dünya, onun devrinde korkudan emindir.

Âyet-i nun ve’l-kalem vaŝf-ı devât u ĥâmenüñ

Ĥaţţ-ı fermânuñdur el-ħaķ âb-ı rû-yı ‘âlemîn (XVII-20/124) Onun diviti ile kaleminin “ nun ve’l-kalem ”207 ayeti olduğunu söylemiştir. Düşmanların canı, onun korkusuyla cehennem kuyusu gibi kıvılcımlarla, ülkenin kalbi ise cennet bahçesi gibi huzurla dolmuştur. Fermanındaki buyruklarına baş koyan, uğrunda ölmeyi göze alan, her nerede olursa olsun mutlu olur.

Ma’dilet fikrinde aķlın kim ķılup Nûşin-Revân

Dehr anı zincire çekmişdür budur žannım yaķîn (XVII-24/124) Padişahı adaletiyle ünlü Nuşinrevan’a benzetmiştir. O hükmettiği zamanın Nuşinrevan’ıdır. Nuşin-revan sarayına zincir ve ucuna çan taktırarak adaletine baş vuranlar o zincirle kendisine haberdar edermiş. Onun her bastığı yer bayındır hale gelir. Dünya, onun devrinde korkudan emindir. Bütün dünya onun adaletiyle huzur içindedir. Kısacası Lâmii Çelebi de Hayâlî gibi onun devrinde neyden başka inleyen yoktur der.

Nev’î:

Şair Nev’î de Kanunî’nin adaletli yönüne övgülerde bulunmuştur. Nesîm-i adl, şümar-i adl, vehhâb-ı adl ifadelerini kullanmıştır. Lamii Çelebi gibi Nev’î de kılıcın adaleti sağlaması açısından önemine dikkat çekmiştir. Ayrıca dört unsur (anâsır-ı erbaa)dan faydalanmıştır.

Fer virdi ya’nî çeşm-i ďarîr-i zemâneye

Nûr-ı ġubâr-ı maķdem-i Cemşîd-i ‘adl ü dâd (XI-4/31)

Onu adalet ve doğruluğun Cemşid’i olarak görmektedir. Onun gelişiyle kaldırdığı tozun nuru, zamanın kör gözüne görme gücü vererek onu aydınlatmıştır.

Benzer nesîm-i adli ezel virdi i’tidâl

Kim buldı çâr-‘unŝûr-ı ten böyle ittiħâd (XI-9/30)

O da adaletinin rüzgarını bahara benzetmiştir ve ezelden beri esmektedir. Bu rüzgar varlıkları meydana getiren dört unsur olan ateş, hava, su ve toprağa bir birlik sağlamıştır.

Yazup şumar-ı adlini her şeb debîr-i çarĥ

Eylerse rûz-nâmesini ser-te-ser sevâd (XI-13/31)

Tâ subħ-ı ħaşr ķalmaya ol defteri beyâż

Gerdûn eger devât ola vü târ-ı şeb midâd (XI-14/31)

Gökyüzünün katibi olan Utarit, her gece onun adaletinin sayısını hesaplayıp, günlük olaylarını kaydettiği defterini baştan başa karalasa; gökyüzü divit, gecenin karanlığı da mürekkep olsa mahşer gününün sabahına kadar o defterde beyaz bir yer kalmaz.

Ayrıca Lâmii Çelebi gibi o da adaleti kılıca benzetir. Onun adaletinin kılıcı tüm dünyayı aydınlatır. Kılıcı, dil uzatanlara dini anlatır. Mızrağı da hak yolunu gösterir. Kısacası O adalet bağışlayan padişahtır.

Sehâbî:

Sehâbî, onun gelmesiyle vücuda taze can geldiğini, dünyaya yenilikler getirdiğini söyler ve onu bu yenilikleri getirmesinden dolayı memleketin ve zamanın müjdesi olarak niteler. Adalet güneşidir. Adalet burcunun ayıdır. Adalet sahibidir.

Ey memleket-nüvîd ki ten buldı tāze cān Ve’y rūzgā-ı müjde ki ref‘ oldı inķılāb (1-2) Ey mihr-i ‘adl dehre ziyā vir ki necm-i žulm Žulmetde oldı mu‘tekif-i künc-i ihticāb (1-5) Gevher-i dürc-i mürüvvet bedr-i burc-ı ma‘delet Dürc-i deryā-yı celālet dürr-i evc-i celāl (2-10) Şemsi Ahmed Paşa:

Şemsi Ahmed Paşa Kanunî’nin adaletini överken sultân-ı âdil, pertev-i adl, meclis-i ‘adl, zincir-i ‘adl gibi ifadeler kullanmış ve adaletini çeşitli şekillerde övmüştür. Örneğin onun adaletini bir ışığa benzetmiştir. Bu ışık dünyanın etrafında dönen karanlığı darmadağın etmiştir.

Pertev-i ‘adlüñ cihāna virüp ey şehr-yār

Žulmet-i gerdūnı itmişdür cihāndan tār-mār (1-1/200) Cümle-i eţrāfa ‘adl ü dāduñı ižhār içün

Allah, onun adaletini herkese göstermek için yüce kişiliğine bir çok üstünlükler vermiştir.

Sen ol sulţān-ı ‘ādilsin ki şāhum devr-i ‘adlüñde İşiğünde kul olmaġıla faħr eyler Tatar cānı (8-5/325) Adaletli devrinde Tatar, can u gönülle kapısında köle olmaktan övünür.

Meclis-i ‘adlüñde şol kim bir ķadeh nūş eylese

Ġuŝŝa bāğında nesîm-āsā ķılur ol dem güzār (1-12/201)

Onun adaletli meclisinde kim bir kadeh içki içse o anda rüzgar gibi keder bahçesinden geçer. Adaletli günlerinde havalar da yumuşaklık kazanmıştır.

Dergāh-ı ‘izzetüñ olalı āsmān-miśāl

Zincir-i ‘adli her şeb aĥar tā seħer-şihāb (2-15/204)

Onun yüce kapısı gökyüzü olunca adaletinin zinciri her gece her seher vakti yıldız gibi uzanır olmuştur.

Usûlî:

Usûlî de sütunsuz bir kubbeye benzettiği dünya onun adaletinin sütunuyla baki kalacağını söylemektir. Zamanın binası olan dünya onun hükümleriyle ilelebet ayakta kalacaktır. Saraya benzeyen bu dünya, kötülüklerle dolu iken onun adaletli günlerinde herkese sevinç kapısı olmuştur.

Pâyidâr adlin sütûnuyla bu tâk-ı bî-sütûn

Ber-karâr isbât-ı hükmünle binâ-yı rûzgâr (1-40/61) Buldu adlinden binâ-yı çâr-‘unsur i’tidâl

Hüsn-i tedbîrinledir dâyim bekâ-yı rûzgâr (1-41/62) Pür-şer ü şûr idi lîk eyyâm-ı adlinde senin

Ehline dârü’s-sürûr oldu Serây-ı rûzgâr (1-45/62) Yahya Beğ:

Taşlıcalı Yahya, adl-i şehenşâh-ı adâlet-iştihâr, sehâ vü ma‘deletün ma‘deni, ehl-i dâd, ehl-ehl-i adl, şâh-ı emîn, bahâr-ı adl, dehl-iyâr-ı ma‘deletün hâkehl-imehl-i vü sultânı, adlehl-i bârânı ekâlime hayât, adl ü dâd u kerem ıssı, Ömer-adalet, Ömer-i adl ü sehâ adl-i Ömer, Ömer-adl, çerh-ı adlün âfitâbı, adâlet ıssı, devr-i adl, pertev-i adl ifadelerle Kanunî’nin adaletini benzetmelerle över. Şair, özellikle Hazret-i Ömer’e çok benzettiği, diğer

şahsiyetlere değinmediği dikkat çekmiştir. Adalet ile zulum kavramlarını aydınlık-karanlık kavramlarıyla açıklamaktadır.

Gülüp açılmada ‘ālem bahār-ı ‘adli ile

Deminde ağlayan ancak gürūh-ı sıbyāndur (4-33/33)

Belgede 16. yüzyıl kasidelerinde methiye (sayfa 158-172)